Komutan 'eşinin başını aç' dedi!

Komutan 'eşinin başını aç' dedi!
1988 yılında yaş kararıyla ordudan ihraç edilen eski kıdemli üsteğmen Mehmet Yüksel Güneş, 28 Şubat sürecinde komutanının "Eğer eşinin başını açarsan ortada bir sorun kalmaz" dediğini ifade etti.

İşte sentezhaber'de yer alan o röportaj: 

Ne zaman ve ne şekilde ordudan ihraç edildiniz?
Ağustos 1998 yılında Konya Personel Okulu’nda Kıdemli Üsteğmen olarak görev yaparken YAŞ kararları ile ihraç edildim. İhraç kararından önce de bir iki defa çağrılıp ikaz edilmiştik. O zaman beni ikaz etmek isteyen komutanlarım, “Mehmet seni tanıyoruz. Çalışkansın, dürüstsün, önemli bir askerimizsin. Ama hareketlerine dikkat etmelisin” diye uyarmışlardı. Ben de tabiî ki hangi hareketimden dolayı ikaz edildiğimi ısrarla sordum. Konuştukça asıl konuya gelindi. Bana eşimin başörtüsünden dolayı ikaz edildiğim ve eşim başını açtığı takdirde ortada bir sorun kalmayacağı söylendi. Yani tamamen eşimin tesettüründen dolayı orduda disiplinsizlikle suçlanmıştım. Halbuki o güne kadar çok sevilen ve üstün hizmetler veren bir askerdim. Komutanlarımız da bunu defaatle söylemişlerdi. Netice itibariyle biz tabiî ki bu akıl almaz teklifi kabul etmedik. Eşim başını açmadı. Bunun üzerine de 4 Ağustos 1998’de 14 yıllık askerlik görevimizden tek bir kararla ihraç edilmiş olduk.

Görev süreniz boyunca dindar olmanızdan dolayı bir sıkıntı yaşadınız mı?
Şimdi bir asker orduya katıldığı zaman önce bakılıyor, kendisinde yahut ailesinde herhangi bir İslâmî emare var ise, yani tesettür, sakal, gümüş yüzük, eşinin veya annesinin başı kapalıysa, babası sakallıysa, vs... bu hemen “Şüpheli Sakıncalı Personel” olarak fişleniyor. Derhal potansiyel bir suçlu ve tehlikeli personel statüsüne alınıyor. Bu noktada hafiyeler devreye giriyor. Bu insanlar sizi 2 yıl boyunca sürekli takip ediyorlar. Her attığınız adım takip ediliyor. Evinize ziyaretler yapılıyor. Bu ziyaretlerde aile yapınız, eviniz inceleniyor. Size kritik sorular soruluyor. Meselâ Yarbay bir amirimiz evimize ziyarete gelmişti. 6 yaşındaki çocuğuma Atatürk’le ilgili, din ile ilgili sorular sordu sürekli olarak. Şimdi biz yüzde 99’u Müslüman olan bir ülkeyiz. Eğer bir insanımızda İslâmî bir emare ararsanız iki yıl boyunca, illaki birşeyler bulursunuz. Ya namaz kılar, ya oruç tutar, ya camiye gider, ya bir türbeye gider duâ eder. Ya da ailesinde muhakkak dindar insanlar bulunur. Özellikle bu hafiyeler de üstlerine elleri boş bir raporla gitmemek için ne bulurlarsa yazarlar. O insanı attırmak için ellerinden geleni yaparlar. Sözkonusu sicil formunda meselâ “sosyal durumu” şeklinde bir madde var. Sicil amirinin insafına kalmış bunu nasıl dolduracağı. Burada özellikle içki içer mi, içkili toplantılara, balolara katılır mı gibi kriterler sözkonusu. Yani özellikle orduda sadece böyle insanlar bulunsun istiyorlar. Yani orduda dini hassasiyeti olan insanlar bulunmasın arzu ediyorlar. Her halde ilerde bir ihtilâl yaparsak eğer, bu kişiler sorun çıkarır diye düşünüyorlar. Halbuki İngiliz ordusunda, Amerikan ordusunda dindar subaylar var. Bunlar her türlü inançlarını ve ibadetlerini açıktan yerine getirebiliyorlar. Din subayları bile var. Bu orduların hiçbiri bu sebeple batmadı.

