Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Kim değişti... Tayyip Erdoğan mı, Gülen Cemaati mi?

Kim değişti... Tayyip Erdoğan mı, Gülen Cemaati mi?

Şimdi sizlere; bundan “10 yıl önce” yani “2004’te” yazılmış bir yazıyı, noktasına ve virgülüne bile dokunmadan “aynen” aktaracağım...

Lütfen dikkat;

Yazı “2004’te” yazılmıştır.

Kim yazmıştır?..

Önce “2004’teki yazı”yı okuyalım, “yazarını” sonra söylerim...

“PARANOYAK CHP”

CHP Grup Başkan Vekili Ali Topuz, önceki gün Meclis’te düzenlediği basın toplantısında, “hükümetin irticaî faaliyetlerine karşı gerilla mücadelesine başlayacaklarını” söyledi.

Atatürk devrimlerini geriye götürmek için “karşı devrim” anlayışı içinde çalışıldığını iddia eden Ali Topuz’a göre, Başbakan Erdoğan da bu hareketin “başimamı” pozisyonundadır ve Türkiye adım adım “şeriat devleti”ne götürülmektedir.

Bu ifadelerdeki ruh hali ister istemez paranoya hastalığını hatırlatıyor. Türkçe Sözlük’te paranoya için şunlar yazıyor:

Abartılı gurur, kuşku, güvensizlik ve bencillikle belli olan bir ruh hastalığı.

Ana muhalefet partisi sözcüsünün ifadelerinde demokrasiyle bağdaşan bir mantık olmadığı gibi, üslubu da çirkin, yakışıksız ve düşmancadır.

Önümüzdeki 28 Mart yerel seçimlerinde AK Parti 81 ilin 75’inde belediye başkanlıklarını kazanır ve yüzde 50’den fazla oy alırsa, Ali Topuz o zaman, “irtica bütün şehirleri ve ülkeyi ele geçirdi, başimamınızın hayrını görün” mü diyecek?

CHP’nin demokrasiden, seçimden anladığı bu mu?

AK Parti iktidar olduğu günden beri, bunu hazmedemeyen, Türkiye’nin ellerinden kayıp gittiğini düşünen çevreler bir

toplumsal paranoya ihtiyacı ile kıvranıp duruyorlar.

Yargıdaki çürüklerin üzerine gitme mecburiyeti doğunca bile “Cumhuriyetin kaleleri yıpratılıp ele geçiriliyor” diyorlar. Halkın parasını hortumlamış insafsızların üzerine gidilince o hortumlanmış paralardan astronomik ücret alan medya üst yöneticileri “gericiliğe karşı Cumhuriyet’i koruma” mücadelesi başlatıyorlar!

Bu toplumsal paranoya atmosferinin oluşturulma çabalarını ben tam anlatamayacağımı düşünürken Muhterem Fethullah Gülen’in Sızıntı dergisinin ocak sayısındaki başyazısı imdadıma yetişti. Paranoyaklık, toplumsal ve küresel paranoya konusunda ben böylesine derin, bilimsel ve çarpıcı bir makale okumadım. O makalenin çağrışımlarını imkânım olsaydı bu sütunda 4-5 gün üst üste ele alır, yazardım. Sütunum elverdiğince bir özet çıkarmaya çalışacağım.

RUH HASTASI... DELİ!

Sıradan insanlar için paranoya; bir ruh hastalığı ve deliliktir ama, gücü elinde tutanlar için tam bir “kâbus atmosferi”dir. Milletlerin kaderine hükmeden/hükmetmek isteyen kaba kuvvet temsilcileri, öteden beri ideolojileri adına veya yaptıkları kötülükleri meşrû ve makûl gösterme hesabına; “resmî ideoloji elden gidiyor”, “laiklik gidiyor, irtica geliyor”, “demokrasi düşmanları her yanı sardı” yaygaralarıyla sürekli halk yığınları arasında korku ve telaş uyandırarak onları türlü türlü vehimlere, daha doğrusu toplumsal bir paranoyaya sürüklüyorlar.

Paranoya, her şeyden şüphe etme, şundan-bundan kötülük geleceği endişesi içinde bulunma, kendini güvensiz hissetme ve vehimle oturup vehimle kalkma hastalığı.

Paranoyak, hiçbir zaman evrensel insanî değerleri görmez ve görmek istemez. O bu değerleri, hasım ilan ettiği cepheye karşı kullanabildiği takdirde dilden düşürmez. Kendi kirli düşüncelerini gerçekleştirmeye engel gördüğünde ise gözünü kırpmadan din, iman, kültür, ahlâk, hukuk her şeyi yerle bir eder, sonra da üzerinde tepinir.

Millet; aslı astarı olmayan vehimlerle kıvranıp durmuş, toplum paranoya yaşamış onların umurunda bile değildir. Onlar için önemli olan bir avuç oligarşik azınlığın mutluluğunun, çıkarlarının, hakimiyetinin ve zorbalığının devamıdır. İşte bu yüzden toplumsal paranoya onlar için bir ihtiyaçtır.

Bunun için de mutlaka şöyle-böyle gazeteleriyle, mecmualarıyla, televizyonlarıyla, radyolarıyla bütün medya kuruluşları harekete geçirilmeli, çeşit çeşit tehdit unsurları sıralanmalı; demokrasinin, insan haklarının, Cumhuriyet ilkelerinin tehlikede olduğu üzerinde durulmalıdır. Yığınlar, ülkenin ellerinden uçup gideceği yalanına inandırılmalıdır.

Temennimiz ve duamız, oluşturulmak istenen bu toplumsal paranoya atmosferinin, âkil adamlarla entelektüellerle dağıtılması, ülkeyi yönetenlerin de kararlı ve cesur davranmasıdır.

NE DEĞİŞTİ, KİM DEĞİŞTİ?

Yazının girişinde dediğim gibi, bu yazının yayınlanış tarihi 2004’tür!..

Hadi, daha açık yazayım;

23 Ocak 2004’tür!..

Yayınlandığı yer;

“Zaman gazetesi”dir!..

Yazıyı yazan da;

Hüseyin Gülerce’dir!..

Dikkat ettiyseniz;

Başbakan Tayyip Erdoğan hakkında “başimam” suçlamasında bulunan, Türkiye’nin “Şeriat devleti”ne doğru gittiğini iddia eden CHP Grup Başkanvekili Ali Topuz’a cevap veren Hüseyin Gülerce; onun “ruhsal problem” yaşadığını, dahası; “paranoya hastalığı”na yakalandığını söylüyor. Onlar için “ruh hastası” diyor, “deli” diyor!..

CHP’nin bu tavrının “çirkin, yakışıksız ve düşmanca” olduğunu söylüyor... “CHP’nin, AK Parti iktidarını hazmedemediğini” ifade ediyor...

“Malûm medya yöneticileri”ni ise, “halkın hortumlanmış parasından astronomik ücret almakla” itham ediyor!..

Hüseyin Gülerce’nin “10 yıl önce” yazdığı bu yazının yüzde 90’ına, bugün bile imzamı atarım...

Ama, sorarım kendilerine;

“Ne değişti?”

Evet, ne değişti?..

Başbakan Tayyip Erdoğan “din”den mi çıktı, “CHP ile savaşı”ndan mı vazgeçti?..

Ne değişti 10 yılda?..

Değişen Tayyip Erdoğan mı, yoksa Hüseyin Gülerce’nin de içinde bulunduğu “Gülen Cemaati” mi?..

DÜN DÜŞMAN... BUGÜN DOST!

Sorunun cevabı;

Son derece açık ve net...

Tayyip Erdoğan, “10 yıl önce nerede duruyorsa” bugün de oradadır!..

Hâlâ “CHP ile” mücadele etmekte, hâlâ “Yargı ve Emniyet içindeki cunta” ile boğuşmaktadır... “Dinî söylem”lerinde de zerrece değişiklik yoktur?..

Peki, “Gülen Cemaati” nerededir?..

Ne hazin değil mi;

Gülen Cemaati, “Gözünü kırpmadan din, iman, kültür, ahlâk, her şeyi yerle bir eden CHP” ile bugün yan yanadır, onunla “ittifak” halindedir!..

Evet, Cemaat; dün “ruh hastası” olmakla, “paranoyak” olmakla, “vehimle yatıp, vehimle kalkmak”la suçladığı CHP’nin yanındadır!..

Cemaat; “Türkiye’de darbe” yapmayı amaçlayan “Gezi zekâlı”larla beraberdir ve o “kalkışma”nın; Fetullah Gülen’in deyimiyle “bir AVM inadı” yüzünden çıktığını iddia etmektedir!.
 

Cemaat; yine Fetullah Gülen’in “beddua”sı ile; “Yargı ve Emniyet içindeki cunta”nın gerçekleştirdiği “Kirli 17 Aralık Operasyonu”nun yanında olduğunu göstermiştir!..

Cemaat; “Gezi eylemleri” esnasında, “elinde sapan, yüzünde poşu” ile boy gösteren, daha sonra “kazara vurulan” ama “ekmek almaya giderken vurulduğu” iddia edilen Berkin Elvan’a sahip çıkarken, “DHKP-C’li teröristler” tarafından vurulan Burak Can Karamanoğlu’nu neredeyse görmezden gelen bir “savrulma” içindedir!..

Cemaat; “Berkin Elvan’ın ailesine taziye ziyareti için” giden ama Burak Can Karamanoğlu’nun ailesine gitmeyen Kemal Kılıçdaroğlu ile “ittifak” halindedir ve onlar için “kapı kapı dolaşıp, oy istemekte”dir!..

Cemaat, 10 yıl önce; “milletten hortumlanan paralardan astronomik ücretler alan medya üst yöneticileri”ne ateş püskürürken, bugün “onlarla can-ciğer kuzu sarması”dır!..

Hangi birini sayacaksın?..

YUNAN MEDYASI GİBİ!

Sonuç itibariyle;

“Ne değişmiştir, kim değişmiştir!..”

Tayyip Erdoğan; duruşunu hiç bozmamış, hâlâ “durduğu yerde”dir!..

Peki, ya Cemaat!?!..

Ya Cemaat medyası?!?..

Tayyip Erdoğan liderliğindeki Türkiye; hem de “yedi düvele karşı”, bugün bir “İstiklâl Mücadelesi” vermektedir... Bu mücadelede, en büyük “direniş”i de, “Cemaat medyası” göstermekte, adeta “düşmanın safında” yer almaktadır!..

Merak ediyorum;

1920’li yıllarda verdiğimiz “İstiklâl Savaşı” esnasında, Yunan medyası, Türkiye’ye karşı böylesine “düşmanca” yayın yapmış mıydı?!?..

Cevabını Hüseyin Gülerce versin!..
****************************************************************

“Bidon kafa”lar bu milleti tanımıyor!

Sabah’ta, Haşmet Babaoğlu ne güzel yazmış... Hasan Cemal’lere, Cengiz Çandar’lara cevap verip, demiş ki;

“Ne zaman ki... İpler AB’nin, Dünya Bankası’nın, IMF’nin elinden alındı.

Ne zaman ki, ülke demokrasisi vesayetçilerin elinden kurtarılmaya çalışıldı...

Ne zaman ki, Türkiye 20 yıl sonrasına dair büyük hayaller kurmaya başladı...

Ki “One minute!” ile “barış süreci” bu yeni dönemin olmazsa olmaz parçalarıdır.

İşte o zaman Batı’nın kaos mühendisleri de çalışmaya başladılar.

Şimdi... / Kendi  kaderini kendi tayin edecek ve yeni bir millet tanımı yapacak Türkiye ihtimali onları delirtiyor.

O yüzden en acımasız senaryoları sahneye koymaya hazırlanıyorlar.

Ukrayna, olmazsa Mısır...

Ancak baltayı taşa vurdular.

Çünkü ne dünyanın ne de Türkiye’nin beyazları, bu ülkenin insanını doğru düzgün tanıyor. Onların “bidon kafa” dediği yerde edep ve aklıselim var.”

Olay budur... Eline-beynine sağlık Haşmet...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi