İşte darbeye sevinen CHP'liler!

İşte darbeye sevinen CHP'liler!
CHP geleneği geçmişten beri hep darbeci zihniyetle kol kola yaşadı. Sandıktan çıkamayacaklarını bildiklerinden güçlü hükümetlere karşı hep darbe teşvikçisi oldular. Darbeye oynamadıkları tek durum, iktidarda zayıf hükümetlerin olduğu dönemlerdi. Bu döneml

CHP’nin yeni genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ilk röportajlarında darbeye karşı olduğunu söylüyor ve “Bugün 27 Mayıs’ı yapanlar utanıyor” diyor. Bu büyük bir sözmüş gibi Yoldaş Medya’da manşetlere çekiliyor. Bu yetmez…

27 Mayıs’ı yapanlar utanıyor da 27 Mayıs’a destek verenler utanıyor mu? 27 Mayıs’a sonuna kadar destek veren CHP utanıyor mu? Kılıçdaroğlu bu destek için özür diliyor mu? 27 Mayıs darbesinden hemen önce “Darbenin bir hak” olduğunu söyleyen İnönü için utanıyor mu Kılıçdaroğlu?

27 Mayıs Gecesi sokaklara dökülüp sevinç gösterileri yapan, Menderes asıldığında kutlamalar düzenleyen CHP’liler için utanıyor mu Kılıçdaroğlu….

Bakın 27 Mayıs’ın yıldönümünde önceki gün Can Dündar köşesinden 27 Mayıs’ın hiç yayınlanmamış fotoğraflarını yayınladı. Darbe olunca sokakta sevinç gösterileri yapan insan görüntüleri yeralıyor bir fotoğrafta. Diğer fotoğrafta ise Menderes’in fotoğrafının üzerine çarpı işareti atılmış bir dergi kapağını sevinçle gösteren insanların fotoğrafı var.

Kim bu insanlar?

Bu insanlar CHP’lilerden başkası değil… 2007 yılındaki 27 Nisan Muhtırası’nda “Oh dedim yattım” diyerek sevincini anlatan YÖK Başkanı Erdoğan Teziç’le aynı zihniyet bu… Kıbrıs’la ilgili Annan Planı görüşmeleri sırasında, Washington’da otelin lobisine sevinç içinde koşarak “Asker birazdan müdahale edecek” diyen Mümtaz Soysal’la aynı zihniyet bu…

Evet, bu utanç Türkiye’de yaşandı. 27 Mayıs darbesi nedeniyle sokaklarda sevinç gösterileri oldu. Peki ama nerede?

Şehirlerde oldu bu gösteriler… Türkiye’de 50’li yıllarda halkın yüzde 5’i şehirlerde yaşıyordu. Demokrat Parti kalkınmanın sağlanabilmesi için halkı köylerde tutma projesinin en önemli ayağı olan Köy Enstitüleri zinniyetini yıktı. Türkiye hızla köylülükten şehirli yaşama geçti. Tıpkı gelişmiş diğer ülkeler gibi.

1960’a yaklaşıldığında şehirleşme yüzde 15’e çıkmıştı. İşte Anadoludan gelen bu insanlar, şehirlerde yaşayan yüzde 5’lik CHP’li Beyaz Türkler’i rahatsız etti.

Köylüden zalimce toplanan vergilerle şehirlerde maaşlarıyla, kulüplerinde, balolarında rahatça yaşayan Beyaz Türkler, şehre yeni gelen bu Anadolu insanlarından “çarıklılardan” rahatsız oldular. Onları görmek bile istemiyorlardı. Zaten CHP şehirlere köylülerin girmesini bile yasaklamıştı. Aşık Veysel bile Ankara’ya sokulmamıştı.

Ama Demokrat Parti, Anadolu insanına refahın, şehirde yaşamanın, iş bulmanın kapılarını açmıştı. Türkiye’de şehirlerde yaşayan bu yüzde 5 ise, Afrika ülkelerindeki sömürge devletlerinin temsilcisi beyazlar gibi yaşıyordu.

İşte 27 Mayıs Darbesiyle, Beyaz Türkler, yani CHP’liler sokağa döküldü. Sevinenler onlardı.. Sevinenler o yüzde 5’ten başkası değildi.

Oysa halkın geri kalanı kan ağlıyordu. Menderes için camilerde toplu dualar ediliyor, analar ağlıyor, sinemalarda, okullarda zorla gösterilen yargılama görüntüleri sırasında gözyaşları sel oluyordu. Zaten halk ilk seçimde -bütün baskılara rağmen- darbecilere sandıkta cevabını verdi

Bu yüzden Can Dündar’ın yayınladığı fotoğrafın altına yazdığı, “İhtilal bildirisinin radyoda okunmasından itibaren on binlerce insan yollara döküldü. Kimisi tankların, kimisi kamyonların üzerine binerek tezahürata başladı. Elde bayraklar ve Atatürk fotoğraflarıyla Türk ordusuna destek sloganları atan kitlelerin coşkusu günlerce dinmek bilmedi. O kadar ki, birkaç gün sonra radyodan tezahüratın artık durması gerektiği konusunda anons yapıldı.” ifadesindeki sevinen kişiler “halk” değil, CHP’liler…

Menderes’in fotoğrafının üstüne çarpı koyarak yayınlayan Akis Dergisi ise CHP’nin lideri İnönü’nün damadına aitti.

CHP’liler o çarpının gereğini darbecilerle el ele vererek yaptı ve Menderes’i katlettiler. Sonra da buna çılgınca sevindiler. Kılıçdaroğlu, partisinin tarihindeki bu büyük rezalet için özür dilemezse, Gandi’nin tırnağı olamaz.

O dönemdeki korkunç ayıbı yaşayanlardan Zülfü Livaneli bizzat nasıl çılgınca bayram yapıldığını başından geçen olayla anlattı:

27 Mayıs’taki bayraklı çocuk
Babam her zaman olduğu gibi teftişteydi. Bahçelievler ile Emek Mahallesi’ni ayıran 4. Cadde üzerindeki iki katlı evimizde radyo sesiyle uyanmıştık. Daha sonra Sis filminde kullandığım görüntülerdeki gibi, radyo başına birikmiş olan herkes sevinç içindeydi. Bir diktatörlüğün devrilmesi heyecanı yaşanıyordu. İnanmayacaksınız; bakkal, sevincinden bedava gazoz dağıttı. Sözüm ona sokağa çıkma yasağı vardı ama hepimiz dışardaydık. Ne olduğunu tam anlayamadığımız bir sevinç duyuyorduk. 

Komşumuzun kızı ihtilali duyar duymaz, sabah sokaktan geçen ilk kişiyi öpeceğine yemin etmişti. Daha sonra hafif bir pişmanlık ve utançla sokağa gözünü dikmiş ve beklemeye koyulmuştu. Durumu öğrenen bizler de heyecanla bekliyorduk. Derken caddeden aşağıya doğru, üniversite öğrencisine benzeyen bir gencin yürüdüğünü gördük. Genç kız sokağa çıktı, gencin yanına giderek, “Sen benim kardeşimsin. Sabah ihtilali duyunca heyecanlanıp büyük yemin ettim. Seni öpmem gerekiyor” dedi ve sarılıp çocuğu öptü. Daha sonra bu ayrıntıyı da Sis filminde kullandım.


ESRARENGİZ CADILLAC

İhtilal günü öğleden sonra balkonda oturuyordum. Elimde bir Türk bayrağı vardı. Derken bir kamyon göründü, kasası tıklım tıklım insan doluydu. Bağırıp çağırıyor, sloganlar atıyor, devrilmiş Demokrat Parti iktidarına lanetler yağdırıyorlardı. Elimdeki bayrağı gören bir-iki kişi kamyonu durdurdu. Beni de çağırdılar, çünkü bayrakları yoktu. Bir dakika sonra kamyonun tepesinde, şoför mahallinin üstündeydim. Elimdeki bayrağı sallıyor ve 14 yaşın bütün coşkusuyla sloganlara katılıyordum. Böylece bütün Ankara’yı gezdik. Herkes bize bakıyordu. İnsanlar balkonlara, camlara birikiyorlardı. Elimdeki bayrakla en başta duran ben, büyük bir gurur içindeydim.

Bu coşku akşama kadar sürdü, sonunda beni çok uzak bir semtte, Aydınlıkevler tarafında bıraktılar. Elimdeki bayrakla tek başına kalakaldım. Daha önce hiç o kadar uzağa gitmemiştim. Bir kuruş bile param yoktu ve üstüne üstlük sokağa çıkma yasağı olduğu için hiçbir araç görünmüyordu yollarda. Karanlık çökerken, bomboş sokaklarda tek başınaydım. Kamyondaki adamlara çok kızıyordum. Anneme haber vermeden binmiştim kamyona. Dehşetli merak ediyor olmalıydı.

O akşam saatlerce yürüdüm. Hangi semtlere ulaştığımı, nerelerden geçtiğimi bilmiyordum. Nedense askeri araçlar da görmedi beni. Hava epeyce serinlemişti. Elimdeki bayrağı, gömleğimin içine sokuşturdum. Gece yarısına doğru iyice umutsuzluğa düşmüştüm. Neredeyse umudumu yitirmek üzereyken bir otomobilin yaklaştığını gördüm, kendimi hemen önüne attım. Bir Cadillac’tı, içi tıklım tıklım doluydu. Durumu anlattım, beni Bahçelievler’e götürmeleri için yalvardım. Arabada hiç yer olmadığını söylediler. Bunu ben de görebiliyordum. “Bagajda gideyim” dedim, kabul ettiler. Cadillac’ın bagajına bindim, epey uzun bir yolculuktan sonra bizim Bahçelievler 1. durakta indim. Eve kadar yürümem gerekse bile artık tanıdık bir yerdeydim. Kim olduklarını, ihtilal günü ne yaptıklarını bilmiyordum ama o Cadillac bir masal arabası gibi kurtarmıştı beni.

Benden çok çekmiş olan zavallı annem o gün de meraktan deliye dönmüştü. Sevinç ve coşkuyla başlayan günüm, bütün Ankara’yı bayrakla gezişim, sonunda büyük bir fiyaskoya ve sızlayan ayaklara dönüştü.


BÜYÜK AYIPLAR...

Halkın coşkusu dinmek bilmiyordu. CHP’li babaannem, hâkim dedem Zülfikar Bey’e karşı büyük bir zafer kazanmıştı. Çok kızdığı Adnan Menderes Yassıada’da yargılanıyordu. Her akşam radyoda Salim Başol’un boğuk sesinden, “Sanıklar getirildiler. Bağlı olmayarak yerlerine alındılar” cümleleriyle başlayan yargılamaları dinliyorduk. Ne olup bittiğini tam olarak kavrayamıyordum. Bu arada babam, Ulaştırma Bakanlığı’ndaki yolsuzlukları inceleyen bir komisyonun başına getirilmişti.

Derken bir sabah babaannemi hüngür hüngür ağlarken gördüm. Elinde bir gazete tutuyordu. Ne olduğunu sordum, gazeteyi gösterdi. Birinci sayfadaki büyük resimde Adnan Menderes beyaz idam gömleğiyle, ipin ucunda sallanmaktaydı. Menderes karşıtı babaannem, “Karga gibi astılar koskoca adamı!” diyerek hıçkırıklara boğuluyordu.

27 Mayıs tartışılırken hep bu sahne gözümün önüne gelir. O barbarca idamların, insan vicdanlarını nasıl yaraladığını hatırlarım. Diğerleriyle birlikte Menderes ailesine yapılan kötülükler içimi sızlatır. Sabah Gazetesi’nde yazdığım günlerin birinde, o dönemde Yassıada’da çekilmiş bir fotoğraf gördüm. Adnan Menderes’in ailesi onu ziyarete gelmişti. Ada komutanı aileyle birlikte, sanki o ailenin reisiymiş gibi sandalyeye oturmuştu. Zavallı Menderes ise boynunu bükmüş, arkada duruyordu. Bu resimdeki zulme duyduğum tepkiyi ve bir insanı ailesinin yanında aşağılamanın insafsızlığını belirten bir yazı yayınladım. O gün Aydın Menderes beni aradı, “Hiç şaşırmadım!” dedi, “Sizden, kişiliğinizden ve vicdanınızdan zaten böyle bir yazı beklerdim.”

aktifhaber

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.