'Kürtçe Farsça ağzı'

'Kürtçe Farsça ağzı'
Devletin bastığı ilk Kürtçe kitap olan Mem u Zin’i yayıma hazırlayan isim Prof. Dr. Namık Açıkgöz, Kürtçe’nin müstakil bir dil olup olmadığı konusunda “Kürtçe Farsça’nın bir diyalekti; yani ağzıdır” dedi.

FATİH AKKAYA...

Kültür ve Turizm Bakanlığı, ilk kez Kürtçe bir eserin çevirisini, Kürt şair Ahmed-i Hani'nin "Mem-u Zin” adlı eserine yaptı. 17. yüzyılda yaşamış olan yazar Hani'nin ünlü eseri Mem u Zin 'tıpkı basımı', Latin harflerine aktarımı ve Türkçesiyle yayımlandı. Kitap bilim adamı Prof. Dr. Namık Açıkgöz tarafından yayına hazırlandı. 2 bin 500 adet basılan ve 20 lira fiyatla satışa sunulacak olan eser, kütüphanelerde ve kitapçılarda okuyucuyla buluşacak.

Yeni Akit yazarı da olan Prof. Açıkgöz ile Mem u Zin çalışmasını konuştuk. Mem u Zin’in ideolojik bir yönünün olmadığını, eserde ilahi aşkın anlatıldığını ifade eden Prof. Açıkgöz “Kafamda hep kitabın tam metin yayımlanması vardı. Geçen yıl Sayın Cumhurbaşkanımız “Mem u Zin de bizimdir” deyince ve arkasından da Kültür ve Turizm Bakanlığı kitabı basmak istediğini söyleyince, Bakanlıkla anlaşmaya vardık ve kitabı, Bakanlık yayımladı. Devletin yaptığı ilk Kürtçe kitap basımıdır bu” dedi. Açıkgöz’le söyleşimiz şöyle:

-Mem u Zin adlı Kürtçe mesnevi sizin çalışmanız sonucu Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yayınlandı. Bu bir ilk olarak gösteriliyor. Siz ne yaptınız? Neler söyleyeceksiniz?
Ben Mem u Zin mesnevisiyle 1988-1989 yılında, Elazığ’da Fırat Üniversitesinde çalışırken ilgi duydum. Yörede, bir kaş kişiden dinlediğim hikâye, bana enteresan geldi. Leylî vü Mecnun, Yusuf ü Züleyha, Hüsrev ü Şirin, Vamık u Azra gibi klasik şark mesnevilerine benzeyen ve ayrılan yönleri vardı. Mem u Zin’e bu açıdan bakmak istedim ve üzerinde çalışıp 1990 yılında “Ahmed-i Hânî’nin Mem u Zin Mesnevisi ve Klasik Edebiyattaki Yeri” başlıklı makalemi, Türk Dünyası Araştırmaları dergisinde yayımladım. 2 sene sonra, Mem u Zin’in kaynaklandığı Mem-i Alan adlı halk hikâyesine ulaşıp, aynı dergide bir de bu konuda yazı neşrettim. 1997 yılında, Onsekiz Mart Üniversitesi’nde düzenlenen Karşılaştırmalı Edebiyat Kongresinde, Ahmed Fâik’in Türkçe Mem u Zin’i ve Ahmed-i Hânî’nin Kürtçe Mem u Zin’ini, Fuzûlî’nin Leylî vü Mecnun mesnevisi ile karşılaştırdım. Bu tebliğimi Turkish Studies adlı internet dergisinde yayımladım. Bu çalışmalarımda, M. Emin Bozarslan’ın 1968 yılında yaptığı yayından istifade ediyordum. Bu yayında bazı beyitler atlanmıştı; bazı yerlerde de anlam tam oturmuyordu. El yazması nüshasını bulmalıydım. Başka bir eser üzerinde çalışmalar yaparken, İstanbul Arkeoloji Müzesi Kütüphanesi’nde Mem u Zin’in eksiksiz ve yıpranmamış bir nüshasıyla karşılaştım ve bunun mikrofilmini aldım. Kafamda hep kitabın tam metin yayımlanması vardı. Geçen yıl Sayın Cumhurbaşkanımız “Mem u Zin de bizimdir” deyince ve arkasından da Kültür ve Turizm Bakanlığı kitabı basmak istediğini söyleyince, Bakanlıkla anlaşmaya vardık ve kitabı, Bakanlık yayımladı.

-Mehmet Emin Bozarslan yayınında yer almayan beyitlerde ne deniyor?
Ahmed-i Hânî, o beyitlerde, Kürtlerin diğer milletlerle olan ilişkisini ve karşılaştırmasını yapar ve Kürtlerin mazlumiyetinden söz eder. Sanırım Bozarslan, herhangi bir tatsızlık çıkmasın diye o beyitleri almamıştır eserine.

