Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Kışkırt, öldür, kullan... “Ölü seviciler”e dikkat!

Kışkırt, öldür, kullan... “Ölü seviciler”e dikkat!

Hani; “Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yermiş” diye bir “atasözü”müz vardı ya; verdiğimiz “haber”ler, yazdığımız “yazı”lar çarpıtılıp, bir “linç kampanyası”na dönüştürüldüğü için, artık “kılı kırk yarmak” veya “ince eleyip, sık dokumak” zorunda kalıyoruz...

Haa, bu “hassasiyet”imizin sebebi, kesinlikle “medya”dan veya “amacı belli malûm dernekler”den gelen “saldırı”lardan çekindiğimiz için değil... 

Biz, “kişi”lere yönelik “eleştiri”lerimizin; bir “kitle”yi, bir “topluluğu” rencide etmesinden, ya da “korku”ya kapılmasından üzüntü duyarız...

Onun içindir ki, bu yazıya başlamadan önce, böyle bir “açıklama” yapma gereği duydum...

Yani, demek istiyorum ki;

Soma Holding’in sahibi Alp Gürkan’a yönelik haber ve yazılarımızın, nasıl ki “Türkiye’deki Yahudi topluluğu” ile bir ilgisi yoksa, şimdi yazacağım konunun da, “Alevi vatandaşlar”la bir ilgisi yoktur... Yazacağım yazı; “Alevileri de kullanan ve kışkırtan DHKP-C’li teröristler”le ilgilidir...

Bunu önceden ilân ediyorum ki, hiç kimse “çarpıtma”ya kalkmasın!..

GİTTİ PKK, GELDİ DHKP-C!

Malûm, Türkiye, “sancılı bir süreç”ten geçiyor... Başbakan Tayyip Erdoğan’ın da, dün ifade ettiği gibi; yerli ve yabancı mihraklar, “güçlü Türkiye’den rahatsız”lar!..

Düne kadar, “Amerika ve Avrupa’ya muhtaç” bir Türkiye’nin, bugün “IMF’ye borçlarını ödemiş” ve hatta “IMF’ye borç verecek bir ekonomik güce” ulaşmış olması... Dün “tank ve toplarını bile İsrail’e reorganize ettirirken”, bugün “kendi uydularını yapıp, uzaya gönderir seviyeye” gelmiş olması, bazı “sürüngen”lere rağmen “kendi ayakları üzerinde dimdik durması” kısacası; “gündemi belirlenen değil, gündem belirleyen bir ülke” haline gelmesi, elbette “birileri”ni rahatsız ediyor...

“Türkiye ayağa kalkmasın, sürekli tökezlesin, sendelesin” isteyenler, “30 yıl öncesinde” nasıl ki “Ermeni Terör Örgütü ASALA”yı kullanmıştır, daha sonra da “PKK terör örgütü”nü başımıza musallat etmişlerdir... “Çözüm süreci” ile birlikte, PKK’nın “eylemsizlik” kararı alması ve bu kararlılığın devam ediyor, inşaallah da devam edecek olması, ortaya “yeni aktörler”in, “yeni piyonlar”ın, “yeni maşalar”ın ve “yeni taşeronlar”ın “çıkarılmasını” gerekli kılmıştır ki; PKK’nın yerine DHKP-C’yi oturtmuşlar, şimdi de onu “kullanmaya” başlamışlardır!..

Hiç kuşku yok ki;

DHKP-C, “Alisiz Aleviler” dediğimiz “Marksist Aleviler” içinden çıkmış bir “terör örgütü”dür!..

Ve bu örgüt;

Maalesef ama maalesef, “hiçbir gizli ajandası olmadığını düşündüğüm Alevi vatandaşları” da emellerine alet etmekte ve onları da kullanmaktadır!..

“Gezi kalkışması”nda kullanmışlardır, hedefi “Hükümet’i devirmek” olan “kirli 17-25 Aralık operasyonları”nda kullanmışlardır ve şimdi de “Soma Faciası” ile “Erdoğan’ın Almanya ziyareti”nde kullanmaktadırlar.

ALEVİLERE DOKUNAN NE?

Sormak gerekmez mi;

“Hedefi 3. havaalanını, 3. köprüyü ve Kanalistanbul’u yaptırmamak” olan “Gezi teröristleri” ile “Alevi vatandaşlar”ın ilgisi ne?.. Bu icraatlarda “Alevilerin aleyhine” olan ne vardı ki; DHKP-C’li teröristler, “Alevi gençleri” sokağa döktü, onları kullanarak ortalığı “savaş alanı”na çevirdi?..

Malûm;

Gezi kalkışması sırasında Eskişehir’de Ali İsmail Korkmaz, Ankara’da Ethem Sarısülük, Hatay’da Abdullah Cömert ve Ahmet Atakan, İstanbul’da Mehmet Ayvalıtaş, Lice’de Medeni Yıldırım ve Adana’da da polis memuru Mustafa Sarı hayatını kaybetmişti... Hayatını kaybedenlerin en küçüğü olan Berkin Elvan, 14 yaşında girdiği komada 15. yaşına basmıştı. Hastanede 269 gün komada kalan Berkin, 11 Mart’ta ölmüştü...

Bilmem hatırlatmaya gerek var mı;

polis memuru Mustafa Sarı haricindeki “ölen”lerin hepsi “Alevi”ydi...

Peki, bu gençlerin “Alevi” olması, “Alevi gençlerin hedef alındığını” mı gösterir, yoksa “darbe operasyonunda, Alevi gençlere rol verildiğini” mi gösterir?..

Dürüst olalım...

“Alevi gençler kışkırtılmış, meydanlara sürülmüş, ortalığı savaş alanına çevirmeleri sağlanmış, polisle çatışmaya itilmiş ve sonunda ölmeleri plânlanmıştır!”

Evet, “planlanmıştır!”

“Gezi kalkışması” esnasında, “provokatif yayınlar” yapan “bazı televizyonlar”ın yayınlarını hele bir hatırlayın!..

Ne diyorlardı;

“İsyansa, isyan!.. 

Bu hükümet düşecek!.. 

Cumhuriyet tarihinin bu en büyük ayaklanmasında 3-5 ölü olsa, ne güzel olurdu!”

Aynen bunları dediler...

Peki, nedir bunun anlamı?..

“Tepki” mi, “protesto” mu?..

Yoksa, “halk devrimi”(!) gerçekleştirmek isteyenlerin başlattıkları bir “isyan” mı?..

Atalarımız; “Haddinden fazla şiddet, gayedeki hikmeti yok eder” demişler.

“Gezi Parkı’ndaki 8-10 ağacın sökülmesi”ni protesto mu edeceksin?.. 

En tabiî hakkındır, elbette “demokratik hakkı”nı kullanacak ve protesto edeceksin!..

Ama, “Alevi gençler”i Taksim Meydanı’na yığanların “mesele”si “ağaç” değildi ki!..

Dahası; elde “molotof”lar, “çivili top”lar, “demir bilye atan sapan”lar, “cam-çerçeve indirme”ler, “yağmalama”lar, “polis araçlarını yakma”lar, “eşkıya gibi yol kesme”ler, kısacası meydanları, bir “savaş alanı”na çevirmeler bir “demokratik hakkın kullanılması” mıdır, yoksa “PKK’nın boşalttığı alanı doldurmaya çalışan DHKP-C’nin terör taktikleri” midir?..

POLİS NE YAPACAKTI?

Sen “haddinden fazla şiddet”e başvurursan, “polis” de, elbette kendine verilen görevi yerine getirecek ve senin “isyanını bastırmaya” çalışacaktır!..

Başbakan Tayyip Erdoğan, dün, “Okmeydanı’ndaki olaylar” vesilesiyle dedi ya;

“Atılan molotofkokteyllerinden biri, bir polis aracının içine düştü...

“Aracın içinde polislerimiz yanmaya başladı, kendilerini dışarı zor attılar. Nitekim kolları ve vücutlarının bazı yerleri yandı... Şu anda Okmeydanı SSK Hastanesi’ndeler. Arkadan gelen bir polis aracı orada müdahale etme noktasında gitti... Ama onları da yakıyorlar. 

Düşünebiliyor musunuz;

Bütün bu araçların üzerine bu teröristler çıkarak, orada aracın camlarını kırmaya çalışıyorlar. Allah aşkına, bütün bunlara karşı polis eli kolu bağlı mı duracak, bir şey yapmayacak mı? Nasıl sabrediyorlar ben bunları anlamıyorum.

Biz,  terörize olmuş olanları mı konuşalım? Ellerinde molotofkokteylleriyle havai fişeklerle polisine, cam çerçeve tüm esnafa saldıranları mı savunacağız, onları mı konuşacağız?”

Bir “karışıklık” çıkarsa, bir “arbede” yaşanırsa, bir “isyan” olursa, o “kargaşa ortamı”nda mutlaka “ölenler” de olur, “yaralananlar” da!..

Nitekim; “eylemlerin göbeğinde” yer alan gençler öldüğü gibi, onları durdurmaya çalışan “polis”ler de ölmüş veya yaralanmıştır... Bu “kalkışma”lar esnasında, “sadece olan-biteni seyreden Burak Can Karamanoğlu adlı gencin de, eylemciler tarafından “hedef gözetilerek vurulup, öldürüldüğünü” unutmayalım!..

NİYE HEP ALEVİLER?

Ve soralım:

“Gezi kalkışması”nda “Alevi gençler”in kışkırtılması... “17-25 Aralık kirli operasyonları”nda “Alevi gençler”in kullanılması... “Soma’daki faciadan Gezi çıkarma” operasyonunda “DHKP-C’li teröristler ve TGB’li militanlar”ın rol alması... Bugün Almanya’ya gidecek olan Başbakan Tayyip Erdoğan’ı Almanya’da “protesto” edecek grupların “Alevi dernekleri” olması, bir “tesadüf”(!) müdür, yoksa “Türkiye üzerinde ameliyat yapmak” isteyenlerin “plân”ları mı?..

Yine soralım:

“Gezi kalkışması”nda!.. “Kirli 17-25 Aralık operasyonları”nda!.. “Soma faciası”nda!.. Ve “Erdoğan’ın Almanya ziyareti”nde, Alevileri “rahatsız” eden nedir?.. Evet, “Alevilerin aleyhine” ne olmuştur ki, her olayda Aleviler sokağa dökülmüş ve “Erdoğan istifa” diye bağırmışlardır!?!..

Tam, Almanya’da “Erdoğan’a hayır” kampanyalarının açıldığı günlerde; Uğur Kurt’un ölümü ile sonuçlanan Okmeydanı’ndaki bir “cenaze töreni”ni “isyan” havasına sokmakta amaç nedir?..

Hadi “gösteri” yaptınız, peki “polis aracının içine molotof atmak” ve “içerideki polisleri cayır cayır yakmaya çalışmak” neyin nesidir?..

Yazının tam burasında, bir “son dakika haberi”ni sizlerle paylaşmak istiyorum...

Okmeydanı’nda başından vurularak hayatını kaybeden Uğur Kurt’un ailesinden, provokatörlere tokat gibi cevap gelmiş... Okmeydanı Cemevi’nde yapılan törende slogan atan terör yandaşlarına Kurt’un ailesi sert tepki göstermiş... 

Uğur’un ölümünden terör yandaşlarının sorumlu olduğunu söyleyen Kurt ailesi; slogan atanların susmasını istemiş... Uğur Kurt’un kızkardeşi slogan atanlara bağırıp, demiş ki; “Hep sizin yüzünüzden oldu zaten. Eylem yapmasaydınız benim kardeşime bir şey olmazdı.” 

Benim demek istediğim de budur!..

DHKP-C’li teröristler “eylem” yapıp, kendilerini “tatmin” edecekler, ama ölen Uğur Kurt olacak!..

İnsanın canı, bu kadar  ucuz mu?..

Bu “vampir”lere, bir “Alevi kız”ın bu tepkiyi göstermiş olması, gerçekten de “takdire şayan”dır!..

BUNLAR ÖLÜ SEVİCİ!

“Tepki ve protesto” elbette “demokratik hak”tır ama “cenaze töreni”ne “molotof”lar ve “el yapımı bombalar”la gelip, orasını “terörist gösteri alanı” haline getirmek, hiç kimsenin hakkı ve haddi olamaz!..

“Paralel medya ve Paralel’in paralelinde yayınlar yapan” medya organları, bu “şiddet eylemleri”ni “masum” gibi göstermeye çalışsa da, asıl amaçları; 

“her eylemden bir Gezi çıkarmak”tır ki, onların nasıl bir “ölü sevici” olduklarını “Gezi kalkışması”ndan biliyoruz!..

“Alevi Dedeleri”ni ve “Alevi örgütleri”ni bu “darbe girişimleri”ne, bu “kaos çabaları”na ve bu “DHKP-C provokasyonları”na karşı dikkatli olmaya davet ediyorum...

Unutmasınlar ki;

“Türk-Kürt çatışması”ndan bekledikleri sonucu alamayan “iç ve dış odaklar” yeniden “Alevi-Sünni çatışması”nı devreye sokmak istemektedir!..

Herkes “uyanık” olmalıdır...

“Alevi”ler de, “Sünni”ler de!.. 

“Türk”ler ve “Kürt”ler de!..

Çünkü, bu “mihrak”lar;

“Alevi”nin de “Sünni”nin de, “Türk”ün de “Kürt”ün de “canlı”sını değil, “ölü”sünü severler!..

Aman, “ölü seviciler”e dikkat!.. 

 *****************************************************************************

Soma’daki işçi, Taksim’deki direnişçi... Farkı, farkedin!

Televizyonlardan duydunuz, gazetelerden okudunuz... “Soma’daki maden işçileri”ni temsil eden “8 kişilik bir heyet”, önceki gün Ankara’ya gidip, “Hükümet yetkilileri” ile görüştü ve “bazı taleplerde” bulundu...

Talepleri özetle şunlardı:

“Ocaklarda iş güvenliği sağlansın... Tazminatlarımız verilsin...  Ölüm aylığı bağlansın... Geride kalanlara yardım yapılsın.”

Bu işçi temsilcileri dün Soma’ya döndü ve kendilerini karşılayanlara dediler ki; “Biz bir istedik ama Hükümet üç verdi.”

Bu sözleri duyunca; “Bunlar nasıl işçi, nasıl vatandaş?!?” dedim ve “Gezi Heyeti’nin talepleri”ni hatırladım... Malûm, “Gezi Heyeti” de Hükümet’e gitmiş ve şu “talep”lerde bulunmuşlardı: “Üçüncü Köprü’den vazgeçilsin!.. Üçüncü Havaalanı yapılmasın!.. Kanalistanbul Projesi unutulsun!.. HES’ler rafa kaldırılsın!”

Şimdi sormak gerekmez mi;

“Vatansever” kimdir, “vatan haini” kimdir?.. Somalı işçiler “isteriz” diye taleplerini sıralıyor, Taksim’in “Gezi zekâlı”ları ise “istemezük” diye taleplerde bulunuyor!.. İstedim ki, farkı farkedin!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi