Eski TBMM Başkanı'ndan çok konuşulacak sözler!

Eski TBMM Başkanı'ndan çok konuşulacak sözler!
Bozbeyli, “Cumhuriyet bir rejim değildir. Cumhuriyet, devlet şeklidir. Cumhuriyet, modern hayat projesidir. Cumhuriyet tehlikede diyenler rejim tehlikede demiyor, modern hayat tehlikede diyorlar” dedi.

Engin KAŞDAŞ...

TBMM önceki başkanlarından Ferruh Bozbeyli, SERVER Vakfı konferans salonunda “Cumhuriyetin Ahlaki ve Manevi Temeli” konulu bir konuşma yaptı.

Yoğun katılım ve ilgiyle takip edilen konuşmasını hatıraları ile süsleyerek sürdüren Bozbeyli, özetle şunları söyledi:

— Bazı şeyler var. Onları bize unutturmak istemiyorlar. 31 Mart ve Menemen olayları gibi. Bazı şeyler tekrar tekrar anlatılıyor. Hâlbuki başka şeylerde var. Olay iyi ise daha iyi, olay kötü ise daha kötü anlatılıyor ve olayın şekli değişiyor, aslı kayboluyor.

— Bizim Osmanlı devletimizin Avrupalılarla yarışmada geri kaldığı dönemde taklit furyası başladı.
Kendi müesseslerimizi kendi tefekkürümüze göre yenileme yerine, Avrupa’dan aldık. Hâlbuki hiçbir taklit aslı gibi değildir. Mesela.. Asker millet olduğumuz halde Avrupa’dan askerlik öğretmenleri geldi. Hala onların öğrettiği tarzda eğitim yaptırıyoruz. Fransızca “ilerle” anlamındaki “Marş” komutuyla askerlerimizi yürütüyoruz.

- 1866’da Sultan Hamit henüz şehzade idi. Başbakanlık ve dışişleri bakanlığı yapan Keçecizade Fuat Paşa, şehzadeye bir ariza –rapor- sunuyor.Diyor ki, “Şehzadem.. Bu devlet batacak. Bu devleti bir millete emanet etmek gerek. Rumlar olmaz. Araplar olmaz. Bu olsa olsa devletin kurucu unsuru Türk milleti olabilir. Rus sefirinden öğrendiğime göre Osmanlı ülkesinde 3,5-4 milyon Türk varmış” diyor. Başbakanlık yapmış kişi kaç Türk var bilmiyor. Rus sefirinden öğreniyor.

- 1920 de “Hâkimiyet Kayıtsız Şartsız Türk Milletinin” deniyor.

- Osmanlı Mebussan Meclisi seçimleri Şubat’ta yapılıyor. Meclis açılıyor. 1,5 ay sonra, 19 Mart’da İstanbul işgal ediliyor. 15 Mart 1920’de toplanan Meclis-i Mebussan celsesini başkan; “ayın 18’inde toplanmak üzere kapatıyorum“ diye kapatıyor. 16 Mart 1920 günü İstanbul işgal edilince, milletvekilleri acaba ne yapsak diye telaş içindeler. İşgal altında meclis, nasıl çalışacak diye tereddütleri var. Allah kimseyi bu sınavlara tabi tutmasın. İnsan bu sınavlarda nasıl geçeceğini önceden kestiremiyor. Korku insan içindir. Korku aynı zamanda bir alarmdır.. Celal Bayar, sırtına bir frank geçirip kağnıya binerek Bursa’ya gidiyor. Fakat 18 Mart 1920 günü 26 milletvekili Meclise gidiyor, 26 imza ile “Milletten aldığımız terci-yasama- görevini vicdan rahatlığı içinde çalışacağımız güne kadar Meclis çalışmalarına ara veriyoruz.”diyorlar. Önerge 26 oyla kabul ediliyor. Meclis tatile girmiş oluyor. Osmanlı Mebussan Meclisinin son tutanağı bu.. Ve meclis, 23 Nisan 1920 günü bir ay beş gün sonra Ankara’da toplanıyor.

- Birinci meclis üyeleri Lozan antlaşmasını tasdik etmeyince ( onay vermeyince),erken seçim kararı alınıyor. Erken seçimde bazı kişiler aday yapılmadı. Ll. Meclise Lozan’ı kabul edecek kişiler getirildi.

- Bir cumhurbaşkanı, görev başında iken “Cumhuriyet tehlikede” dedi.

Bu tehlike ve cumhuriyet ne?
- Cumhuriyet bir rejim değildir. Cumhuriyet, devlet şeklidir. Cumhuriyet, modern hayat projesidir. İngiltere’de, Belçika’da, İspanya’da, Danimarka’da, Kanada’da cumhuriyet yok. Ama modern hayat var. O zaman “Cumhuriyet tehlikede” diyenler rejim tehlikede demiyor, “Cumhuriyeti Modern hayat prajesidir” diye takdim edersen o zaman modern hayat tehlikeye girer. Bir ülkede cumhurbaşkanı var ise orada cumhuriyet vardır.
Gerek 1960 gerekse 1980 darbelerinde cumhuriyet yıktılar.. Çünkü 1960 sonrası ve 1980-83 arası ortada Cumhurbaşkanı yoktur. Darbeleri “cumhuriyeti korumak için yaptık” diyorlar ama cumhuriyeti yıkıyorlar.

- Dışarıdan hayır beklememek gerek ama darbeler içerden yapıldı.

- 194 anayasası devletin şekli cumhuriyet, dini İslam yazıyordu. 1927 de “din-i İslam “maddesi kaldırıldı. 1937 de ise CHP’nin altı oku anayasaya kondu. 1937 değişikliğinde İsmet Paşa ve arkadaşları önerge veriyor. Hiçbir milletvekili konuşmuyor. Anayasa değişikli teklifi, müzakere edilmiyor.

Sadece Anayasa komisyonunda bir milletvekili.. İzmir Milletvekili Halil Menteş, Anayasa Komisyonu Başkanı Şemsettin Günaltay’a 1947 de -İsmat Paşa’nın Başbakanı- bir soru soruyor. “Burada devletçi ve devrimci maddeleri var. Bir profesör, öğrencilerine serbest Pazar ekonomisini anlatsa bu kişi anayasaya aykırı faaliyette bulunmaktan suçlanmaz mı?

Devrimciyiz diyoruz… Bir koministi, çağırıp sorsalar. O da ben sizden daha devrimciyim dese ne olur?”

Günaltay cevap veriyor: “Halil bey… Halil bey… İnsanlar; bu devlette aynı şekilde, konuşacaklar, aynı şekilde düşünecekler.” (1937 anayasa komisyonu raporu)

- Demokrasiye geçtiğimiz yıllarda bile seçimler açık oy gizli sayımla yapılırdı. Köylü sıraya girer. Muhtar CHP’nin oy pusulasını dağıtır. Vatandaşlarda dağıtılan CHP pusulalarını sandığa atardı.

Yıllarca ülkeyi idare eden her yetkiyi elinde tutan CHP, iktidardan düşeceğini hiç düşünmedi. 1950’de Demokrat parti kazandığında bile CHP’liler “bunlar tecrübesiz ve yeteneksiz. Bir ay sonra CHP’ye gelip alın iktidarı diyecekler” diye düşünüyorlardı.

- Babam kaymakamlıkta memur idi. İlkokula gittiğim dönemde bir gün babameve ağlayarak geldi. Babamı çok güçlü zannederdim. Ama o, ağlıyordu. Çok fena oldum .Kendisine soramadım. “Komünistler gelse bu kararı almazlar“ diye ağlayan Babamı ağlatan sebep ne?.. Niçin ağlıyor? Üvey anama sordum. “Kaymakam, memurlara cuma namazına gitmeyi yasaklama kararı almış”. Babam ona ağlıyor. Bu olay benim devlet yönetimi ve siyasetle ilgili ilk algılamam oldu ve benim babamı ağlatanlara her an içimde bir şeyler var oldu.

- Tahtakale’de hamallar Siirtli.. İskelede ise - hiç yüzme bilmeyen- kayıkçılar, Çankırılı. Aralarına başkasını almıyorlar. Bu normal bir şey. İnsanlar güvendikleri ile beraber olmayı isterler. Şimdi hakimler de böyle aralarına kimseyi almıyorlardı. Bütün itirazlar bundan, sonra sistem oturur.

- Demokratların hatası: “Zafer benim” dedi. Oysa zafer milleti idi. CHP’nin yenilmişlik, iktidarı kaybetme duygusu.. DP’lilerin sürekli “yendik” şeklindeki tavrı CHP’yi tahrik etti.

- Türkiye’nin sorunu:

Cenab-ı Hakk’ın yalnız insanlara bahşettiği duygular var. Bunlar tilkide, tavşanda, gül ağacında olmayan duygulardır.

Merhamet, sevgi, sabır, saygı gibi duygular sadece insanlara verilmiş.İnsanlar bunları kullanmazlarsa gül ağacına (!) benzerler.

Bu gün Türkiye’nin sorunu bu.

Türkiye, sorunlarını parasızlık olduğundan yaşıyor. değil. Türkiye sorunlarını kabalıktan, terbiyesizlikten yaşıyor.

Türkiye’de en önemli şey para deniyor. Parayı temin için insanlar; her türlü kutsal ve değerlerini feda ediyor.

Türkiye’de insanların kutsalları değişti.

Öne çıkan değerler maddi imkanlarla elde edilen şeyler olursa ahlak, hukuk geri kalır.Bir toplumdan öne çıkması gereken hukuktur.

Dünya insanlarının araya araya bulduğu hukuk, insan hakları ve demokrasidir.

Güzel şeyler yazarak o güzellikler hemen yaşanmıyor.

“100. yıl ormanı “ diye bir koca levha yazıp, assanız levhanın arkası orman olmuyor. Orman dikmek, ona bakmak ve zaman gerek.

Bunun gibi, “Hakimiyet Kayıtsız şartsız milletin” demekle hakimiyet milletin olmuyor. İnsan haklarının, demokrasinin oturması hemen olmuyor.

Gidişat iyiye gidiyor. Bazılarının arzu ettiği hızda olmasa da iyiye gidiyor. Bazıları, hukukun yerleşmesine, insan haklarına ve demokrasiye hazımsızlık gösterseler de, öğrenecekler.

İyiye doğru adım atarken kötülük için meşgul ediyoruz. İyi yönde atılan adımlara köstek olmamak gerek.

- Hala yaşayan devlet görevlilerinden biri “Konuşan Türkiye” dedi. Biraz da “düşünen Türkiye” lazım

- Türkiye’de yaşayanlar, hiç birimiz bu turist değiliz. Herkes ev sahibi. Hepimiz bu toprakların insanlarıyız. Hepimiz Allah’ın kuluyuz. Kürtlerinde hakları ihtiyaçları var. Onun için insanlarımızın dilini, kültürünü yaşama, geliştirme imkânı olmalı. Cumhuriyette bize “Gitmesek de gelmesek de o köy, bizim köyümüz” diye şiir ezberlettiler. Abdülhamit’in yol yapan adamı ise “ Gidemediğin yer senin değil” diye yazmış. Gidemediğimiz köy bizim değil, gidebildiğimiz, ulaşabildiğimiz yer bizim. Gidemediğimiz yerlere başkaları gider, gidiyor.

Şimdiye kadar uygulana metot bizi buraya getirdi. İnsanların üstüne asker sürmekle netice alınamadı. Şimdi alınan tedbirler doğru yöndeki adımlardır. Taş atan; korkuyor. Ama atıyor. Ve bileniyor. Kin ve nefretle bilenme yerine sevgiyle bilenmeleri gerek.

— Kürtçe, ilk defa benim dönemim de meclis albümünde yer aldı.



Milleti, Yahudi ile, ABD ile korkutuyorlar..Bu bir panoroyadır.

Millet güçlenmeli…

Millet güçlenirse devlet güçlenir. O zaman bizim dışımızdaki tehditler, böyle bir devletle uğraşılmaz der, tehlike azalır.

- Yunan gelince, işgal edilen bölgedeki insanlar içeriye doğru kaçtı. Ama Atatürk, bu kaçan insanlarla Yunan’ı kovaladı. Demek ki milletin başına güvendiği inandığı insanlar gelince bu millet çok büyük sıçramalar yapıyor, büyük mesafeler alıyor. Millet rehberi bulunca peşine düşüyor.

- Bize;

“Erken yatarım. Erken kalkarım.

Yumurtayı sütle çarparım.

Kızarmış ekmekle, beyaz peynir, ne güzel yenir”

diye şiir öğretiler.

Belki Çankaya’da ki çocuklar; “yumurtayı sütle çarpıp” yiyordu. Ama Maraş’ın Pazarçık’ındaki benim gibiler. Anadolu çocukları ne bilsin. Hele kızarmış ekmeği düşünmek bile zor. Bulabilirsek gevretilmiş yufka ekmek yiyoruz.

- 12 Marttan sonra kurulan hükümetlere, “partiler üstüyüz” deyince bizde Demokratik parti olarak “partiler dışı hükümet “ diye üye vermedik.

- Siyasetçi, oradan ayrıldığında hangi izi bırakıyor?.. Bu önemli. Siyasetçinin mazisi olmalı.

—Koalisyonlar, hayır getirmedi. Koalisyonu oluşturan partiler hizmeti değil nimeti bölüşmeyi öne aldılar.

Bana CHP dahil tüm partiler oy verdi. 38 yaşında idim.Üç dönem Meclis Başkanı oldum.Meclis Başkanı iken, Başbakan bana guruptan yana tavır almamı istedi. Bende “taraf değil, hakemim“ dedim. Gel arkadaşlara anlat dedi. Bende bu yasal olarak mümkün değil. Meclis başkanları guruba giremezler. Git gurubu sen ikna et dedim. O da bunun böyle gitmeyeceğini söyleyerek Meclis başkanlığından alınacağımı ima etti. Bende ne yapalım başka rol üstleniriz dedim. Bu sözlerimi muhalefet yaparım diye anlamış. Ona göre tavır aldı. Bende arkadaşlarla ayrılıp, Demokratik Parti’nin başına geçtim.

- 1978 seçimlerinde Demokratik parti olarak Millet bizi bırakmıştı. Bende siyaseti bıraktım. Bazı arkadaşlarım Adalet Partisine döndüler. Fakat umduklarını da bulamadılar.

HABERVAKTİM.COM

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.