Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Suçlu 8 kişi mi?.. Alp Gürkan’a niye dokunulamıyor?

Suçlu 8 kişi mi?.. Alp Gürkan’a niye dokunulamıyor?

Sadece ben değil, hemen herkes aynı şeyi söylüyor: “Bu gözaltı ve tutuklamalarda geç kalınmadı mı?.. Bu insanlar, daha facianın meydana geldiği gün gözaltına alınmalı değil miydi?”

Aynen katılıyorum...

Evet, geç bile kalındı!..

Ama, madalyonun bir de öteki yüzü var: Kimlerdir “gözaltı”na alınanlar, kimlerdir “tutuklanan”lar?..

“Zurnanın son delikleri!”

Haa, önceki gece “Alp Gürkan’ın oğlu Can Gürkan” da tutuklanmış!..

Can Gürkan, aslında “tutuklanmayacak”, tam aksine “denetimli serbestlik” kapsamında salıverilecekti!..

Savcı Bey’ler öyle istemişti!..

Can Gürkan’ı, mahkemeye; “tutuklanması” talebiyle değil, “denetimli serbestlik” kapsamında yargılanması talebiyle sevk etmişlerdi.

Aslında “serbest” bırakılacaktı...

Ne var ki;

Maden Ocağı’nın Genel Müdürü Ramazan Doğru, mahkemede dedi ki;

“O imzalar bana ait değil... Benim yerime sahte imzalar atılmış!”

İşte o zaman, Soma Maden İşletmeleri A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Can Gürkan’ı da “tutuklamak” zorunda kaldılar!..

Çünkü;

Evet “davul”, Genel Müdür Ramazan Doğru’nun boynunda idi ama, “tokmak” başkalarının elindeydi!..

“Yetki” onun elindeydi ama “imza”ları, hem de “sahte imza”ları atan başkalarıydı...  “Onun yerine” başkaları imza atmış, dolayısıyla “sorumluluğu” onun üzerine atmışlardı... Neyse ki;

Mahkeme bu “oyunu” gördü ve Can Gürkan’ı da tutukladı!..

PATRON NİYE DIŞARIDA?

Peki, gözaltına alınan “36 kişi”den sadece 8’ini tutuklamakla bu iş bitti mi?..

Asıl soru şu:

“Gözaltı operasyonları”nın başladığı ilk anlarda, bütün televizyonların “haber”lerinde ve “altyazı”larında; “Maden sahibi Alp Gürkan’ın da gözaltına alındığı” ve hatta “Adliye’ye sevk edildiği” söylendi, yazıldı!..

Daha sonra gördük ki;

“Alp Gürkan gözaltına filan alınmamıştır, dışarıdadır!”

Hoppalaaa...

Bu ne biçim iştir ki, maden sahibi olan “baş” dışarıda iken “ayak”lar gözaltına alınmış ya da tutuklanmıştır!..

İyi de; daha birkaç ay önce Hürriyet’ten Vahap Munyar’a verdiği röportajda; maden ocağının “dört dörtlük” olduğunu, hiçbir “eksik ve kusur”unun bulunmadığını, “tehlike” anında işçilerin sığınabileceği  “yaşam odaları” kurduğunu söyleyen Alp Gürkan değil miydi?..

Bunları söyleyen ve maden ocağında, bırakın “yaşam odası”nı, adeta bir “rezidans konforu” sağladığını övünerek anlatan Alp Gürkan değil miydi?..

Ve yine;

“Facianın ancak 4. günü”nde ortaya çıkıp, “basın toplantısı” düzenleyen ve maden ocağında her şeyin “dört dörtlük” olduğunu, “aksayan hiçbir şeyin olmadığını”, işçilerin, sanki “ocakta” değil de, adeta bir “sarayda” yaşıyor gibi rahat olduğunu söyleyen Alp Gürkan değil miydi?..

O halde;

O niye gözaltına alınmadı, o niye tutuklanmadı?..

Bunu; hemen herkes gibi, ben de çok ama çok merak ediyorum.

Niye gözaltına alınmadı?..

Niye tutuklanmadı?..

VELİ GÖÇER’İN SUÇU NE?

Hani, bir “dizi film” vardı ya;

“Fatmagül’ün Suçu Ne?”

Şimdi de biz soralım;

“Veli Göçer’in suçu ne?”

17 Ağustos 1999 depreminden sonra, inşa ettiği evlerde “198 kişinin ölümü”ne yol açtığı suçlamasıyla; başta Hürriyet olmak üzere, birçok gazete tarafından adeta “linç” edilen ve anında “tutuklanıp” hapse atılan, yıllarca hapis yatan “Veli Göçer’in suçu” neydi?..

“O evleri 301 kişiye değil de, 198 kişiye mezar ettiği için mi?”

Evet, evet;

“Veli Göçer’in suçu ne” idi?..

Niye tutuklandı?..

Ya da;

“Maden ocağını 301 işçiye mezar eden Alp Gürkan” niye gözaltına alınmadı, niye tutuklanmadı?..

GÜRKAN MASON MU?

Soru bu...

Ama cevabı yok...

Daha doğrusu “cevabı var” da, yüksek sesle dillendiren yok!..

Merak ediyorum;

Alp Gürkan’ın tutuklanmamış olmasının sebebi, maden ocağı ile bir “ilgi ve alâka”sının bulunmaması mıdır, yoksa başka “ilgi”leri ve “bağlantı”larının bulunması mı?..  

O “basın toplantısı”nda, Alp Gürkan’a her soru soruldu da, meselâ “mason musunuz?” sorusu niye sorulmadı?..

“Mason Locası”nın dergisi Mimar Sinan’ın, 2000 yılındaki 114 nolu sayısında, “Masonluğun Nuru” adlı bir yazı yayınlandı...

“Yazar” olarak da, “Alp Gürkan” ismi geçiyordu...

Peki; “Masonluğun Nuru” yazısını yazan bu “Alp Gürkan”, acaba gündemdeki Alp Gürkan mıdır?

Bir “isim benzerliği” mi vardır, yoksa, bildiğimiz Alp Gürkan, “mason” mudur?..

O basın toplantısında, bu soru acaba niye sorulmadı?.

Geçelim...

Dünkü manşetimizde de gözler önüne serdiğimiz gibi; “Alp Gürkan’ın damadı Mahir (Mario) Asafrana bir Yahudi”dir!..

Siz olsanız merak etmez misiniz;

Alp Gürkan’a “dokunulamaması”nın, “gözaltı”na alınamaması ve “tutuklanamaması”nın sebebi; “mason” olmasından, ya da “damadının Yahudi olması”ndan dolayı mıdır?..

Bu ülkede;

“Herkese dokunulur.”

Ama “mason”lara dokunulamaz!..

Veli Göçer’e dokunulur,

Ama Alp Gürkan’a dokunulamaz!..

Başbakan Tayyip Erdoğan’a her türlü “saldırı” yapılır, “linç girişimi”nde bulunulur “katil” bile denilir ve “istifa” ettirilmek istenir ama, Alp Gürkan’a gelince; hiç kimse hesap sormaz, herkes sus-pus olur!..

“Madende şehit olan işçilere” bile bazı “kara faşistler” tarafından “müstehaksınız” denilir, “yeşil faşistler” tarafından “bu musibeti hakettiniz” denilir, yani “maktül”ler suçlanır ama “katiller”e dokunulmaz!..

Neden acaba?..

“Kendileri mason,

Damatları Yahudi” olduğu için mi?..

Değilse;

O adama niye dokunulamıyor?..

Tek suçlu “8 kişi” mi?..

******************************************************************************************

Bir maden mühendisinin şüpheleri

47 yaşında ve “24 yıldır maden mühendisliği yapan” bir okurum; “Öncelikle şunu belirtmek isterim ki, ülkemizin en güvenli yeraltı kömür işletmeleri Nallıhan ve Soma’daki işletmelerdir... Diğer işletmeler bunların yanında canlı bomba gibi kalır” dedikten sonra, ilâve ediyor:

“Soma’da meydana gelen facia, bir maden mühendisi olarak bende bazı şüpheler uyandırdı.”

Ve “şüphe”lerini sıralıyor:

1- Kazanın, vardiya değişiminde meydana gelmesi...

2- Patlamanın veya yangının temiz hava girişine çok yakın olması dolayısıyla; işletmede olan herkesin öldürücü gaza maruz kalması...

3- Bugüne kadar hâlâ geçerli bir kaza nedeninin bulunmaması veya bulunamaması...

4- Yer altında patlayıcı madde stoklanıp stoklanmadığı ve kaza sonrasında eğer varsa patlayıcılardan kaynaklı bir olumsuzluk olup olmadığı...

Yukarıda saydığımız nedenler irdelendiğinde belki kazanın sebebi bulunabilir.

Dilerim bu “şüphe”ler üzerinde durulur ve bu facianın üstü “8 kişiyi tutuklamakla” örtülmez!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi