Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Gökçek’ten özeleştiri... Ya da, Erdoğan’ı yalnız bırakanlar!

Gökçek’ten özeleştiri... Ya da, Erdoğan’ı yalnız bırakanlar!

Ülke TV Genel Yayın Yönetmeni Hasan Öztürk, 4 Nisan günü “Haber 7’de” yayınlanan “Ne zaman söyleyebileceksin?.. Söyleyemezsin!” başlıklı yazısında, “Başbakan Tayyip Erdoğan’ı yalnız bırakanları” eleştiriyordu...

Diyordu ki;

“Söyleyemezsin! 

Çünkü sen; “Peygamberini bile dinlemedin, beni hiç dinlemezsin!”

“Makam arabaları”na bindin..!

“Kırmızı halılar”da yürüdün..!

Ömründe görmediğin itibarı gördün. !.

Bütün bunları bir Uzun Adam’ın arkasına sığınıp yaptın!

O Uzun Adam’ın uzun yürüyüşünü durdurmak isteyenlere bir çift söz söyleyemedin!

Söyleyemezsin!

..........

“Makam arabaları”na bindin..!

“Makam koltukları”na oturdun..!

Emrine binlerce bürokrat…

Binlerce memur…

Binlerce işçi verildi.

Kamunun imkânları sana sunuldu.

Çevren “itaat edenler”le doldu.

Ömründe görmediğin itibarı gördün..!

Bütün bunları bir Uzun Adam’ın arkasına sığınıp yaptın!

O Uzun Adam’ın uzun yürüyüşünü durdurmak isteyenlere bir çift söz söyleyemedin!

Söyleyemezsin!

..........

“Lüks arabalar”a bindin..!

“Her köşeye bir gökdelen” diktin!

Zenginleşip, palazlandın…

“Rezidanslar”da oturup…

Banka hesaplarına “Dolar”ları, “Euro”ları, doldurdun..!

Dünyalıkta sınır tanımadın…

Emniyet şeritlerini kendine tahsis edilmiş sandın!

Süfli duygulara kapıldın!

Bütün bunları bir Uzun Adam’ın arkasına sığınıp yaptın!

O Uzun Adam’ın uzun yürüyüşünü durdurmak isteyenlere bir çift söz söyleyemedin!

Söyleyemezsin!

..........

Lüks siyah arabalara bindin..!

Parayı buldun..!

“Milletin değerleriyle alay eden medya”ya reklam adı altında “milyonları” akıttın!..

Memleketin “kara derili çocuklar”ını hakir görüp, “Beyaz Türkler”e selâm durdun!..

Bütün bunları bir Uzun Adam’ın arkasına sığınıp yaptın!

O Uzun Adam’ın uzun yürüyüşünü durdurmak isteyenlere bir çift söz söyleyemedin!

Söyleyemezsin!

Çünkü sen “Peygamberini bile dinlemedin, beni hiç dinlemezsin!”

CİBRAN’DAN MÜTHİŞ HİCİV!

Hasan Öztürk, yazısının bundan sonrasında; Lübnanlı Şair Halil Cibran’ın muhteşem sözlerine yer veriyor ve şu “hiciv”lerini aktarıyordu:

“Ey kavmim..!

Sen ki peygamberlerini bile dinlemedin, beni hiç dinlemezsin.

Dönüp de bakmazsın ölülerine.

Lut kavminden de değilsin sen, hazdan olmayacak mahvın.

Acıyla karıldı harcın ama, acıya da yabancısın.

Ağıtları sen yakarsın ama, kendi kulakların duymaz kendi ağıdını.

Bir koyun sürüsünden çalar gibi çalarlar insanlarını ve sen bir koyun sürüsü gibi bakarsın çalınanlarına.

Tanrı’ya yakarır ama, firavunlara taparsın.

Musa Kızıldeniz’i açsa önünde, sen o denizden geçmezsin. Ey kavmim..!

Sen ki peygamberlerini bile dinlemedin, beni hiç dinlemezsin.

Korkarsın kendinden olmayan herkesten.

Ve sen kendinden bile korkarsın.

Hazreti İbrahim olsan, sana gönderilen kurbanı sen pazarda satarsın.

Hazreti İsa’yı gözünün önünde çarmıha gerseler, sen başka şeylere ağlarsın.

Gündüzleri Maria Magdalena’yı ‘fahişe’ diye taşlar, geceleri koynuna girmeye çabalarsın.

Zebur’u, Tevrat’ı, İncil’i, Kur’an’ı bilirsin.

Hazreti Davud için üzülür ama Golyat’ı tutarsın.

TANRI’YA YAKARIR, FİRAVUN’A TAPAR! 

Ey kavmim..!

Sen ki peygamberlerinin dediklerini bile dinlemedin beni hiç dinlemezsin. 

Dönüp de bakmazsın ölülerine.

Lut kavminden de değilsin hazdan olmayacak mahvın.

Ama sen kendi acına da yabancısın.

Kadınların siyah giyer, kederle solar tenleri ama onları görmezsin.

Her kuytulukta bir çocuğun vurulur, aldırmazsın.

Merhamet dilenir, şefkat dilenir, para dilenirsin.

Ve nefret edersin dilencilerden.

Utancı bilir ama, utanmazsın.

Tanrıya inanır ama, firavunlara taparsın.

Bütün seslerin arasında yalnızca kırbaç sesini dinlersin sen. 

Ey kavmim..!

Sen ki peygamberlerini bile dinlemedin, beni hiç dinlemezsin.

Sana yapılmadıkça, işkenceye karşı çıkmazsın.

Senin bedenine dokunmadıkça, hiçbir acıyı duymazsın.

Örümcek olsan; Hazreti Muhammed’in saklandığı mağaraya bir ağ örmezsin.

Her koyun gibi kendi bacağından asılır, her koyun gibi tek başına melersin.

Hazreti Hüseyin’in kellesini vurmaz ama, vuranı alkışlarsın.

Muaviye’ye kızar ama ayaklanmazsın.

Hazreti Ömer’i bıçaklayan ele sen bıçak olursun. 

Ey kavmim..!

Sen ki peygamberlerini bile dinlemedin, beni hiç dinlemezsin.

Ölülerine dönüp de bakmazsın.

Lut kavminden de değilsin hazdan olmayacak mahvın.

Ama arkana baktığın için taş kesileceksin.

Ve sen kendine bile ağlamayacaksın.

Komşun aç yatarken, sen tok olmaktan haya etmezsin.

Musa önünde Kızıldeniz’i açsa o denizden geçmezsin.

Tanrı’ya inanır ama firavunlara taparsın. 

Ey kavmim..!

Sen ki peygamberlerini bile dinlemedin, beni hiç dinlemezsin.”

ÇOK SERT, AMA DOĞRU!

Hasan Öztürk’ü; özellikle de Halil Cibran’ın bu “muhteşem hiciv”lerini gündeme getirdiği için tebrik ediyorum...

Gerçekten de;

Bir “tenakuz” ancak bu kadar “zirve bir dil”le dile getirebilirdi...

Ne diyor Halil Cibran;

l “Sen ki, Peygamberini bile dinlemedin, beni hiç dinlemezsin!”

l “Hazreti İbrahim olsan, sana gönderilen kurbanı pazarda satarsın!”

l Gündüzleri Maria Magdalena’yı fahişe diye taşlar, geceleri koynuna girmeye çabalarsın!”

Çünkü sen;

“Tanrı’ya inanır ama,

Firavunlara taparsın!”

Gerçekten müthiş!..

Buradaki “Sen”;

“Herkes”tir!..

Ben, Sen, O...

Biz, Siz, Onlar!..

Herkes!..

“Uzun Adam”ın sağladığı imkânlardan faydalanıp da, “Onu yalnız bırakan” herkes!..

Çok acı, çok sert,

Ama maalesef doğru!..

GÖKÇEK’TEN İTİRAFLAR!

Malûm, Hasan Öztürk’ün yazısından 10 gün sonra, yani 14 Nisan günü, Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek, Sabah gazetesinde yayınlanan “röportaj”ında, hayli “samimi itiraf”larda bulundu ve dedi ki,

“Gezi sürecinin aksine, 17 Aralık’ta sessiz kaldığım eleştirileri son derece haklı eleştirilerdir... Başbakanımız bana kırılmakta haklı... O dönemde kendisini yalnız bıraktım...

Evet, Başbakan’ı yalnız bıraktık!”

Sabah muhabiri soruyor:

“Paralel Yapı’ya yurtlar yaptınız, arsalar verdiniz... Onları, Belediye imkânlarından yararlandırdınız... Bu insanların daha sonra size yaptıkları karşısında neler hissettiniz?”

Cevap veriyor Melih Gökçek;

* “Kendimi aldatılmış hissediyorum. Çok kırgınım. Aldatıldığımı 17 Aralık’tan sonra çok daha iyi anladım. Bir de insanların şunu anlaması lazım. Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı’na (TÜRGEV) suçlama yapıyorsun. TÜRGEV’e yapılan bütün yardımlar... Hepsi makbuzlu ama diğer yardımlara bakıyorsun, makbuz yok. Kendi makbuzsuz yaptığın hizmetleri hayır olarak görüyorsun da TÜRGEV’in makbuzlu yardımlarını hayır olarak kabul etmiyorsun. Bunlar TÜRGEV’i rakip olarak gördüler.” 

* “Bürokratlarımın çocukları bile aleyhimde çalıştı. Çok kırgınım... İnanılmaz bir gönül kırıklığım var. Sadece iyilik yaptığım, Allah rızası için yanaştığım insanların, seni gidip kapı kapı kötülemesi insanı derinden vuruyor. Benim siyasi rakibim bunu yapsa hiç dokunmazdı ama ben bu insanlara bir kötülük bir yanlışlık yapmadım ki. Bürokratlarımın çocukları bile bunları bana yaptı.” 

MİLLET YALNIZ BIRAKMADI!

Melih Gökçek’in itirafları bu minval üzre devam ediyor... Ne var ki; bu itirafları yapması gereken kişi, “sadece Melih Gökçek değil”dir!.. Çünkü, “karga”ları besleyip de, “gözü oyulan” sadece Gökçek değildir!..

“Dershane tartışmaları”ndan “Kirli 17-25 Aralık Operasyonları”na, oradan “30 Mart” sürecine kadar “Uzun Adam’ı yalnız bırakan” hemen herkes bir “özeleştiri” yapmalı, “itiraf”ta bulunmalıdır!..

Yok öyle;

“Tanrı’ya yakarıp da,

Firavunlara tapmak!”

Bu yazılanlardan;

Herkes “ders” çıkarsın!..

Hiç olmazsa bundan sonra,

“Uzun Adam”a sahip çıksın!..

Sözüm “millet”e değil!..

Çünkü millet;

Hasan Öztürk’ün deyimiyle, hep “yaren”di, hep “yoldaş”tı...

Uzun Adam, “uzun bir yürüyüş”e çıktığında, yanında ve arkasında “millet” vardı!..

Sözüm “millet”e değil...

Sözüm, “menfaatçi”lere!..

Sözüm, “nankör”lere!..

 

 

Kemal Kılıçdaroğlu’nun suyu ısınıyor mu?

Hani, Perşembe günkü yazımda; CHP Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu’nun, hep “negatif bir dil” kullandığını, “Paralelciler’in eline tutuşturduğu tapeler”den başka bir şey olmadığını, bu yüzden de “hezimet”e uğradıklarını yazmıştım ya, bunun “seçim tablosu”na yansıması şöyle olmuş: “CHP, 36 il ve 407 ilçede, yüzde 10’un altında, yani barajın altında” kalmış!..

Birçok “Ulusalcı ve Ulusolcu CHP’li”nin yanısıra, CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal da, bu “tablo”yu eleştirip; “Doğru teşhisleri koyup, gereğini yapmak lâzım” demiş!..

Ve ilâve etmiş:

“Ondan oldu, bundan oldu falan, bunlar boş lâf!.. Kimse, bu ciddi tabloyu boş lâflarla izah etmesin!”

Arkasından da, “ne yapılması” gerektiğini tek cümleyle özetlemiş: “Tazelenmeye yeniden ihtiyaç var!”

Bu, ne demektir?..

Şu demektir: Kemal Kılıçdaroğlu’nun suyu ısınmaya başladı... Artık, yerine; tekrar Deniz Baykal mı gelir, Mustafa Sarıgül mü, orasını CHP bilir!..

Biz, sürekli; “Kılıçdaroğlu’nun yerine Sarıgül’ün geleceğini” söyledik ama, anlaşılan o ki; “Paralel Yapı’nın bu plânı” da çöpe atılacak!.. Deniz Baykal, “siyasette vefa önemlidir” dediğine göre; fatura, herhalde “vefasızlar”a kesilecek!..

CHP’yi izlemeye devam!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi