TSK’da doktrin değişikliği şart!

TSK’da doktrin değişikliği şart!
Psikiyatrist Albay Prof. Dr. Nevzat Tarhan “Demokrasi halk popülizmi olarak görülüyor, laiklik dayatılıyor. Askerlik ne din, ne de yaşam tarzıdır, bir meslektir. TSK’da doktrin değişikliği şart” dedi.

Ders 1: Sen asker kişisin

Neden TSK, Neden Eğitim, Amacımız Ne?

Atılanlar ne kadar tazminat ödüyor?

Bölüm 4  


FATİH AKKAYA

“TSK’da Eğitim” yazı dizimizin bu bölümümüzde emekli Psikiyatrist E. Albay Prof. Dr. Nevzat Tarhan’la yaptığımız söyleşimize yer veriyoruz. Çarpıcı tespitlerde bulunan Prof. Tarhan, TSK’nın kendisine has bir ideolojisi olduğunu belirtirken, mevcut tabloyu şöyle özetledi: “Askerlik yaşam tarzı olarak görülüyor. Bu bir bakıma askerliğin din olarak görüldüğü algısını oluşturur. Askeri okullarda öğrencilere 8-9 yılda yaklaşık 700 laiklik konferansı dinletilirken, 1 kere bile demokrasi konferansı dinletilmiyor. Demokrasi halk popülizmi olarak görülüyor. İlk günden itibaren dinden uzak durulması gerektiği telkin ediliyor. Lojman hayatı var bir de. Komutanın hanımı senin hanımın komutanıdır. Okulda da komutanının çocuğu çocuğunun komutanıdır. Sistem maalesef bu. Ve bu sistem bu kalıba girmeyeni dışlıyor, ihraç ediyor. Böyle bir sistemde yetişen subaylarımız haliyle halktan kopuk oluyor.”



Adaleti Savunanlar Derneği’nin(ASDER) Genel Başkanlığı görevini de yürüten emekli Psikiyatrist Albay Prof. Dr. Nevzat Tarhan’la yaptığımız söyleşi şöyle:

-Silahlı kuvvetlerin eğitim sisteminde subay adaylarına, subaylara ağırlıklı olarak ne veriliyor?

Silahlı Kuvvetlerde eğitim konusunu ele aldığımızda iki alana dikkat etmek gerekir. Birincisi harp okullarındaki eğitim, ikincisi harp akademilerindeki eğitim. Buralarda verilen eğitim nedir, ona bakmak gerekir. Buralar silahlı kuvvetlerin eğitim politikalarının üst seviyede uygulandığı alanlardır. Eğitim ve Doktrin Komutanlığı örneğin, EDOK yani. Bir bakıma silahlı kuvvetlerin ideolojini oluşturan kurumdur burası. Burada subaylara bir ideoloji veriliyor.

-TSK’nın kendine has bir ideolojisi mi var?

Şu anda silahlı kuvvetlerin ayrı bir ideolojisi var. Türkiye’den bağımsız bir ideoloji bu. Bunun için kendi içerisinde komutanlık kurmuş.



ASKERLİK YAŞAM TARZI OLARAK GÖRÜLMEMELİ

-Silahlı kuvvetlerin eğitim politikasını belirleyen ideolojisi nedir, peki?


Silahlı kuvvetler ideolojisinde bir bakıma konseptler var. Kendi doktrin üretiyor, düşünün yani. Dünyadaki durumu inceleyip, kendi köklerini alıp, kendi tarzını oluşturması gerekirken, oysa burada öğretilen doktrinler askerlik yaşam tarzı üzerinedir.

Askerlik bir yaşam tarzıdır dendiği zaman, asker olan bir kimse hem kıtada asker, hem evinde asker, hem orduevinde asker. 24 saat askersiniz. Bu bir bakıma askerliğin din olarak görüldüğü algısını oluşturur.

Askerlik yaşam tarzıdır diyorsanız bu, kişinin rüyasını bile belirliyorsunuz demektir. Bir komutan bir harp okulu öğrencisinin her şeyini rüyasına kadar belirliyor demektir bu. Harp okullarında bir öğrenciye sorsanız askerlik nedir diye, askerlik yaşam tarzıdır der. Bu bilerek böyle öğretiliyor. Bu doğrudur denilerek, o yaşam tarzında olanlar güvenilir, o yaşam tarzında olmayanlar güvenilmez diye bir algı oluşuyor.

Güvenilirlilik ve değerlilik ölçüsü oluşturuluyor yani. Bu yolda askerlik yaşam tarzıdır doktrininin öğretilmesi çok önemli görülüyor. Bu yaşam tarzında olmayanlar ötekileştiriliyor, dışlanıyor ve bir bakıma düşman kategorisinde algılanıyor.

DİN KARŞITLIĞI YOK, “DİNDEN UZAK DUR” ÖĞRETİSİ VAR

-Bu doktrinde dine bakış nasıl?


Askerlik yaşam tarzında doğrudan din karşıtlığı hiç yok. Ama şu var, dinden uzak dur. Dinden uzak durmayı öğretiyor bu doktrin. Karşıtlık yok ama dinden uzak dur deniliyor. Bunu söylediğin zaman askerlik yaşam tarzının herhangi bir alanında bunun dışına çıktığın zaman ayrımcılığa maruz kalıyorsun. Silahlı kuvvetlerde yaşam tarzı ırkçılığı var, üstünlüğü var yani. Ve bu yaşam tarzına uymayan öğrencileri almıyor, aldıkları öğrencileri de kendilerine, bu yaşam tarzına benzetmeye çalışıyorlar. Kalıba sokuluyor öğrenciler.

Bu şuna benziyor: Osmanlı, Anadolu’dan azınlık çocuklarını toplayıp, eğittikten sonra önemli görevlere getirmesi gibi.. Şu an silahlı kuvvetlerde benzer bir sistem var ama karşıt görüşte benzer bir sistem bu.

Osmanlı’daki saltanatın yerini Türkiye’de silahlı kuvvetler almıştır. Türkiye’deki karar verme mekanizması açısından da, Osmanlı’da nasıl Alî Osman var, devlet onların malı, ‘Osmanlıyı biz kurduk, tapu bizimdir’ diyor. Türkiye’de saltanatın yerini silahlı kuvvetler almış. Şuanda aslında padişahlık sistemi silahlı kuvvetlerin ideolojisinde devam ediyor.

Oysa askerlik bir yaşam tarzı değil, bir meslektir. Bu algı değişmelidir. Doktrin Komutanlığı’ndaki bu algı değişmediği sürece silahlı kuvvetler demokratlaşamaz. Demokrasiye ve hukuka bağlanamaz.

DERSLERDE İŞLENİYOR BU KONULAR

-Öğrencilere bu doktrin empoze ediliyor?


Bu yönde estirilen psikolojik havanın yanı sıra derslerde bu konular açılıyor. Derslerde bu konular işleniyor. Ve bu şekilde düşünmeyen hemen sakıncalı kategorisine alınıyor. Sakıncalı, şüpheli ve normal kategorileri var.




-Lojman hayatı var birde.

Lojmanda da durum aynı. Hava aynı. Biliyorsunuz, Şanlıurfa’da ilahi okuyan çocuklar, e muhtıraya gerekçe yapıldı. Dünyadan, halkından kopuk bir orgeneral bunu böyle algılayabiliyor. Yaptığının doğru olduğuna inanıyor. O yaştaki bir çocuk ilahi okuyorsa ileride potansiyel teröristtir diye düşünüyor.

Kuleli Askeri Lisesi’nde internet yasak örneğin. Sadece verilen izin ölçüsünde internet kullanabilirsiniz. Şuanda askeri okullarda öğrenciler komutanların izin vermediği yerlere giremiyor. Komutanlar izin verdiği kadar internet serbesttir. 24 saat orda bu çocuklar. Yatılı. Bunları yaparken de, bu yaptırdıklarının doğru olduğuna inandırmak için sivili başıbozuk gibi gösteriyorlar. Onlar zaten başıbozuk algısı yani. Biz özeliz, biz farklıyız, biz önemliyiz. Biz özel olduğumuz için örneğin işte namaz kılmıyoruz algısı.. Kendilerini toplumda üst bir statüde tutuyorlar ki, bu yaşam tarzı doğru olarak gerekçelendiriliyor.

DEMOKRASİ HALK POPÜLİZMİ OLARAK GÖRÜLÜYOR

-Asıl sorun da burada olsa gerek


Konuşsanız, demokrasiye halk popülizmi dediklerini görürsünüz. Halka da cahil kalabalık dediklerini..

