Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Haşim Kılıç ne istedi de, Tayyip Erdoğan geri çevirdi?!

Haşim Kılıç ne istedi de, Tayyip Erdoğan geri çevirdi?!

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’la ilgili her şey söylendi... “Cüppeli muhalefet” denildi, bir “CHP’li gibi” konuştuğu için, Kemal Kılıçdaroğlu’ndan mühlem, “Haşim Kılıç-daroğlu” denildi, “Şener’leşme yolunda” denildi, “Muhalefet lideri gibi” denildi...

Her şey denildi.

Her şey soruldu kendisine...

Bir tek soru sorulmadı,

Onu da ben sorayım;

“Haşim Bey, acaba ne istedi de Tayyip Erdoğan geri çevirdi?”

Evet, evet;

“Haşim Kılıç ne istedi de, bu isteği Tayyip Erdoğan tarafından geri çevrildi?”

Bu soru önemli...

Çünkü, Haşim Kılıç’ın “cüppeli muhalefet” yapmasının, bir “muhalefet lideri” gibi konuşmasının sebebi, bu “soru”da gizlidir!..

Haşim Kılıç’ın; niçin bu “yakışıksız ve sığ” konuşmayı yaptığının, “artık yok hükmünde” olmayı bile göze almasının, “haddini aşması”nın, “asık bir surat” ve “agresif bir tavır”la “saygısızca sözler” sarf etmesinin, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın dün dediği gibi; “Egosu incinmiş ve siyaset tarafından örselendiği  için” böyle bir “tepki konuşması” yapmasının izahı, ancak “o soru” ile mümkündür...

“Haşim Kılıç ne istedi de, Başbakan Tayyip Erdoğan geri çevirdi?”

OLMAYACAK BİR TALEP!

Sayın Bülent Arınç, dün; en azından “son 10 yıldır” Anayasa Mahkemesi’nin toplantılarına “davet” edildiğini ama “son toplantıya davet edilmediğini” ifade ederek, ilginç bir söz sarf etti.

Dedi ki;

“Şahsıma, Bakanlığıma, Başbakan Yardımcılığıma bu törenle ilgili bir davetiye gönderilmemiştir... Sebebi nedir, kendileri çok daha iyi bilir!”

Şahsen ben, bu “davet”in “twetter eleştirileri”nden dolayı değil, “başka bir sebeple” yapılmadığını düşünüyorum!..

Peki, “o sebep” ne?..

Bildiğim kadarıyla;

Haşim Kılıç, “Anayasa Mahkemesi ve tüm yargı üyeleri”nin dahil olacağı bir “yapılanma”ya gitmek istedi...

Ancak Hükümet ve Başbakan Erdoğan; “Böyle bir yapılanmanın, Türkiye’nin başına telâfisi imkânsız gaileler açacağını” düşündü ve “Haşim Kılıç’ın talebi”ni geri çevirdi!..

İşte ondan sonradır ki;

Haşim Kılıç, “kılıç”ları çekti!..

“Kılıçdaroğlu”laştı!..

Sahi;

“Haşim Kılıç ne istedi de, Başbakan Tayyip Erdoğan geri çevirdi?”

Herkesin bildiği gibi;

Tayyip Erdoğan, kendisine gelen “kabul edilebilir talepler” konusunda son derece “bonkör”dür... “Takoz” olucu değil, “ön açıcı”dır!..

Kimlerin önünü açmadı ki?..

“Paralel Yapı” bile; Başbakan Erdoğan döneminde “altın devrini” yaşamadı mı?..

Peki, sonra ne oldu?..

“Dost ve kardeş diyerek sarıldığı Paralelci’ler tarafından hançerlendi!”

Böyle bir “aldatılma” yaşayan Erdoğan; “sütten ağzı yandığı” için, şimdi “yoğurdu üfleyerek” yiyiyor... Bu yüzden de; Haşim Kılıç’ın talebini geri çevirmiştir!..

KASETLERİ Mİ VAR?

Sadece bu da değil...

Haşim Kılıç’ın, önceki günkü konuşmasında; “Son dönemde yargı, ‘paralel devlet’ ya da ‘çete’ diye nitelendirilen çok vahim, çok ciddi ve çok ağır bir suçlamayla karşı karşıyadır. Bu suçlama üzerinde yapışık kaldığı sürece yargının ayakta kalması mümkün değildir. Başta yargı ve yürütme organları olmak üzere herkes bu iddialarla ilgili bilgi, belge ve delilleri zaman geçirmeden ortaya koymak zorundadır. Gerek yargıda gerekse yürütme organı içinde var olduğu iddia edilen bu kişilerin başka illere tayin edilerek ya da yerlerini değiştirerek sorunu çözmenin anlamsızlığı açıktır.”

Diyerek, “Paralel Çete’yi kollayan” ve hatta onlara “selâm çakan” bir tavır sergilemesi, ortada bir “kaset” olduğu ve “Haşim Kılıç’ı böyle konuşmaya mecbur bıraktığı” ihtimalini güçlendiriyor!..

Bu ülkede;

Cumhurbaşkanı’nı, Başbakan’ı, bakanları “dinleyen”, bazı milletvekillerinin “kaset”lerini çeken ve bunlarla “şantaj” yapan bir “Paralel Çete”nin; “Anayasa Mahkemesi Başkanı ve Üyeleri”ni dinlememiş olması mümkün mü?..

Haşim Kılıç, acaba bir “dinleme”nin, bir “kaset”in tehdidi altında olduğu için mi yaptı o konuşmayı?..

Niye olmasın?..

HER DARBEYİ ALKIŞLADILAR?

Ortada böyle bir “tehdit” olmasa; Haşim Kılıç, “demokrat ve özgürlükçü” kimliğini bir kenara atıp da, doğrudan Hükümet’i ve Başbakan Tayyip Erdoğan’ı hedef alan “tamamen siyasi bir konuşma” yapmazdı.

Ortada bir “kaset” veya “tape” olmalı ki; bugün “Bizler gömlek çıkaran bir karakter değiliz” diyen Haşim Bey, “4 yıl önce tam tersine lâflar ettiğini” hatırlar ve bugün o lâfları etmezdi!..

Önceki gün; “Anayasa Mahkemesi üyeleri adına” konuşan ve kendilerinin “gömlek değiştirmediğini” iddia eden Haşim Bey; 52 yaşına giren Anayasa Mahkemesi’nin, 12 Eylül’de “darbe yönetimine teşekkür ziyareti”ne gittiğini  acaba unutuyor mu?..

Öyle bir ziyaret ki;

“Anayasa’yı korumakla sorumlu” bir kurumun, evet Anayasa Mahkemesi’nin üyeleri, “Anayasa’yı külliyen ortadan kaldıran cunta üyeleri”nin ayağına gidiyor, “darbe” yaptıkları ve “kendilerini de ilga ettikleri için” onlara “teşekkür” ediyor, bir anlamda “postal”larını yalıyorlar!..

Sadece “12 Eylül Darbesi”nde mi?..

Tarih sayfalarına bakıldığında; “Anayasa Mahkemesi üyeleri” de dahil, birçok “hakim ve savcı”nın; “Gelene ağam, gidene paşam” dedikleri görülür... Her defasında; “millî irade”nin yanında değil, “darbecilerin yanında” yer almışlardır!..

Buyrun “tarihi süreç”e bir bakalım:

l 27 Mayıs 1960 Darbesi: Hiçbir hâkim ve savcı askeri müdahaleye tepki göstermedi ama çok sayıda hukuksuzluğa imza attı. Bu hukuksuzlukların en somut örnekleri Yassıada yargılamaları sırasında yaşandı.

Yassıada yargılaması sırasında Mahkeme Başkanı Salim Başoğlu’nun “darbeyi gerçekleştiren irade, sizin asılmanızı istiyor” şeklindeki açıklaması ve sonrasında gerçekleşen idamlar, dönemin yargı anlayışını net bir biçimde sergilemiştir!..

l 12 Mart 1971 Muhtırası: Bu askeri müdahaleye de hiçbir hâkim ve savcının tepki göstermediği görülüyor... Deniz Gezmiş ve üç arkadaşı bu dönemde asıldı.

l 12 Eylül 1980 Darbesi: Hâkim ve savcıların darbeye bakışını ortaya koyan en önemli olay, darbe sonrasında, sokağa çıkma yasağının sona ermesinin hemen ardından; hakim ve savcıların  Kenan Evren’i ziyaret ederek emirlerinin yerine getirileceği mesajını vermesi olmuştur.

Ne ilginç değil mi;

Bu “postal yalama ziyareti”nden sonra, hepsi de görevlerine devam etmiştir.

Ve yine, ne ilginç değil mi; bugün “özgürlük”lerden dem vuran Anayasa Mahkemesi’nin o günkü üyeleri; aralarında 17 yaşındaki Erdal Eren’in de bulunduğu “50 kişi idam edildi” de gıklarını çıkarmadı!..İşkence altında alınan ifadeler neredeyse tek geçerli delil olarak görüldü. Bu dönemde, yüksek yargıdan hiçbir itiraz gelmediği gibi, bazı uygulamalarla ilgili küçük direnişler gösteren az sayıda yargıç ise, görevden alma ve sürgün cezalarıyla karşılaştı. Yüksek yargı bu cezaları ya derin bir sessizlik ya da onayla karşıladı.

l 28 Şubat dönemi: Hâkim ve savcılar tepki göstermedi, kendisine askerler tarafından verilen brifing alkışlarla karşılandı. Askerlerin bildiriyi yayımlamasının ardından, hâkim ve savcılar otobüslerle Genelkurmay Başkanlığı’na götürüldü!..

Dönemin Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden, Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, Yargıtay Başkanı Müfit Utku, Danıştay Başkanı Füruzan İkincioğulları, toplantıya katılan yargı mensuplarıydı... Genelkurmay İstihbarat Başkanı Korgeneral Çetin Saner ve Tümgeneral Fevzi Türkeri tarafından irticai faaliyetler(!) hakkında verilen brifingi kuzu kuzu dinlediler!..

Dinlemekle kalmadılar;

“Askerin emir ve talimatları”nı birer birer yerine getirdiler!..

Peki; Haşim Kılıç, tüm bunları bilmez mi?.. Şimdi kalkmış; “yargının bağımsızlığı”ndan, “onur” ve “haysiyet”ten söz ediyor!..

Bu mu onur, bu mu haysiyet?..

“Postal yalamak” için ziyarette bulunmak, “askerden brifing” almak için “otobüs”lere doluşmak bir “onursuzluk” değilse, nedir?..

AĞZIYLA “KUŞ” DA TUTSA!

Haşim Bey’in; tüm bunları bile bile “Erdoğan’ın karşısına dikilmesi”ni ve birilerinin verdiği “gaz”la, kendisini “dev aynası”nda görmesini anlayabilmiş değilim...

Çünkü, Haşim Kılıç da gayet iyi bilir ki; Tayyip Erdoğan’ın karşısına büyük “afra-tafra”larla çıkan bütün “aktör”ler, “siyaseten uzun ömürlü” olamamışlar, kısa bir süre sonra “şöhretler(!) mezarlığı”ndaki yerlerini almışlardır!..

Bunu da düşünmeli Haşim Bey!..

Düşünmeli ve;

Ağzıyla, “twetter” gibi bir “kuş” tuttuğu halde; herhangi bir makama “aday” gösterilmeyeceğini bilmelidir.

Uzun lâfın kısası;

Yazık etti kendisine...

Hem de çok yazık!..

Bir zamanlar “Haşim Kılıç” vardı...

Şimdi, “Haşim Kılıç-daroğlu” oldu!..

Ne yazık değil mi;

Bu “ayıp”la yaşayacak!..

Haşim Bey, herhalde hiç “hakaret” duymamış!

Hatırladığım kadarıyla, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, “AYM’nin twetter kararı”nı eleştiren en belirgin ifadesi; “kararı milli bulmadığını” söylemesi olmuştur!..

Kılıç’ın; AYM’nin verdiği kararın “millî” mi, yoksa “twetter’ı kollayan” bir karar mı olduğunu açıklamak yerine; Erdoğan’ı, “ölçüsüz ve sığ eleştiri yapmak”la itham etmesi, anlaşılır bir durum değildir...

Oysa biz, geçmişteki Anayasa Mahkemesi Başkanları’ndan öyle “ölçüsüz” lâflar, öyle “vicdan yolsuzlukları” gördük ki, haddi hesabı yok!..

Meselâ, dönemin AYM Başkanı Yekta Güngör Özden; Başkanlık’tan ayrıldıktan sonra, “yazı yazdığı bir dergi”de şu “hakaret”leri edebilmiştir:

“Sersem!.. Uşak!.. Kiralık!.. Satılık!.. Beyinsel ve ruhsal bozuklukları olanlar!.. Maskara!.. Utanma duygusunu yitiren zavallılar!.. Saldırgan maşalar!.. Dalkavuk!.. Mikrop!.. Yüreği paslı, gözleri küflü!.. Madrabaz!.. Yüz karaları!.. Köşk değnekçisi!.. Mandacı!.. Ekran cambazı!.. Dönek, cahil, dangalak!.. Uydu, yalancı, kukla, sütü ve kanı bozuk!.. Sidik yarışı yapan, yobaz, piç, havlayan!.. Bunlar insan bile değil!.. Kaşınanları kaşımak gerekir!.. Havlayanlara aldırmam!.. Aptal,. sahtekâr, zıpır!..”

Bize “seviye” dersi vermeye kalkanlar;

AYM’de, bir zamanlar, nasıl bir “zihniyet”in hüküm sürdüğünü bilmelidir!..

“AYM’de devamlılık esas” ise!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi