'Sultan Yavuz, tarihimizin kara lekesi'ymiş!

'Sultan Yavuz, tarihimizin kara lekesi'ymiş!
Halkın değerleriyle, kültürüyle, tarihiyle sürekli kavga eden CHP, şimdi de Yavuz Sultan Selim’e taktı. CHP’nin resmî yayın organı olan Halk Gazetesi’nde, “Türk tarihinin kara lekelerinden birisini Yavuz Sultan’ın ol

CHP’nin din ve ecdat düşmanlığı dur durak bilmiyor. Bir gün Genel Sekreteri Peygamber Efendimiz’e (sav) hakaret ederken, diğer bir gün milletvekili İslâm’ın emri tesettüre dil uzatıyor. CHP son olarak da, partinin resmî yayın organında İslâm’a büyük hizmetlerde bulunmuş olan Osmanlı padişahlarından Yavuz Sultan Selim Han’a hakaret etti.  

YA MECZUP…  

CHP’nin aylık yayın organı Halk Gazetesi’nin son sayısının okurlardan gelen yazıların yayınlandığı bölümünde, “Türk Gençlerine İlk Talimat” isimli bir yazı kaleme alan Yaşar Paşaoğlu isimli şahıs, saçma sapan görüşler eşliğinde tarihimize yönelik hakaretleri dile getirdi. “Gerçek İnanç Felsefesi” isimli “39 ilke”den oluşan bir misyonu dillendirdiğini anlatan Paşaoğlu, her bin yılda bir Türkler’in hata yaptığını, bugünlerde de o hatanın sonuçlarının görüldüğünü savunarak, yakın bir zamanda AK Parti iktidarından kurtularak yeni bir döneme geçileceğini öne sürdü. Yazısında daha sonra “Türk tarihindeki kara lekeler”den sözeden Yaşar Paşaoğlu, şu herzeleri savurdu: “Bizim tarihimizin en kara lekeleri Sultan Yavuz Selim ve Fethullah Gülen’dir. Onların, bizleri karanlıklara götüren yollarını silmemiz gerekir.”  

YA DA MEZHEP ASABİYETİ VAR 

Başta Deniz Baykal olmak üzere ilgili CHP yetkililerinin onayı ile yayınlanan Halk Gazetesi’nde bu değerlendirmelerin yer alması akıllara ilginç şüpheleri getirdi. Tuhaf değerlendirmelerle adeta bir “meczup sayıklaması”nı andıran yazının, bunun dışında “azınlık mezhebi asabiyetiyle” kaleme alınma ihtimali de bulunuyor. Bilindiği gibi Yavuz Sultan Selim, devrinde bütün bir Sünnî İslâm âlemini tehdit eden İran’daki Şah İsmail tehlikesine karşı büyük bir mücadele vermişti.  

İSLÂM SANCAĞINI BAŞARIYLA DALGALANDIRDI 

Yavuz Sultan Selim, Doğu Anadolu"dan başka, Güney Anadolu’da da devletine ilhak ettiği yerler ve Ramazanoğulları’na ait Adana, Tarsus ve havalisi, Memlûk Devleti’nden aldığı el-Cezire, Suriye, Filistin , Misir ve Hicaz ile Osmanlı ülkesine bir misli daha ilavelerde bulunmuştu. Bundan başka, o asırlara göre en büyük İslâm devleti olması hasebiyle Halifeliği de Osmanlı’nın bünyesine almıştı. Bu arada, Hicaz Bölgesi’nin Osmanlı idaresine girmesi ve Yavuz’un, bu bölgeye olan saygısını göstermesi bakımından, mütevazı bir tabir olarak kullandığı “Hâdimu’l-Haremeyn es-Şerifeyn” unvanı, bütün bir İslâm dünyasında bu devlete karşı bir saygı ve itibarın doğmasına sebep olmuştu.  

“HAKİMİ DEĞİL HADİMİYİZ” 
 
Mekke Şerifi, Yavuz Sultan Selim'e şehrin anahtarlarını teslim etmiş, Abbasi Halifesi tarafından da kendisine Halifelik tevcih edilmişti. Bu olaydan sonra ilk Cuma Namazı kılındı. Cumanın ilk sünneti eda edildikten sonra camii imam hutbeye çıktı Son derece heyecanlıydı. Hutbede ilk defa bugün Sultan Selim'in adı okunacaktı. İşte şimdi hutbenin bu kısmında Halifenin isminin anılması gerekiyordu. İmam sesini yükseltti ve şöyle dedi: “Hakimü'l Haremeyn (Mekke ve Medine'nin hakimi) Sultan Selim Han” İmam Efendi'nin söyleyecekleri henüz bitmeden, Padişahın sesi duyuldu: “Hayır! Biz Hakimü'l-Haremeyn değil, Hadimü'l-Haremeyn'iz (Mekke ve Medine'nin hizmetkârıyız) Hutbe bu şekilde değiştirilsin.” Ve böyle de oldu Hutbede bu ifade Yavuz Sultan Selim'in isteği üzerine imam tarafından değiştirilerek şöyle okundu: “Hadimü'l-Harameyn eş-Şerefeyn Sultan Selim Han bin Bayezid Han.” Yine o dönemde, kölelerin kulaklarına küpe takmak mecburiyeti olduğu ve Yavuz Sultan Selim'in kendisini Mukaddes toprakların bir kölesi olarak gördüğü içinde kulağına küpe taktığı da rivayet edilir

ALKIŞ İÇİN DEĞİL ALLAH RIZASI İÇİN SAVAŞIRDI 

Yavuz Sultan Selim, Mısır Seferi'nden başarılı dönmüştü Bütün halk toplanmış onu şehre girerken alkışlamak için sabırsızlanıyordu Ama Padişah, gece olmadan şehre girmek istemiyordu Bunun sebebini herkes merak ettiği halde hiç kimse sormaya cesaret edemiyordu. Sonunda büyük alimlerden olan İbnî Kemâl, “Padişahım, bir maruzatım var” dedi. Padişahın, “Efendi, ne istediğin varsa hiç çekinmeden söyle” demesi üzerine de İbnî Kemâl cevabı merak edilen soruyu şöyle sordu: “Askerler merakta, bütün halk sokağa dökülmüş, sizi alkışlamayı beklerken siz hâlâ şehre girmezsiniz Bunun sebebi hikmeti nedir?” Yavuz şu şahane cevabı verdi: “Efendi, sen bizi hâlâ tanıyamadın mı? Biz; şan, şöhret ve alkış toplamak için değil, Allah rızasını kazanmak için savaşırız.”  

HEP MÜTEVAZILIĞI BENİMSEMİŞTİ 

Devlet harcamalarında olduğu gibi şahsi harcamalarında da sadeliği ön planda tutan Yavuz Sultan Selim, lüks ve israfa kaçan süslü elbiseleri giymeyi sevmezdi Süslü elbiselerin kadınlara yakıştığını düşünür ve erkeklerin böyle giyinmelerini de doğru bulmazdı. Günün birinde oğlu Şehzade Süleyman, pek süslü ve parlak elbiseler giyinmiş ve pahalı mücevherleri takınmış olduğu halde huzuruna çıktı. Oğlunun bu süslü giyiminden hoşnut olmayan Yavuz Sultan Selim, şöyle dedi: “Sen böyle giyinirsen anan ne giyinsin Süleyman? Anana takacak ziynet bırakmamışsın.” 


Salih Matur – habervaktim.com

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.