Ahımız Arşa Dayandı

Ahımız Arşa Dayandı
Anadolu'nun feryadı: Ağıtlarla Ermeni meselesi
HAZIRLAYAN: KERİME YILDIZ

Bugün, bu sayfaya,“fikrin tahassüsü, hissin tefekkürü” mânâsında hazırlanmış bir belgesel filmi 
misâfir etmek istiyorum. Belgeselin adı, “Anadolu’nun Feryâdı : Ağıtların Dilinden Ermeni Meselesi” 

Târih sayfası hazırlamam fikri ortaya çıktığında, günlerce, nasıl bir sayfa olsun diye düşündüm. Sonunda, Nihad Sâmi Banarlı’nın “Fikrin tahassüsü, hissin tefekkürü” tarzının en güzeli olduğuna karâr verdim. Daha önce târih yazılarını okumuştum. Tekrâr okudum. Edebiyatçının dilinden târih anlatımı çok farklı. Hangi târihî belge, Balkan acısını Refik Hâlid Karay’ın “Gözyaşı” hikâyesinden daha dokunaklı anlatabilir?  Rahmetli Banarlı Hoca’yı gücüm nispetinde taklit ediyorum. Nihâyetinde edebiyatçı değil, târihçiyim. 

AĞIT NEDİR?

Ağıt, ölen birinin arkasından, o anda duyulan acı ile söylenmiş dokunaklı söz ve ezgilere denir. Biz Türklerin çok eski bir geleneği. Orta Asya’daki İslâm öncesi yuğ törenlerine dayanır. Orhun Abidelerinde sığıt; Dîvân- Lügât’it Türk’de sagu olarak geçer. Doğaçlama söylenir. Hilesiz, katıksız, samimi hislerdir. Acının panzehiridir. Ayrılık acısıyla yürek titremesidir. Gönül sazının acı terennümüdür.

Ağıtın makamı, söylenişi, ismi bölgelere göre değişir. Dîvân edebiyatında, pâdişahların arkasından yazılan mersiyeler de ağıttır. 

Sâdece, yakınların ölümü değil, hastalık, kız gelin etme, oğlanı askere gönderme, vatandan ayrılma, doğal âfet, harplerin ortaya çıkardığı felâketler vb. birçok hâdise ağıtlara konu olmuştur. Bilhassa halk şâirleri, uzun destanlar yazmışlardır. Ağıtları daha çok kadınlar yakar; erkekler ise yazarlar. 

untitled-1-050.jpg

HALKIN GÖNLÜNDEN GEÇMİŞE BAKMAK

Târihçiler, tarihi olayları, belgelerle  anlatırlar. Ancak bunlar, geçmişi anlamak, hissetmek için yeterli olmayabilir. Bu yüzden, halkın gözüyle de bakmak gerekir. Çünkü sevinci de acıyı da yaşayan halktır. Halkın gözüyle, gönlüyle bakmak, hâdiseleri daha farklı bir açıdan görmemizi sağlar.

Halkın duyduğu üzüntü, keder ve sıkıntıları en iyi yansıtan eserler, ağıtlardır. Çünkü yaşanan hâdiseler ve duygular, ağıtlarda, tüm gerçekliğiyle gözler önüne serilir.

Birkaç yıl önce, bir sinema toplantısında Ermeni Zulmü ile ilgili bir belgesel filmin eleştirisini yapıyorduk. “Ermeni zulmü belgeseli değil, târihçilerin resmî geçidi olmuş.“ diye tepki verdim. Evet, aynen böyleydi. Oysa ben, böyle bir şey seyrettiğimde hislenmek istiyorum. Milletimin acıları üzerinden öfke, intikam kışkırtması ve rant istemiyorum. Zâten acıyı hissettiğimde kışkırtılmama lüzûm kalmadan bilinç düzeyim yükselir. Dostumu düşmanımı tanırım. Maalesef bugüne kadar seyrettiğim belgesellerde vahşet ve “Vahşeti en iyi ben anlatırım.” sunumu hatırlıyorum. Kimse kusura bakmasın, bu anlatım çekilen acıları hissettirmiyor. Samimi gözyaşı döktürmüyor. 

Anadolu’nun Feryâdı belgeseli, çok farklı bir anlatım diline sâhip. Edebiyatçı eli değdiği belli oluyor. Hissederek tefekkür ettiriyor. Ermeni meselesi hakkında yapılan belgeseller içinde ayrı bir ehemmiyeti var.

untitled-2-023.jpg

ANADOLU’NUN FERYÂDI

Belgesel filmin tanıtım gösterimi, 8 Mayıs akşamı Gazi Üniversitesi Rektörlüğü Mîmâr Kemaleddin Salonu’nda yapıldı.

Gösterim, Proje Sorumlusu Doç. Dr. Fatma Ahsen Turan’ın, belgeselin çekim hikâyesini anlattığı açılış konuşması ile başladı. Ahsen Turan, bu belgeseli yapmak için Amerika’dan teklif aldığını; ancak, kendi üniversitesi olan Gâzi Üniversitesi’ne âit olmasını tercih ettiğini söyledi. Arkasından halk şâiri Teberik Düzgün, Nisan 1918’de Ermenilerin Kalo Köyü’nü basarak 360 Müslüman Türkü katletmesini anlatan, aynı köyden âşık Kahraman’ın yazdığı ağıtı söyledi. 

Hey ağalar nasıl diyem derdimiz
Ermeni İslâmı kırdı talandı
Vardı zulmün sonu arşa dayandı
Mazlumlar amanı arşa dayandı

Bir gelini gördüm ayağa kalkmış
Kâfir mısmar ile direğe çakmış
Sandım ki canı var yüzüme bakmış
Mısmar çivi ünü arşa dayandı

Bir hamile kadın davranmış kaça
Kılıç ile vurmuş bölünmüş kalça
Ermeni eylemiş hep parça parça
Akan Kızıl kanı arşa dayandı
Ağıt, çok uzun. Tek başına Ermeni zulmünü, vahşetini anlatmaya yeter.

untitled-3-013.jpg
 
AH AHMEDİM  VAH MAHMUDUM

Belgeseldeki en dokunaklı ağıt, Ercişli Ayşe Bacı’nın ağıtıydı. Ağıtları en çok kadınlar yakar. Çünkü en çok analar ağlar. 

Cuma akşamından beri, “Ah Ahmedim, vah Mahmudum” diyerek  saçı başı dağılmış yalın ayak dolanan Ayşe Bacı, gözümün önünden gitmiyor ve ağlıyorum. Seyirciler arasındaki erkeklerin bile belli etmeden gözyaşlarını sildiğini gördüm.

Ayşe Bacı kim mi? 

Mushaf yaprakları çiğnenmiş, yerde,
İnsan pisliği var, kırık minberde,
Heyhat nice canlar yatar makberde,
Geride kalanlar tahkir edilmiş.

Bu dörtlüğü, Erciş’i, Ermeni çetelerinden kurtarmaya gelen Yüzbaşı Mahsum Bey yazmış. Kara Yusuf Paşa Camii’nin minberine yazılan dörtlük, daha sonra kayıt altına alınmış.

İşte Ayşe Bacı, bu Kara Yusuf Paşa Câmii önünde aklını yitirmiş. Ermeniler, Ayşe’nin 8 ve 9 yaşında Yusuf yüzlü iki oğlunu, câmi önünde boğazlamışlar. Elleri bağlı annenin gözleri önünde. Ellerini bağlamışlar ama çok şükür, dilini bağlamaya güçleri yetmemiş. Ayşe Bacı öyle bir ağıt yakmış ki yürek dayanmaz. O anda aklını âzâd eden Ayşe, ölene kadar, câmi önüne gelip Ahmedini ve Mahmudunu arayarak ağıt yakmaya devâm etmiş. Bu ağıtı, belgeselde âşık Ahmet Poyrazoğlu’ndan dinledik.

Kışlar gelsin şivanıma
Ah Ahmedim vah Mahmudum.
Kan döküldü yağlığıma
Ah Ahmedim vah Mahmudum
Bitti tükendi umudum.

Evimizin önü taşlık
Babaz yok ki vere harçlık
Avucumda çifte işlik
Ah Ahmedim Vah Mahmudum

Kavas evin olsun viran
Akıttın gözümden al kan
Evimize saldın figan
Ah Ahmedim Vah Mahmudum

Miko kesdi Mahmudumu 
Al kınalı Ahmedimi
Yok eyledi umudumu 
Ah Ahmedim Vak mahmudum

Aram günün kara gele
Boynun Zülfikâr’e gele
Bağrın pare pare gele
Ah Ahmedim vah Mahmudum
Atımı saldım yazıya
Bakın bendeki yazıya
Nice kıydız çüt kuzuya
Ah Ahmedim Vah  Mahmudum

Kavas, Miko ve Aram. Ağıtdan anlaşıldığı gibi Aşye bacı bu adamları tanıyor. Komşuları… Bu ananın feryâdı, nasıl 
arşa dayanmasın?

