İbret Tablosu! Bakan Yılmaz Akit'e Açıkladı

İbret Tablosu! Bakan Yılmaz Akit'e Açıkladı
Kalkınma Bakanı Yılmaz, her fırsatta Erdoğan’ı diktatörlükle suçlayan Kılıçdaroğlu’na bir zamanlar yakın kurmayı olan Muharrem İnce’nin “diktatör” demesinin ibret alınacak bir tablo olduğunu söyledi.

Akit’ten Erol Metin ile Hasan Önal Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz’la makamında Ahmet Davutoğlu başkanlığında kurulan 62. AK Parti hükümetinin programı çerçevesinde bir söyleşi gerçekleştirdi.

Bakan Yılmaz, hükümet programında yer alan çözüm sürecinden paralel yapıyla mücadeleye, Filistin meselesinden ekonomik hedeflere, AK Parti’nin geleceğinden muhalefetin içler acısı durumuna kadar birçok konuda dikkat çekici değerlendirmelerde bulundu.

Yılmaz, her fırsatta Erdoğan’ı diktatörlükle suçlayan Kılıçdaroğlu’na bir zamanlar yakın kurmayı olan Muharrem İnce’nin “diktatör” demesinin ibret alınacak bir tablo olduğunu söyledi.

“YENİ BİR AŞAMAYI TEMSİL EDİYOR”

Çözüm süreci ilk kez hükümet programında yer aldı. Bu ne anlama geliyor?

Bu çözümün ne kadar öncelikli hale geldiğini gösteriyor. Hükümetin verdiği önceliği ve önemi gösteriyor. Bundan sonra da çözüm süreci konusunda hızlı bir şekilde mesafe alma kararlılığını gösteriyor.

Çözüm süreci resmi hüviyet kazandı. Bundan sonra yeni yasal adımlar mı beklememiz lazım?

Bu çözüm sürecinde geldiğimiz yeni bir aşamayı temsil ediyor. Bundan sonra artık daha güçlü bir şekilde bir devlet politikası haline geldiğini gösteriyor. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde yasal düzenlemeler olabilir, ikincil düzenlemeler olabilir… Yani yasa dışında da yapılabilecek düzenlemeler var veya belli programlar, belli projeler olabilir. Çeşitli şekillerde çözüm süreci daha üst bir aşamaya taşınacaktır inşallah.

Hükümetin bu kararlılığı samimi bir karşılık bulabiliyor mu?

Hükümet olarak bu konularda kararlılığımızı ortaya koyduk ve gereğini yapıyoruz. Tabii değişik kesimlerin pozisyonlarını farklı şekillerde değerlendirmek lazım. Yani şu çevrede bu çevrede ne olduğunu bilemem ama halkı biliyoruz. O yörenin bir insanı olarak söyleyeyim; halkta çok güçlü bir karşılık buluyor. Sadece Doğu ve Güneydoğu halkında değil. Doğudan batıya, kuzeyden güneye bütün milletimizde güçlü bir sahiplenme var. Dolayısıyla kim provoke etmeye çalışırsa çalışsın, kim bu süreci sabote etmeye çalışırsa çalışsın inanıyorum ki ana doğrultusu devam edecektir. Belki bazı ufak tefek gelgitler olabilir, bu süreçte bir takım sorunlar yaşanabilir ki bu da normaldir bence. Bu kadar ağır bir sorunla uğraşıyoruz. Ta nerelere kadar geri giden bir sorundan bahsediyoruz. Dolayısıyla belli sıkıntılar, belli sorunlar, sabote etmeye çalışanlar olacaktır. Ama halk sahiplendiği sürece bu sürecin başarıya ulaşacağına inanıyorum.

Bingöllüsünüz. Gidip geliyorsunuz.  Çözüm süreci Doğu’da nasıl bir değişim meydana getirdi?

Her şeyden önce insanlar artık çok rahat bir psikolojiye sahipler. Geçmişte işte şehrin dışına çıkıp piknik bile yaparken endişe duyan toplum şimdi çok daha rahat bir şekilde hareket etme imkanına kavuştu. İkincisi, ekonomik anlamda yatırım ortamı iyileşti. Geçmişte oraya gitmeyen, yatırım yapmayan kesimler yatırımlar planlamaya başladı. Fiilen bazı projeler başladı. Diğer taraftan yine o bölgeye turist olarak gitmeyi hiç aklından geçirmeyen insanlar gitmeye başladı. Doktoru, mühendisi, çalışanlar daha fazla tercih etmeye başladı. Yani huzur ortamı her bakımdan o bölgedeki atmosferi değiştirdi. Ama tam anlamıyla değişti mi? Hayır.

Münferit de olsa şantiye basmalar falan devam ediyor?

Münferit de olsa şantiyelere baskılar görüyoruz, birtakım haraç isteme hadiseleri görüyoruz, adam kaçırmalar görüyoruz. Eski dönemle mukayese edildiğinde azalma açık ortada. Ama bu hadiseler de hiçbir şekilde çözüm süreciyle ilişkilendirilemez. Bunu yapanlar suç işliyor ve çözüm sürecine zarar veriyor. Halkın da tepkisiyle, halkın da dik duruşuyla o hadiselerin de aşılacağına inanıyorum.

Bundan farklı olarak son dönemde HDP’nin ve özellikle Selahattin Demirtaş’ın yapıcı anlamda söylem ve üslubunda bir değişim gözleniyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Doğrusu bu sürece bütün partilerin sahip çıkması gerekiyor. İktidarıyla, muhalefetiyle herkesin katkında bulunması gereken bir süreç. HDP’nin de katkı anlamında yaptıklarını elbette takdir ediyoruz ve bunun daha fazlasıyla devam etmesi gerektiğine inanıyorum. Eğer gerçekten o yörede olumlu bir gelişme arzu ediyorlarsa mutlaka bu katkıyı vermek durumundalar. Aslında az önce bahsettiğimiz birtakım olumsuzluklara onların da çok daha net bir şekilde tavır ortaya koyması gerektiğine inanıyorum. Orada istenmeyen bir olay yaşanıyorsa, bir provokatif hadise oluyorsa bütün partilerin tepki göstermesi gerekiyor.

Yani özelde de HDP’nin tepkisini ortaya koyması gerektiğini söylüyorsunuz?

Evet. Bütün partiler gibi HDP’nin de tavır alması gerekir. Çünkü çözüm sürecini sabote eden işlerdir bunlar. Sonuçta çözüm süreci, şiddeti ortadan kaldırmak ve demokrasinin, normal siyasetin kanallarını açmak demektir. Şimdi bu demokrasiye karşı yapılan şiddet hadiselerine onların da mutlaka tavır alması gerekir diye düşünüyorum.

Son dönemde olayların en fazla yaşandığı yer olan Lice’ye kendimiz de gittik. Orada Halis Toprak’ın faaliyetleri durdurulan mermer, yağ ve yem fabrikaları var. 600 kişi buralarda istihdam ediliyordu. Şimdi atıl durumda. Yeniden çalışır vaziyete getirilmesi, insanların istihdam edilmesi konusunda bir şeyler yapılamaz mı?

Bunların hepsi huzur ortamına bağlı. Son 12 yılda biz AK Parti olarak o bölgede altyapıya büyük yatırım yaptık. Yollar yaptık, üniversiteler yaptık, hastaneler yaptık, havalimanları inşa ettik. Fakat sadece kamu yatırımlarıyla bir yörenin kalkınması mümkün değil. Özel yatırımlar da şart. Ama özel yatırımcı nereye gider? Altyapının olduğu yere gider, teşvikin olduğu yere gider ama her şeyden önemlisi huzurun olduğu, güvenin olduğu yere gider. İşte bu çözüm sürecini bozan eylemler aslında o yörenin ekonomik gelişmesine de vurulmuş darbelerdir. Esas mesel çözüm sürecinin devam etmesi, orada emniyet ortamının tesis edilmesidir. Onu yaptıktan sonra o bahsettiğiniz proje gibi yüz tane proje olur.

“PARALEL YAPIYLA MÜCADELE SÜRECEK”

Hükümetin programında paralel yapıya da vurgu yapılıyor. Yeni vesayet odaklarına müsaade edilmeyeceği kaydediliyor?

Yeni bir dönem diyoruz. Bu dönemde sadece eski vesayet yapılarına değil, yeni ortaya çıkmaya çalışan yapılara karşı da çok net bir duruşumuz var. Bu ülkeyi halkın seçtiği insanlar yönetir. Bunu bozmaya çalışacak olanlar kim olursa olsun, hangi vasıtayla gelirse gelsinler hükümeti karşılarında bulacaktır. Hiçbir devlet buna müsaade etmez. Bakın bürokrasinin içinde ve normal kademelerin dışından emir alarak hareket edenler ve dış bağlantıları da düşünüldüğünde bunlar sadece AK Parti’ye tehdit değildir. Bunlar Türkiye Cumhuriyeti’ne tehdittir, devletin yapısına tehdittir. O yüzden bu programda ‘ulusal güvenliğimizi tehdit eden unsurlar’ diye tarif ettik bunu. Hukuk içinde bunlarla mücadeleye kararlı bir şekilde devam edeceğiz.

Bu MGK’da da ele alındı. Kısacası devlet paralel yapının vehametinin farkına vardı diyebiliriz değil mi?

Elbette. Neler yaşadığımızı gördünüz. Belli bahanelerle, belli gerekçelerle Türkiye’nin istikrarı bozulmaya çalışıldı. Türkiye’nin meşru hükümeti devrilmeye çalışıldı. Bu bir darbe girişimiydi. Ama gerek 30 Mart seçimlerinde gerek 10 Ağustos’ta halkımız buna karşı iradesini ortaya koydu. Bize de bununla mücadele etme sorumluluğu yükledi.

Herhangi bir gevşeme falan olmayacak?

Hiçbir şekilde söz konusu değil. Dediğiniz gibi hükümet programında da çok net bir şekilde ortaya konuldu.

2023 EKONOMİK HEDEFLERİ

Muhalefet, hükümet programında ekonomik gerçeklerin göz ardı edildiğini, piyasalarda büyük değişim yaşanmasına karşın, hükümetin eski söylemleri tekrar ettiğini savunuyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Biz yeni bir hükümet değiliz. 5’inci AK Parti hükümetiyiz. Başından beri ana politikalarımız zaten değişmez. Güven ve istikrara dayalı bir ekonomik politikadan yanayız. Borçları aşağıya çekmiş bir hükümetiz. Mali disipline büyük önem vermiş bir hükümetiz. Yapısal reformları hep önceliklendirdik ve yaptık. Bütün bunlara bundan sonra da devam edeceğiz. Zaten bunun dışında bir şey beklenmesi yanlış olur. Bu AK Parti iktidarı devam ediyor.

Yani başarısı test edilen ekonomik program aynı şekilde devam ediyor?

Aynı şekilde devam edecek fakat yeni unsurlar da katarak... Dünyanın, Türkiye’nin ihtiyaçlarına göre, örneğin bu programda FED’in, Amerika’nın yeni politikalarına göre neler yapacağımız da yer alıyor. Yeni gelişen unsunlar da yer alıyor. Diğer taraftan bilgiye, teknolojiye önümüzdeki dönem çok daha güçlü bir vurgu yapılıyor. Bunun katma değere dönüşümüne çok daha güçlü bir vurgu yapılıyor. Yine son hazırladığımız kalkınma planından gelen 25 tane reform, dönüşüm alanı var. Bu alanlara ilk defa güçlü bir vurgu yapılıyor ve bunların yol haritalarını, eylem planlarını da ilan edeceğimiz söyleniyor. Ayrıca yeni bir yenilik unsuru olarak; eskiden sadece GAP eylem planımız vardı. Şimdi DAP, DOKAP ve KOP’u da kapsayan 4 tane eylem planını ilan edeceğimizi söylüyoruz.

Kalkınma Bakanlığı olarak yeni döneme ilişkin öncelikli hedefleriniz, projeleriniz neler?

Yeni hedefleriniz, 2023 hedefleri. Bakın 2023’de 2 trilyon dolarlık bir ekonomi oluşturma, 500 milyar dolar ihracat, yine baktığımızda kişi başına geliri 25 bin dolara yükseltmek, bütün bunları da katma değeri yüksek bir ekonomiyle sağlamak. Daha girişimci, daha rekabetçi bir ekonomiyle sağlamak. Bu yönde çabalarımız devam edecek. Bir taraftan da tabii 2023’e giderken işsizliği yüzde 5’lere düşürmeyi hedefliyoruz. Enflasyon faizleri düşük tek haneli rakamlara çekmeyi hedefliyoruz ve bu politikalarımız için çok yönlü baktığımız zaman programda makro ve mikro ekonomi alanında önemli politikalarımız var. Kalkınma Bakanlığı olarak özellikle üzerinde durduğumuz o 25 tane reform alanı, bunları da hükümet programımıza koyduk. Önümüzdeki günlerde bunların eylem planlarını ilan edeceğiz. Yani neyi, kim, ne zaman yapacak? Hangi kuruluş bundan sorumlu olacak? Yol haritamızı daha net bir şekilde kamuoyuyla paylaşacağız inşallah.

“İBRET ALINACAK BİR TABLO İZLİYORUZ”

AK Parti ve Türkiye açısından yeni bir döneme geçildi. 12 yıldır AK Parti’nin başında bulunan Sayın Erdoğan Köşk’e çıktı, yeni bir başbakan var. AK Parti’nin bölüneceği, hiziplerin meydana geleceği şeklinde sürekli iddialar dillendiriliyor. Siz ne diyorsunuz?

Sayın Başbakanımız (Erdoğan) ustalığını gösterdi. Gerçekten ne parti içinde ne ülkede hiçbir problem yaşamadan bu çok önemli geçiş süreçlerini tamamladık. Eskiden Cumhurbaşkanı seçimlerinde Türkiye’de krizler çıkardı. Büyük ekonomik, sosyal maliyetler ödenirdi. Bakın bu sefer çok güzel bir devir-teslim töreniyle, dünyadan devlet başkanlarının, başbakanların, bakanların katıldığı, Türkiye’nin imajını yükselten bir devir-teslimle Cumhurbaşkanlığı devredildi. Yine çok kısa bir süre içinde AK Parti Genel Başkanlığı devredildi. En ufak bir problem yaşanmadan, parti içinde en ufak bir çatlak ses çıkmadan, çok büyük bir birlik ve beraberlik içinde bir devir-teslim oldu. Hemen ardından yeni bir başbakan tayin edildi, yeni hükümet çok kısa sürede kuruldu ve programını okudu. Tarihin akışı hızlandı adeta. Yani yeni Türkiye’de bir hafta içinde neredeyse bu kadar temel dönüşümler ve en ufak bir problem, en ufak bir huzursuzluk yaşamadık. Bu büyük bir başarıdır. Bu Türkiye’nin huzuru ve Türkiye’nin geldiği siyasi olgunluk açısından büyük bir başarıdır. Bunu da Cumhurbaşkanımız gerçekten büyük bir ustalıkla yönetti.

Böyle bir şey ilk defa oldu. Çok hızlı ve sancısız bir şekilde geçiş oldu?

Bu işte AK Parti’nin sadece siyaset yapmadığını, aynı zamanda siyaseti de dönüştürdüğünü gösteriyor. Türkiye’de artık siyasetin çıtası yükseldi. Maalesef muhalefet bununla uyumlu değil. Biz hep onu söylüyoruz. Yeni Türkiye’nin yeni muhalefete de ihtiyacı var. Keşke muhalefet de bunu görse de bu çıtayı orada da bir yükseltsek. Bakın bizim bir kongremiz yaşandı. Şimdi kısa bir süre sonra CHP’nin kongresi olacak. Lütfen bunu bir mukayese edin.

CHP’de tartışmalar çok önceden başladı. Parti adeta 5 parçaya bölündü?

İşte bunu bir mukayese edin. Bir AK Parti’de yaşanan sürece bakın. AK Parti’de en ufak bir sorun olmadan, en ufak bir çatlak ses çıkmadan, hiçbir dağınıklık olmadan, görselliğiyle, sloganlarıyla, AK Parti’nin temel taşını oluşturan birçok insanın sahiplenmesiyle yürüyen bir süreç. Diğer tarafta çok köklü olduğunu söyleyen bir partinin yaşadıklarına bakın. İşte her kafadan bir ses, bir düzensizlik, kimin ne dediği belli değil, bir kavga, gürültü. İşte bu ikisini iyi mukayese etmek gerekiyor. Ama tabii keşke muhalefette de bu olmazsa, keşke orada da kalite artsa. İnşallah Türkiye önümüzdeki yıllarda böyle bir muhalefete de kavuşur diye temenni ediyoruz.

Kılıçdaroğlu, sürekli Erdoğan’ı tek adamlılıkla, diktatörlükle suçluyor. Ancak kendisi seçimlerden önce seçmenine “Tıpış tıpış sandığa gideceksiniz” dedi. Önceki gün de “Partinin disiplinini sağlayacağım. Bundan sonra kimseye acımayacağım” diye son derece sert bir üslupla gözdağı verdi?

Eski Başbakanımıza, şimdiki Cumhurbaşkanımıza diktatör diyenler, otoriter diyenler dönüp kendilerine baksınlar gerçekten. Tam aksine bu son yaşadığımız yıllarda en önemli demokratikleşme hamleleri atıldı. Gerçek anlamda demokratik hamlelerin yapıldığı bir dönemde muhalefet kalkıp çok haksız bir şekilde o dönemki Başbakanımızı diktatör olmakla, otoriter olmakla suçladı. Bu hükümetin demokratik gelişim hamlelerine gölge düşürme çabasıydı. Bunları yapan CHP’de güya yıllarca birlikte oldukları, grup başkanvekilliklerini yapan kişi, şu anda kalktı kendi genel başkanını diktatörlükle, otoriter davranmakla suçluyor. Dolayısıyla ibret alınacak bir tablo izliyoruz gerçekten.

Muharrem İnce’nin Erdoğan’ı diktatörlükle suçlayan Kılıçdaroğlu’na “diktatör” demesi ibretlik bir durum mu?

İbretlik bir durum gerçekten.

Kılıçdaroğlu, Sayın Cumhurbaşkanı’yla savaş hali dışında görüşmeyeceğini söyledi?
Şimdi bunu da anlamak mümkün değil. Yüzde 52 oranında halkın seçtiği bir cumhurbaşkanından bahsediyoruz. Bu cumhurbaşkanına saygı duymamak demek, halka saygı duymamak demektir. Bence bu tavırlar CHP’yi ancak zayıflatır, halkın gözünden düşürür.

“HAKLIDAN DEĞİL, GÜÇLÜDEN YANALAR”

Hükümetin programında Filistin meselesine de vurgu yapıldı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Biz her zaman Filistinli kardeşlerimizin yanında olduk. ‘Filistin davası bizim davamızdır’ dedik. O gözle baktık her zaman. Dünyaya onların sesini duyurmaya çalıştık. Onlara destek olmaya gayret ettik ve insani yardımlar konusunda da ne yapabilirsek, bütün imkanlarımızı harekete geçirdik. Orada tabii işgal altında olan bir bölgeden bahsediyoruz, şartların çok zor olduğu bir bölgeden bahsediyoruz. Bütün şartları zorlayarak oradaki kardeşlerimize yardım etmeye gayret ediyoruz. Bundan sonra da yardım etmeye devam edeceğiz. Elimizden gelen tüm imkanlarla kardeşlerimizin yanında olacağız. O sorun çözülmeden zaten Ortadoğu’ya barışın gelmesi mümkün değil. Aslında dünyaya da barışın gelmesi mümkün değil. Maalesef uzun yıllardır devam eden ve bir türlü çözülmeyen bir mesele. Biz Türkiye olarak bu konuda geçmişte de bugün de çözüm olması için de elimizden gelen bütün gayreti sarfediyoruz.

Uluslararası kuruluşların, BM’nin tavrı?

Maalesef çok samimi bir tavır olmadığını hep birlikte görüyoruz. Dünyada zaten çok adaletli bir yapı olduğunu hiçbirimiz söyleyemeyiz. Haklıdan değil de güçlüden yana olduğunu görüyoruz. Uluslararası medyanın, uluslararası bazı kuruluşların güçlüden yana tavır aldığını görüyoruz. Bunu hiçbir şekilde tasvip etmiyoruz. Türkiye hep haklıdan yana oldu, hep mazlumlardan yana oldu. Bundan sonra da böyle davranmaya devam edecek. Aslında güçlenen, büyüyen Türkiye inşallah mazlumların da umudu olacak. Kendi içindeki sorunları aşarak, onlara da çok güzel bir örnek olacak ve destek olacak inşallah.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.