Lütfü Şehsuvaroğlu

Lütfü Şehsuvaroğlu

Çözüm Süreci Kimin Eseri

Çözüm Süreci Kimin Eseri

SORUN ÇÖZME HASTALIĞININ STRATEJİDE KULLANILMASI:1

Kaç yıldır her vesileyle altını çizerek iddia ediyorum. Bu Kürt Sorunu Çözüm Süreci lakırdısı millî değil diye.

Bize ait değil diye..

Var mı dinleyen? 

Ezbere konuşuyor Türkiye’nin bütün kerli felli zevatı…                

“Çözüm süreci şöyle, çözüm süreci böyle…”

Sanki kendisine ait bir faaliyet programı imiş gibi…

Sanki üyesi bulunduğu, hayatını fedaya hazır olduğu bir partinin, bir davanın tüzüğü, programı veya ilkeleri imiş gibi…

Böyle olunca da sahte sahip çıkmalar yüzünden asıl davaya da sahip çıkılmaması, Bakara ve Makara dalgasının geçilmesi kaçınılmaz oluyor.

Çünkü her şey artık bir ezberin tekrarlanıp durmasından ibarettir ve örülen yalanlarla kurgulanan bahar iklimi içimizi ısıtıp durmaktadır.

Herkes iyi bir iş yaptığının, hayırlı bir projeye imza attığının yanılgısı içindedir.

Saklıyorum yazıyı:

Kürt sorunu çözüm projesinin CIA ajanı ve Türkiye uzmanı iki kişinin eseri olduğunu çok önceden haykırmıştım.

Henri Barkey ile David Phillips…

Pekala bizimkiler neden bu yabanıl projeye mal bulmuş mağribi gibi sarılıverdiler?

Hiç olmazsa eski batılılaşma ihaneti içinde olan ne bileyim, Tanzimatçılar,  Jön Türkler, İttihat Terakkiciler, Cumhuriyetçiler, Kemalistler, liberal sağcılar, hatta derin solcular gibi projeyi ithal ederlerken gümrük süzgecinden filan geçirselerdi.

Bu kadar olduğu gibi kabul, dünyanın hiçbir yerinde yaşanmamıştır dersem haksızlık olur; belki İngiliz sömürgesi yapılan mıntıkalarda mümkündür.

Hükümet kanadından değil, zira onlar önlerine konanı uygulayan basit görevlilerdir; siyasi figürlerdir. Bu iktidarda Akparti olduğu için söz konusu değildir. Diğerleri de olsa böyle maalesef… siylasilerin günün 24 saati politika için at koştururken kitap okumaya, bir beyin fırtınası gerçekleştirebilmeye imkan ve kabiliyetleri var mıdır ki? Ben sorularıma cevabı, işin aslını astarını bilen ve memleketin müddei olduğu bilinciyle hareket ettiğini düşünen derin yapıdan bekliyorum. Sorum şu: Kürt Sorunu Çözüm Süreci planını Henri Barkey ile David Phillips’in hazırladığı doğru mudur? Bu iki uzmanın CIA’dan geçirmek suretiyle ABD yönetimine kabul ettirdikleri bu plan ithal edilirken üzerinde millî bir hassasiyetle durulmuş mudur? Durulduysa neresini değiştirdiniz? Değiştirmediyseniz, niçin değiştirmediniz? Yoksa aranızda Türkiye’nin potansiyelini, kozlarını bilen ve konuşturabilecek, hayata geçirebilecek herhangi biri yok mu?

Dikkatlice okuyun şu eski yazıyı:

KÜRT AÇILIMINI ANLAMAYA ÇALIŞMAK      

Konuyla ilgilenen, araştıran ve sorgulayanların büyük bir bölümü, Kürt açılımının Washington’un dayatması olduğu yönünde değerlendirmeler yapmaktadır. Askeri varlığını sonlandıracağı Irak’taki çıkarlarını gözetmeyi, kuzeydeki Kürt devleti oluşumunu koruyup kollamayı planlayan Amerikan yönetimi arkasında sorun istememekte, bu nedenle de Türkiye’nin Barzani ve PKK ile ilişkilerini kendine göre düzenlemeye çalışmaktadır. İşin özü, ABD’nin isteği, Türkiye’de terör bitsin, kan dökülmesin, Türk-Kürt kardeşliği bozulmasın, Kürtlerin istediği olsun değil, mevcut çıkarlarının zarar görmemesi ve planlarının bozulma masıdır. Abdullah Öcalan’ın muhatap alınması, PKK ile masaya oturulması ve onların taleplerinin görüşülüp değerlendirilmesi ise Kürt açılımının olmazsa olmazlarıdır. Aksi takdirde Türkiye’ye terör sopası daha da sert bir şekilde gösterilerek, direnen son kale olan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin de er ya da geç evet demesi sağlanacaktır. İşte bu ince hesapları anlamanın yolu Türkiye ve Ortadoğu üzerinde çalışan Amerikan uzmanlara ısmarlanan raporları irdelemekten geçer.