KADIN ELİ DEĞMİŞ BİR BELGESEL

Belgesel film, Türklerin Anadolu’ya gelişinden itibâren Ermenilerle ilişkileri târihçilerin dilinden anlatıp “Ne oldu da kapı komşusu iken bu hâle geldik?” sorusunun cevâbını arıyor. Teb’a-i sâdıka olarak bilinen Ermenilerin yabancı tahriklere kapılışını, isyânlarını, katliâmlarını gözler önüne serdikten sonra, ağıtlar ve ağıtların hikâyeleri ile devâm ediyor. 

Yukarıda yazdığım gibi ağıtları en çok kadınlar yakar. Çünkü en çok analar ağlar. “Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar.” sözü boşuna değil. Tevâfuk mu diyelim tesâdüf mü diyelim bilmiyorum, projeyi yürütenlerin neredeyse hepsi hanım. Ermeniler yüzünden akan kanı, anaların akıttığı gözyaşını filme çekmek, analara nasip olmuş. Dikkatli seyredince, filmin içinde, projeyi yürüten anaların gözyaşlarına da rastlamak mümkün. 

Bir tevâfuk da bu konunun anneler gününde bu sayfaya konu olması. Anadolu’nun feryâdı, anaların feryâdıdır. Bu memleketin analarının acılarını idrâk edemezsek böyle bir günün ne anlamı var ki?

FİLMİN KÜNYESİ

 

PROJE YÖNETİCİSİ : Doç. Dr. Fatma Ahsen Turan (Gazi Üniversitesi)    
PROJE ÇALIŞANLARI : Doç. Dr. Kadir Ulusoy(Mersin Üniversitesi), Doç. Dr. Habibe Ersoy(Gazi Üniversitesi), Doç. Dr. Filiz Erdemir Göze(Gazi Üniversitesi), Doç. Dr. Ülkü Ayşe Oğuzhan Börekçi(Gazi Üniversitesi)
METİN YAZARLARI : Doç. Dr. Fatma Ahsen Turan, Doç. Dr. Filiz Erdemir Göze, Doç. Dr. Ülkü Ayşe Oğuzhan Börekçi
YÖNETMEN : Umut Karadağ
GÖRÜNTÜ YÖNETMENİ : Doç. Dr. Filiz Erdemir Göze, Doç. Dr. Ülkü Ayşe Oğuzhan Börekçi
YÖNETMEN YARDIMCILARI : , Hasan Ergin, Canan Kökus
YAPIMCI : Mehmet Gündoğdu

untitled-4-006.jpg

FATMA AHSEN TURAN KİMDİR?

1960 yılında Ankara’da doğdu. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden 1984’de, mezun oldu.  1985-1991 yılları arasında Ankara Üniversitesi’nde Türk Dili okutmanı olarak görev yaptı. 1989’da, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde yüksek lisansını; 1995’de doktorasını tamamladı. 1991 yılında Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Halk Edebiyatı anabilim dalına öğretim görevlisi olarak geçti. Aynı Üniversitede yardımcı doçent,  doçent oldu. 2004’de (Ocak-Mayıs) Michigan State Üniversitesinde dil eğitimi aldı. 2007 yılında DAAD (Deutscher Akademischer Austausch Dienst) Alman Akademik Değişim Servisi burs ödülü ile Freie Üniversitesi Türkoloji Enstitüsü’nde proje çalışmasını yaptı. 2008–2009 yıllarında Hindistan’da Jamia Millia Islamia Üniversitesi’nde Türkçe dersleri verdi.  2014’te  Mevlânâ değişim programı ile Northern Virginia Community College’te (NOVA) araştırma ve çalışmalar yaptı.
2012 yılında Halk Kültürü Araştırmaları Kurumu Türk Halk Kültürüne Hizmet Ödülü’nü aldı. PIAC (Permanent International Altaistic Conference) tabi üyesi, Köln’deki Journal of Alevism Bektashism Studies’in bilim kurulu üyesi, Uluslar arası Millî Folklor Dergisi’nin yayın kurulu üyesidir. Kitapları, yurt içinde ve yurt dışında yayınlanan makâleleri, bildirileri mevcuttur. Evli ve iki çocuk annesidir.  

untitled-5-006.jpg

Vahdet Gazetesi

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum