Uğur Mumcu bu iz üzerindeyken öldürüldü!

Uğur Mumcu bu iz üzerindeyken öldürüldü!
“Uğur Mumcu’nun öldürülme nedeni de buna bağlanıyor. Çünkü Uğur Mumcu, ciddi bir biçimde iz üzerindeydi.” Uğur Mumcu’nun öldürülme nedeni ile ilgili en çarpıcı değerlendirmeler. Öncesi ve sonrasıyla bölücü faaliyetle

Türkiye'nin en tanınan Kürt siyasetçilerinden biri olan Şerafettin Elçi ile Gaziosman Paşa'daki bürosunda Türkiye'nin en önemli meselelerini masaya yatırdık. 1977 Milletvekili Genel Seçimleri'nde Mardin Milletvekili olarak, Parlamentoya giren ve Ecevit Hükümeti'nde 1978–1979 yılları arasında, Bayındırlık Bakanı olarak görev yapan KADEP (Katılımcı Demokrasi Partisi) Genel Başkanı Şerafettin Elçi, Türkiye'nin bu en önemli meseleleri ile ilgili çok konuşulacak değerlendirmelerde bulundu. 

İşte Elçi ile yaptığımız röportajın ilk bölümü: 

PKK HANGİ ŞARTLARDA KURULDU? 

PKK’yı istihbarat örgütleri mi kurdu? 

Tabi bu mesele dünyanın her yerinde böyle. İstihbarat örgütleri her türlü yapılanmanın içine sızmaya çalışırlar bu doğaldır. Bunun Ergenekon iddianamesinde de ifadesine rastlıyoruz. Ergenekon’un sol örgütlerden sağ örgütlere kadar sızabildiklerini görüyoruz ama doğal olarak etkilenmeleri normal ama her örgütün esas oluşmasına neden olan iç dinamikler var. PKK’yı etkileyen bazı gizli servisler olsa bile onu besleyen başka özlem ve talepler de göz ardı edilmemeli. Devletin kuruluştan itibaren esirgediği hakların elde edilmesi ile ilgili özlemlerdir PKK'yı güçlendiren. Çünkü PKK olmadan önce de Kürt hareketleri vardı. Devlet, Osmanlı’nın çoğulcu yapısı üzerinde kuruldu. Osmanlının farklı yapısını etnik farklılığında olan bir sürü milletler vardı. Cumhuriyet o miras üzerine kurulunca çoğulcu yapıyı devraldı. Homojen bir yapı yok. Şimdi devleti kuranlar, bu çoğulcu yapıdan tek bir millet yapma hedefini güttüler. 

DEVLET ASİLİMASYON POLİTİKASI MI UYGULADI?

Bu hedef kimler tarafından belirlendi? 

Bunu Mustafa Kemal çok açık ve belirgin bir şekilde ifade etti. Diyor ki, 'devletin amacı, ırk ve kültür birliği olan Türk milleti yaratmak'. Yani var olan üzerine bir devlet kurmak değil, devlet kuruluyor. Bu gelişme dünyadaki bütün devletleşmenin tersi olan bir yapı. Başka devletlerde milletler kendi devletlerini kurmuşlar. Ama Türkiye'de önce devlet kurulmuş. Kendi sınırları içerisinde bir Türk milleti yaratmayı hedefliyor. Bu hedefe varmak için Türk olmayan bütün unsurların asimile edilmesi, Türklük potasında eritilmesi ve Türkleştirilmesi lazımdı. Türklerin dışındaki diğer kavimler için bu zor olmadı. Çünkü onlar zaten ana yurtlarından kopup bu coğrafyaya gelmiş ve bu devletin statüsünü benimseyerek ve devlete sığınarak gelmişlerdi. Devletin onlara uygun gördüğü statüyü beğenmişlerdi. Hiç bir sıkıntı çekmediler. Burada sıkıntı Kürtlerde oluştu. Kürtler tarihin bilinen döneminden beri üzerinde yerleşik olduğu anayurtlarında yaşıyorlardı ve devlet kurulurken onlara verilen sözler, vaatler vardı. İşte kurulurken onların da devleti olacak. Amasya protokolünde 20 Ekim 1919’da açık ve net bir şekilde Kürtlerin her türlü ırki ve içtimai ve sosyal hakları korunacaktır diye açıkça vaat ediliyor. Meclisteki konuşmalarda, bu meclisin Türklerin ve Kürtlerin Meclisi olduğu, 2 Aralık 1922 de başbakan Fethi Bey, kalkıp açıkça iki necip milletten bahsediyor. Kürt ve Türkler diye. Var olan bir milletin birden bire yok edilmesi fiziki anlamda değil asimile edilerek, koparılarak kendisinin manevi varlığına son verilmesi Kürtler razı olmadı. Tarihin hiç bir döneminde kendini Türk kabul etmedi. Her zaman Türk ayrı Kürt ayrı bir millet. Kendini onun bir parçası olarak görmedi. Ama yıllardan beri beraber yaşaya gelmişlerdi. Herkes kendi benliğini koruyarak beraber yaşama umudu ve inancıyla devletin kuruluşunda destek oldular. 

VAATLER UNUTULDU MU?

Ne değişti peki?
 
Ama özellikle Lozan'dan sonra bu vaatler bir kenara itilince Kürtler de tamamen bir asimilasyon programına içine sokulunca Kürtler isyan ettiler. Direndiler kendi varlıklarını korumak için. Devlet, onları Kürtleştirmek için Kürtler de karşı bir direnç gösterdi.

PKK KİME KARŞI SAVAŞTI?

PKK’nın kuruluşu ve silahlı mücadelesi kime karşıydı?

Bilindiği gibi 1978'de PKK kuruldu. Bununla birlikte PKK kendi mücadelesini silahlı mücadele temeline oturttu. Çıkışında da öyleydi tamamen silahlı mücadele ile bu ulusan mücadeleyi verebileceğini ön görmüştü ve ilk başta devletten ziyade Kürtlere karşı mücadele verdi. Belli alanlarda KOK denen bir grupla belli alanlarda KAVA ile mücadele etti. Siverek tarafında Bucak aşiretine karşı çok kanlı bir mücadele verdi. 12 Eylül darbesinden sonra, bunlar Suriye'ye çekildiler. Orada daha fazla örgütlenme ve güç alma imkânına kavuştular. 1984'ün 15 Ağustos'unda Şemdinli ve Eruh'ta karakol baskınları ile silahlı mücadeleyi yürüttüler. Bu mücadele bugüne kadar sürdü.

SİLAHLI MÜCADELE ASLA TASVİP EDİLEMEZ

Siz bu yolu nasıl buluyorsunuz?
 
Bizim mücadelemiz, bir şiddetin, silahlı mücadelenin siyasi sorunların çözümünde araç olamayacağı üzerinde duruyoruz. Bize göre bu tamamen siyasi bir sorundu. Barışçıl yöntemlerle bu sorun çözülebilir. Şiddet sorunu çözmeye el vermediği gibi çözümsüzlüğe doğru da sürükler. Biz başından beri silahlı mücadelenin bu konuda ilerleme sağlayamayacağına ve Türkiye'nin geleceğine zarar vereceğini bu nedenle parti olarak şahıs olarak da bu konudaki tavrımı takındı. Silahlı mücadeleden uzak durdum ve bunu yürüten insanlarla aramıza mesafe koyduk. Parti programımızda da bunu açıkça belirtmişizdir. 

PKK YANLISI SİYASİ OLUŞUMLARA NEDEN DOKUNULMUYOR?

PKK ve ona yakın görünen siyasi yapılanmalara göz mü yumuluyor?

Bizim şanssızlığımız şu. Biz silahsız mücadeleyi ön gördüğümüz için PKK bizden daha güçlü oldu. Çünkü PKK, Kürtlük kulvarında kendisinden başka her hangi bir oluşumun varlığına razı değil. Olabildiğince de buna müsaade etmemeye çalışıyor. Bu ayrı bir dert. Bizi esas üzen, devletin de bu konuda bize karşı PKK'dan daha gaddarca üzerimize gelmesi oldu. Biz yine bir grup arkadaşla tamamen Türkiye'de var olan siyasi sınırlara sadık kalarak Kürt sorununun barışçıl yöntemlerle çözümünü ön gören bir siyasi partiyi 3 Ocak 1997'de kurduk. Kurduğumuz parti, Türkiye'nin demokrat çevreleri tarafından çok sıcak ve sempati ile karşılandı. Ilımlı Kürtler partileşiyor diye çok sıcak ilgi gördü. Fakat ne hikmetse, mesela bizden önce PKK'nın güdümünde kurulan partiler faal iken, 1994'te kurulan partiler vardı, onlarla ilgili kapatılma davası açılmazken bizim kuruluşumuzdan hemen 5 buçuk ay sonra partimizin kapatılması ile ilgili Anayasa Mahkemesi’nde dava açıldı. Bu dava çok sürdü. Yılları buldu. Ne yazık ki partimiz kapandı. Demokratik Kitle Partisi AYM tarafından kapatıldı. AİHM’e götürdük. AİHM AYM’nin bizimle ilgili kararını haksız buldu. Türkiye’yi tazminata mahkûm etti. Meyletmek isteyenlerdeki arzu ve istek de törpülendi ve uzun bir süre öyle geçirdik. 19 Aralık 2006 yılında Katılımcı Demokrasi Partisi altında bir partileşmeye gittik. Fakat istediğimiz düzeyde örgütlenemedik. Parti yaşatmak her şeyden önce bir maddiyat meselesi. Bir de şu var, savaş ortamında silahın sesi sözün sesinden daha gür ve daha fazladır. Biz maalesef böyle bir ortamdayız. Silahların sesinin gür çıktığı bir ortamda böyle oldukça etkili olamıyoruz. 

AHMET TÜRK BİLMECESİ...

Kastettiğiniz DTP’li Ahmet Türk’ün partisi mi? 

Kendileri bunu açıkça söylüyor zaten. Tamamen her türlü faaliyetlerini Öcalan’a endekslemiş durumda. Seçilmeden önce bir imza kampanyasında ‘Öcalan irademizdir’ diye imza verdiler. Orada her hangi bir tereddüt yok. Bu konuda onları suçlamayalım diye dikkatli oluyorduk ama onlar bunu artık rahatlıkla söylüyorlar. 

KARAYALÇIN VE CHP-DTP FLÖRTÜ

Karayalçın konusunda yapılan flörtü nasıl buluyorsunuz?

Seçim ittifakları her zaman ideolojik temellere oturmaz. Çünkü bu seçim ittifakıdır. O andaki seçimden ne kadar yararlanabilirim mantığı geçerli. 1991’de Erdal İnönü de HEP’le ittifak kurmuştu. Bugünkü ekipleri meclise soktu. Bu konuda henüz konuşmak çok erken. 

BAŞBAKAN ERDOĞAN'IN SORUNA BAKIŞI VE ÇÖZÜM ÇABALARI

Erdoğan’ın Kürt sorununa bakışı ve konuya ilişkin gelişmeler nasıl değerlendiriliyor. Ana muhalefet çok tepkili... 

Sayın Erdoğan Diyarbakır’da o söyleminden ötürü büyük sempati topladı ve 2007 milletvekili seçiminde meyvelerini topladı. Çünkü bölgede Türkiye ortalamasının üstünde büyük bir oy aldı. MHP ve CHP’nin anti-kürt söylemleri ve Sayın Başbakan’ın sadece o söylemi, aslında olumlu adım atılmadı o söylenenlerin dışında. Yapılan hizmetlerin dışında, Kürtlerin beklentisi salt hizmetler değil ulusal ve kültürel taleplerdir. Öncelikli tercih nedenleri bu. Karınlarının doyurulması değil. Siyasi tercihlerinde en etken unsur budur. Başbakan bu konuda önemli bir adım atılmadı. Hem askeri, hem MHP, hem ulusalcı çevrelerden aşırı bir Irak’ın kuzeyindeki bölgesel yönetimine bir saldırı söylemleri vardı ve Başbakan ona karşı da tavır aldı ve büyük ilgi göstermesine neden oldu. Ama sonradan halk hayal kırıklığına uğradı. Diyarbakır’dan gelen sivil yetkililerinin kendisiyle yaptığı toplantıda ana dille eğitim talebine karşı, çok sert bir tarzla terslemesi ve toplantıdan kovması olayı güven sarsıcı oldu. Aradan bir yıl geçmesine rağmen, sınır ötesi operasyon yapıldı. Ama görüldü ki bu operasyon hiçbir şeyi çözmedi buna rağmen yeni bir tezkere çıkartıldı ve bu da bir hayal kırıklığı yarattı. Bu sorun Türkiye’nin sorunu ve çözülmezse sayın Başbakan’ın iktidarının başını da yer. Son derece dikkatli davranmak zorunda. Askeri alan askeri alan büyüdükçe siyasi iktidarların alanı daralır. Görevini yapamayan askerler şiddetin tırmanmasını durduramayan askerler hükümeti görevden indirdiler. Bu nedenle çok dikkatli olmak lazım. 

UĞUR MUMCU BU İZ ÜZERİNDEYKEN ÖLDÜRÜLDÜ

PKK’nın kuruluşu ve varlığı nasıl değerlendirilmeli? Kimler kurdu PKK’yı? Bazıları Kürtlerin siyasi ve kültürel taleplerini fırsat bilerek PKK’yı kurdu mu demeliyiz?

PKK’nın kuruluşunda kuşkular var. İddianamede çok açık bir şekilde var. Bunun dışında Avni Özgürel’in Radikal’de sözleri var. Daha önce Abdullah Öcalan’ı Ankara’daki MİT’in bürosunda kendisini gördüğünü ifade etti. Bunun dışında bugün Ergenekon’un en önde gelen sanıklarından olan Perinçek’in Öcalan’ın akıl hocası ve can dostu olduğuna dair çok açık deliller var. Öcalan’ın kendisi bizzat yakalanmadan önce dedi ki ‘biz kuruluşumuzdan itibaren devletle dirsek teması içindeyiz.’ Biraz düşünen, iyi bir gözlemci olan insanların kanaati şu ki, devlet PKK’yı özellikle diğer Kürt hareketlerine karşı adeta kurdu. Uğur Mumcu’nun öldürülme nedeni de buna bağlanıyor. Çünkü Uğur Mumcu, ciddi bir biçimde iz üzerindeydi. PKK’nın MİT tarafından kurulduğuna dair. Öldürülmesi de bununla bağlantılı. Kesin delil olmadığı için bunu ispatlayamıyoruz ama bu artık bilinen bir şey. 

Yarın: Asker askerliğini yapmalı!

Yener Dönmez-Engin Kaşdaş/habervaktim.com/ÖZEL

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.