Kast yapısı kırılmalı, asker halka karışmalı

Kast yapısı kırılmalı, asker halka karışmalı
TSK’da Eğitim yazı dizimizin 8. bölümünde bu konulara kafa yoran profesörlerimizin görüşlerine yer veriyoruz. Silahlı Kuvvetler Akademisi’nde ders veren bir öğretim üyesi olan Prof. Dr. Nadir Devlet ile Prof. Dr. Mustafa Erdoğan, Prof. Dr. Üm

FATİH AKKAYA
 
SÖZ PROFESÖRLERDE

Prof. Dr. Nadir Devlet “Askerle siviller karışmalı. Birbirlerini daha iyi tanımalılar. Aynı muhitlerde yaşamalılar. Aynı evlere girip çıkmalılar. Böyle olmalı ki iki taraf da birbirini tanıyabilsin. Esasında subaylar tam tecrit edilmiş durumda yaşıyorlar. İki taraf da birbirini tanımıyor” derken, Prof. Dr. Mustafa Erdoğan “Bir defa bu eğitim sisteminin kökten değişmesi gerekir. Normal bir sivil, medeni toplum nasıl işlerse, buna yakın bir zihniyet yapısını besleyecek şekilde müfredatın değişmesi lazım” görüşünü ortaya koyuyor. Prof. Dr. Zafer Üskül de, TSK’nın toplumdan büyük ölçüde koptuğunu ifade ederek “Çok içine kapanmıştır. Subaylar garnizon-orduevi-lojman arasındaki bir üçgende hareket etmekteler. Bir tür kast haline geldiler” diyor. Prof. Dr. Ümit Özdağ ile Mehmet Ali Kışlalı ise TSK’nın halkla ilişkilerinin zayıf olduğunu, kendini anlatamadığını savunuyor. “Kışladan Anayasaya Ordu” adlı kitapta yer alan röportajlarında bu isimler şu çarpıcı açıklamalarda bulunuyorlar:



PROF. DR. NADİR DEVLET

Silahlı Kuvvetler Akademisi’nde ders veren bir akademisyen olan Prof. Dr. Nadir Devlet:

-TSK’yı bir marka olarak görüyor musunuz?

TSK’yı bölgesi için çok mühim bir unsur olarak görüyorum ben. Nedenine gelince, orduya en fazla eğitimi biz veriyoruz. Subayları yetiştirmek için herhangi bir fedakarlıktan kaçınmıyoruz. Keşke eğitimin başka alanları için de bu söylenebilse. O yüzden bölgesinde en iyi yetişmiş orduya sahiptir diyebiliriz Türkiye. Tabi burada kimle mukayese edebiliriz, Rusya Federasyonu ile mukayese edebiliriz.

-Edebilir miyiz diyorsunuz?

Rusya Federasyonu son zamanlarda gücü gittikçe azaldığı için..

-Eski Kızılordu değil diyorsunuz…

Eski Kızılordu değil. Yalnız tabi bizim eksik tarafımız kendi silahımızı kendimiz üretemiyoruz.

-Teknolojimiz yok..

Teknolojimiz yok. Yoksa bunun dışında eğitim açısından Türk ordusu hayli ileride. Ama yeterli değil. Çünkü modern teknolojiyi kavramak için çok daha profesyonel bir orduya dönüşmek lazım.

-Farkında mısınız bilmem ama siz TSK’yı bölgesel bir güç olmaktan çıkarıp daha çok küresel bir aktörden söz ettiniz biraz önce..

Türk ordusu şayet profesyonel orduya dönerse bu sözkonusu olabilir. Bu dönem artık teknoloji dönemi. Sırf cesaretle olmuyor. PKK ile mücadele ederken enfraruj dürbünleri aldıktan sonra başarılı olmaya başladık, yani bu bile teknolojinin önemini gösteriyor. Havada hakimsiniz, yerde hakimsiniz, her türlü dinleme araç ve gereciniz varsa o zaman teknolojiyle başarılı olabilirsiniz. Tabi diğeri de lazım belki ama ikinci planda gibi görünüyor bana.

-Marka olma düşüncesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Esasına bakarsanız, Türk Silahlı Kuvvetleri dünyada sayı açısından beşinci veya altıncı durumda. Tabi bir marka böyle bakarsak. Yeryüzünde Birleşmiş Milletlere üye 190 devlet var. Bunun içinde nüfus açısından da biz o kadar fazla olmamamıza rağmen, ki 70 milyon civarındayız, asker sayısı açısından dünyada beş veya altıncı sırada olmamız büyük bir şey tabi.