-Bir örnek verebilir misiniz?
Mesela bir beyitte, “Mehkûme ‘eleyhi û se‘alik/Maxlûb û mutî‘e Turk u Tacik” (Mahkum, zavallı ve mahkum/Türk’e Tacik’e bağımlı ve mağlup olmazdık) diyor. Buna benzer 10-15 beyit var. Bozarslan bunları yayınına almamış. Kitap Osmanlı zamanında çok okunmuş ve bir çok nüshası çıkarılmış ve en son da 1919’da Müskülü Hamza tarafından yayımlanmış; hiçbir şey olmamış. 1968’de yayımlanınca kıyamet kopmuş. Yani, biz geçen süre içinde toleransı kaybetmişiz.

DEVLETİN YAPTIĞI İLK KÜRTÇE KİTAP BASIMI
-Bu gerçekten bir ilk mi?

Evet. Devletin yaptığı ilk Kürtçe kitap basımıdır bu. Ayrıca, bir Bakan’ın tanıtımını yaptığı ilk kitaptır yanlış hatırlamıyorsam. Daha eski dönemlerde Kürtçe bir metin devlet tarafından yayımlanmamıştır. Bu yüzden bir ilktir. Yoksa Mem u Zin yayını veya başka Kürtçe eser yayını özel sektör tarafından yapılmıştır. Bakanlığın yayımlaması, devletin ilk defa Kürtçe bir kitap yayımıdır. Yani, “ilk” denen bu yönüdür.

İLAHİ AŞK ANLATILIYOR
-Mem u Zin’in içeriğinden bahseder misiniz? Klasik bir aşk mesnevisi midir Mem u Zin?

Mem u Zin, ortak şark edebiyatı havzasının bir eseridir ve bazı şark mesnevilerinde olduğu gibi beşerî aşk bahanesiyle ilahî aşk anlatılır. Yani, beşerî aşk ve buna bağlı entrik unsurlar, tabiri câizse okuyucu için bir tuzaktır. Yani okuyucu beşerî aşkın anlatıldığı kısımlardan, yavaşça ilahî aşk merhalesine geçirilir. Nitekim Ahmed-i Hânî de böyle yaptığını metninde şöyle söyler: “Şerha xeme dil bikim fesane/Zîne û Meme bikim bahane” (Gönüldeki derdin şerhini bahane edeyim/Zin ve Mem’i bahane ederek”. Ahmed-i Hânî, bu sırrı eserinin sonunda Allah’ın sırrı ve fenafillah-beka billah olarak uzun uzun anlatır ve Mem’in beşerî aşktan ilahi aşk merhalesine ulaştığını “Em çûne huzure Mire Miran/Wi hakime hakim û feqiran” (Biz Beyler Beyi’nin huzuruna çıktık/ O fakirlerin de hükümdarların da hükümdarıdır.” beytinde söyler. Yani, mesnevide, bir beşerî aşk hikâyesiyle mezc edilmiş ilahi aşk söylemi vardır.

ARAPÇA, TÜRKÇE VE KÜRTÇE
-Eseri Kürtçe bilmeyenler de okuyabilecek mi? Yoksa sadece eski harflerden günümüzdeki Kürtçeye mi çevrildi eser?

Kitapta, bir sayfada Arap harfli Kürtçe el yazmasının tıpkıbasımı; karşı sayfada ise hem Latin harflerine aktarılmış Kürtçe metni; hem de bunun yanında Türkçe metni vardır. Yani, el yazması okuyabilenler, tıpkıbasımdan okuyabilirler. Arap harflerini bilmeyenler, karşı sayfadaki Latin harfli Kürtçe metni okuyabilirler. Hiç Kürtçe bilmeyenler ise, her beytin yanında yer alan Türkçesini okuyabilirler.

-Mem u Zin kitabını yayına nasıl hazırladınız?
Yukarıda söylediğim gibi, 20 yıldan beri Mem u Zin, devamlı aklımı meşgul ediyordu. Elimde Arap harfli mükemmel bir nüshasının fotoğrafı da varken, tamamını Latin harflerine aktardım. Sonra Türkçe’ye tercüme aşaması geldi. Bunu yaptım. Gerek Latin harflerine aktarırken ve gerekse Türkçe’ye çevirirken, başta Mehmet Emin Bozarslan’ın yayını olmak üzere, 1962 yılında M. B. Rodenko’nun Moskova’da yaptığı yayın ile karşılaştırdım. Tüm bu çalışmalar esnasında, Kürtçe’yi iyi bilen ve edebiyat kültürüne de vâkıf olan sevgili öğrencim Servet Şahin’in görüşlerine başvurdum. En son da, Hakkâri civarında konuşulan Kürtçe’yi bilen ve aslen de oralı olan Sevgili Ayhan Tek metnin redaksiyonunu yaptı. Ayhan Tek de edebiyat alanında doktora yapmakta olan biridir. Böyle bir ekip çalışması ile eser ortaya çıkmış oldu.

OLUMSUZ TEPKİ ALMADIM
-Esere ilgi nasıl? Nasıl tepkiler alıyorsunuz?

Şu ana kadar olumlu tepkiler aldım. Kitabın yayımlanma haberi yayın organlarında “Bir ilk” başlığıyla verildi. Bu zımnî bir takdirdir. Şu ana kadar olumsuz tepki almadım; varsa da bana henüz ulaşmadı olumsuz tepkiler. Bazı marjinal ve tekil düşünceye sahip gruplar dışında, olumsuz tepki alacağımı zannetmiyorum. Bu grupların tepkileri de genellikle ideolojik olur; ben zaten ideolojik görüşleri ciddiye almam.

-Bir dönem yasaklanan Mem u Zin ve yazarı Ahmed-i Hânî’ye ilişkin düşünceleriniz nelerdir? Bu eser ve yazarı hakkında “ideolojik bir duruştan söz edilemeyeceğini” düşünüyorsunuz sanırım?
Ahmed-i Hânî, aslen Hakkârili ve orada meskûn Han aşiretinden. Zaten mahlasını da aşiretinden dolayı alıyor. Babası Doğubeyazıd’a göçüyor. Ahmed-i Hânî, 1651 yılında Doğubeyazıd’da dünyaya geliyor. İyi bir medrese tahsili görüyor. Bunu eserlerinden ve eserlerindeki dil kullanımından anlıyoruz. Mederese tahsilinden sonra, Osmanlı’nın İshak Paşa Sarayında, divan kâtipliği yapıyor. Yani Ahmed-i Hânî bir Osmanlı memuru. Türkçe de biliyor. Nitekim Mem u Zin’de iki mısra’ı da, teberrüken Türkçe söylemiştir.
Hânî’nin derdi, Kürtçe’nin birikiminin yeterince yansıtılmadığıdır. Eserini yazarken, Kürtçe’nin birikimini amaçladığını da, ilk kısımlarda söyler. 17. yüzyıl için ideoloji denebilecekse, burada bir ideoloji vardır. Mem u Zin’in yazılışından 150 yıl önce Leylî vü Mecnun yazan Fuzûlî de, Leyla ile Mecnun hikâyesinin Türkçe’de mükemmel bir yazmasının olmadığı iddiasıyla yazdığını söylüyordu eserini. Yani klasik dönem için bu tür tavırlar, normaldir. Buna ideolojik anlam yüklememek lazımdır.

İDEOLOJİK TAVIR YOK
Mem u Zin üzerinden ideolojik söylemler çıkarmak, konunun aslında fersah fersah uzaklaşmak demektir. Mem u Zin’de, ideolojik tavır yoktur; o sadece Allah’ın sırlarının anlatıldığı bir kitaptır. Bunu da tasavvufî bir söylemle gerçekleştirir şair. Yani, Ahmed-i Hânî’nin söyledikleri ile Mevlana’nın, Yunus Emre’nin Hafız’ın, Sadi’nin ve Fuzûlî’nin söyledikleri arasındaki fark, sadece dil farkıdır. Dil de, üzerinden ideoloji yapılacak bir olgu değil, sadece iletişim vasıtasıdır.

-Osmanlı döneminde yazılan ve herhangi bir kısıtlama ile karşılaşmayan Mem u Zin’in 1960’lı yıllarda gündeme gelmesiyle yasaklanması iki döneme ilişkin neyin göstergesi?
Osmanlı döneminde rahatça okunan bir metin olmasının sebebi, hikâyede anlatılan konu ile verilmek istenen mesajın, klasik şark kültür havzasında teşekkül eden birikim ile örtüşmesidir. Ayrıca, Osmanlı’nın etnisite ve dil diye bir sorunu yoktur. Çünkü Osmanlı imperyal vizyonu olan bir imparatorluktur. 1968’de yayımlanması karşısında takınılan olumsuz tavır, önce toleransı kaybetmemizden, ikinci olarak da imperyal vizyonu kaybetmemizden kaynaklanmaktadır. Buna devletin ideolojik yaklaşımı da eklenince, 1968’de yaşanan olumsuzlukla karşılaşılmış.

FARSÇA BİLENLER KÜRTÇEYİ ÇOK RAHAT ANLARLAR
-Bildiğimiz kadarıyla Kürt kökenli değilsiniz. Kürtçeyi nasıl öğrendiniz?

Evet, Kürt değilim; bir Yörük Türküyüm. Yukarıda da dediğim gibi ben 12 sene Elazığ’da çalıştım. O süre zarfında ilgilendim Kürtçe ile. Celadet Bedirhan’dan başlayarak Kürtçe gramer kitapları okudum mesela; ki bu gramer, Kürtçe’nin ilk grameridir. Sonra başka gramer kitapları da okudum. Zaten Farsça bilenler, klasik Kürtçe veya “medrese Kürtçesi” diyebileceğimiz Kürtçeyi çok rahat anlarlar. Ben de Lisans ve Yüksek Lisans tahsilim esnasında Farsça öğrendim. Farsçayı bilenlerin Kürtçeyi öğrenmesi çok kolaydır.

KÜRTÇE FARSÇA’NIN BİR AĞZIDIR
-Ülkemizde Kürtçe hep gündemde. Kürtçe eğitim talepleri var. Peki size göre Kürtçe müstakil bir dil midir? Nedir Kürtçe?

Kürtçe eğitim talebi, politik bir konudur. Bunu uzun uzun tartışabiliriz. Ben şimdilik Kürtçe’nin müstakil bir dil olması konusuna temas edeyim. İncelemelerim esnasında gördüm ki, başta morfoloji (yapı bilgisi) ve sentaks (cümle kuruluşu) olmak üzere pek çok gramer özelliği itibariyle; kelime hazinesi açısından ve bir dilin en belirleyici özelliği olan fiiller konusunda, Kürtçe, Farsça ile örtüşmektedir. Bu yüzden, benim tespitlerim çerçevesinde, Kürtçe Farsça’nın bir diyalekti; yani ağzıdır.

TÜRKÇE’DE “GELİYORUM”UN “CELEYRUM” OLMASI GİBİ
-Bu görüşünüzün iyi anlaşılması için bunu örneklendirebilir misiniz?

Vereyim. Mesela Farsça’da “Nâm-ı to çi est?” “Senin adın nedir?” demektir. Bu Kürtçenin hemen hemen bütün ağızlarında “Nava to çiye?” şeklinde, basit bir fonetik değişimle söylenir. Bu, standart dilin yerel ağızlarda telaffuzundan başka bir şey değildir. Bu tıpkı edebî Türkçe’de “geliyorum” olan kullanımın, bazı ağızlarda “geliyom”, bazı ağızlarda gelîm”, mesela Karadeniz ağzında “celeyrum” olmasına benzer. Türkiye dışındaki Türk lehçeleri ile Türkiye Türkçesi arasında da buna benzer bir durum vardır.



-Kürtçe’nin Farsça’nın bir ağzı olduğu görüşünden yola çıkarak, bu eserin Kültür Bakanlığı’nca yayımlanmasını siyasi bulanlar var. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?
Kültür Bakanlığı, bu ülkenin bakanlığıdır. Bu topraklarda kültür adına ne varsa, Bakanlığın ilgi alanına girer. Meselâ, “göç kültürü” söz konusu olduğunda, Bakanlık, Batı Anadolu’da yaşayan Yörüklerin göçüyle de ilgilenir; Doğu Anadolu’da yaşayan Şavakların göçüyle de. Mem u Zin de tıpkı maddi kültür unsurları gibi, bu toprağın ortak metnidir. Dil konusundaki farklılık önemli değildir. Bakanlık, klasik şairlerin Farsça ve Arapça metinlerini de yayımlayabilir. Çünkü dildeki farklılık, sadece dili ilgilendirir. Oysa edebî metinler, dil sınırını aşan bir insanî olgudurlar.

-Mem u Zin’in örneğin bir Türk Dil Kurumu veya Türk Tarih Kurumu tarafından yayınlanması daha uygun olurdu görüşü var bir de?..
Adı üzerinde Türk Tarih Kurumu, tarih ve tarih bilimine yakın konusunda yayın
yapar. Bu yüzden Mem u Zin gibi edebî bir metni Türk Tarih Kurumu’nun yayımlaması doğru olmayabilir. Türk Dil Kurumu da sadece Türkçe eseler yayımlar. Çünkü bu kurumun amacı sadece Türkçe’ye matuftur. Bundan dolayı da Mem u Zin’i Türk Dil Kurumu’nun yayımlaması uygun olmaz.

-Son olarak sormak istediğim bir soru var. Mem u Zin veya benzeri Kürtçe bir metni, bir Kürt’ün değil de, bir Türk’ün yayımlaması konusunda ne dersiniz?
Bilim adamı, incelediği konulara milliyet, dil, din, renk, ideoloji ve cinsiyet ve benzeri kategoriler açısından bakmaz. O, konusunu ele alırken, kendini tüm bu özelliklerinden soyutlar ve sadece alanı olan bilimin kıstaslarıyla inceler konusunu. Sorunuzda, kadın doğumcuların, sadece kadınlar olması veya İngiliz dili ve edebiyatıyla, sadece İngilizlerin ve Amerikalıların ilgilenmesi gerektiği gibi bir kasıt olduğunu zannetmiyorum.

HABERVAKTİM.COM

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.