Ama vergi alırken halka böyle demiyor. Asker şehit düşerken cahil demiyor. Çalıştırırken cahil demiyor. Ama oy sözkonusu olduğu zaman cahil diyor. Onun oyu ile benim oyum bir mi diyor. Burada çok açık bir ayrımcılık vardır. Bunun nedeni de yaşam tarzı ırkçılığıdır.

Bu yaşam tarzı ırkçılığına Türk milliyetçiliği perde ediliyor. Türk milliyetçiliği burada kendi özel statülerini korumak için oluşturulmuş bir perdedir.

- İslamsız bir Türk milliyetçiliği nasıl düşünülebiliyor?

28 Şubat sürecinde Kıvrıkoğlu açıkça bunu söyledi, “Bizim dini vatanseverliğe ihtiyacımız yok” dedi. “Milli vatanseverlik bize yeter” dedi. Dini vatanseverliği olmayan bir insan niye şehit olsun ki, niye hayatını tehlikeye atsın ki. Yani çok çelişkili bir durum.

-Tartışılmıyor mu bunlar hiç?


Hayır maalesef. Silahlı kuvvetlerde tartışma kültürü yok. Fikirleri tartışa tartışa olgunlaştırma diye bir şey yok. Ama aslında cumhuriyetin kuruluşuna kadar bütün generaller, işte Kazım Karabekir’ler, Rauf Orbay’lar, hepsi çatır çatır tartışa tartışa kurmuştur cumhuriyeti. Ama ondan sonra cumhuriyet tartışma kültürünü yok etmiş.

-Askeri okullarda öğrencilerin nasıl yetiştirildiğinden bahsettiniz. Bu sistem içerisinde benimseyerek yetişmiş bir subaydan da haliyle halkın inancına, değerlerine olumlu yaklaşım beklememiz yanlış mı olur?

E yani. Bakın bir olay anlatayım size; silahlı kuvvetlerden kendini yüzbaşı rütbesinde iken attırmış bir arkadaşım var, sordum, ya sen seviyordun silahlı kuvvetleri, neden ayrıldın? Yav diyor, ben şimdi lojmandayım, lojmanda komutan benim komutanım. Lojmanda komutanın hanımı benim hanımın komutanı.. Okulda da, komutanın çocuğu benim çocuğun komutanı. Düşünebiliyor musunuz olayı. Tüm alanlarda böyle bir hiyerarşi var maalesef. Askerlik yaşam tarzının sonucu bu işte.

Yine biliyorum, bir albay arkadaş evde bütün odalara “lüzumsuzsa söndür” yazıları yapıştırmıştı. Komik ama yapıyor bunu. Diğer taraftan bir başkası gidiyor çocuğuna 10 gün oda hapsi veriyor. Askerlik yaşam tarzı ise evde de o yaşam tarzını uyguluyor. Ve bu normal kabul ediliyor maalesef.

-Peki yapılması gereken ne sizce?


Silahlı kuvvetlerde köklü bir dönüşüme ihtiyaç var.

DEMOKRASİ EĞİTİMİ VERİLMELİ

-Nasıl olacak bu?


Eğitimle. Harp okullarında mesela demokrasi vurgusu hiç yapılmaz. Varsa yoksa laiklik vurgusu. Askeri lise ve harp okulu süresince bir öğrenci 700’ün üzerinde laiklik konferansı dinler. Ama bir tane demokrasi konferansı yok. Demokraside laiklik var ama laiklik içinde demokrasi yok. Israrla demokrasi vurgusu yapılmaz. Demokrasi bir zafiyet gibi görülür. Mesela bilimsel araştırma yapmayı kararlılık eşitliği gibi görüyor, sosyolojik araştırma yapmayı ise zayıflık olarak görüyor. Aynı şekilde demokrasiyi de zayıflık olarak görüyor. Bu ortaçağ anlayışıdır.



-Bu kalıbın dışına çıkanlar hemen uzaklaştırılıyor TSK’dan, öyle mi?

En azından terfi ettirilmiyor. Sakıncalı görülerek, önemli görevlere getirilmiyor. Dışlanıyor, ihraç ediliyor vesaire. Silahlı kuvvetleri eğitim sistemi açısından aydınlanma dönemine takılıp kalmıştır. Avrupa’da ortaçağ aydınlanma döneminde kalınmış yani. Ondan sonrasını, çoğulculuğu, girişimciliği, katılımcılığı, özgürlüğü görmüyor.

