Saliha Sultan

Saliha Sultan

Vurun Enteller Vurun

Vurun Enteller Vurun

Kutlu Doğum Haftası’nda düzenlenen yakışıksız etkinlikler hiç ummadığımız bir bereket getirdi kültür sanat dünyasına. Şer gibi görünendeki hayrı görmesi tavsiye edilen insanlar olarak, meselenin hayır kısmına baktığımızda, kurumların kültür sanat politikalarının nihayet tartışmaya açıldığını görüyoruz. Bu iyi. “Eleştirilmeye başlandı” ifadesini özellikle kullanmadım. Çünkü eleştiri dediğimiz şey, eline bir kalem veya mikrofon alan entellerin, önüne geleni aşağılamaktan başka cümleler kuramadığı bir eylem şimdilerde. Önüne bir problem olarak çıkan şeyleri “cahilsin sen” ses tonuyla aşağılamaktan evvel, nedenini anlamaya çalışanlar, meselenin çözümüne dair bir adım atmış olurlar. Öyle ya, bir kısmı kördüğüm haline gelmiş bir ip çilesinin düğüm olmuş kısmını koparıp çöpe atmak işin kolay kısmı. Sabırla oturup, o kördüğümü çözmek ise nimete hürmetten gelir.

Cihan Aktaş ‘ın geçtiğimiz hafta kaleme aldığı yazı bu minvalde çok kıymetli. Kâbe maketini sosyal medyada dolaşan haberler üzerinden değil; yakından görerek ve organizasyonu yapanları dinleyerek kaleme aldı. Bir probleme içeriden bakabilmek, dışarıdan ahkâm kesmek ve aşağılayıcı cümleler kurma kolaycılığından zordur. Fakat bu zahmete girerseniz, söylediğiniz sözün problemin meydana geldiği yerde de bir değeri olur. Sözlerinize kulak kabartır, dinlerler. 

Ömer Lekesiz’in aynı konulara değindiği bir konuşmasında “Mesele iki Kur’an sayfasını pastanın üzerine yapmak değil, bunu neden yapmayacağını düşünmek” sözleri yine bu tartışmalar içinde çok değerli. Konuşmasında; olanı aşağılamak, yapanları yerden yere vurmak yerine, olmayanın ne olduğuna; zihniyet ve kültür temeli eksikliğine dikkat çekti. Olması gerekene, çözüme dair ipuçlarını verdi. Keşke kültür sanat etkinliği organizasyonu ile uğraşan herkes Lekesiz’in katıldığı söyleşilere merakla koşup, söylediklerini dinleseydi. 

Son birkaç haftadır yaşanan bütün bu tartışmalar içerisinde sanırım en temel problemimiz burada gizli. Yaptığımız işlerden öte, yapmamamız gereken işlerin bilincinde olmak. Yapmamamız gerekenlere; olana bakıp çözüm arayışına girmek ve çözüme katkı sağlayacak bir düşünce üretmek yerine; elinde bir sopa önüne geleni anlayıp, dinlemeden dövüp göndermemek de dâhil olmalı. Çünkü cehalet dediğimiz şeyin kendisi budur. Kendi biricik düşüncesine tapınanların, o düşünceden yoksun olduğunu düşündüklerinin asla istifade edemeyeceği şekilde çirkin sıfatlarla örülü cümleler kurması. Cehaletin zirvesi. Muhatabını dövmek amacıyla kurulan cümlelerin, kulağa çalındığı;  kalbe dokunmadığı muhakkak. Görüyoruz ki; “bu cahiller beni anlamıyor” diye buldukları her mecrada konuşan, görenin kulaklarını tıkayıp kaçtığı mızmız bir enteller ordusu var elimizde. Sayılarının çokluğuna bakarsak, bugünlerde tartıştığımız bütün problemlerin ana kaynağına kolaylıkla ulaşabileceğimizi düşünüyorum.

Hatta daha net bir örnek vereyim. Birkaç ay evvel, kendisini dinlemeye gelen başörtülü ve sakallı olan insanları incitmeme kaygısı duymayan; konuşurken bir elini bahsettiği insanlar önüne gelse dövecek gibi sürekli masaya vuran, ses tonu nefretle dolu bir şekilde “Sakal sünnetmiş! Cahil!”, “Annem de başörtülüydü ama cahildi”, “Suriyeli kadınlar yere değen pis kıyafetleriyle gelip camilerimize giriyor, imama gidip kovun bunları dedim” diyen bir adam dinledim. Dinledim derken; ancak on dakika tahammül edebildim. Konuşmanın onuncu dakikasında salondan çıktığımda, başörtülü ve sakallı dinleyiciler hala yerlerinde oturuyorlardı ne yazık ki. Konuşmacının tepeden tırnağa hakaret dolu sözleri öyle etkili(!) oldu ki; kimse üslupsuzluğuna itiraz etme cesaretini gösteremedi. İtiraz eden, konuşmanın bütününe hâkim olan “cahil” damgasını yiyeceğini iyi biliyordu. Adamın tarif ettiği “cahil”lerden olmadıklarını göstermek için sonuna kadar hakaret dolu sözleri dinlemek zorunda kaldılar. 

Konuya dönersek. Hatayı görüp, sahibini yerden yere vurmak maharet değil. Maharet; düşüncelerini dillendirdiğinde bütün hataların terkedilmek isteneceği güzellikte bir üsluba sahip olmada. Gerisi laf ebeliğinden, sözün sahibini samimiyetsiz ve sevimsiz kılmaktan öteye geçemiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Saliha Sultan Arşivi