Nusret Çiçek

Nusret Çiçek

Ülkücüler İslam davası uğruna çile çekmedi mi?

Ülkücüler İslam davası uğruna çile çekmedi mi?

Bir kardeşimiz bu başlıkta bir yorum yazdı. Hani diyoruz ya... Halkımız Şef döneminde çok çile çekti. 

O da demek istiyor ki ülkücüler çekmediler mi? 

Yani şu 1980 öncesi... Kelepçeler, işkenceler...

Bu soru aslında direkt bana sorulmuş oldu.

Çünkü o yıllar Ankara’nın birçok semtinde hem ülkücülerin hem de sol kesimin projelenmiş olaylarında koşuşturan genç bir savcıydım. 

Telsizden dinlerdim, “falan yerde karşılıklı çatışma var.”

Birçok ölü var...

Yetiştiğimde çapraz ateşe alınarak can veren gençler...

Elimi attığımda cebinde besmele...

Veya bir bozkurt resmi...

Bir gün karşılıklı tam on beş ölü.

Hepsi de genç...

Güvenlik tedbirleri eşliğinde Karşıyaka Mezarlığı’nda otopsilerini yaptıracağım.

Gençlerin ölü bedenleri sıra ile dizilmiş.

Üç kişilik otopsi heyetinin başkanı, benim de fakülteden adli tıp psikolojisi derslerine gelen hocam merhum Profesör Adnan Öztürel. Çokça takılırdım, sorardım... 

O gün de sordum, “Hocam merak ediyorum, bu gençlerin hangisinin sağcı hangisinin solcu olduğunu yüz hatlarına bakarak söyleyebilir misiniz?”

Ona göre anlamsız bir soru.

“Beni bu işlere karıştırma” dedi.

Yanındaki doçent olana sordum, o da “benim fikrim yoktur” diyerek kesti attı. Üçüncüsü asistanına sordum (belki de halen görevdedir).

“Madem o kadar ısrarlısın söyleyeyim” diyerek, eliyle koymuş gibi “şu şu...” dedi.

Asistanın göstermiş olduklarından, çok az yanılgı ile ceplerinden ya besmele veya bozkurt rozeti çıkınca “doktor bey, nasıl bildin?” diye sordum.

“Eee bu da meslek sırrı.”

Nasıl sırsa! Ben de o sırrı arıyordum.

Eve gidince Fetih süresi 29. Ayeti bir kere daha okudum.

“Yüzlerinde secdelerin izinden nişanları vardır.”

Çile dedik, hangisi diye sormamak lazım.

Ülkücülerden vurulan birisinin olayını yine ülkücülere yıkmak istediklerini öğrenince soruşturmayı cinayet masasının elinden aldım. O gece de evimi taradılar... 

Bir gün de lise öğrencisi, Mamak’ta ki arkadaşlarına yazmış olduğu mektubun başına besmeleyi kondurunca Emniyet kendisini kelepçeleyip getirdi.

Mektuba besmele ile başlamak ne demekmiş?!!

Hem de o mektup askeri garnizonun kapısından içeri girince!

İki gün nezarette yatan o gencin gözleri çakmak çakmak, bilekleri kelepçeden morarmıştı.

Biraz da rol icabı kızarcasına sordum: “Çocuk, senin neyine besmeleli mektubu cezaevindekilere yazıp göndermek?”

“Hocam” dedi, “biz Müslüman’ız, yemeğe bile besmele ile başlarız, ayağımızı kapıdan dışarı atarken bile besmele çekeriz. Biz öyle gördük, öyle yapıyoruz, ben yanlış bir iş yapmadım...”

O gün Allah (cc) o genci bana nasip etti, beni de ona...

Değilse, 163. madde Demokles’in kılıcı gibi tepesinde sallanıyordu...

O zihniyet, o garip zihniyet... 

Sınıfa selam vererek giren din dersi öğretmenini hem mesleğinden etti, hem de ağır cezada yargılayarak mahkûm etti... Öğrencinin gözünün yaşına bakar mı?

Esas konuya gelelim... 

12 Eylül’ün dosyası tam manasıyla elbette ki açılmış değildir.

O dosya er ve geç açılacak… Ama benim gördüğüm o günün ülkücülerini (kusura bakmasınlar) bugün sıkça CHP’nin vagonuna takılan MHP’de çok az görüyorum... 

Anadolu dediğimiz; yıkılmışlığa, dökünmüşlüğe, sömürüye, asimilasyona karşı duran bir dava var ve de onun çilesini çekenler... Dışlananlar, anlaşılamayanlar, isimlerine ünlem işareti konulanlar...

Gerisini bas geç, hepten angarya...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Nusret Çiçek Arşivi