Cübbeli Ahmet Hoca

Cübbeli Ahmet Hoca

Tek kelimelik ayet ile kıraat olmaz

Tek kelimelik ayet ile kıraat olmaz

İmâm-ı A’zâm’a göre, en az iki ve daha fazla kelime olan bir kısa âyet okumak namazda farz olan kırâat için yeterli olan miktardır. Ancak bir kelime veya bir harften oluşan bir âyet okursa, en sahîh olan görüşe göre yeterli olmaz. Çünkü bu bir kırâat sayılmaz. 

Kı­râ­at: Ku­r’­ân oku­mak de­mek­tir.

Na­maz kı­la­nın, ken­di­si­ne işit­ti­re­cek de­re­ce­de di­liy­le harf­le­ri tas­hih ede­rek, İmâm-ı A’­zâm (Ra­hi­me­hul­lah)a gö­re çok kı­sa da ol­sa bir âyet, di­ğer iki ima­mı­mı­za ve İmâm-ı A’­zâm (Ra­hi­me­hu­mul­lah)dan nak­le­di­len baş­ka bir ri­va­ye­te gö­re üç kı­sa âyet oku­ma­sı na­ma­zın bir ruk­nü ola­rak farz­dır. Al­lâh-u Te­’â­lâ şöy­le bu­yu­ru­yor: “O hal­de Ku­r’­ân’­dan ko­la­ya ge­le­ni oku­yun.” (el-Müz­zem­mil Sû­re­si: 20)

İMA­M’­A UYAN­DAN DÜ­ŞER

Ebû Hu­rey­re (Ra­dı­yal­la­hu Anh)dan ri­va­yet edi­len bir ha­dîs-i şe­rîf­te Ra­sû­lül­lâh (Sal­lal­la­hu Aley­hi ve Sel­lem) şöy­le bu­yur­muş­tur: “Kı­ra­at­sız na­maz yok­tur.” (Müs­lim, Sa­lât:11, no:396, 1/297)

Ken­di­ne işit­tir­me­di­ği kı­râ­at, kı­râ­at de­ğil­dir. Me­şâ­yi­hın ge­ne­li bu gö­rüş­le amel et­miş­tir. (Şeyh Ni­za­mud­din ve he­yet, el-Fe­tâ­ve­’l-Hin­diy­ye, cilt:1, shf:69, el-Mav­sı­lî, el-İh­ti­yâr, cilt:1 shf:56) Âlim­le­rin ço­ğun­lu­ğu­na gö­re kı­râ­at, zâ­id bir ru­kün­dür. Bu se­beb­le kı­yam, ru­kû, sec­de ve son otu­ruş, ge­rek ce­ma­at­le na­maz kı­lar­ken, ge­rek­se tek ba­şı­na na­maz kı­lar­ken ter­ke­dil­me­di­ği hal­de, kı­râ­at ha­le­fi (ye­ri­ne baş­ka bir şey yap­ma ge­re­ği) ol­mak­sı­zın, ima­ma uyan­dan dü­şer. (İbn-i Âbi­dîn, Red­dü­’l-muh­târ, cilt:1 shf:446)

İKİ RE­KAT­TA FARZ

Câ­bir (Ra­dı­yal­lâ­hu Anh)dan ri­va­yet edi­len bir ha­dîs-i şe­rîf­te Ra­sû­lül­lâh (Sal­lal­la­hu Aley­hi ve Sel­lem) şöy­le bu­yur­muş­tur:  “Bir kim­se ima­mın ar­ka­sın­da na­maz kı­lar­sa, ima­mın oku­yu­şu, onun için de bir kı­râ­at­tır.” (Da­re­kut­nî, es-Sü­nen, 1/325; Ah­med ib­ni Han­bel, el-Müs­ned, no:14643, 23/12; el-Mav­sı­lî, el-İh­ti­yar, cilt:1 sh:56) İki re­kat­lı farz na­maz­lar, vi­tir na­ma­zı ve nâ­fi­le na­maz­la­rın her bir re­ka­tın­da kı­râ­at et­mek imam ve yal­nız kı­lan­lar için farz­dır. Dört ve­ya üç re­kat­lı farz na­maz­la­rın ta­yin edil­mek­si­zin (her­han­gi) iki re­ka­tın­da farz­dır. 

Fa­kat Alî (Ra­dı­yal­la­hu Anh) şöy­le bu­yur­muş­tur: “İlk iki re­kat­ta Ku­r’­ân oku­mak, son iki re­kat­ta da kı­râ­at­tir.” 

SEHİV SECDESİ GEREKİR

Dört ve­ya üç re­kat­lı farz na­maz­la­rın ilk iki re­ka­tın­da kı­râ­ati kas­ten ter­ke­der­se bu, mek­ruh­tur. Seh­ven (ya­nı­la­rak) ter­ke­der­se se­hiv sec­de­si yap­ma­sı ge­re­kir. Bu farz na­maz­la­rın di­ğer re­kat­la­rın­da ya­ni; dört re­kat­lık farz na­ma­zın son iki re­ka­tın­da, üç re­kat­lık far­zın üçün­cü re­ka­tın­da Fâ­ti­hâ­’yı oku­mak, seç­kin olan gö­rü­şe gö­re vâ­cib­tir. Ya­nı­la­rak ter­ke­dil­me­si se­hiv sec­de­si­ni ge­rek­ti­rir. 

An­cak son iki re­kat­ta kı­râ­at ko­nu­sun­da ki­şi­nin ser­best ol­du­ğu, di­ler­se oku­ya­bi­le­ce­ği, di­ler­se tes­bih ge­ti­re­ce­ği gö­rü­şü İbn-i Me­s’­ûd ve Haz­re­ti Âi­şe (Ra­dı­yal­la­hu An­hu­ma)dan ri­va­yet edil­miş­tir. Ko­nu­nun ba­şın­da ifa­de et­ti­ği­miz gi­bi; İmâm-ı A’­zâ­m’­a gö­re, en az iki ve da­ha faz­la ke­li­me olan bir kı­sa âyet oku­mak na­maz­da farz olan kı­râ­at için ye­ter­li olan mik­tar­dır. An­cak bir ke­li­me ve­ya bir harf­ten olu­şan bir âyet okur­sa, en sa­hîh olan gö­rü­şe gö­re ye­ter­li ol­maz. Çün­kü bu bir kı­râ­at sa­yıl­maz. “A­ye­te­’l-Kür­sî­” ve “Mü­dâ­ye­ne­” âye­ti gi­bi uzun bir âye­tin ya­rı­sı­nı bir re­kat­ta, di­ğer ya­rı­sı­nı di­ğer re­kat­ta oku­ya­cak olur­sa, fu­ka­ha­nın ge­ne­li bu­nun ca­iz ol­du­ğu gö­rü­şün­de­dir. (Şeyh Ni­zâ­mud­dîn ve he­yet, el-Fe­tâ­ve­’l-Hin­diy­ye, cilt:1 shf:69)

10 KATINA ÇIKAR

An­cak ki­şi en az kur­ta­ra­cak ka­dar az bir kı­ra­at­le ye­tin­mek­ten ha­ya et­me­li ve na­maz­da ya­pı­lan kı­ra­atin kat kat se­va­bı­na eriş­me­yi fır­sat bil­me­li­dir. 

Zi­ra na­maz dı­şın­da oku­nan her bir har­fe on se­vap va­at edil­mek­te iken na­maz için­de bu, on ka­tı­na çık­mak­ta­dır. Ni­te­kim Ali (Ra­dı­yal­lâ­hu Anh) şöy­le bu­yur­muş­tur: “Ku­r’­ân’­ı na­maz­da ayak­tay­ken oku­ya­na, her har­fi­ne kar­şı­lık yüz ha­se­ne var­dır. Ab­dest­siz oku­ya­na ise, on ha­se­ne var­dır.” (Ze­bî­dî, İt­hâ­fü­’s-sâ­de­ti­’l-müt­ta­kîn:10/471)

RU­KÛ­’DA SIRT DÜZ OL­MA­LI

Na­ma­zın rü­kün­le­rin­den bi­ri de ru­-kû­’dur. Ru­kû el­ler diz­le­re ula­şa­cak şe­kil­de öne doğ­ru eğil­mek­tir. Baş ve sırt düz bir sa­tıh oluş­tu­ra­cak şe­kil­de eğil­mek, Pey­gam­ber Efen­di­miz (Sal­lal­lâ­hu Aley­hi ve Sel­lem)in uy­gu­la­ma­sı­na en uy­gun olan ru­kû şek­li­dir. Ayak­ta na­maz kı­lan bir kim­se­nin ru­kû için sa­de­ce ba­şı­nı eğ­me­si ye­ter­li ol­maz. Al­lâh-u Te­’â­lâ şöy­le bu­yu­ru­yor: “Ey iman eden­ler! Ru­kû edi­niz.” (Hac Sû­re­si: 77)

PARMAKLAR AÇIK OLMALI

Pey­gam­ber Efen­di­miz (Sal­lal­lâ­hu Aley­hi ve Sel­lem) bir a’­ra­bi­ye na­ma­zı ta­lim et­ti­ğin­de şöy­le bu­yur­muş­tur:  “Son­ra Ku­r’­ân’­dan ko­la­yı­na ge­le­ni oku, son­ra da ru­kû et.” (el-Mav­sı­lî, el-İh­ti­yar, cilt:1 shf:51) Na­maz kı­lan ki­şi kı­yam­dan ru­kû­’a gi­der­ken tek­bîr ge­ti­rir, el­le­ri­ni par­mak­lar açık ola­rak diz­le­ri üze­ri­ne, on­la­rı kav­ra­ya­rak ko­yar.  Çün­kü Kâ­sım ib­ni Ebî Bez­ze­’nin baş­ka bir zat­tan (Ra­dı­yal­lâ­hu An­hu­ma) ri­va­yet et­ti­ği bir ha­dîs-i şe­rîf­te Ra­sû­lül­lâh (Sal­lal­la­hu Aley­hi ve Sel­lem) bir ada­ma şöy­le de­miş­tir: 

HIRSIZLARIN EN KÖTÜSÜ

 “Ru­kû et­ti­ğin za­man, el­le­ri­ni diz­le­ri­nin üze­ri­ne koy ve par­mak­la­rı­nın ara­sı­nı aç.” (Ab­dur­rez­zâk, el-Mu­san­nef, no:2860, 2/151; Ali el-Müt­ta­kî, Ken­zü­’l-um­mâl, no:19740, 7/451) Ru­kû ya­pan ki­şi ba­şı­nı ne yük­sel­tir, ne de al­çal­tır. Ru­kû­’da ru­kû tes­bih­le­ri mik­ta­rın­ca aza­la­rı is­tik­rar bu­la­cak şe­kil­de du­ra­rak mut­ma­in olur.

Ebû Ka­tâ­de (Ra­dı­yal­la­hu Anh)ın ri­va­yet et­ti­ği­ne gö­re Pey­gam­ber Efen­di­miz (Sal­lal­lâ­hu Aley­hi ve Sel­lem) şöy­le bu­yur­muş­tur: “Hır­sız­la­rın en kö­tü­sü na­ma­zın­dan ça­lan­dır.” bu­yur­du. Ken­di­si­ne: “Ki­şi na­ma­zın­dan na­sıl ça­lar?” di­ye so­ru­lun­ca: “Ru­kû­’u­nu da, sec­de­si­ni de, hu­şû­’u­nu da tam yap­maz.” bu­yur­du. (Dâ­ri­mî, Sa­lât:78, 1/305; İmâm-ı Mâ­lik, el-Mu­vat­ta­’, Se­fer:72; Ah­med ib­ni Han­bel, el-Müs­ned, no:22705, 8/386; Ebu­’l-Leys Nasr ib­ni Mu­ham­med el-Ha­ne­fî es-Se­mer­kan­dî, Ten­bî­hü­’l-ğâ­fi­lîn, no:372, sh:273)

İMAM RUKÛ’dayken

İma­ma ru­kû­’da iken ye­ti­şen ki­şi, ayak­ta tek­bîr alır, son­ra da ru­kû­’a gi­der. Şa­yet tek­bî­ri ru­kû­’a ya­kın bir va­zi­yet­te iken alır­sa, na­ma­zı fa­sit olur (bo­zu­lur).

İma­ma ru­kû­’da ye­ti­şen ki­şi, o re­ka­ta ye­tiş­miş olur. Bir kim­se imam ru­kû­’da iken tek­bîr al­sa, imam ru­kû­’dan kalk­tık­tan son­ra ru­kû­’a git­se, tek­bî­ri ayak­ta al­dı­ğı için na­ma­za baş­la­mış olur. Fa­kat o re­ka­ta ye­tiş­miş ol­maz. Bir kim­se ima­mın­dan ön­ce ru­kû­’a git­se ve imâ­mı ru­kû­’a eğil­me­den ön­ce ru­kû­’dan kalk­sa, ba­kı­lır; eğer bu ki­şi imâ­mı ru­kû­’da iken tek­rar ru­kû­’a gi­der ve imâ­mıy­la be­ra­ber ru­kû eder­se na­ma­zı ge­çer­li olur. Yok­sa na­ma­zı bo­zu­lur.

EZANIN HİKMETLERİ

“Rûhu’l-beyan Tefsîri”nde zikredildiğine göre ezanda bir takım hikmetler vardır:
 - İslâm şeâirini (nişanlarını) açıklamak,
- Kelime-i tevhîdi açıklamak,
- Namaz vaktinin girdiğini bildirmek,
- Namaz kılınacak yeri bildirmek,
- Cemaate davet etmek.

Meşhur Şeyh Üftade Efendi Hazretleri (Kuddise Sirruhû) buyurmuşlardır ki: “Ezan, ne güzel kelâmdır ve ne iyi nidadır. 

muraD HASIL OLUR 

‘Allâh en büyüktür, Allâh en büyüktür’ sözünde eğer Allâh’ın azameti ve kibriyası (büyüklüğü ve ululuğu) tecelli edip inkişaf etse (parlayıp açılsa), ‘Ben şâhitlik ederim ki Allâh’tan başka ilah yoktur’ sözünde O’nun vahdâniyeti (birliği) inkişaf etse,  ‘Ben şâhitlik ederim ki muhakkak Muhammed (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Allâh’ın Rasûlü’dür’ sözünde O’nun hakkâniyeti (hak oluşu) zuhur etse,
 ‘Haydi namaza, haydi felâha’ dendiğinde, talipten matluba talep (çağırandan çağrılana istek) belirse,  ‘Allâh en büyüktür, Allâh en büyüktür’ dendiğinde de Zât-ı Pâk-i sübhâniye tecelli etse elbette maksat tamamlanmış ve murad hâsıl olmuş olur.”

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
16 Yorum
Cübbeli Ahmet Hoca Arşivi