Bizim ordumuz neden dinden bu kadar korkuyor? Ben harb okuluna yazılırken bana böyle bir şeyden bahsedilmemişti. Yani bir gün namaz kıldığım için yahut eşim kapalı olduğu için ihraç edileceğim söylenseydi, ben hiç bu okula yazılmazdım. Sırf eşim kapalı olduğu için o dönemin hükümetinin yanlısı olduğumuz iddia edildi. Komutanlarım “Biz senin aslında bu siyasî görüşe sahip olmadığını biliyoruz. Ama biz de üzülerek bunu sana söylemek durumundayız.” diyorlardı. Bazı komutanlar da sırf sicil almak için ve rütbe yükseltmek için kendi komutası altında hiç dindar insan bırakmamaya özen gösteriyorlardı. Birilerine hoş görünmek için bunu yapıyorlardı. Bu uğurda da bizim gibi iyi askerleri de harcadılar. Nitekim o zaman kimin komutasında eşi tesettürlü asker yoksa o daha çok yükselme şansı yakalıyordu. Bize yapılan ikazlardan birinde “Eşinizin kıyafeti çağdaş Atatürk ilke ve inkılaplarına aykırıdır” denilmişti. Ben de bunu red ettim tabiî. Zira hiçbir kanunda bu yazmaz. Tamamen hukuksuz ve gayri kanunî bir gerekçe. 28 Şubat sürecinin etkisiyle böyle bir furya başlamıştı. Halbuki o zamandan önce benim eşim rahatça ordu evlerine giriyordu, hatta düzenlenen bir çok organizasyona da katılabiliyordu. Ancak 28 Şubat sürecinin etkisiyle herşey birdenbire değişti. Eşim öğretmendi, öğretmenlik yapamamaya başladı. Bununla kalmadılar beni de eşimin tesettürü sebebiyle ihraç ettiler. Atılmamdan hemen sonra Albay lojmanda benim evime ziyarete geldi. “Ne ben ne de Tümgeneralimiz senin atılman için herhangi bir girişimde bulunmadık. Bu tamamen yukarıdan kaynaklanan bir karardır” dediler. Halbuki benim 1. ve 2. Sicil Amirlerimin raporu olmadan atılmam tamamen illegal bir durumdur. Zira 1. ve 2. Sicil Amirlerim iki defa bana 60’tan aşağı sicil notu verirse, işte o zaman ancak atılabilirim. Şimdi Albay’ım ve Tümgeneral’im öyle bir talepte bulunmadıklarını ve düşük sicil notu vermediklerini söylüyorsa, burada ciddî illegal bir durum sözkonusudur. Demek ki askeriye içinde kuralları ve herşeyi hiçe sayan bir zihniyet, bu atılmaları sağlıyor. Bir diğer hukuksuz durum da şöyleydi. Normalde bizim atıldığımız YAŞ toplantısı Cuma günü yapıldı. Bu kararlar yasalar gereği Cumhurbaşkanı’nın imzası olmadan yürürlüğe girmez. Halbuki bize YAŞ’ın olduğu gün “Tedbirinizi alın, hazırlığınızı yapın atıldınız” şeklinde bir bilgi geldi. Yani daha Cumhurbaşkanı onaylamadan bu karar kesinleşmiş oldu. Nitekim Cumartesi günü de resmen tebliğ ettiler. Cumhurbaşkanının onayına bile gerek görmediler. Bu da hukuksuzluğun ve haksızlığın en bariz örneğidir...

Sonradan hakkınızı aramak için birşeyler yaptınız mı?
Ben atıldıktan sonra Bilgi Edinme kanunu çıktığında, bir dilekçe vererek atılma gerekçemi sordum. Bana kanun gereği bir cevap yolladılar. Cevapta YAŞ kararı ile atılma gerekçelerimin bulunduğu bir belge ulaştırıldı. Ancak belgenin neredeyse her tarafı karalanmıştı. Sadece kısaca “İslâmî devrim yanlısı olmanız sebebiyle” şeklinde bir ibare vardı. Belgenin her tarafının neden karalanmış olduğunu soran bir dilekçe daha gönderdim. Bunların devlet sırrı kapsamına girdiğinden ve gizli olması sebebiyle karalandığını söylediler. Halbuki bunlar benim ordudan atılma gerekçelerim. Atılan benim ve bu benden nasıl gizlenebilir. Bu nasıl bir devlet sırrı olabilir.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.