Türkiye'de En Güçlü Aday Başbakan

Türkiye'de En Güçlü Aday Başbakan
ANAR Araştırma Şirketi’nin Genel Müdürü İbrahim Uslu, Cumhurbaşkanlığı için en güçlü adayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olduğunu söyledi.

30 Mart Yerel Seçim sonuçlarını en iyi tahmin eden araştırma şirketlerinden ANAR Genel Müdürü İbrahim Uslu ile 30 Mart Yerel Seçimlerini, Cumhurbaşkanlığı seçimini, Başkanlık sistemini ve dar bölge seçim sistemini konuştuk...

Uslu, “Başbakanın, Cumhurbaşkanlığına gitmesinin doğru olacağını düşünüyorum. Kendisi de 2011 genel seçimler öncesinde de bunun kendisi için son milletvekili seçimi olacağını birkaç kere deklare etmişti. O yüzden bir daha milletvekili olmayacağını biliyoruz” dedi.

Başkanlık sisteminin Türkiye için uygun bir sistem olduğunu ifade eden Uslu; “Amerika’da yaşamış ve eğitim almış biri olarak Başkanlık sisteminin orada nasıl siyasal sistemi verimli çalıştırdığın yakinen gözlemlemiş biriyim. Bu Türkiye’ye uymaz diye bir şey yok. Şu anki sistemimiz aslında olabilecek sistemler içinde en kötüsü. Şu anki sistem içerisinde sisteme sonradan dâhil edilen halkın seçtiği bir Cumhurbaşkanlığı var ki bunun doğuracağı sonuçları bilmiyoruz bile. Onu tecrübe bile etmedik. O yüzden Başkanlık sistemine geçilmese bile, sonunda ülkede bir yetki krizi yaşanacağını ve sonunda herkesin ‘bu sorunu çözelim’ deyip, ya Yarı Başkanlık ya da Başkanlık sistemine geçilmesini destekleyeceğini düşünüyorum” diye konuştu.

EN DEMOKRATİK SİSTEM

Genel seçimlerde dar bölge seçim sistemini savunan İbrahim Uslu, “Dar bölge seçim sistemi, dünyanın en demokratik sistemi. Öncelikle dar bölge de barajlar olmayacak ve bence bu demokratikleşme açısından çok önemli” ifadesini kullandı.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın son zamanlardaki tavrının kamuoyu tarafından “Cumhurbaşkanlığına aday olacağı” şeklinde algılandığını kaydeden Uslu; “Haşim Kılıç’ın niyeti bu şekilde olmasa bile bu şekilde değerlendirdi. Ben de böyle bir arka planı veya gizli bir ajandası olduğunu düşünenlerdenim. Paralel yapı, CHP ve MHP tarafından; Haşim Kılıç ortak bir aday olarak denendi fakat bunun tutmayacağı anlaşıldı. En azından muhafazakâr tabandan oy alamayacağı belli oldu, çünkü muhafazakâr seçmen, Haşim Kılıç’ın tutum alışına karşı sert reaksiyon gösterdi. Muhafazakâr tabandan oy alamayacak bir adayın Cumhurbaşkanı olarak seçilmesinin imkânı yok. İkincisi MHP, ‘kendi adayımı kendim göstereceğim’ dedi. O da alenen deklare etti. Böylece o senaryo çok kısa bir süre içinde çöktü” dedi.  

İbrahim Uslu sorularımızı şöyle cevapladı.

l30 Mart yerel seçimleri 17 Aralık operasyonun gölgesinde gerçekleşti. Siz 30 Mart yerel seçimlerini nasıl görüyorsunuz?

- 30 Mart yerel seçimleri bazı açılardan bir genel seçim havasında geçti. Öte yandan tam anlamıyla bir genel seçim de diyemeyiz. Seçmen bazı yerlerde genel seçim, bazı yerlerde ise yerel seçim gibi reaksiyon verdi. AK Parti’ye karşı tabanda CHP ve MHP koalisyonunun yapıldığı yerlerde iktidar seçmeni genel seçimmiş gibi davrandı. Ama öte yandan da hem muhalefet, hem de AK Parti seçmeninin adaya göre tutum aldığı yerler de oldu. Fakat hiç şüphesiz ki bu seçimlerde en az konuşulan şey yerel sorunlar oldu. O açıdan benzetme yapmak gerekirse bu seçim ne deve ne kuş hiçbirine benzemiyor. Belki 17 Aralık sürecinin gölgesinde geçti ama “Seçim sonuçları üzerinde etkili oldu mu?” diye soracak olursanız o ayrı bir şey. Tüm seçim süreci boyunca 17 Aralık operasyonu bağlamında oluşturulan gündem konuşuldu. Hatta muhalefetin veya adayların yerel seçimlerle ilgili, yapacağı projelerle ilgili, belediyecilikle ilgili, şehircilikle ilgili tek cümle kurmadan kampanyalarını tamamlamalarıyla tarihe geçen bir seçim oldu.

HEDEFLERİ CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMLERİYDİ

• 17 Aralık operasyonuyla başlayan süreç 30 Mart seçimlerindeki etkisini Cumhurbaşkanlığı seçiminde de devam ettirecek mi?

- Tabii ki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de aynı gündem konuşulacak, başka bir şey konuşulmayacak. Ben aslında süreci 17 Aralık’tan önce Gezi Parkı olayları ile başlatıyorum. 17 Aralık, 25 Aralık gibi aslında bütün tarihler organize bir olayın parçası ve aşamalarıdır. Hatta biraz daha geri gidelim, 17 Aralık sürecinde yaşananlar MİT olayından bağımsız değildir. 2012 7 Şubat’ında MİT’e yapılan hukuk saldırısıyla başlatmak lazım süreci. 7 Şubat’tan bu yana gelen bir plan var ve bu yüzden bütün bu yaşananlar bir tesadüf değil. Bu planların yegane hedefi aslında Cumhurbaşkanlığı süreciydi. Yerel seçimler hedef değildir.  

• 30 Mart’ta hükümet yıpratılarak, Cumhurbaşkanlığını mı almak istediler?

- Tabii tabi aynen öyle... Esas amaç öyleydi. 30 Mart’ta hırpalayacaklardı. Özellikle İstanbul ve Ankara gibi iki Büyükşehir’e konsantre olmuşlardı. Paralel yapının bütün Türkiye çapında CHP ile birlikte planlar yapma ve uygulama gücü yok. O yüzden bir iki şehre konsantre oldular. Esas kıyamet o iki şehirde koptu ama İstanbul yarıştan erken çekildi, aradaki makası kapayamadı. O yüzden de bütün güçleriyle Ankara’ya konsantre olmuşlardı. Ankara’da daha saat: 21.30 olmadan CHP’nin adayı seçimi kazandığını iddia etti. Ben o zaman şöyle düşünmüştüm: Herhalde çok teknolojik mükemmel bir sistem kullandılar, el terminalleriyle sandık müşahitlerinin aldıkları bilgileri girdiler ve CHP’nin veri tabanına aktardılar diye düşündüm. 

• Oysaki bu bir manipülasyon muydu? 

- Manipülasyondu. AK Parti sabah 06.00’da sayımı bitirebildi. İleri bir teknoloji kullandı orada. Sonra salı günü hatta çarşamba günü CHP, Twitter’dan “Allah rızası için elinde sandık tutanakları olan getirsin” diye kampanyalar yapıyordu. Hatta itiraz süresi içinde de müracaat edemediler, ilave süre istediler. Yani özetleyecek olursak, ellerinde sandık bilgileri olmadan saat: 21.30’da seçimi kazandığını ilan ettiler. Belli ki bütün konsantrasyon Ankara’ya yönelmişti. O yüzden Ankara’ya yönelik seçim manipülasyonu yapmayı denediler veya hiç olmazsa kaos çıkarmaya çalıştılar. Hatta halen devam ediyorlar ve Anayasa Mahkemesi’ne gidiyorlar. Dolayısıyla burada amaç AK Parti’ye bir veya iki sansasyonel kayıp verdirmekti fakat esas Cumhurbaşkanlığı seçimleriydi.

PARALEL VE MUHALEFET ADAY BULAMIYOR

• Cumhurbaşkanlığı seçimine nasıl bakıyorsunuz. Bu süreçte neler olacak? 

Paralel yapı ve CHP koalisyonu, yerel seçimlere yönelik hedefini gerçekleştirmiş olsaydı şu an çok sıkıntılı bir ülkede yaşıyor olacaktık. Fakat millet bu koalisyonun planlarını yüzde 45 gibi bir destekle bozunca neye uğradıklarını şaşırdılar. Seçimde CHP-MHP oylarının toplamının bile iktidarın oylarını yakalamadığını görüyoruz. Cemaat ve CHP koalisyonu yüzde 27-28 aralığında kaldı. Onun mücadele ettiği AK Parti ise yüzde 45 aldı. CHP’nin yanı sıra, Anayasa Mahkemesi ile bir iki hamle daha yaptılar ama o da püskürtüldü ve şu an çaresiz bir şekilde Cumhurbaşkanı adayı arıyorlar. Ama aday bulamıyorlar. O yüzden de Cumhurbaşkanlığı hedefini gerçekleştirmeleri çok mümkün görünmüyor. Hatta onun olabildiğince uzağındalar ve artık kendileri de inanmıyorlar. Artık Cumhurbaşkanlığı ile ilgili hayal ettikleri hedefleri gerçekleştirebileceklerini düşünüyorum.

• Cumhurbaşkanlığı adaylığı için Başbakan Erdoğan’ın ismi geçiyor... 

- Şüphesiz Cumhurbaşkanlığı için en güçlü aday Sayın Başbakan... 

• Sizce Başbakan Erdoğan, Cumhurbaşkanlığına aday olmalı mı yoksa Başbakan olarak mı devam etmeli?

- Başbakanın, Cumhurbaşkanlığına gitmesinin doğru olacağını düşünüyorum. Kendisi de 2011 Genel Seçimler öncesinde de bunun kendisi için son milletvekili seçimi olacağını birkaç kere deklare etmişti. O yüzden bir daha milletvekili olmayacağını biliyoruz.  

• Başbakan Erdoğan, Cumhurbaşkanı olursa onun yerine Başbakan kim olabilir?

- “CHP Genel Başkanı kim olur?” diye senaryolar yazıldığında ya Deniz Baykal’a dönüyorlar ya da yakın zamana kadar CHP’nin üyesi bile olmayan Mustafa Sarıgül’e gidiyorlar. Alternatifi yok ve CHP bu anlamda bir insan kaynağına sahip değil ama AK Parti’nin içinde çok sayıda insan var. Bu konuda 5-6 isimden bahsediliyor. Bunlardan biri olacak. Cumhurbaşkanlığı seçiminde kimin kazanacağı belli… Cumhurbaşkanlığında heyecan verici herhangi bir durum yok. Heyecan partinin başına kim geçecek, orada nasıl bir tercih uygulanacaktır ama daha o süreç başlamadı. Daha o tahmini yapmak için çok erken…

YEREL SEÇİMLERİN KAYBEDENİ PENSİLVANYA

• 30 Mart Yerel Seçimlerini partiler açısından değerlendirirsek, AK Parti, CHP ve MHP’nin durumu nedir?

- 30 Mart Yerel Seçimlerini şüphesiz AK Parti kazandı. Seçimin birinci kaybedeni ise çok açık bir şekilde Pensilvanya oldu. Çünkü baktığımızda MHP genel seçimlerde yüzde 13’te olan oyunu yüzde 15’e çıkardı. Yeni belediyeler kazandı. Adana, Mersin ve Manisa gibi 3 tane Büyükşehir’i aldı. CHP açısından değerlendirildiğinde de kendileri açısından bazı mutlu edici gelişmeler oldu. Ankara’da ve İstanbul’da yüzde 40’ın üzerine çıktığını görüyoruz. Bazı belediyeleri kaybetti doğru. MHP’de Balıkesir’i kaybetti ama mutlu olacağı şeyler var. İşte bunlar oy oranlarının bazı yerlerde artması, bazı yerlerde kazandıkları belediyeler var. Fakat Pensilvanya’nın bu süreçte hiçbir kazancı olmadı. Sürecin başından beri Prensilvanya kaybediyor. Dünya tarihinde böyle bir seçim kaç tane vardır? Bir seçimde kazanan da kaybeden de siyasi aktörlerdir. Fakat burada kazanan siyasi aktörler, kaybedense siyaseti dışarıdan dizayn etmeye çalışan bir yapı oldu. O yüzden bu seçim daha uzun zaman konuşulmayı hak eden bir seçim.

HAŞİM KILIÇ SENARYOSU ARTIK ÇÖKTÜ

• Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın özellikle son zamanlarda Twitter, HSYK ve YSK kararıyla öne çıkan söylemleri var. Bunu Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik bir gayret, bir çaba olarak mı görüyorsunuz?

- Bütün kamuoyu bu şekilde algıladı. Haşim Kılıç’ın niyeti bu şekilde olmasa bile bu şekilde değerlendirdi. Ben de böyle bir arka planı veya gizli bir ajandası olduğunu düşünenlerdenim. 

• Haşim Kılıç burada paralel yapı, CHP ve MHP tarafından ortak bir aday gibi mi gözüküyor?

- Bu denendi. Fakat bunun tutmayacağı anlaşıldı. En azından muhafazakâr tabandan oy alamayacağı belli oldu, çünkü muhafazakâr seçmen, Haşim Kılıç’ın tutum alışına karşı sert reaksiyon gösterdi. Muhafazakâr tabandan oy alamayacak bir adayın Cumhurbaşkanı olarak seçilmesinin imkânı yok. İkincisi MHP, “kendi adayımı kendim göstereceğim” dedi. O da alenen deklare etti. Böylece o senaryo çok kısa bir süre içinde çöktü.

BAŞKANLIK TÜRKİYE İÇİN UYGUN BİR SİSTEM

• Başkanlık sistemini nasıl değerlendiriyorsunuz. Türkiye için uygun bir sistem mi?

- Tabii ki uygun bir sistemdir. Amerika’da yaşamış ve eğitim almış biri olarak Başkanlık sisteminin orada nasıl siyasal sistemi verimli çalıştırdığını yakinen gözlemlemiş biriyim. Bu Türkiye’ye uymaz diye bir şey yok. Şu anki sistemimiz aslında olabilecek sistemler içinde en kötüsü. Güçler ayrılığı diye bir şey kalmamış ve güçler birbirinin içine geçmiş. Aynı kişinin hem yasama üyesi, hem de yürütme üyesi olduğu bir yerde parlamento nasıl yürütmeyi denetleyebilir. Hem yasamanın üyesi orada kanun çıkarırken oy veriyor, hem de bakan olarak yürütmenin üyesi. Siz zaten anayasanızda yasama ve yürütmeyi iç içe geçirmişsiniz. Artık yasama, yürütmeyi denetleyebilir mi? Yürütme yasamanın içinden çıkıyor. Amerika’da yürütme yasamanın içinden çıkmaz. Birçok sorun, anayasanın bu güçler ayrılığı tasarımından ve parlamenter sistemin doğasından kaynaklanıyor.

Şu anki sistem içerisinde sisteme sonradan dâhil edilen halkın seçtiği bir Cumhurbaşkanlığı var ki bunun doğuracağı sonuçları bilmiyoruz bile. Onu tecrübe bile etmedik. O yüzden Başkanlık sistemine geçilmese bile, sonunda ülkede bir yetki krizi yaşanacağını ve sonunda herkesin “bu sorunu çözelim” deyip, ya Yarı Başkanlık ya da Başkanlık sistemine geçilmesini destekleyeceğini düşünüyorum.

 

DAR BÖLGEYİ YILLARDIR SAVUNUYORUM

• Başbakan, “Dar bölge seçim sistemi”ni destekliyor. Sizce dar bölge seçim sistemi mi olması gerekiyor yoksa farklı bir seçim sistemi mi olması gerekiyor?

- Dar bölge seçim sistemi, yıllardır savunduğum sistemdir. Dünyanın en demokratik sistemi… Öncelikle dar bölge de barajlar olmayacak ve bence bu demokratikleşme açısından çok önemli. Ayrıca dar bölgede; adaylık sürecinden itibaren bir tek patron vardır o da toplum ve millet. O yüzden milletvekillerinin kaderi Genel Başkanın veya Genel Merkezlerin elinde olmaz. İnsanlar cidden bölgelerinden güçlü gelir. Seçmen bu aday da nereden çıktı diye şok yaşamaz. Dar bölge seçim sistemi dünyanın olabilecek en demokratik seçim sistemi. Oradan seçilen insanlar da cidden bölgelerini temsil ederler. Ama bu sistemi sadece seçim çevrelerinin yapısını değiştirerek getiremeyiz. Birden fazla şeyi konuşmak gerekiyor. 

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ BİLE YAPILABİLİR

• Dar bölge seçim sistemi için değişiklik gerekir mi?

- Dar bölge seçim sisteminin avantajlarından yararlanabilmek için sadece seçim kanununda değil, aynı zamanda siyasi partiler kanununda da köklü değişiklikler yapmak gerekiyor. Şu anki paradigmanın tamamen dışında bir şey ve belki anayasa değişikliğine de ihtiyaç olabilir. Özellikle Anglosakson ülkelerde uygulanan gibi bir dar bölge seçim modeli oluşturacaksak, partilerin aday belirleme süreçlerini de değiştirmek gerekecek. Çünkü dar bölge sisteminde parti üyeliğinin daha aktif hale gelmesi gerekiyor. Amerika’da kimin Başkan adayı olacağını bile belirleyen parti üyeleri. Sadece delegeler veya genel merkezdeki komisyonlar eliyle dar bölge seçim sisteminde partiler başarılı olamazlar. Bunların dışında belki Türkiye Milletvekilliği veya kontenjan milletvekilliği konularını da tartışmak gerekecektir. Mevcut sistemi kesinlikle değiştirmek gerekiyor bunda hiç şüphe yok. Fakat buna vakit kalacak mı? Ondan emin değilim. Çünkü parlamentonun gündemine bakıyoruz önünde başka gündemler var. Seçim kanununda yapılan değişiklikler en az bir yıl sonraki seçimlerde uygulanabiliyor. Dolayısıyla bir ay içinde bu sistemi değiştiremezsek ondan sonra bu sistemi değiştirsek bile bir sonraki genel seçime yetişmez.

Yeni Akit

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.