-Bu sayı bir şey ifade eder mi?

Evet eder mi etmez mi..Kalite mi kantite mi o ayrı, tartışılır ama, bu kadar insanı silah altında bulundurmak da mühim yani.

-TSK’yı 800 bin olarak mı kabul ediyorsunuz?

Ben 750 bin olarak kabul ediyorum.

-O zaman biraz kalite yanına bakalım işin.

Kalite açısından bakalım ama bu daha ziyade askeri bir şey..

-Tabi ki biz içini çok iyi bilemeyiz..

Tabi ki bilemeyiz. Dış görüntüsüyle falan bakmak gerek.

-TSK’ya eleman yetiştiren okullarda ders veren bir bilim insanı olarak şunu söyleyebiliyor musunuz: “Artık geleceğin generalleri iyi yetiştiriliyor, doğru bilgileri alıyorlar.”

Ben ancak çok cüzi bir kısmını veriyorum derslerin. Benim Silahlı Kuvvetler Akademisi’nde verdiğim ders kadarını biliyorum. Ben ancak onlardan aldığım sorular nispetinde değerlendiriyorum. Aralarında çok zeki insanlar var. Sordukları sorulardan bunu çıkarıyorum. Ve diyorum ki “Evet, bu soru bir zeka göstergesi, bilgi göstergesi.” Onun için diyorum ki, iyi yetiştiriliyorlar. Zaten elenerek gidiyorlar. Yani eleniyor, eleniyor, eleniyor, en iyisi diyelim en zekisi veya kıvrak olanı tepede kalıyor.

-Siz bir de kaymak tabakaya ders veriyorsunuz…

Evet, kurmaylara veriyorum. Dolayısıyla zannediyorum öyle bir sorun yok. Bizde yönetime hiçbir işe yaramayacak insan gelemez. Zaten herkes birbirini gayet iyi tanıyor, biliyor.

ÇARPIKLIKLAR AKSETMİYOR

-Dünyaya bakışlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Askerin dünyaya bakışı daha farklı. O her şeyde tehlike gören, koruma içgüdüsüyle hareket eden, icabında hayatını vereceğini bildiği bir görevde. O yüzden bazı olayları sivil gibi algılamaması, yorumlamaması doğal.
Tabi eğitim, telkin müessesesi mühim. Benim görebildiğim kadarıyla sivili beğenmeme halleri var. Bu da aldıkları eğitim vs. sivildeki çarpıklıkları her an televizyonlarda görebildiklerinden kaynaklanıyor. Ama kendi içlerindeki çarpıklıklar hiçbir yere aksetmiyor, o yüzden kimse bilmiyor. Şu yetersiz, şu şunu yapmış falan kimse bilmiyor. O yüzden karşılarındaki tablo, iyi bir askeri sistem.

-Ama saydam değil..

Kötü bir sivil sistem.

-Ama saydam.

Her şeyi dökülen, yolsuzluk, usulsüzlük vs. Dolayısıyla “yahu ben bunlar gibi değilim” anlayışı güçlü. Sivile mesafeliler. Bundan dolayı da çok şeyi bu “beceriksiz” sivillerden daha iyi yapabilecekleri kanaatindeler.

-Onlara bu verilmemeli mi sizce?

Ders olarak zannetmiyorum. Ama şartlar bunu getiriyor. Kendilerinin yaşadıkları disiplinli ortamla sivilin karmaşık ortamını karşılaştırdıkları zaman tabi ister istemez farklı olduklarını kavrıyorlar. En azından giyim kuşamdan.

ASKERLE SİVİLLER KARIŞMALI

-Farklılar tabi de, üstün olarak kavramamalılar..


İşte bu durum onlara sanki bir üstünlükmüş gibi geliyor. Ama üstünlüğün sırf bundan ibaret olmadığı anlatılmalı. İşte bu da sivil hocalarla karşılanmaya çalışılıyor.

-Siz bu durumu bir eksiklik olarak algılıyor musunuz?

Bence askerle siviller karışmalı. Birbirlerini daha iyi tanımalılar. Aynı muhitlerde yaşamalılar. Aynı evlere girip çıkmalılar. Böyle olmalı ki iki taraf da birbirini tanıyabilsin. Esasında subaylar tam tecrit edilmiş durumda yaşıyorlar.

İKİ TARAF DA BİRBİRİNİ TANIMIYOR

-Eskiden böyle değildi..


PKK’dan sonra güvenlik buna itti. Bizim de mahallemizde bir asker olsun isterdim. Ben hiç görmüyorum. Oturup konuşayım isterdim. Komşumsa bir çay içeyim. Bence olabilir. Görüşmeye başlarlarsa iki tarafın diyalogu daha iyi olur gibi geliyor bana. Çünkü iki taraf da birbirini tanımıyor veya yanlış tanıyor, yanlış yorumluyor. Tabi basından da etkileniyor asker. Basının her dediğini süzgeçten geçirecek kabiliyetleri yok.


PROF. DR. MUSTAFA ERDOĞAN


Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Erdoğan:

“TSK’nın eğitim sistemini değiştirmesi lazım. Ben askerlik yaptım, yedek subay olarak. Burada, eğitim esasında, teknik ve askeri olanların dışında çeşitli dersler aldık. Bunlar arasında politik dersler de var. Bunlardan biri, teknik gibi görünen Atatürk ilkeleri ile ilgili bir ders. Teknik falan değil. Basbayağı politik bir ders. İkincisi de Türkiye’nin rejimine, anayasal yapısına ilişkin olarak verilen tanıtıcı bilgiler. Bunlardan biri enteresan, ben anayasa doktoru olarak askere gitmiştim, anayasa hukukunda doktoramı vermiştim. Oradaki yüzbaşı anayasal sistemin genel çatısını anlatıyor. Bu da normal, zorunlu ders. Cumhurbaşkanı başkomutandır, genelkurmay başkanı silahlı kuvvetlerin komutanıdır falan filan.. Fakat anlatılanların arasında hiç başbakanın adı geçmiyor. Bu 1988 yılında oluyor. Aslında bizim grupta da çok hukukçu arkadaş vardı, avukat, hakim… Biraz kurnazca bir soru sordular: “Komutanım, genelkurmay başkanı ile başbakanın ilişkisi nedir?” diye. O subay şöyle cevap verdi: “Durumuna göre değişir”.

Şimdi bu dışarıdan gelen, geçici olarak gelen ve gidecek olan adamlara anlatılan bir ders. Bir de durumun Silahlı Kuvvetlerin kendi daimi personeli bakımından nasıl olduğunu düşünmek lazım. Bu misyon duygusunu, ta askeri liseden itibaren gençlerin beynine işliyor, nakşediyor, harp okulunda bu pekişiyor ve aynı zamanda kendilerinin en vatansever olduklarına ilişkin bir inançla yetiştiriliyor bu insanlar. Bunun doğal sonucu olarak kendi dışındakilere, özellikle de sivil siyasete devamlı kuşkuyla bakıyor. Acaba nasıl bir kötülük yapacaklar beklentisi içinde bir zihniyetle yetişiyor.

TSK EĞİTİM SİSTEMİ KÖKTEN DEĞİŞMELİ

Bir defa bu eğitim sisteminin kökten değişmesi gerekir. Normal bir sivil, medeni toplum nasıl işlerse, buna yakın bir zihniyet yapısını besleyecek şekilde müfredatın değişmesi lazım ve kendilerini böyle büyük misyonları olan, kutsal bir ocak veya kurum olarak değil, herhangi bir kamu hizmeti gören teknik bir birim, bir aparat, bir aygıt olarak görmeye alışmaları lazım. Tabi bu çok zor bir şey. Zihniyet değişikliğinin yanında kültürel olarak da bazı temelleri var. Ama biz o eğitimi değiştiremediğimiz sürece de bu yönde bir mesafe almamız mümkün değil. Onun için de bunun inisiyatifinin sivillerden gelmesi lazım.”



PROF. DR. ÜMİT ÖZDAĞ


Harp Okulu, Polis Akademisi, Milli Güvenlik Akademisi ve İçişleri Bakanlığı kurslarında ders veren bir akademisyen olan Prof. Dr. Ümit Özdağ:

-TSK’nın kamuoyu ve sivillerle ilişkisi, kendini anlatma, kendini tanıtma, halkla ilişkiler bakımından bir eksiği var mı?

Bence çok ciddi bir eksiği var. TSK kendini yeterince anlatmak için örgütlenmiş değil. Halkla ilişkiler çok zayıf. Bunun da sıkıntılarını çekiyor.

-Bunu nasıl aşabilir?

TSK’nın bunu aşabilmesi için her şeyden önce, yaşadığımız bugünkü dünyada kendini kendi halkına anlatmasının bir ihtiyaç olduğunu anlaması gerekir. Halbuki TSK’nın bugünkü halkla ilişkilere bakış tarzı 1930’ların, 40’ların ve 50’lerin dünyasıdır. O dönemlerde TSK’nın kendini anlatmaya ihtiyacı yoktu. Ama 2000’lerin dünyasında tüm dünya insanlarının ve Türk yurttaşlarının tamamı büyük bir medya enformasyon bombardımanı ile karşı karşıya oldukları ve bu arada dezenformasyonla da karşı karşıya oldukları için silahlı kuvvetlerin de diğer kurumlar gibi kendini halkına anlatabilecek doğru mekanizmaları kurması lazım. Bugün TSK bu tür mekanizmalardan yoksundur. Kendi ile ilgili internet üzerinden, basın üzerinden, her türlü kaynaktan, çok rahat ve etkili dezenformasyonlar geliştirildiği halde, TSK bu dezenformasyon süreçlerini sadece seyretmekte, fakat doğruyu anlatmak için büyük bir çaba sarf etmemektedir. Bununla ilgili olarak şu ana kadar doğrusu sağlıklı bir konsept ortaya koyabilmiş değildir.



MEHMET ALİ KIŞLALI: TSK HALKLA İLİŞKİLERDE GERİ

TSK’ya yakınlığı ile bilinen Gazeteci-Yazar Mehmet Ali Kışlalı:

“Silahlı kuvvetlerin eğitim sistemini tam olarak incelemiş değilim, fakat gezilerde, akademilerde, birçok vesilelerle içlerinde oldum. Son derece ileri ve çağdaş bir eğitim sistemi içindeler. Bir tek yerlerini eleştiriyorum hep, o da halkla ilişkiler ve enformasyon konusunda geriler. Onu açık kalplilikle de tartışıyorlar. Onun dışında hiçbir yerden geri olduklarını zannetmiyorum.”

PROF. DR. ZAFER ÜSKÜL: EĞİTİMLERİ ÇOK İDEOLOJİK

TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Zafer Üskül:

“TSK toplumdan çok büyük ölçüde kopmuştur diye düşünüyorum. Çok içine kapanmıştır. Aşağı yukarı garnizon-orduevi-lojman arasındaki bir üçgende hareket etmektedir ve sivillerle ilişkisi neredeyse yok gibidir.

Esas olarak 1960’tan sonra bu yavaş yavaş oluşmaya başlamıştır. Resmi subayları görürdük sokaklarda. Ama şimdi hiç görebilir misiniz? Çünkü hemen evlerine giderler ve kıyafetlerini değiştirirler. Lojmanlar koruma altındadır. Hatta lojmanların bulunduğu mekanın içinde sokaklar varsa onlar da kapatılmıştır halka ve trafiğe. Dolayısıyla çok kapalı bir toplum haline geldiler. Biraz abartarak benzetme yapmak gerekirse, bir tür kast haline geldiler.

Eğitim sistemini de çok iyi biliyoruz. Çok ideolojik bir eğitim sözkonusu askeri liselerden itibaren. Özellikle de harp okullarında. Üstelik harp okullarında artık sadece askerlik eğitimi verilmiyor. Yaşamın her alanında ihtiyaç duyulan meslek dallarında eğitim veriliyor. Harp okullarında mühendis de yetişiyor, işletmeci de, doktor da. Üstelik bu eğitim sistemi ülkenin yüksek öğrenim sisteminin tamamen dışında, siyasi iktidarın hiçbir müdahalesi sözkonusu değil. Dolayısıyla orada yetişen subay garnizonda, orduevinde, ordunun sivil tatil köyünde, lojmanda halktan kopuk olarak yaşıyor. Onların kendilerine göre bir dünyası ve bu ülkenin yönetilmesiyle ilgili de bir anlayışları var. Siyasi iktidarın bundan uzaklaştığını gördükleri anda homurdanmaya başlıyorlar.”

Bölüm 9’da Yarın: 
“Tevhid-i Tedrisat Kanunu gereğince; tüm askeri okullar Milli Eğitim'e, akademiler de YÖK'e bağlanmalı.”


Önceki Bölümler;

Ders 1: Sen asker kişisin

Neden TSK, Neden Eğitim, Amacımız Ne?

Atılanlar ne kadar tazminat ödüyor?

TSK'da doktrin değişikliği şart!

"General komşum olsa, bayramda kucaklaşsak"

Eski TSK mensubu anlatıyor


Şehit Binbaşı eşi, TSK'da lojman hayatını anlatıyor