KÜRT AÇILIMINDA HENRİ BARKEY İMZASI

Türkiye doğumlu Amerikan uzman Henri Barkey’in adı özellikle “Kürt açılımı” sürecinde çok sık gündeme geldi. Halen Lehigh Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanlığı görevini yürüten Barkey bir yandan da “Carnegie Endowment” adlı Amerikan düşünce kuruluşunda Türkiye uzmanı olarak çalışıyor. Aynı zamanda Ortadoğu uzmanı olan ve 2000’li yılların başlarında Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nda da görev yapan Barkey’in araştırmaları, çalışmaları ve önerileri Amerikan yönetimi tarafından ciddiye alınıyor, hazırladığı ısmarlama raporlar ise bölgedeki Amerikan politikalarına yol haritası çiziyor. Her ne kadar kabul etmese de Henri Barkey bir diğer Amerikan uzman David Phillips gibi Kürt açılımının önemli mimarlarından biridir. 

Henri Barkey, içeriği Kürt açılımı olan bir rapor üzerinde Amerikan Başkanı Obama’nın Nisan 2009’daki Türkiye ziyareti öncesinde çalışmaya başlamıştı. Aynı yılın Haziran ayında Amerikan Dışişleri yetkililerinin ve Savunma Bakanlığı Pentegon’un değerlendirdiği rapor, Ekim 2009’da son haliyle Beyaz Saray’a teslim edildi.

KÜRT AÇILIMININ ABD’DEKİ ADI “KÜRDİSTAN’DA  ÇATIŞMAYI ÖNLEMEK”

Başkan Obama’ya tavsiyelerin yer aldığı 67 sayfalık “Kürdistan’da çatışmayı önlemek” başlıklı raporda öyle bölümler ve ifadeler var ki, bunlar açılım sürecinde Türkiye’de yaşanan birçok gelişmenin anlaşılmasına yardımcı olmakla kalmayacak, soru işaretlerini de ortadan kaldıracaktır. Söz konusu rapor diğer Amerikan uzman David Phillips’in (aynı zamanda Ermenistan açılımının mimarı) Ekim 2007’deki “PKK’nın Silahsızlandırılması” başlıklı raporuyla birlikte değerlendirildiğinde ise “Kürt açılımı = PKK ve Öcalan açılımı mı” sorusu ortaya çıkacaktır. Tercümesini yaptıktan sonra herkesin anlayabileceği bir dil kullanarak olabildiğince özetlediğim Barkey raporunun çarpıcı bölümleri şöyle:

1) Kürt sorunu Amerika Birleşik Devletleri açısından yaşamsal olan birçok konuyla bağlantılıdır.

2) Türkiye ve Bölgesel Kürt Yönetimi’nin işbirliği yapmalarına yardımcı olmak Amerika Birleşik Devletleri’nin başarısı için önemlidir. 

3) Ankara-Bağdat işbirliği, uzun vadede İran’a karşı denge olarak hizmet görebilir. Böyle bir eksenin olabilmesi için Türklerin Erbil’e gitmeleri gerekir.

4) Washington, Türkiye’nin Irak’ta yapıcı bir rol oynamasını istemelidir. 

5) Türkiye’nin Federal Irak modelinden duyduğu rahatsızlık giderilmelidir. Türkiye’nin Kuzey Irak açılımının ve Federal Irak’ı yavaşça kabulünün kırılganlığı da dikkate alınmalıdır. 

6) Türkiye’de, Bölgesel Kürt Yönetimi ve Kürtlerle ilişkilerin iyileştirilmesine karşı çıkan muhalefet, ulusalcılar ve asker arasında önemli bir yere sahiptir.

7) Türkiye’nin Irak Kürtlerine verebileceği garanti, Kürtlerin kendilerini komşularından yana güvensizlik içinde hissetmelerini engelleyecek
koruyuculuktur. 

8) Türkler, potansiyel bir Kürt bağımsızlığını aşırı abartıyorlar. Türkiye-Amerika Birleşik Devletleri-Bölgesel Kürt Yönetimi üçgenindeki mevcut rahatsızlık, Türkiye’nin kendi Kürt sorunundan kaynaklanmaktadır.

9) PKK’ya silah bıraktırmak ciddi bir planlamayı ve Iraklı Kürtler, Türkler ve Amerikan Yönetimi arasında eşgüdümü gerektirir. 

10) İlk adım, Türkiye ve Bölgesel Kürt Yönetimi arasındaki ilişkilerin iyileştirilmesidir. İkinci adımda, Türkler af kanunu çıkarmalıdırlar. Üçüncü adım ise, Bölgesel Kürt Yönetimi ve Amerika Birleşik Devletleri’nin, PKK’dan kopanlara gelecekleriyle ilgili garantileri sağlamasıdır. 

11) Irak’taki Amerikan temsilcileri, PKK’nın silah bırakmasına eşlik edecek mekanizmalar için gerekli adımları atmalıdır. 

12) PKK’lılar silahları Amerikan yetkililere teslim etmeli, Türk meslektaşları da durumu izlemelidir. Süreç kamuoyunun gözleri önünde olduğu takdirde Türk kamuoyu, bunun gerçek olduğuna inanacaktır. Silahların teslim edilmesi televizyondan yayınlanabilir. 

13) PKK liderliğinin af kapsamı dışında kalması muhtemeldir. Onlar için bölge dışına çıkabilecekleri geçiş izni ya da belgesi sağlanabilir. 

14) Amerika Birleşik Devletleri, bu sürece Avrupa’nın katılımını da sağlamalıdır. Avrupa ülkeleri, silah bırakma süreci başladığında, PKK’nın dernek ve işletmeler şeklinde iyi örgütlenmiş altyapısına karşı daha katı düzenlemeler getirmelidir. Ayrıca, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin hukuk dışı bulduğu yöntemlerle hapse atılmış PKK üyelerinin durumunu gözden geçirmeye ikna etmek için Avrupa Birliği, üyelik bağlamında Türkiye üzerinde nüfuz kullanabilir.

15) Avrupa, PKK liderliği için son durak da olabilir. Bu durumda, ev sahibi ülke, gelecekte hiçbir siyasi eyleme girmemeleri için gereken dikkati göstermelidir. 

16) Obama yönetimi, Ankara’nın terörle mücadelesine ve Avrupa Birliği üyeliğine destek vermeyi sürdürmelidir. Kürt sorununa dair bir çözümün demokratik araçlarla olması gerektiğini vurgulamalıdır. 

17) Mademki Türkiye’nin uzun vadede Avrupa Birliği üyeliği Kürt sorununu nasıl çözdüğüne bağlı bir seyir izleyecek, Amerika Birleşik Devletleri de aynı şekilde Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine verdiği desteği, Kürt azınlığıyla uzlaşma yönünde gerçek çabalar sergilemesi şartına bağlayabilir. 

18) Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa şiddet karşıtı Türkiyeli Kürt liderlerle ilişki kurmalıdır. 

19) Washington, Türkiyeli Kürtlerin silahlı mücadeleyi terk etmeleri için Iraklı Kürt liderlerin yardımına da başvurabilir, çünkü Türkiye’deki silahlı mücadele istenen sonuçları almayacağı gibi, Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’ni de tehlikeye düşürecektir.

20) Washington, Türkiye’ye siyasal reform yapılması, insan hakları ve demokratik özgürlüklerin ilerletilmesi için de baskı yapmalıdır.

21) Türkiyeli Kürtlerin bağımsızlık eğiliminde olmadıkları söyleniyor. Kürtler, Türkiye Avrupa Birliği yolundayken bağımsız olmaya veya Irak’taki Bölgesel Kürt Yönetimi’ne katılmaya niçin çalışsınlar ki. Ama 15 veya 20 yıl sonra bu bağların ve düşüncelerin değişmeyeceğini kim söyleyebilir?”

Yarın devam edeceğim…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
18 Yorum
Lütfü Şehsuvaroğlu Arşivi