Ama şu da var, bir taraftan “Bizim rehberimiz akıl ve bilim” derken, diğer taraftan dogmatik bağlılıklar gösteriliyor. Dogmatizm yüceltiliyor. Dogmatizm yüceltilince sorgulanmayan alanlar oluşuyor. Sorgulanmayan tabular oluşuyor. Ve kutsal alanlar oluşturuluyor.

-Lojman hayatına son verilebilir, askeri okullar ile devletin diğer eğitim kurumları arasındaki makas daraltılabilir gibi teklifleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu sistemin doğruluğuna bu sistemi uygulayanlar da inanmamaya başladı artık. Toplum farklı bir dil konuşuyor, TSK farklı bir dil konuşuyor. İstanbul’da düşünün komutanların en yakın dostları zengin işadamları. Subayların en yakınındakiler kimlerdir, üst tabaka, kulüpçülerdir, poker falan oynanan yerler örneğin. Tamamen elitist bir tabaka.. Bir generalin telefon rehberine baksanız, hep zenginlerin olduğunu görürsünüz. Çünkü onunla aynı dili konuşuyor.

-Çözüm ne sizce?

Öncelikle doktrin değişikliği gerekiyor. Yani zihniyet değişikliği. Askerliğin bir yaşam tarzı değil, meslek olduğu algısının yerleştirilmesi gerekiyor.

DENETİM ŞART

-TSK’nın denetlenemiyor oluşu var bir de..


Evet. Denetim olmalı. Hilmi Paşa bunu yapmaya çalıştı ama devamı gelmedi. Kaldı öylece. Denetlenmek birilerinin işine gelmiyor çünkü. Konforları bozulacak. İtaat kültürünün devamı çıkarlarına şu anda. Ama bunun sonucunda başarısızlık ortaya çıkıyor.



-Son olarak, şunu sormak istiyorum: Tüm bunlara rağmen yapılan anketlerde halkın en güvendiği kurumlardan birinin TSK çıkmasını neye bağlıyorsunuz?

Bu konudaki sorular çok önemli. Sorular doğru sorulmalı. Köylüye “köyün bekçisine güveniyor musunuz” diye sorarsanız olmaz. Kim güvenmiyorum der ki? Güvenmiyorum derse uyuyamaz ki o köyde. Güvenmek zorunda. En azından bekçinin kusurunu görmemeye çalışmakta. Onun için bu konudaki soruyu şöyle sormak lazım: TSK’da subayların çağdaş bir eğitim aldığına inanıyor musunuz? TSK’nın dünyadaki silahlı kuvvetlerle eşit seviyede olduğuna inanıyor musunuz? Veya TSK’nın örneğin Amerika silahlı kuvvetleri kadar aktif ve güçlü olduğuna inanıyor musunuz? TSK’nın Türkiye’nin geleceği için yeterli olduğuna inanıyor musunuz? Böyle sorulmalı. O zaman çıkar sağlıklı bir sonuç. Sadece güveniyor musunuz, sorusunu sormak, “annene güveniyor musun” gibi bir şey olur. O vatandaş da güvenmiyor olsa bile “evet” cevabını vermek zorunda kalabilir.

NEVZAT TARHAN KİMDİR?

Merzifon'da 1952 yılında doğdu. 1969 yılında Kuleli Askeri Lisesini 1975 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesini bitirdi. GATA stajı, Kıbrıs ve Bursa kıta hizmetinden sonra 1982 yılında GATA'da Psikiyatri uzmanı oldu. Erzincan ve Çorlu'da hastane hekimliği sonunda GATA Haydarpaşa'da yardımcı Doçent (1988) ve Doçent (1990) oldu. Klinik direktörlüğü yaptı. Albaylığa (1993) ve Profesörlüğe (1996) yükseldi. 1996-1999 yılları arasında Yüzüncü Yıl Üniversitesinde öğretim üyeliği ve Adli Tıp Kurumunda bilirkişilik yaptı. Kendi isteğiyle emekli oldu. Halen Memory Center isimli Nöropsikiyatri Merkezi'nin yöneticiliğini, Türkiye'nin ilk nöropsikiyatri hastanesi olan NPİSTANBUL Nöropsikiyatri Hastanesi'nin Yönetim Kurulu Başkanlığını ve (İDER) İnsani Değerler ve Ruh Sağlığı Vakfının Başkanlığını yapmakta.

Bölüm 5’te Yarın: Eğitimciler ne diyor?

habervaktim.com