Ergenekon için ağladılar!

Ergenekon için ağladılar!
Dünkü grup toplantısında anayasa değişikliği ve referandumda "evet" demenin neden önemli olduğunu tarihi bir konuşmayla anlatan, 12 Eylül'de asılan masum gençlerden söz ederken gözyaşlarına boğulan Başbakan Erdoğan'a, malum çevrelerden inanılmaz bir saldı

TEK MERKEZDEN YAZILAR!

Başbakan Erdoğan'ın 12 Eylül darbecilerinin astığı gençler için ağlamasını eleştiren Vatan gazetesi başyazarı Güngör Mengi, Habertürk yazarı Bekir Coşkun ve Cumhuriyet yazarı Orhan Birgit, Haberal'ın 'mağduriyetini' işlemede pişti oldular! 12 Eylül darbesi mağdurları ile Ergenekon sanıkları arasında benzerlik kuruldu...


ERDOĞAN'I AĞLATAN İDAMLAR-VİDEOYU İZLEMEK İÇİN TIKLAYIN


GÜNGÖR MENGİ



Doğan medyasının tetikçi yayın organı Vatan'ın Güngör Mengi'sinin yazısının ilgili bölümü: 

Ağlarsa anam ağlar
AKP’nin 12 Eylül’de halka yutturmaya çalıştığı şekere sarılı zehir, yargıyı tümüyle zaptetmeye yarayacak, özel savcıları, özel mahkemeleri, özetle Silivri adaletini tüm yargıya egemen hale getirecektir.
Dün Başbakan, Turizm Bakanı Günay’ın 12 Eylül’de hapisteyken vefat eden babasının cenazesine katılamadığını anlattı. Hazin bir durum tabii.. Geçen yüzyılın son askeri darbe döneminde cereyan etmiş olması vicdansızlığı mazur göstermez.
Ama bugün yani 21. Yüzyıl Türkiyesi’nde dünyaca ünlü bir hekim olan Prof. Dr. Mehmet Haberal benzer bir zalimliğin mağduru olmadı mı?
Yargıtay onu iki yıldır hapiste tutan iradenin hukuka dayanmadığını söylüyor; Başbakan Erdoğan, bugün kendisi Kenan Evren’i nasıl anıyorsa, yarın için kendisine aynı akıbeti inşa etmekte olduğunu görmüyor mu?

***

ORHAN BİRGİT



İşte yerli Pravda Cumhuriyet'in Orhan Birgit'inin yazısının ilgili bölümü: 

Söyledikleri ve Es Geçtikleri
İktidar partisinin dünkü Meclis grubu, bir anlamda tarihi önem taşıyordu. Başbakan, o önemi, milletvekillerine “Bugünden itibaren 12 Eylül’e kadar vatan topraklarına dağılacağız” diye anlatmak istemişti.
O günleri bire bir yaşamayanlar için, dünkü konuşma, 12 Eylül cuntasının acımasızlığını sergileyen örneklerle süslenmişti.
Ama, darbenin tanıkları hatta mağdurları olup da dün Erdoğan’ı dinlemiş olanlar, eminim birbirlerine “Başbakan yine neler söylüyor” diye sormuşlardır.
Zira grup kürsüsünden, 12 Eylül adaletini denetimi altına alan darbecilerin, “bir sağdan bir de soldan” dengesini gözeterek suçsuz kişileri idam sehpalarına göndermekten çekinmediklerini duygu yüklü söylemlerle anlatarak hafta sonu Bingöl’de başlatacağı kampanyanın provalarını yapan Başbakan, günümüzde suçsuzluklarına Tanrı’nın tanıklık edebileceği nice kimseyi Silivri cezaevinde adeta hüküm giymiş gibi ucu açık bir şekildeki tutuklamalarla alakoyan zihniyetin avukatlığını da üstlendiğini övünerek söyleyen kişi değil midir?
Onun babası baba da Haberal’ınki ne?
Dünkü konuşmasında, “12 Eylül’de hapis yatan bakanımız babasının cenazesine katılamadı” diye mersiyeler düzerken, Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın haksız sürdürüldüğü Yargıtay’ca da onaylanmış olan tutukluluğu gerekçe gösterilerek, babasını sonsuzluğa uğurlamaktan alakonulduğunu da unutmuş göründü. O cezaevinde yaşamını kaybedenlerin geride bıraktıklarını da...
Dün adeta çocuklara masalların “Kırmızı şapkalı kurdu” gibiydi Erdoğan. Konuşmasında CHP ve MHP’nin tabanından, “12 Eylül’ün hukuksuzluğunu unutmayarak evet demelerini” isterken oylanacak olan kendi anayasasındaki o iki madde ile yargıya müdahale yetkisini yürütme erkine verdirmiş olduğunun bilinmediğini mi düşünüyor?
Oysa daha şimdiden o halkoylamasının propaganda döneminde uyulması gerekli kuralları bir yana bırakmış, belden aşağıya vuruşun serbest olduğunu söyleyen şerbetli bir iktidarın başı değil miydi, grup kürsüsünde gözyaşlarını tutamadan konuşan bu kişi?

***

BEKİR COŞKUN



Bu da habertürk'ten Bekir Coşkun'un yazısının ilgili bölümü:

Başbakan, 12 Eylül’de asılan gençlerin mektuplarını okurken ağladı…
12 Eylül’den otuz yıl, kendi iktidarından sekiz yıl sonra, o zaman idam edilen gençlere ağlaması ve bunu da ucundan çekip çekiştirip “Şimdi bu Anayasa paketine hep birlikte evet diyeceğiz”e bağlaması karşısında, şu Silivri’de olup bitenler geldi aklıma…
Kendi şakağına kurşunu sıkan genç askerler…
İple hücresinde kendini asanlar…
Mehmet Haberal gibi kaç bilima adamına mahkumiyet kararı olmadan süren infazlar…
Bizim Mustafa Balbay’ın bebeğine yazdığı mektup…
Doktor yüzü görmeden hücresinde ölen yaşlı kanser hastaları…
Yıkılan yuvalar, tükenen hayatlar, suçunu dahi bilmeden biten yaşamlar…
Gel de ağlama…

HABERVAKTİM.COM

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.