Suçu Önlemek Yerine ‘Ceza Yağdıran’ Hukuk

Suçu Önlemek Yerine ‘Ceza Yağdıran’ Hukuk
Adalet Bakanlığı verilerine göre, Haziran 2014 itibariyle cezaevindeki tutuklu ve hükümlülerin sayısı Cumhuriyet tarihinin en büyük doluluk oranına ulaşarak 151 bin 47 kişi oldu.

İnsanların suç işlemeye adeta teşvik edildiği bir toplumda suçluyu cezalandırıyoruz.. Son dönemde yürütülen yargının yapısı ve yetkileri üzerinden sürdürülen tartışmalar toplumun, hukukun da önleyemediği bir uçuruma sürüklendiği gerçeğini örtüyor. İçerisinde bulunulan vahim durumu sürekli artan cezaevleri sayısı ve cezaevlerinin doluluk oranı açık ve net bir şekilde gözler önüne seriyor.

CEZAEVLERİ SUÇLULARI ISLAH EDEMİYOR
Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’nün faaliyet raporuna göre, Haziran 2014 itibariyle cezaevindeki tutuklu ve hükümlülerin sayısının Cumhuriyet tarihinin en büyük doluluk oranına ulaşarak 151 bin 47 kişi olduğu bildiriliyor. Bu rakamlar cezaevlerinin suçluları ıslah edemediğinin bir göstergesi olarak değerlendiriliyor.

SUÇU ÖNLEMEK YERİNE ‘CEZA YAĞDIRAN’ BİR HUKUK
Son dönemde ülkemizde bireysel silahlarla işlenen suçlar, hırsızlık, yankesicilik, sahtecilik, uyuşturucu, fuhuş, dolandırıcılık gibi suçlarda büyük artış yaşanıyor. Buna karşın yöneticilerin aldığı önlem ise cezaevi sayısını artırmak.

Nitekim Adalet Bakanı Bozdağ’ın açıklamalarına göre ülkemizde 362 ceza infaz kurumu bulunuyor ve 72 cezaevinin yapımı ise devam ediyor. Bu tablo bile hukukun suçu önlemek yerine ‘ceza yağdıran’ bir yapıya büründüğünün delili olarak gösteriliyor.

Hz. Ömer’in mülkün temeli olarak vasıflandırdığı adaletin mevcut haliyle suçu önleme, caydırıcı şekilde cezalandırma ve verdiği kararlarla insanların vicdanını rahatlatma işlevini göremediği artık bilinen bir gerçek.

ÖZTÜRK’TEN ÖNEMLİ DEĞERLENDİRMELER
İşte ülkemizde hukuk sisteminin içinde bulunduğu durumu Habervaktim olarak bir yargı mensubuyla, 25 yıllık avukat Bünyamin Öztürk ile değerlendirdik:
-25 yıllık tecrübenizle değerlendirecek olursanız, hukuk şu anda nereye gidiyor? Toplumun şu anda 2. sayfa haberlerine yansıyan görüntüsüne hukukun bir katkısı var mı?

GARİBAN İLE ZENGİNİN HUKUKU ARASINDA BİR FARKLILIK OLUŞTU
Birincisi; hukuk konjonktüre göre değişen bir şey olmamalı. Türkiye’de maalesef konjonktüre göre değişen bir hukuk var. 28 Şubatta güçlü olanların egemen olduğu ve hukuku istediği gibi yönlendirdiği bir dönem vardı. Sonrasında güçlüler yer değiştirdi ve bu seferde gücü elinde bulunduranlar diğerlerine karşı bir hukuk oluşturdu. Aslında hukukun zamana ve şahıslara göre değişen bir yapısı olmaması, herkese eşit uygulanması lazım. Son güncel olaylarda bile bazı yönetici, sanatçılar hakkında kesinleşmiş cezaların bile uygulanamaması söz konusu oldu. Dolayısıyla gariban ile zenginin hukuku arasında bir farklılık oluştu. Bu da insanların hukuka olan güvenini sarstı. 

fotograf420.jpgMAFYA ORTAYA ÇIKIYORSA İHTİYAÇTAN ÇIKIYOR

İkincisi; hukuk insanların ihtiyaçlarını karşılamalı. Yani bugün mafya ortaya çıkıyorsa ihtiyaçtan çıkıyor. Neden? Çünkü insanlar alacağını tahsil edebilse bu tür yapılanmaların bir dayanağı olmayacak. Hukuk çözüm üretemediği için insanlar kendi çözümlerini kendileri bulmak zorunda kalıyor. En basit şekliyle vatandaşın kiracısı var, ne kirasını alabiliyor ne de çıkartabiliyor. Bu vatandaş farklı yollara işte o zaman başvurabiliyor. Burada hukukun yapması gereken herkese adil ve eşit uygulama yapması ve caydırıcı olması ki insanlar suç işlemesin.

-Peki, hukuk neye yarar? Ceza vermeye mi? Yoksa suçu önlemeye mi?
TÜRKİYE'DE HUKUK SUÇLARI DAHİ ÖNLEMEKTE YETERSİZ KALIYOR

Hukuk toplumsal düzeni sağlamaya yarar. Toplumsal düzende insanların çok az suç işlemesini, suç işleyen insanların da rehabilite edilmesini sağlar. Hukuk hem öncesinde suç işlemeyi engelleyici hem de sonrasında suçluyu rehabilite edici bir fonksiyon icra etmeli. Ama Türkiye'de hukuk suçları dahi önlemekte yetersiz kalıyor. Örneğin hırsız bir araba çalıyor, daha sonra araba bulunuyor, seviniyorsun ve hırsızdan şikayetçi olmuyorsun. Çünkü hırsızın hemen çıkabileceğini biliyorsun ve sana düşman olup bir daha çalabileceğine dair bir endişen var. Dolayısıyla cezalar caydırıcı olmadığı için suç rahatlıkla işleniyor.

Daha önce hırsızlar insanlardan korkardı şimdi ise insanlar evinde hırsızla karşılaşmaktan korkuyor. Çünkü hırsıza müdahale etse suçlu duruma düşeceğini düşünüyor. Bunun yaşanmış örnekleri var. 
-Bu nasıl bir hukuktur!? Biraz açar mısınız?

İNSANLARIN SUÇ İŞLEMEYE ADETA TEŞVİK EDİLDİĞİ BİR TOPLUMDA SUÇLUYU CEZALANDIRIYORUZ
Öyle bir hale geldik ki hukukun fonksiyonel etkinliği azalmış durumda, cezalar yetersiz. İnsanların suç işlemeye adeta teşvik edildiği bir toplumda suçluyu cezalandırıyoruz. Dolayısıyla suçun, suçlunun net tarifi olmalı, suçu önleyici tedbirler alınmalı, ondan sonra cezalandırma yoluna gidilmeli. Örneğin, gençlerin uyuşturucu, içki gibi kötü alışkanlıklar edinmeleri suç işlemelerine neden oluyor. Eğer uyuşturucunun, içkinin ilkokul seviyesine inmesini önleyemezsek suçu da önleyemeyiz. Fakat günümüzde hem suçun işlenmesi artmış ve hukukun bir etkinliği yok, hem cezalar caydırıcı değil hem de cezaevlerinde suçlular ıslah olmuyor. Bu da toplumsal düzeni bozuyor.

CEZALARIN DA KESKİN AYRIMLARLA ARTIRILMASI GEREKLİ

-Evine giren hırsıza müdahale eden bir adamın suçlu olabildiği bir ülkede suç ve suçlunun tanımı yanlış yapılmamış mıdır?
Hem tanımda hem de müeyyidelendirilmesinde sorun var. Bu örnekte de olduğu gibi masum-suçlu ayrımlarının daha net yapılması, insanların malına, canına, nefsine yönelik saldırılarda insanların korunma içgüdüsüyle yaptığı hareketlerinin ayırt edilmesi, cezaların da keskin ayrımlarla artırılması gerekli.

BUGÜN GENÇLERDE AZ ÇALIŞAYIM ÇOK KAZANAYIM ANLAYIŞI YERLEŞMİŞ
-Son dönemde yaşanan ekonomik darboğazdan kaynaklı artan haciz, kredi kartı, çek, senet cezalarında hukuk güçlüden yani bankadan yana mı?

İnsanlar bugün ölçüleri değiştirmiş. Yani belirli bir gelirle belirli bir hayat tarzı sürmesi gerekirken kendilerine televizyonlarda güzel gösterilen ünlülerin hayatlarına bakarak ayağını yorganına göre uzatma ölçüsünü kaybetmiş. Bugün gençlerde az çalışayım çok kazanayım, gezeyim, tozayım, eğleneyim anlayışı yerleşmiş. Hayata bakış açısında bir çarpıklık olduğu için direkt bankaları suçlamak yanlış olur. 1 milyarlık geliri olanın 10 milyarlık harcama yapmak gibi beklentiler içine girmesi buna örnektir. Burada devlet politikası olarak saçıp savuran hayatların özendirilmesi önlenmeli, insanların gelirine göre yaşaması ve mutlu olmasının yolu açılmalıdır.

GENÇLİĞİ ÖNLEYİCİ BİR HAVA OLUŞTURMADIĞI İÇİN DEVLET SUÇLU
-O zaman burada sadece insanlar suçlu değil. Özendirilen hayatlar toplumsal atmosfer içerisinde her yerde var. Suçlu bu duruma neden olan düzen mi?

Evet, bu magazinsel hayatların peşinden giden gençliği önleyici bir hava oluşturmadığı için devlet suçlu, çocuklara sahip çıkmadıkları için okullar, aileler suçlu... Bugün toplumda o ideal hayatı gerçekleştirmek için gayri meşru yollara giden insanlar var.

TOPLUM GEMİSİ BATTIKÇA HEPİMİZ BATIYORUZ
-Adeta bataklık sivrisinek üretir misali toplum suç ve suçlu üretiyor. Öyle mi?

Tabi. Böyle giderse bunun sonu yok. 1 milyar maaşı olan adam 2 milyarlık telefon istiyor. Telefonu evde unuttuğu zaman hayatı kararıyor. Yani önemsiz olan şeyler çok önemli hale gelmiş. Öte yandan aile düzeni çöküşe geçmiş. Bir toplumsal düzensizlik var.

Bu durumda ortaya doğru bir insan tipi konulmalı. Zengin, takım elbiseli ama hırsız, arsız bir insan tipi mi? Veya gariban olsa da dürüst bir insan tipi mi? Çağdaşlık adına sorumsuz, her isteğini yerine getirmeye çalışıp sınır tanımayan bir gençlik mi? Az olanla dahi mutlu olabilecek çok olunca kıymetini bilecek bir gençlik mi? Bunların ortaya konması lazım. Yoksa toplum gemisi battıkça hepimiz batıyoruz.

AYAĞIMA BASTIN, PARK YERİ VERMEDİN DİYE ADAM ÖLDÜRENLER VAR
-Toplumsal bir cinnet hali mi yaşıyoruz?

İnsanlar mutlu olmanın yolunu gerçek hayattan uzakta arıyorlar. Bugün aile huzurunu bozan olaylar kadın cinayetlerine dönüşmüş durumda. Ayağıma bastın, park yeri vermedin diye adam öldürenler var bu ülkede. İnsanlar bugün sınır tanımaz hale geldi. Bütün bunlar toplumsal bir bozulmayı gösteriyor. 

İSLAM’DA SUÇ VE SUÇLULUK ANLAMINDA BİR ÖLÇÜ VAR, TÜRKİYE’DE İSE ÖLÇÜ YOK

-Bütün bunların yaşanması insanların, toplumun ve devletin İslam’dan uzaklaşmış olmalarının bir sonucu mu?
İslami kısmını ilahiyatçılara bırakalım ama hukuk anlamında İslam’ın peygamberinin ‘komşusu açken tok yatan bizden değildir’ hadisi komşusunu da kendisi gibi değerli gören bir anlayışı yansıtıyor. Bu anlayışa sahip insanların başkalarının hakkına saygısızlık etmesi düşünülemez. Bir de İslam’ın yer ettiği yerde hukuk, herkesin başına jandarma dikilemez düsturuyla insanların vicdanında yer ettiği için suç ve suçlunun çok az olması doğaldır. 

İslam’da suç ve suçluluk anlamında bir ölçü var. O ölçüye göre hareket eden insanlar var ve toplumsal bir huzur var. Türkiye’de ise ölçü yok. Ölçü olmayınca herkes kendi nefsine, keyfine göre hareket ediyor. Hukukta bunu belirli bir şekle koyamıyor. Dolayısıyla herkesin keyfine göre hareket ettiği bir toplumda cezalarında caydırıcı olmadığını düşünürsek yüz binlerce hukuk, yüz binlerce ölçü, yüz binlerce farklı sorun ortaya çıkıyor. Yine söylüyorum işin temelinde insan, toplum ve hukuk anlamında ölçüsüzlük var.

HUKUK İNSANLARIN VİCDANINDA KABUL GÖRÜRSE UYGULAMASI OLUR
-Hukukun toplum nezdinde tam bir kabul görmesi nasıl olur?

Hukuk insanların vicdanında kabul görürse uygulaması olur. En basitinden trafikte kırmızı ışıkta geçmek vicdanda kabul görürse gece-gündüz bu kurala uyulur. Yani ‘beni gece kimse görmüyor’ şeklinde hareket edemez insan. Hukuk sadece kurallarla olmaz. İnsanların vicdanında kabul görmesi şart. İşte hukuk anlamında tam bir kabul böylece gerçekleşmiş olur.

ÖVÜNÜLECEKSE CEZAEVLERİNİN SAYISI AZALTILARAK ÖVÜNÜLEBİLİR
-Cezaevlerindeki tutuklu, hükümlü sayısında rekor seviyeye ulaşılmışken hukukun en tepesindeki bakanın yeni-konforlu cezaevleri açmakla övünmesi bir başarı mıdır?

Bu övünülecek değil üzülecek bir durumdur. Çünkü bir ülkede cezaevlerinin sayısı ne kadar az olursa toplum o kadar huzurlu demektir. Eğer övünülecekse cezaevlerinin sayısı azaltılarak övünülebilir. Cezaevlerinin azlığı toplumda suç oranının azaldığının, toplumun huzura kavuştuğunun göstergesidir. Çoğaldığında ise tersi söz konusudur.

SUÇLU CEZAEVİNDEN ISLAH OLMUYOR 
-Peki, cezaevinde suçlular gerçekten ıslah oluyor mu? Yoksa işin uzmanı olarak mı çıkıyor?

Maalesef. Olumlu anlamda sanat öğrenilen kısımlar olmakla birlikte olumsuz yönler daha çoktur. Suçlu orada diğer suçlularla bir arada kendini daha profesyonelce suç işleyebilecek şekilde geliştirerek çıkıyor. Cezaevi yönetimleri de sükunet olsun da ne olursa olsun anlayışında olduğu için buralar ıslah amacından ziyade böyle bir tablonun oluşmasına katkıda bulunuyor.

GERÇEK GÜNDEMİ YAŞAYAN HALK BİLİR
-Bugün gündemin -hukukta birtakım yapılanmalar da dahil- güncel tartışmalarla meşgul edilmesi toplumun, hukukunda önleyemediği bir uçuruma sürüklendiği gerçeğini örtüyor mu? Toplumun gerçek gündemi nedir?

Gündemi belirleyenler gerçek gündemle ilgili sıkıntısı olmayanlar. Gerçek gündemi ise yaşayan insanlar biliyor. Bugün garibanı bilen insan ona göre çözüm üretir. Bunu da pazarıyla, çarşısıyla insanların içine giren yöneticiler bilir. Yani yöneticiler kanun yapıcılar halkın içerisinde olursa halkın derdine daha yakın olur. İçinde olmazsa ve başkalarının söylediğine göre çözüm üretmeye kalkarsa gerçekçi olmaz.

En basit örnek olarak adli yargıda duruşma olur, insanlar derdini anlatır, halini hakim görür ve karar hakimin vicdanına göre daha uygun bir karardır. İdare mahkemelerinde ise genelde dosya üzerinden süreç ilerlediği için vatandaşla hemhal olunmadığı için karar daha resmidir. 

HALKTAN KOPUK OLAN YÖNETİCİ DE HUKUK ADAMI DA ÇÖZÜM ÜRETEMEZ
-Bu durumda hakimler ve kararları toplumdan kopuk mu?

Genel ifadeyle söyleyemeyiz. Fakat halktan kopan hakimler de var, halkın derdini bilip çözüm üretme çabasında olan hakimler de var. Örneğin, bir yerde köyün merasını ekip biçen bir adamı kaymakamlık men ettirmiş ama adam ekip biçmeye devam ediyormuş. Suç duyurusunda bulunulması üzerine hakim gidip eken adama sormuş ve adam; ‘hakim bey sen iste, ben vazgeçeyim.’ demiş. Yani vatandaş, idari olarak muhtar ve kaymakamı bir gördüğü için hakimin kararına itibar etmiş.
Halktan kopuk olan hakim elindeki hukuku uygular. O hukuk ise kimseyi mutlu etmeyebilir. O hukuk mutlu etmediği zamanda insan kendine göre hukuk arayışına girer. Dolayısıyla halktan kopuk olan yönetici de hukuk adamı da çözüm üretme anlamında eksik kalır.

-Son olarak insanların mutlu ve huzurlu olması için hukukun ortaya koyması gereken çözüm nedir?
Hukukun bir ölçü, ideal bir insan modeli ortaya koyması ve bunu tanımlaması gereklidir. Sonrasında bu ölçü ile iyi ile kötünün farkı belirlenmeli ki iyiye teşvik kötülükten men gerçekleşsin. Aksi takdirde herkesin kafasına göre hareket ettiği ölçüsüz bir toplum ortaya çıkıyor. Bu da kaos demektir. Dolayısıyla bir ölçü olmalı, hukuk bu ölçüye göre şekillenmeli, insanları iyi yöne kanalize etmeli, suçu önlemeye, suç işleyen insanları da ıslah etmeye çalışmalı. Böyle olursa toplum huzurlu olur. 

-Bilgi ve tecrübelerinizi bizimle paylaştığınız için teşekkür ederiz.

Faydalı olabildiysem ne mutlu. Ben teşekkür ederim.

Bahaeddin Carda / Habervaktim gazetesi

 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
12 Yorum