Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Kamer’siz “tapu” olmaz... Z, nasıl S oldu?

Kamer’siz “tapu” olmaz... Z, nasıl S oldu?

Sözün aslı, “Kamber’siz düğün olmaz” şeklindedir ama ben, bugün sizlere, “Kamer’siz tapu da olamayacağı”nın hikâyesini anlatmak istiyorum...

21-004.jpg
Efendim, yan tarafta bir “fotoğraf” görüyorsunuz... Fotoğrafın altına, özellikle “resimaltı” yazdırmadım ki, “fotoğraftaki kişi”nin kimliğini hikâye bitene kadar merak edesiniz...

Fotoğraftaki kişi;

Gördüğünüz gibi “pala bıyıklı” birisidir... Öyle, “bıyık” deyip geçmeyin...

Bu bıyığın bir tarafını burmak “1 altın” demektir, iki tarafını birden burmak ise “2 altın” demektir!..

İşine gelirse...

Ya “altın”ları verirsin,

Ya da işin hallolmaz...

İDRİS ARAS’IN HİKÂYESİ

Neyse, bu kadar merak yeter... Gelelim “hikâye değil, gerçek” bir olaya...
 

Yıl, 1977...

Köydeki arazilerinin tapusunu çıkaran İdris Aras, “Aras” olan soyadının, tapuda “Araz” olarak yazıldığını görünce, buna itiraz eder.

Tapuda yanlış yazılan soyadının düzeltilmesi için İlçe Tapu Kadastro Müdürü’nün yanına çıkar. Tapu Müdürü; önce, bir harf değişikliğinin çok önemli olmadığını söyler, ancak İdris Aras’ın ısrarları üzerine bir şartla bu yanlışı düzelteceğini belirterek 10 kilo tereyağı ister... İdris Aras, buna ilk başta itiraz etse de, Tapu Müdürü’nün rüşvet diretmesi karşısında “tamam” der ve köyün yolunu tutar.

Hayvanların süt verme mevsimi olmadığı için İdris Aras, annesi Cevahir’e ve eşi Hazal’a durumu anlatarak, evdeki tereyağından 10 kilo ister.

Annesi ve eşi evdeki tereyağının çoluk çocuğunun rızkı olduğunu anlatıp buna itiraz etse de, işin ucunda “tapu” gibi bir kıymetli evraktaki yanlışı düzeltmek var.

Annesini ve eşini ikna edemeyen İdris Aras, köylünün birinden tereyağı satın almaya karar verir. 20 kilo tereyağı satın alan İdris Aras, bunu eve getirerek yarı yarıya taksim etmesini, annesi ve eşinden ister.

Hanımlar tereyağını taksim ederken, Tapu Müdürü’ne götürülmek üzere 10 kg değil de, 5 kg ayırırlar... Bunu gören İdris Aras, sinirlenerek eşi Hazal Aras’a yumruk sallar.

Eşinin çevik davranıp, başını eğmesi üzerine İdris Aras, yumruğu “kilerin taş duvarına” çarpar ve sağ elinin işaret parmağını kırar.

Eli alçıya alınan Aras, aradan birkaç gün geçtikten sonra 10 kg’lık yağı alır, Tapu Müdürü’nün yolunu tutar.

Yaralı ve sargılı eliyle Tapu Müdürü’nün yanına çıkan İdris Aras, 10 kg tereyağını “rüşvet” olarak teslim ederek, tapudaki yanlışı düzelttirir.
 

İşaret parmağının kırılan kemiği düzelmediği için İdris Aras, kırık parmağını her gördüğünde aklına “Tapu Müdürü”nün geldiğini ve hakkını helal etmediğini söyler...

Sizin anlayacağınız;

“Z”nin “S” olması, yani “Araz”ın “Aras” olarak düzeltilmesi için, “10 kilo tereyağı” gerekmiştir ve İdris Aras, ancak bu “rüşvet”i verdikten sonra “Tapu’daki yanlışlığı” düzeltebilir...

KILIÇDAROĞLU’NUN BABASI

Bu, “hikâye” değil,

Tamamen “gerçek”.

İdris Aras, Cevahir Aras ve Hazal Aras ne kadar gerçekse, olay da o kadar “gerçek”tir!..

Ağrı ne kadar gerçekse, Patnos ne kadar gerçekse ve Patnos’a bağlı Yalçınkaya Köyü ne kadar gerçekse, “Tapu Müdürü” de o kadar “gerçek”tir!..

Efendim,

Yukarıdan beri adı geçen “Tapu Müdürü”nün adı Kamer Kılıçdaroğlu’dur.

Evet, evet;

CHP Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu’nun babası olan Kamer Kılıçdaroğlu!..

Fotoğrafını gördüğünüz bu şahıs; “Araz” kelimesini “Aras” yapmak, yani “Z” harfinin yerine “S” harfini yazmak için “10 kilo tereyağı” isteyen şahıstır!..

İşbu Kamer Kılıçdaroğlu, 1970’li yıllarda Ağrı’nın Patnos ilçesinde Tapu ve Kadastro Müdürü olarak görev yapmış.

İlçe halkı, aradan geçen onca zamana rağmen açtıkları yüzlerce davayla tapularını düzeltme savaşı veriyorlarmış...

Patnosluların anlattıklarına bakılırsa; Baba Kılıçdaroğlu’na rüşvet vermeden iş yaptırmak neredeyse imkânsızmış... Rüşvetin miktarı ise, yapılan işin büyüklüğüne göre değişiyormuş...

Altın, el dokuması halı, peynir, tereyağı ve yün gibi bölge insanının elinde bulunan kıymetli ürünlerden rüşvet isteyen Kamer Kılıçdaroğlu ile ilgili anlatılanlar hayli ilginç.

Uzun yıllar kördüğüme dönen “tapu dâvaları”yla uğraşan ilçe sakinlerine göre; “pala bıyıkları”yla dikkat çeken Kamer Kılıçdaroğlu, bıyığının bir ucunu tutup çevirdiği zaman “bir altın, bıyıklarının iki ucunu kıvırdığı zaman ise iki altın istiyor mesajı veriyormuş...

KEMAL BEY NE DER?

Bu olayı öğrendikten ve bir “canlı tanık”tan dinledikten sonra, “Kemal Kılıçdaroğlu’nun demeçleri”ni yeniden inceleme ihtiyacı hissettim...

Bay Kılıçdaroğlu diyor ki;

* “Kul hakkı yiyen adamdan, fakir-fukaranın hakkını yiyenlerden korkarım.”

* “Seçimlerde oyunuzu temiz, düzgün siyasetten yana kullanırsanız, bu kardeşiniz kesinlikle Başbakan olur.”

* “Bunlar; helâle değil, harama ortak olanlardır... Bizim kursağımızdan haram lokma geçmedi!.. Helâl adamın kursağından haram para geçmez!”

* “Erdoğan Başçalan’dır... Yolsuzluk bunlarda, rüşvetin alâsı bunlarda!”

Breh... Breh... Breh!..

Neymiş: “kursağından haram para, haram lokma geçmez”miş!..

Peki, bu “geçen”ler ne?..

“Gemi” mi, “tren” mi?..

Bu “tereyağları”na,

Bu “peynir”lere,

Bu “altın”lara ne diyeceğiz?..

Yoksa, “Bay Kılıçdaroğlu’nun babası”nın aldığı bu “rüşvet”ler “helâl” midir?..

Başbakan Tayyip Erdoğan, Belediye Başkanı olduğu dönemlerde “Hırsızlık babadan oğula geçer, evlâttan babaya değil” diye bir söz etmişti...
 

O günlerde öğrenmiştik ki;

“Hırsızlık, babadan oğula geçer”miş...

Bay Kılıçdaroğlu, son günlerde Erdoğan’ın bu sözünü alıp, “Erdoğan’a karşı” kullanmaya başladı...

“Hırsızlık babadan oğula geçer,

Evlâttan babaya değil!”

Aslında, “kendini” tarif ediyor.

Öyle ya;

“Kendi babasının yaptıkları” ortada!..

Demek ki;

Bay Kılıçdaroğlu’nun kursağından “dizi dizi rüşvet” geçmiş!.. “Tereyağı” geçmiş, “peynir” geçmiş, “bal” geçmiş!..

Kursağından “rüşvet” geçmiş olmasa; hakkında “yolsuzluk ve rüşvet” iddiaları bulunan Mustafa Sarıgül’ü herhalde “aday” yapmazdı!..

Demek ki, “gen” çekiyor!


************************************************

Amaçları İHL’leri kökünden kazımak!

Hayreddin Karaman Hoca; zaman zaman benim de; “Kavganın bir sebebi de İHL’ye ilgi patlaması ve kız yurtları açılmaya başlanması” şeklindeki tesbitimi doğrulayan bir yazı yazmış...

“Paralel Yapı”dan yükselen “İmam Hatip Okulları ölmüştür... Buradan dindar nesil çıkmaz” diyenlere cevap verip, demiş ki;

“* Bu okulları ölü ilan edenlerin maksatlarını merak ediyorum: İmam Hatip Okullarını bahane eden dindarlaşma düşmanları mısınız?

* İmam Hatip Okulları sizin öğrenci sayınızı azaltarak menfaatinizi mi baltalıyor?

* İmam Hatip Okullarından mezun olmuş ve ülkemizin her kademesinde, her alanında başarılı ve olabildiğince namuslu hizmetler veren, başarılara imza atan insanları mı kıskanıyorsunuz?

* Yoksa kıskanmanın da ötesinde bu ülkeyi götürmek istediğiniz -İslam’a göre meşru ve makbul olmayan- noktaya götürmenize engel oluyorlar diye onları hedef tahtasına mı koydunuz?”

Ağzına sağlık hocam... Ben de, haftalardır bunu anlatmaya çalışıyorum.

“Kavga”nın bir sebebi de bu!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi