Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Gülen’in baskıları... Akit, Akit olalı böyle zulüm görmedi!

Gülen’in baskıları... Akit, Akit olalı böyle zulüm görmedi!

Geçen hafta, maalesef “Cemaat ağabeyleri”nin de içinde bulunduğu “Paralel Yapı” ile ilgili birçok “haber” ve “belge” yayınladık...

Bu “haber” ve “belge”ler; karşımızda bir “dinî cemaat” değil, “bambaşka bir örgüt”

olduğunu gösterdi.

Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’ndan yapılan “atamalar” sonrası “Paralel Medya” tarafından koparılan “yaygara”ların sebebini araştıran Murat Alan, şöyle bir “ihanet” tesbit edildiğini öğreniyor.Meselâ, muhabirimiz Murat Alan’ın, 7 Mart Cuma günü sürmanşetten yayınladığımız “Casusluğun üssü Kanada” başlıklı haberinde dile getirdiği müthiş detaylar...

TİB’de yapılan incelemelerde; 

“Yüzlerce terabayt veri”, kurum dışına çıkarılmaya dahi gerek duyulmadan “özel bir uydu düzeneği” ile “Kanada’da özel bir noktaya” gönderilmiş...

Gönderilen veriler, Kanada’daki teknoloji merkezinde “montaj ve dublaj” yapılarak “şantaj” amaçlı kullanılmış!..

Söyleyin Allah aşkına;

“Dinî bir cemaat” bu tür işleri yapar mı?.. Demek oluyor ki; bunlar “dinî bir cemaat” değil, “uluslararası bağlantıları olan bir örgüt”tür!..

9 TÜRK ŞEHİD DEĞİL Mİ?

Söyleyin Allah aşkına;

“Terör Devleti İsrail”in Mavi Marmara saldırısı sonrası, Pensilvanya’da; aralarında Cüneyt Özdemir, Serdar Turgut, 

Bejan Matur ve Ferhat Boratay gibi isimlerin de bulunduğu gazetecilerle kahvaltıda buluşan ve onlara, Mavi Marmara şehitleri 

için; “Gemiye binenler, ‘Biz orada şehid olmaya gidiyoruz’ demişler. Bu bile bile ölüme gitmektir, şehidlik sayılmaz” diyen bir Fethullah Gülen nasıl “din adamı” olabilir ve onun peşinden gidenler nasıl “dinî bir cemaat” olabilir?..

Şimdi, Zaman gazetesi, çıkmış diyor ki; “Hocaefendi, ölen 9 Türk için 4 Haziran 2010 tarihli Zaman’da taziye ilânı yayınlamıştı.”

Olabilir!..

Demek ki, “ilân”da farklı söylüyor, “özel sohbet”te farklı!..

Gülen’in “taziye ilânı” yayınlamış olması, “gazetecilere söylediklerini” ortadan kaldırmaz!..

“Akit’i yalanlamak” istiyorsanız, gidin “adı geçen gazeteciler”den beyanat alın ki, biz de inanalım...

BU, NEYİN SAVAŞI?

Onlar, kendilerini “dindar” insanlara “dinî bir cemaat” olarak yutturmaya kalksa ve bunu da “Hükümet-Cemaat kavgası” olarak yansıtmak istese de, herkes biliyor ki; hiç kimsenin “Cemaat’in tabanı” ile bir problemi yoktur...

Problem “karar mekanizma-sı”ndadır!.

Siz zannediyor musunuz ki;

Karşımızda “dinî bir örgüt” var... Sakın ola ki, Türkiye’nin, “Paralel Yapı” ya da “Cemaat” ile mücadele ettiğini düşünmeyin... Bunun, bir “Hükümet-Cemaat kavgası” olduğunu da zannetmeyin...

Bu kavga;

MİT’in, “CIA ve MOSSAD” ile kavgasıdır... Bu kavga, Türkiye ile ABD’nin, Türkiye ile Avrupa’nın, Türkiye ile İngiltere’nin, Türkiye ile İsrail’in kavgasıdır!..

Bu kavga;

Türkiye’nin “İstiklâl”, Türk halkının da “istikbal” savaşıdır.

Bu kavga;

“Türkiye Cumhuriyeti Devleti”nin var olma-yok olma savaşıdır...

Şunu çok iyi bilin ki;

AK Parti veya Tayyip Erdoğan giderse; yerlerine yeni bir parti ve yeni bir lider gelebilir... Ama, “devlet” elden giderse, yenisi gelmez!..

İSRAİL’E BU MUHABBET NİYE?

Herhalde okudunuz...

4 Mart Salı günü, Akit’in sürmanşetinde, hem de “fotoğraflı” olarak verilen “Cemaat-Şalom kaynaşması” başlıklı bir haber vardı ve özetle şöyle deniliyordu:

“Başbakan Erdoğan’ın “Bunların okullarına çocuklarınızı göndermeyin” çağrısında bulunduğu paralelcilerin okullarında Siyonistlerle büyük aşk yaşandığı, karşılıklı ziyaretlerde bulunulduğu, Müslüman öğrencilerin Yahudi “hayır” kuruluşları için çalıştırıldığı, öğrencilerin ne idüğü belirsiz “tapınaklara” götürülerek “barış” şarkıları dinlettirildiği” ortaya çıktı.”

Söyleyin Allah aşkına; Cemaat’in okulları “Siyonist”lerle böylesine “içli-dışlı” iken, onların lideri olan bir Fethullah Gülen; “Siyonist İsrail’in katlettiği 9 Türk” için “şehit” ifadesini kullanabilir mi?.. Böyle bir “ilişki” yürütülürken, elbette, onları “şehit” saymayacaktır!..

AKİT’E DÜŞMANLAR, ÇÜNKÜ!

Ya ne yapacaktır?..

Bütün “söylem”lerini, bütün “eylem”lerini ve bütün “uluslararası bağlantılarını” deşifre eden Akit’e karşı “amansız bir mücadele” verecektir...

Hem “yazar”ımız, hem “Yazı İşleri Müdürü”müz ve hem de “hukuk danışman”ımız olan Ali İhsan Karahasanoğlu, dün yazdı işte...

“Bizi, böylesine düşman göreni görmedim” başlıklı dünkü yazısında, “Fethullah Gülen ve Cemaat’in Akit’e karşı nasıl bir düşmanlık duygusu ile hareket ettiklerini” örnekleriyle yazıp, dedi ki;

1993’den bu yana, basın hayatındayız. 

DYP-SHP iktidarını gördük.

DYP-ANAP iktidarını..

28 Şubat’ları gördük..

MHP’li koalisyon hükümetini gördük.

“Başörtülülere burs vermiyoruz” diyen Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin şikayetlerini gördük..  

Kurban derisi gaspçısı Türk Hava Kurumu’nun yüz binlerce liralık tazminat davalarını yaşadık.

“10 Kasım’da niye sayfanızı siyah zemine basmadınız” diyen Atatürkçü Düşünce Derneği’ni gördük, Gezi Parkı’ndaki üç ağaca sahip çıkarken, Koç’un on binlerce metrekarelik ormanı talan etmesine seyirci kalan TMMOB’un şikayetlerini gördük.

CHP yöneticilerini gördük, MHP yöneticilerini gördük..

Ve hepsinin zirvesinde, 312 generalin bir araya gelip, açtıkları trilyonluk manevi tazminat davasını gördük.

Akit’i karşıt olarak gördüler... 

Düşman olarak gördüler. Dava açtılar, suç duyurusunda bulundular..

Susturmaya çalıştılar..

Ama Fetullah Gülen kadar şedidini görmedim.. Bir basın organına, bu kadar amansız düşmanlık edeni görmedim..

Darbecilere, laikçilere, Hıristiyanlara karşı hoşgörünün zirvesindeydiler..

Şimdi, Akit’i susturmada hoşgörüsüzlüğün zirvesine çıktılar. 

AYNI YAZIYA 2 DÂVÂ

Somut örnek isteyeceksiniz..

Verelim...

İstanbul’daki avukatları ayrı, Ankara’daki avukatları ayrı, müracaatta bulunuyor..

Aynı olay için, aynı taleple, iki ayrı avukatın yaptığı müracaatlar.

Amaç ne? 

Korkutmak.. 

Yıldırmak... 

Sindirmek. 

Davalarla uğraşırken, gazetecilik yaptırmamak..  

Sadece, tek haberi iki ayrı ilden şikayet etmek, bir habere iki dosya açtırmak da değil, yapılan.. 

21 yıllık basın tecrübeme dayalı söylüyorum... Ayağına bastıklarımızdan kimisi ceza davası açardı. Kimisi tazminat.. Kimisi açıklama ile yetinirdi...

En kabadayısı, ceza ve tazminat davasını birlikte açanları gördüm.

Ama Gülen, 7-8 koldan hareket ediyor.

Tekzip müracaatı var..

Ceza soruşturması için suç duyurusu var.

“Kişilik haklarıma saldırıldı, 40 bin TL, 50 bin TL ödesinler” isteği var...

Basın İlan Kurumu’na müracaat edip, “İlanlarını kesin” talebi var..

İllegal Basın Konseyi’ne müracaat var.

Ve 21 yıllık basın hayatımda ilk defa gördüm, Gazeteciler Cemiyeti’ne şikayet var..

Ve sorsanız, bunlar bir de bize “Basın özgürlüğü” dersi verirler..

Televizyonlarında sabahtan akşama kadar, “İnternet yasaklanıyor, Facebook yasaklanmak isteniyor” diye yayın yapıyorlar..

Kendileri yasaklamanın kralını yapmak için bir saniye boş durmuyorlar..

Basın hürriyetini kısıtlamak, engellemek isteyen biri var ise..

O da Fetullah Gülen’dir.

Bunu söylemek istemezdim...

Ama, geldiğimiz nokta,

Maalesef burasıdır.

(....)

Nedir bunlar, söyler misiniz?

Nerde sizin basın özgürlüğüne saygı ilkeniz?

Böyle mi saygı gösteriyorsunuz, düşünce hürriyetine?..

Ama bugünler de geçecek, Allah’ın izni ile...

28 Şubat’ın geçtiği gibi...

2003’deki darbeler silsilesinin geçtiği gibi...

Peki, ya yarın?..

Bugün, “28 Şubat’a biz de karşı çıkmıştık” dediğinizde, nasıl ki kahkahalarla gülüyorsak;

Yarın “17 Aralık’a, 25 Aralık’a biz de karşı çıktık” dediğinizde, yine kahkahalarla güleceğiz.”

BÖYLE ZULÜM GÖRMEDİK!

Hani, Sivas’a “Senfoni Orkestrası” gidip de “konser” vermiş de, “konseri nasıl bulduğu” sorulan bir Sivaslı şöyle cevap vermiş ya;

“Sivas, Sivas olalı,

Böyle zulüm görmedi!”

Ali İhsan Karahasanoğlu’nun yazısı da onu gösteriyor ki;

“Akit, Akit olalı,

Böyle zulüm görmedi!”

Gerçekten de;

“28 Şubat Post Modern Darbe Süreci”nde her türlü “baskı”yı gördük... “Kaleşnikof”la saldırılara maruz kaldık, “300-400 polis, keskin nişancılar ve panzerler” eşliğinde baskın”lar yaşadık, günlerce “gözaltı”nda tutulduk, “312 General” tarafından açılan “trilyonluk tazminat dâvâsı” ile boğulmak istendik...

Ama, itiraf edelim ki;

“Fethullah Gülen ve Cemaat”ten gördüğümüz zulüm, “28 Şubat’ta gördüğümüz zulüm”den daha beter oldu!..

Hani, bugün “Zamane medyası”; iktidardan baskı gördüğünü iddia edip, “28 Şubat’tan beter” diyor ya!..

Çok doğru!..

Ama, “onlar” için değil,

“Akit” için!..

Gerçekten de, bizim için;

“Fetullah Gülen zulmü, 28 Şubat’tan çok daha beter!”

Uzun lâfın kısası;

“Akit, Akit olalı,

Böyle zulüm görmedi!”

Ama, susturamayacaklar!..

Yıldıramayacaklar!..

Sindiremeyecekler!..

“Post Modern Darbeciler” susturamadı ki, “Dost Modern Darbeciler” sustursun!..

Biz, hep “burada” olacağız...

Ya onlar?!?..

Selâm ve saygılarımızla...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi