İstanbul Nasıl Fethedildi Erbakan Anlatıyor

İstanbul Nasıl Fethedildi Erbakan Anlatıyor
Milli Görüş Lideri Merhum Prof.Dr.Necmettin Erbakan Hoca'nın 29.05.2010.Cumartesi günü İstanbul İnönü Stadyumunda “İstanbul Fetih ve Gençlik Günü" konuşması
İstanbul'un fethi İslam tarihi boyunca bir çok kez denenmiştir. 
 
Müslüman Arapların Kuşatmaları
 
İstanbul, Müslümanların sefer tarihlerinin başlarından itibaren kutsal bir hedef olagelmiştir. Önce Müslüman Araplar, ardından da Müslüman Türkler yüzlerce yıl boyunca İstanbul’a seferler düzenlemişler, bunların bir kısmında şehri kuşatmışlardır. İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in, Kostantiniye’nin fethine yönelik ve şehri fethedecek komutan ile askerlerin övüldüğü hadiseleri, bu seferlerin düzenlenmesini teşvik eden sebeplerin başında gelmiştir.
 
Müslümanların ilk İstanbul kuşatması ise, 668’de Hz. Muaviye‘nin Emevi Halifesi olduğu dönemde gerçekleşti. Kadıköy önünde konaklayan ordu kuşatmayı 669’un baharına kadar sürdürdüyse de şehri ele geçiremedi. Ordu salgın hastalıklardan büyük kayıplar vermesi nedeniyle geri dönmek zorunda kaldı. İlerlemiş yaşına karşı sefere katılan Hz. Muhammed’in Bayraktarı Hz. Ebu Eyyub El-Ensari bu kuşatma sırasında şehit düştü ve surların dibinde toprağa verildi. 
 
Ağustos 7-16-Eylül 717’deki Mesleme bin Abdü’l-Melik komutasındaki kuşatma da başarısızlıkla sonuçlandı. İstanbul önlerindeki ordu, bir yandan hava koşulları, açlık ve hastalıklar, öte yandan Bulgar çetelerinin saldırılarıyla çok kayıp verdi. 
 
Arapların son kuşatması 781-782 yıllarında Abbasi Sultanı el-Mehdi’nin oğlu Harun komutasındaki ordu tarafından gerçekleştirildi. Harun Bizans ordusunu İzmit’te yenerek Üsküdar’a kadar ilerledi ve şehri kuşattı. Kuşatma sonunda Bizans ile bir anlaşma imzalayarak döndü. Daha sonra Abbasi tahtına oturan Harun er-Reşid, “Er-Reşid” unvanını bu seferle almıştır. Müslüman Arapların bunlar dışında da İstanbul’a yönelik seferleri olmuştur. Ama daha sonraki bu seferlerin hiçbiri kuşatmayla sonuçlanmamıştır.
 
Osmanlıların İstanbul Kuşatmaları
 
Osmanlı Türkleri 14. yüzyıl boyunca Bizans ve İstanbul ile ilgilendiler. Fetihten çok önce bugünkü İstanbul metropolüne dahil olan yerleşim birimlerinin, Suriçi hariç tamamı Osmanlı toprağı haline gelmiştir. Yanı sıra Osmanlılar bütün bu dönem boyunca, Bizans’ın içişlerine de karıştılar ve iktidar mücadelelerine taraf oldular. Fetih’e kadar süren dönemde de sürekli İstanbul civarında manevralar yaptılar.
1340’da Osmanlı ordusu İstanbul kapılarına kadar ilerlediyse de bu bir kuşatmaya dönüşmedi. Sultan I. Murad’ın Çatalca’dan başlattığı sefer de Hıristiyan dünyasının oluşturduğu güçlü ittifakla durduruldu. İstanbul’un fethedilmesine yönelik ilk güçlü kuşatma Sultan Yıldırım Beyazıd tarafından yapıldı. İmparator ile yapılan anlaşma sonucu Yıldırım Beyazıd’ın kuvvetleri şehre giremedi.
 
Sultan Yıldırım Beyazıd, bundan sonra da İstanbul üzerindeki etkisini sürdürdü. İstanbul içinde bir Türk Mahallesi, cami ve Türklerin yargılanacağı bir mahkeme kurulmasını sağladı. Osmanlı’nın çıkarlarını gözeterek imparatorların tahta çıkmasında etkili oldu. Bu durum Türklerin ileride İstanbul’u fethetmesini etkileyen en önemli faktörlerdendir. Sultan Yıldırım Beyazıd’ın dönemindeki son kuşatma girişimi 1400’de yapıldı. Fakat Timur istilası bu hareketi yarıda bıraktırdı.
 
Sultan Yıldırım Beyazıd’in oğlu Musa Çelebi’nin1411’deki kuşatması da başarısızlıkla sonuçlandı. Osmanlı kuvvetlerinin başarılarından ürken İmparator, Musa Çelebi’nin Bursa’daki kardeşi Çelebi Mehmed’in desteğini alarak kuşatmanın kaldırılmasını sağladı. Daha sonra Osmanlı padişahı olan Çelebi Mehmed döneminde İstanbul’a sefer düzenlenmedi.
 
Fetihten önceki son kuşatma Sultan II. Murad zamanında gerçekleşti. Uzun bir hazırlık dönemine ve sağlam bir stratejiye dayanan bu kuşatma öncekilerden çok daha zorlu geçti. Kuşatma 15 Haziran 1422’de 10 bin akıncının, İstanbul’u taşraya bağlayan bütün yolları kesmeleriyle başladı. Dönemin en etkili manevi otoritelerinden olan Emir Sultan’ın da Bursa’dan gelerek yüzlerce dervişi ile birlikte orduya katılması askerin coşkusunu artırdı. 24 Ağustos’ta Emir Sultan’ında yer aldığı saldırı çok şiddetli oldu ise de şehrin alınmasına yetmedi. Bu kuşatma Sultan II. Murad’ın kardeşi Şehzade Mustafa’nın isyanı üstüne kaldırıldı. Artık İstanbul’un fethi Sultan Murat’ın oğluna kalmıştır.
 
İstanbul’un Fethi
 
Fetih öncesinde Bizans güçlü bir imparatorluk olmaktan çıkmıştı. İmparatorluk Konstantinopolis şehriyle sınırlı hale gelmişti, toprakları Konstantinopolis’ten başka Marmara kıyısındaki Silivri Kalesi, Vize ve Misivri gibi küçük kasabalardan ibaretti. Buralar da Osmanlılar tarafından çepeçevre kuşatılmıştı. Surdışındaki küçük Bizans kasabalarının Osmanlı sınırlarına katılmamış olması ise direnmelerinden değil, buraların çok ciddiye alınmamasından ve hedefin önce Konstantinopolis olmasındandı.
 
Bizans imparatorları, Osmanlılara itaatini sunmuş ve her yıl düzenli haraç ödemeyi kabul etmişlerdi. Osmanlılar için artık karşılarında Bizans İmparatorları yerine kendilerine haraç veren küçük Tekfurlar vardı. Konstantinopolis de bir imparatorluk başkentinden ziyade dini bir merkezdi. Hıristiyan dünyasının İslam dinine ve Müslüman ordulara karşı en son ve en güçlü kalesiydi ve kesinlikle düşmemeli gözüyle bakılıyordu. Bu yüzden Papa önderliğinde bu kaleyi korumak için yeni Haçlı Seferleri örgütleniyordu.
 
Bu dönemde Osmanlı akınlarından ve kuşatmalarından bunalan Bizans’ın önemli sorunu, Hıristiyan dünyasındaki örgütlenmenin Ortodoks ve Katolik olarak ikiye ayrılmış olmasıydı. Bu ayrılık Hıristiyan Avrupa’nın Ortodoks Bizans’ı yeterince kollayamaması anlamına geliyordu. Bu ikiliği gidermek için çaresizlik içinde çırpınan İmparator ve Patrik, 1439’da Floransa Konsili’nde Katolik Kilisesi’ne boyun eğdi. Rum Ortodoks Kilisesi de Katolik Kilisesi’ne boyun eğdi. Rum Ortodoks Kilisesi ile Katolik Kilisesi kavgasında zoraki de olsa bir ittifak dönemi başladı. Böylece yüzyıllardır süren Ortodoks-Katolik çatışması, Osmanlı’nın baskısıyla kısa süreli de olsa donduruldu. Ancak bu anlaşma Konstantinopolis halkı tarafından hiç de hoş karşılanmadı ve Ayasofya’daki resmi kutlama törenleri halkın sert protestolarıyla karşılaştı. Bizans halkı Konstantinopolis’te Avrupalıyı görmek istemiyor, yeni bir Latin dönemi yaşamaktan korkuyordu.
 
Osmanlı’nın Anadolu’ya ve Rumeli’ye yayılan genç İmparatorluğu için Konstantinopolis’i fethetmek artık tersi düşünülemez bir mecburiyetti. İmparatorluk topraklarının tam kalbindeki bu yabancı unsur ortadan kaldırılmalıydı. Çünkü Anadolu’nun ve Rumeli’nin gerçek anlamda birbirine bağlanması Konstantinopolis’in fethiyle mümkündü.
 
İstanbul’un fetih hazırlıkları bir yıl önceden başlatıldı. Kuşatma için gerekli olan çok büyük toplar döktürüldü. 1452 yılında Boğaz'ın kontrolünü sağlamak için Rumeli Hisarı inşa edildi. 16 kadırgadan oluşan güçlü bir donanma oluşturuldu. Asker sayısı iki kat arttırıldı. Bizans’ın yardım almasını engellemek için yardım yolları kontrol altına alındı. Cenevizlilerin elinde bulunan Galata’nın da savaş esnasında tarafsız kalması sağlandı. 2 Nisan 1453 tarihinde ilk Osmanlı öncü kuvvetleri İstanbul önlerinde görüldü. Böylece kuşatma başladı.
 
Fethin kronolojisi:
 
6 Nisan 1453: Fatih Sultan Mehmed otağı Konstantinopolis önlerinde, St. Romanüs Kapısı (Şimdiki Topkapı) önüne kuruldu. Aynı gün şehir, Haliç’ten Marmara’ya kadar kuşatıldı.
 
6-7 Nisan 1453: İlk top atışları başladı. Edirnekapı yakınındaki surların bir kısmı yıkıldı.
 
9 Nisan 1453: Baltaoğlu Süleyman Bey Haliç’e girmek için ilk saldırıyı yaptı.
9-10 Nisan 1453: Boğaz’daki surların bir bölümü ele geçti. Baltaoğlu Süleyman Bey Prens adalarını ele geçirdi.
 
11 Nisan 1453: Büyük surlar dövülmeye başlandı. Yer yer gedikler açıldı. Sürekli dövülen surlarda tahribat önemli boyutlara ulaştı.
 
12 Nisan 1453: Donanma Haliç’i koruyan gemilere saldırdı, fakat Hıristiyan gemilerinin üstün gelmesi Osmanlı ordusunda moral bozukluğuna yol açtı. Fatih Sultan Mehmed’in emri üzerine havan topları ile Haliç’teki gemiler dövülmeye başlandı ve bir kadırga batırıldı.
 
18 Nisan 1453 Gecesi: Padişah, ilk büyük saldırı emrini verdi. Dört saat süren saldırı püskürtüldü.
 
20 Nisan 1453: Yardıma gelen erzak ve silah yüklü, üçü Papalığın, biri Bizans’ın dört savaş gemisiyle Osmanlı donaması arasında Yenikapı açıklarında bir deniz savaşı meydana geldi. Padişah bizzat kıyıya gelerek Baltaoğlu Süleyman Paşa’ya gemilerini her ne pahasına olursa olsun batırmasını emretti. Osmanlı donanması, sayıca üstünlüğüne rağmen, kendilerinden büyük ve yüksek olan düşman gemilerini engelleyemedi. Bu başarısızlık Osmanlı Ordusunda bir bozgun etkisi gösterdi. Asker orduyu terk etmeye başladı. Hemen sonra bu durumdan istifade etmek isteyen imparator bir barış önerisinde bulundu. Sadrazam Çandarlı Halil Paşa’nın desteğiyle bu öneri reddedilerek, kuşatmaya ve surların büyük toplarla dövülmesine devam edildi.
 
Bütün bu bozgun havası içinde Fatih Sultan Mehmed’e şeyhi ve hocası Akşemseddin Hazretleri’nin fetih müjdesi mektubu geldi. Fatih Sultan Mehmed bu manevi desteğin de etkisiyle bir yandan saldırıyı şiddetlendirirken, öte yandan herkesi şaşırtan yeni girişimlerde bulundu. Dolmabahçe’de demirlenen donanma karadan Haliç’e indirilecekti!...
 
22 Nisan 1453: Sabahın erken saatlerinde Hıristiyanlar, Fatih Sultan Mehmed’in inanılmaz azminin Haliç sırtlarında, karada seyrettiği gemileri hayret ve korkuyla gördüler. Öküzlerle çekilen 70 kadar gemi yüzlerce gemi tarafından halatlarla dengeleniyor ve kızaklar üzerinde ilerliyordu. Öğleden sonra gemiler artık Haliç’e inmişlerdi. Türk donanmasının umulmadık biçimde Haliç’te görünmesi Bizans üzerinde büyük bir olumsuz tesir yaptı. Bui arada, Bizans kuvvetlerinin bir kısmı Haliç surlarını savunmaya başladığı için, kara surlarının savunması zayıfladı.
 
28 Nisan 1453: Haliç’teki gemi yakma girişimi yoğun top ateşiyle engellendi. Ayvansaray ile Sütlüce arasına köprü kuruldu ve buradan Haliç surları ateş altına alındı. Deniz boyu surlarında tamamı kuşatıldı. İmparatora Cenevizliler aracılığıyla koşulsuz teslim önerisi iletildi. Eğer teslim olunursa serbestçe istediği yere gidebilecek, halkın canı ve malı güvende olacaktı. İmparator bu teklifi kabul etmedi.
 
7 Mayıs 1453: 30 bin kişilik bir kuvvetle Bayrampaşa Deresi üzerindeki surlara yapılan 3 saatlik saldırı sonuca ulaşamadı.
 
12 Mayıs 1453: Tekfursarayı ile Edirnekapı arasında yapılan büyük saldırı püskürtüldü.
 
16 Mayıs 1453: Eğrikapı önüne kazılan lağımla Bizans’ın açtığı karşı lağım birleşti ve yeraltında şiddetli bir çarpışma oldu. Aynı gün Haliç’teki zincire yapılan saldırı da başarılı olamadı. Ertesi gün tekrar saldırıldı, yine sonuca ulaşılamadı.
 
18 Mayıs 1453: Hareketli ağaçtan bir kule ile Topkapı yönünden saldırıya geçildi. Şiddetli çarpışmalar akşama kadar sürdü. Bizanslılar gece kuleyi yaktılar, doldurulan hendekleri boşalttılar. Sonraki günlerde surların yoğun top ateşiyle dövülmesi sürdürüldü.
 
25 Mayıs 1453: Fatih Sultan Mehmed, İmparator’a İsfendiyar Beyoğlu İsmail Bey’i elçi göndererek son kez teslim olma teklifinde bulundu. Bu teklife göre imparator bütün malları ve hazinesiyle istediği yere gidebilecek, halktan isteyenlerde mallarını alıp gidebilecekler, kalanlar mal ve mülklerini koruyabileceklerdi. Bu teklif de reddedildi.
 
26 Mayıs 1453: Kuşatmanın kaldırılması, aksi durumda Macaristan’da Bizans lehine harekete geçmek zorunda kalacağı, ayrıca Batı devletlerinin gönderildiği büyük bir donanmanın yaklaşmakta olduğu gibi söylentilerin artması üzerine Fatih Sultan Mehmed Savaş Meclisini topladı. Bu toplantıda, baştan beri kuşatmaya karşı olan Çandarlı Halil Paşa ve taraftarları kuşatmayı kaldırılmasını savundular. Padişah ile birlikte lalası Zağanos Paşa, Hocası Akşemseddin, Molla Gürani ve Molla Hüsrev gibi zatlar buna şiddetle karşı çıktı. Saldırıya devam etme kararı alındı ve hazırlıkları yapma görevi Zağanos Paşa’ya verildi.
 
27 Mayıs 1453: Genel saldırı orduya duyuruldu.
 
28 Mayıs 1453: Ordu, gününü ertesi gün yapılacak saldırılara hazırlanmak ve dinlenmekle geçirildi. Orduda tam bir sessizlik hakimdi. Fatih Sultan Mehmed safları dolaşarak askeri yüreklendirdi. İstanbul’da ise bir dini ayin düzenlendi, imparator Ayasofya’da herkesi savunmaya davet etti. Bu tören Bizans’ın son töreni oldu.
 
29 Mayıs 1453: Birlikler hücum için savaş düzenine girdiler. Fatih Sultan Mehmed sabaha karşı savaş emrini verdi. Konstantinopolis cephesinde askerler savaş düzenini alırken halk kiliselere doluştu. Osmanlı ordusu karadan ve denizden tekbirlerle ve davul sesleri ile son büyük saldırıya geçtiler. İlk saldırıyı hafif piyade kuvvetleri yaptı, ardından Anadolu askerleri saldırıya geçti. Surdaki gedikten içeriye giren 300 kadar Anadolu askeri şehit olunca, ardından Yeniçeriler saldırıya geçtiler yanlarına kadar gelen Fatih Sultan Mehmed’in yüreklendirmesiyle göğüs göğüse çarpışmalar başladı. Surlara ilk Türk Bayrağı’nı diken Ulubatlı Hasan bu arada şehit oldu. Belgradkapı’dan Yeniçerilerin içeri girmesi ve Edirnekapı’daki son direnişçilerin arkadan kuşatılmaları üzerine Bizans savunması çöktü.
 
Askerleri tarafından yalnız bırakılan İmparator sokak çatışmaları sırasında öldürüldü. Her yandan kente giren Türkler Bizans savunmasını tümüyle kırdılar. Fatih Sultan Mehmed öğleye doğru Topkapı’dan şehre girdi, doğruca Ayasofya’ya girerek burayı camiye çevirdi. Böylece bir çağ açılıp, bir çağ kapandı.
 
Fethin Sonuçları
 
İstanbul’un fethinin Türk, İslam ve dünya açısından önemli ve tarihin akışına yön verecek olan sonuçları vardır. Bu nedenle birçok tarihçi İstanbul’un fethiyle Ortaçağ’ın sona erdiğini kabul eder.
 
Fetihle birlikte Osmanlılar, Anadolu’da kurulmuş bulunan çok sayıdaki Türk beyliğine karşı üstünlüğünü pekiştirmiş bulunuyordu. Bu nedenle İstanbul’un Fethi, Anadolu’daki Türk birliğinin sağlanmasında önemli bir etkendir. Osmanlıların sadece Anadolu’daki Türklerin değil, aynı zamanda bütün İslam ümmetinin lideri olması süreci de fetihten sonra başlar. Böylece Osmanlı Beyliği bir dünya devleti haline gelecektir.
 
Fetihten sonra, Osmanlı liderliğindeki İslam, dünya politikasının temel dinamiklerinden biri olmuştur. O dönemde Eski Dünya’da yaşanan bütün uluslararası olaylarda Müslümanların belirleyici bir rolü vardır.
 
Avrupa Hıristiyanlığı yaklaşık üç asır boyunca Haçlı Seferleri ile İslamiyet’i Ön-Asya’dan çıkarmaya çalışmıştı. Bu mücadelede İstanbul Haçlılar için bir sınır karakolu işlevi görüyordu. İstanbul’un fethinden sonra Ön-Asya’daki İslam egemenliği Hıristiyan dünyasınca kesin olarak kabullenilecek ve bir daha bu toprakları kurtarmak için Haçlı seferi düzenlemeyecektir. Aksine İslam Avrupa içlerine yönelecektir. İstanbul’un Fethi Müslümanlar için Avrupa’ya karşı kazanılmış ve uzun yıllar sürecek bir üstünlüğün başlangıç noktasıdır.
 
İstanbul’un fethinin dünya tarihi açısından önemli olmasının bir diğer sebebi de Rönesans üzerindeki etkisidir. Fetih’ten sonra birçok Bizanslı düşünür ve sanatçı yanlarına çok değerli yazma eserleri de alarak, çoğunlukla Roma’ya göç ettiler. Bu kimseler klasik Yunan kültürüne dönüşte önemli rol oynadılar ve kısa bir süre sonra Avrupa’da Rönesans hareketi başladı.
 
Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri
 
1432-1481 yılları arasında yaşamış 7. Osmanlı padişahıdır. 1444 ve 1451 yıllarında iki kez tahta çıkmış ve toplam otuz bir yıl tahta kalmıştır. Küçük yaştan itibaren eğitimine büyük önem verilen Şehzade Mehmed, Molla Yegan, Akşemseddin, Molla Gürani ve Molla Ayas gibi devrin önde gelen bilginleri tarafından yetiştirildi. Dönemin geleneğine uygun olarak devlet yönetiminde tecrübe kazanması için Manisa Sancakbeyliği’ne tayin edildi.
 
Mükemmel bir eğitimle, Matematik, Geometri, Tefsir, Hadis, Fıkıh, Kelam, ve Tarih bilimleri tahsil etti. Tebasına kendi dili ile hitap etmek için Arapça, Farsça, Latince, Yunanca ve Sırpça öğrendi. Kudretli bir asker olduğu kadar geniş görüşlü bir fikir adamı olarak yetişti. Edebiyatla da ilgilenen Fatih, şiirde devrinin üstatları arasında yer aldı ve “Avni” mahlasıyla edebi değeri yüksek şiirler yazdı. Sarayda yazılan ilk divan Fatih’e aittir.
 
Fatih Sultan Mehmed, Manisa Sancakbeyi iken babası Sultan II. Murad’ın tahttan çekilmeye karar vermesi üzerine padişah ilan edildi. Tahtta çocuk yaşta birinin olmasından cesaretlenen Avrupa devletleri, Osmanlı topraklarını taciz etmeye başladılar. Osmanlıları Avrupa’dan atmak için büyük bir haçlı ordusu hazırladılar. Bunun üzerine Sultan II. Murad ordunun başına geçti ve Varna Meydan Savaş’ında Haçlı Ordusunu yenilgiye uğrattı. Bu savaştan sonra Sultan II. Murad tekrar devletin başına geçti. Fatih Sultan Mehmed Manisa’ya gönderildi. İkinci şehzadelik döneminde de yine dönemin önemli bilginlerinden ders almayı sürdürdü.
Sultan II. Murad’ın vefatı üzerine Fatih Sultan Mehmed başkent Edirne’ye gelerek ikinci kez tahta çıktı. Tahta çıktığında ilk işi İstanbul’un fethine ilişkin şehzadeliği dönemlerinden beri tasarladığı planları uygulamak oldu. Önce Anadolu Hisarı’nın karşısına Rumeli Hisarı’nı yaptırdı. Bir yandan da kendi tasarladığı, Avrupa’da görülmemiş büyüklükte toplar döktürdü ve donanma kurdu. Saldırı gününde komutayı doğrudan üstlendi.
 
İstanbul’un fethinden sonra Tuna’ya kadar hakim olmaya ve Sırp sorununu çözmeye yöneldi. Sırbistan’ın Osmanlı hakimiyetine girmesini sağladı. Fetih hareketlerine devam ederek Cenovalılar’ın ticari limanı Kele’yi ve önemli bir üs olan Amasra’yı ele geçirdi. Ardından Sinop’u alarak Candaroğulları Beyliği’ne, Trabzon’u alarak Pontus Devleti’ne son verdi. Midilli Adası’nı Osmanlı topraklarına kattı. Bosna-Hersek’in fethini tamamladı. Tuna güneyindeki Balkanlar’ı Osmanlı idaresinde birleştirdi. Karamanlılardan Konya ve Karaman’ı alarak Karaman Eyaleti’ne dönüştürdü. Venediklerden Eğriboz Adası’nı aldı. Ayrıca Alaiye (Alanya) Beyleri’nin egemenliğine son verdi. Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan’ı Otlukbeli Savaşı’nda yenerek Anadolu’yu kesin olarak Osmanlılara bağladı. Daha sonra Batıya yönelerek bazı Cenova kalelerini fethetti ve Kırım Hanlığı’nı Osmanlılara bağladı. Arnavutluk’u ele geçirdi. Güney İtalya’daki Otranto Osmanlıların eline geçti. Bunun üzerine Papalık büyük bir telaşa kapıldı. Yeni bir haçlı seferinin düzenlenmesi için Avrupa devletlerine çağrıda bulundu. Fakat Avrupa devletleri buna cesaret edemediler.
 
Fatih Sultan Mehmed Han Hazretleri, 1481 ilkbaharında yeni bir sefere çıkarken Gebze yakınlarında vefat etti. 
 
ERBAKAN HOCA'NIN KONUŞMASI
 
Milli Görüş Lideri Merhum Prof.Dr.Necmettin ERBAKAN hocanın 29.05.2010.Cumartesi günü İstanbul İnönü Stadyumunda “İstanbul Fetih ve Gençlik Günü Konuşması”
 
Prof. Dr. Necmettin Erbakan; 
 
Esselamü aleyküm
Hepinizi hürmetle,muhabbetle selamlıyorum. Anlınızdan öpüp, bağrıma basıyorum.
Bugün 29.Mayıs.2010 Cumartesi
Sözlerime başlarken önce Cenab-ı Hakka sonsuz şükürler ediyorum. e
Bugün Dünyamızın başşehri İstanbul’umuzun en büyük stadyumlarından İnönü Stadyumundayız. Bu büyük stadyumda Allah’ın lütfuyla büyük bir coşkuyla, bu muhteşem insan seliyle Fatih Sultan M2uhammed Han’ın İstanbul’u Fethinin 557. yılını kutluyoruz. Bu kutlamanın İstanbul’umuza, milletimize, İslam alemine ve bütün insanlığa saadet getirmesini diliyorum.
Görüldüğü gibi, muazzam bir manayı ve muhteşem bir manzarayı yaşıyoruz. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki, bu muhteşem manzara, hem İstanbul’un fethini coşkuyla yaşıyor olmamızdan ve hem de yeni fetihlerin müjdecisi olmasından kaynaklanıyor. Hepimiz yine çok iyi biliyoruz ki, şu muhteşem manzarayı ülkemizde hiçbir taklitçi görüş yaşayamaz, meydana getiremez. Bu muhteşem manzarayı ancak Milli Görüş meydana getirir. Çünkü Milli Görüş, milletimizin kendisidir, aslıdır, milletimizin inancıdır, milletimizin tarihidir. Bundan dolayı; görülmemiş bu büyük coşkuyu yaşamak nasip oluyor. Cenab-ı Hakk’a sonsuz şükürler ederiz. Elhamdülillah.
 
Çok aziz ve muhterem kardeşlerim;
 
Her şeyden evvel bu büyük tarihi günün, böyle muhteşem bir şekilde yaşanması için bu programı tertip eden Anadolu Gençlik Derneğinin bütün mensuplarına kalpten teşekkürlerimi sunuyorum. Bu muhteşem tarihi günümüz münasebetiyle, bugün  bu stadı dolduran büyük insan selini, Bu muhteşem Gençliği, hepinizi ayrı ayrı kalpten teşekkür ederek selamlıyorum.
Memnuniyetle görüyorum ki, bu stadyumun çok büyük bir kısmına, hanım kardeşlerimiz ve evlatlarımız teşrif etmişlerdir.  Bundan dolayı; huzurlarınızda Sultan Fatihleri yetiştiren hanım kardeşlerimiz ve evlatlarımıza, bu stadı dolduran inançlı kardeşlerimize ve evlatlarımıza huzurlarınızda candan saygılarımı, sevgilerimi sunarım.
Bu muhteşem günü beraber yaşamak için yurtdışından gelen misafirlerimize hoş geldiniz diyor, kendilerine teşekkür ediyor, muhabbetle kucaklıyorum.
Şükürler olsun 40 yıldan beri, ülkemizin çeşitli vilayetlerinde (İstanbul, Konya, Bursa, Kütahya, Eskişehir, Sivas, Gaziantep, Sakarya, Ankara, Kocaeli) bu büyük tarihi günümüzü bugüne kadar hep aynı coşkuyla kutladık.
Bu sene bu coşkuyu hep birlikte İstanbul’da yaşıyoruz.
 
İSTANBUL’UN FETHİNİ NİÇİN KUTLUYORUZ:
 
Tarihimizin en parlak altın sayfalarından birisidir.
Mekke’nin Fethi, Kudüs’ün Fethi, İstanbul’un Fethi bütün insanlık tarihinin en mühim olaylarıdır. Bu fetihleri her sene yaşamak, bunlardan gereken dersleri almak, yeni fetihlere hazırlanabilmek için en lüzumlu, en faydalı derslerdir.
Milletçe bu fetihleri anarak ruh kökümüzü, aslımızı, özümüzü tanımamız, yeni büyük fetihlerin şahlanışını yapabilmemiz için tarihin bu eşsiz olaylarını hep beraber coşkuyla yaşayarak, aşkımızı, şevkimizi, heyecanımızı arttırmak insanlığa hizmet için yapılacak çalışmaların en başında gelir.
 
Gerek bu fetihler esnasında ve gerekse fetihlerden sonraki davranışlarıyla insan haklarına saygının en güzel örneklerini altın harflerle yazmıştır.
Bu inançla bugün yaşamakta olduğumuz “Fetih ve Gençlik Şöleni” İstanbul’umuza, bütün milletimize ve bütün insanlığa hayırlı olsun.
 
İstanbul’un Fethini; Peygamberimiz (s.a.v.) müjdelemişlerdir. Hendek harbinde, hendekler kazılırken, kimsenin kaldıramayacağı bir büyük taşa rastlandı. Müminler dediler ki “Ya Resulullah biz bu taşı kaldıramıyoruz” Bunun üzerine peygamberimiz (s.a.v.) besmele çekti ve kazmayla taşa vurunca, taş parçalandı ve 3 ayrı taş parçası 3 ayrı istikamete gitti. Bu sıçrayan taşlar, 3 fethi simgeliyordu. Bunlardan birisi İstanbul’un fethi, öbürü İran’ın fethi, bir diğeri de Mısır’ın fethini müjdeliyordu. O günden beri, asırlar boyu İstanbul’un fethi için sayısız seferler yapıldı. Fakat Cenab-ı Allah, fethi Sultan Fatih’e nasip etti. İşte Efendimiz (s.a.v.)’in mübarek hadisi şerifleri böylece gerçekleşmiş oldu. Bu hadisi şerifle ne büyük bir müjdeye mazhar olunmuştur. Hem Sultan Fatih, hem onun ordusu ve hem de evlatları olarak bizler bu hadisi şeriften elbette gurur ve şeref duyuyoruz.
 
Bir başka Hadis-i Şerif’te ise Peygamberimiz;
“Letüftahannel Kostantiniyyete, Feleniğmel Emiru Emiru Ha, Feleniğmel Ceyşu Zalikel Ceyş.
“İstanbul mutlaka fetholunacaktır. Onu fetheden kumandan; ne güzel kumandan, onu fetheden asker, ne güzel askerdir”, buyurmuştur.
Bu hadisten alacağımız dersler var, bu hadisi şerif ne gösteriyor bize; İstanbul mutlaka fetholunacaktır. Bundan dolayı, alacağımız ilk ders şudur ki, bir çağı kapatıp, bir çağı açabilmek için kuvvetli bir inanç lazımdır. Öbür taraftan; fetih için kumandan lazımdır, fetih için inançlı askerler lazımdır.
 
Gerçekleri hepimiz biliyoruz. Ve yine biliyoruz ki bu gerçeklerden ders almaya bugün her zamankinden daha fazla ihtiyacımız bulunmaktadır.
Çünkü işte Türkiye’mizin hali ve işte bütün dünyamızın hali.
Herkesin mesut olduğu bir dünyayı, herkesin mesut olduğu bir Türkiye’yi bugün her zamankinden daha fazla özlüyoruz. İştiyakla ve hasretle bekliyoruz. Bunun için bugün insanlarımızın çekmekte oldukları maddi ve manevi ızdıraplardan bir an evvel kurtulup bütün insanlığın aradığı barış ve saadet dünyasına kavuşabilmek için yeni bir dönemi başlatmaya,  Yeni Bir Saadet Dünyası kurmaya   mecburuz.
 
Şu anda duyduğumuz büyük heyecan ve coşkunun içinde, sadece, şerefli tarihimizin en parlak olaylarından birisi olan İstanbul’un Fethinin 557. yılını yeniden yaşamak yok, bununla birlikte yeni bir fetihle, yeni bir dönemin başlatılması Yeni Bir Saadet Dünyası kurulmasının gereğinin şuuru ve heyecanı da var.
 
Madem ki yeni bir dönem başlatılacak, yeni bir fetih yapılacak öyleyse bunun için önce yeni bir dönemi başlatacağımıza kesinlikle inanmalıyız, sonrada hep beraber onu gerçekleştirmek için canla başla çalışmalıyız.
 
Yeniden ferahlığa kavuşmamıza Yeni Bir Dünyayı Kuracağımıza inanmak için çok şükür haklı sebeplerimiz var.
 
Çünkü inanıyoruz.
Çünkü biz şerefli bir milletin ve şerefli bir tarihin evlatlarıyız.
Çünkü bizim milletimiz tarihi boyunca, hep ne zaman bunalmış, hatta artık bitti yok edilmiş, zannedilmiş ise, onun arkasından kısa zamanda harikaları gerçekleştirerek, parlak dönemlere ulaşmıştır.
 
Düşünün ki, 1453’te İstanbul fethedildiğinden çok değil, daha 50 sene evvel bütün Anadolu Timur’un istilasına uğramıştı. Her şey bitti zannediliyordu.
 
Öyle bir Anadolu da kısa zamanda yepyeni atılımlar fışkırmış, 50 sene sonra bir çağı kapatıp, bir çağı açacak en muhteşem bir fetih gerçekleştirilmiştir.
 
Aynı şekilde 1918’de de ülkemiz yabancıların işgaline uğramış, her şey bitti zannedilmişti, buna rağmen bu aziz millet, hatta bir gün bile dinlenmeden kurtuluş savaşını başarmıştır.
 
İşte millet olarak son 6 yıldan beri yaşadığımız bütün maddi ve manevi tahribata, yıkım ve sıkıntılara rağmen bugün burada İstanbul’umuz da yepyeni bir dönemi başlatmanın coşkusu içerisindeyiz.
 
Yeni dönem hayırlı olsun.
İstanbul’un fethi, 21 yaşında Sultan Fatih’in tahta çıkar çıkmaz, ilk uygulamaya koyduğu plan olmuştur. Çocukluğundan beri, bu hadisi şerife mazhar olmak için aklı fikri İstanbul’un Fethindeydi.
Biz her zaman söylemiyor muyuz, başarılı bir insan olmak için mutlaka inançlı olmalıyız, o işin delisi olmalıyız diye. Sultan Fatih’te İstanbul’un Fethinin delisi oldu.
 
Gece gündüz hazırlıklarını yaptı. Dünyanın en muhteşem şehri olan İstanbul’u fethetmek için her şeyi seferber etti. 300 bin kişilik ordusuna ilaveten, dünya tarihinde ilk defa yeri göğü inletecek topları döktü. Her zaman söylemiyor muyuz; inanç, tekeden bile süt çıkarır. İnsanlar azmedince işte dağları devirecek toplar yaparlar. Gemileri karadan yürütürler.
 
Bunları Sultan Fatih hazırlattı. Bir kış ayında 400 gemi, 4 ayda koskocaman Rumelihisarı ve 200 bin kişilik ordu. 5 Nisan 1453 günü surların önünde yerlerini aldılar. 6 Nisan günü Bizans’a “teslim ol” çağrısını yaptılar. Ne zaman ki Bizans teslim olmayacağız dedi; o zaman zafer bayrakları dalgalanmaya başladı. Trampetler çaldı. Hücum emri verildi.
 
Hücum emri verilirken, önce Cuma namazını Sultan Fatih bütün askerle beraber kıldı. Allah’a zafer için yalvardı. Yalvarırken, Allah’ın en aciz kullarından biri gibi görünüyordu. Duasını yapıp, ayağa kalkıp, hücum emrini verdiği zamanda, dağları titreten bir aslan gibi görünüyordu.
 
Ne güzel asker, ne güzel kumandan buyrulduğu için, İstanbul’un fethinin her noktasından ders almak mecburiyetindeyiz. 52 gün gece gündüz, aman yarabbi, ne büyük bir savaş, ne büyük bir azim ve ne büyük bir gayret! Yerin altında ve yerin üstünde, surların önünde, surların üstünde her türlü tedbirler alındıktan sonra, bunları yeterli görmeyen Fatih Sultan Mehmet, işte buradan başlayarak önce tepelere, sonra da Haliç’e doğru 72 parça gemiyi karadan yürüterek denize indirdi. Tarihte görülmemiş en büyük azmi yaşadık, yeraltında lağımlarda savaşlar, yerin üzerinde savaşlar yapıldı ve hepimizin bildiği gibi mutlu son 29 Mayıs sabahı geldi. O gün hücumlar birbirini takip ediyordu. Kaleye bayrağı dikmek Ulubatlı Hasan’a nasip oldu. Fatih’in askerleri orada tutundular. Toplarla açılmış olan gediklerden sular, seller gibi İstanbul’un içine girdiler.
 
Sultan Fatih önce Ayasofya’ya gitti. Orada 2 rekâtlık bir şükür namazı kıldı. Ayasofya’yı kıyamete kadar cami olarak kullanmak üzere vakfetti. Ve hemen arkasından, Eba Eyyüb El-Ensari hazretlerini ziyaret etti. Böylece tarihin en muhteşem fethi yaşandı. Bir çağ kapandı. Bir çağ açıldı. İstanbul’un Fethini bugün; aynen surların önündeki askerler gibi, tekrar hep beraber yaşıyoruz.
 
İstanbul’un Fethi’nin 557. Yıldönümünü kutlarken her zaman olduğu gibi bir kere daha 5 şeyi hatırlamak elbette görevimizdir.
 
1. Hatıra Sultan Fatih, ne güzel kumandan, ne güzel gençlik timsali, 21 yaşında çağı açıp, çağı kapatan tarihin eşsiz şahsiyetlerinden biri. Şükürler olsun, böyle şerefli bir insanın torunları olmak bizler için en büyük bir mazhariyettir.
Sultan Fatih’in İstanbul’u Fethinden sonra İstanbul’da yaşayan bütün herkese tam ve kamil manada insan haklarını tanıması, bunların korunmasını kendi kefaleti altına alması milletimizi tarif eden eşsiz olaylardan birisidir.
 
İstanbul’un Fethinden, elbette alacağımız derslerden birisi; en büyük insan şüphesiz Eba Eyüp El-Ensari Hz.’dir. Efendimiz (S.A.V.)’e Medine’den gelip, ilk biat eden Müslüman. Efendimiz (S.A.V.)’in devesinin hicretten sonra evinin önünde çöktüğü Müslüman. Efendimiz (S.A.V.)’i o misafir etti. İlk İslam Devleti onun evinde kuruldu. İşte o insan, Peygamberimiz (S.A.V.) hayattayken, bütün İslam ordusunun her seferinde bayraktarlık yaptı. Bu ne büyük şeref,  ne eşsiz mazhariyet. Kumandanı Allah’ın sevgilisi olan ordunun bayrağını Eba Eyüp El-Ensari taşıyor. Askerlerin her biri Eshab-ı Kiram, her biri peygamber gibi, her biri insanlığa yol gösteren, gökte parlayan bir yıldız gibi. Böyle bir ordunun her sefer bayraktarı Eba Eyyüp El-Ensari Hz.’dir. Bunlardan bir tanesine bir insan nail olsa, ona binlerce insana şefaat etmek hakkı nasip olur. Ne müthiş bir insan. Allah şefaatinden ayırmasın.
 
İşte bu insan, daha önce İstanbul surları önüne geldi. 90 yaşında 6 oğlu ile birlikte oklara karşı herkesten önce o atılıyor.
 
Genç Kumandan “Ya Ensari, sen bize Allah Resulü’nün bir hediyesisin. Niçin bu oklara atılıyorsun? Sana birisi isabet ederse, biz ne yaparız? Niçin geride durmuyorsun?”
Birkaç kere bunları kendisine söyledi. Ama onu durduramadı. En sonunda durdurmak için, sen şu ayetin manası bilmiyor musun? “Neden kendini tehlikeye atıyorsun?” dendiği zaman, işte Bizansın okları altında Eba Eyyüp El-Ensari Hz. Genç kumandana muharebe meydanında vereceği dersi verdi.
 
Dedi ki “Evladım sen kaç yaşındasın? Bak gördün mü? O ayetin açıklandığı zaman sen daha doğmamıştın. Bu ayette söylenen nedir?”
 “Ey Müslümanlar hurmaların altını havalandıracağız, yapraklarını temizleyeceğiz diye dünyalık işlere dalıp, hakkı, adaleti hakim kılmak ve bütün herkesin saadeti için çalışmaktan kendinizi tehlikeye atmayın. Unutmayın ki asıl tehlike hakkı ve adaleti hakim kılmaktan geri durmaktır” dedi.
 
İşte kumandana o dersi verdi ve de bütün hayatı boyunca böyle büyük şereflere mazhar olmuş Eba Eyyüp El-Ensari Hz.’lerine tabii ki, yüce Allah şehit olmayı nasip edecekti. Ve bu muradına ulaştı.
 
Şu tarihi günü andığımız bu anda diliyoruz ki Allah, hepimizi Eba Eyyüp El-Ensari Hz.’nin şefaatından ayırmasın. Eba Eyyüp El-Ensari Hz’nin 90 yaşında beyaz atının üzerinde 6 tane evladıyla, üç yanda elinde kılıç surların önünde atının şahlanışını gösteren bu fotoğraf, şuurlu bir Müslüman nasıl bir insandır? Onu gösteren fotoğraf ne güzel bir fotoğraftır.
Bu fotoğraftan alacağımız sonsuz değerde dersler vardır. Bu derslere bugün her zamankinden fazla ihtiyacımız bulunmaktadır.
 
Şöyle ki;
 
Hepimiz müslümanız elhamdulillah. İslamı seviyoruz ve istiyoruz. Fakat İslam dininin ne olduğunu tam manası ile bilmiyoruz. İslam dininin hakikatini öğrenmeye çok büyük ihtiyacımız bulunmaktadır. İslam dini bütün insanlığın saadeti için çalışmak, cehdü gayret etmek dinidir. Kendimizin ve bütün insanlığın saadeti için nasıl namaz kılmaya, oruç tutmaya, zikretmeye ihtiyacımız varsa aynı şekilde yeryüzünde hakkı ve adaleti hakim kılmak için, Adil Bir Düzen kurmak için bütün gücümüzle çalışmaya da ihtiyacımız vardır.
 
Şayet İslam dini kelime-i şaadet, oruç, tesbip, namaz, hacc’dan ibaret olsaydı Eba Eyüp El Ensari hazretleri 90 yaşında 6 oğluyla beraber İstanbul’da ne arıyordu? Medine-i Münevverede oturup bu ibadetleri çok daha mükemmel bir şekilde yapabilirdi. İslam dini iyilik dinidir, bütün insanlığın saadeti için bütün gücüyle çalışma dinidir. Her bakımdan önderimiz olan Peygamber Efendimiz A.S. bunun en güzel örneği olduğu gibi onun en yakın arkadaşlarından olan Eba Eyüp El Ensari Hz. Bu gerçeğin en güzel delilidir.
Çok aziz ve muhterem kardeşlerim. Bu gün İstanbul’un Fethini anarken Akşemseddin Hazreleri’ni de yadetmeye mecburuz. Akşemddin Hz.’leri Fatih’in hocası. Büyük ilim adamı. Onun en büyük tarafı ise, her şeyiyle cihad şuuruyla öncü olması, yeryüzünde hakkın hakim olması için canla başla çalışmasıdır. O alim İstanbul’un fethinde çadırlardan, siperlerden ayrılmayıp; askere fethin mutlaka olacağı inancını aşılıyor. Bütün bu maneviyatı vermek için canla başla çalışıyor.
 
Akşemseddin Hazretleri din görevlilerimiz için en güzel bir örnektir.
İstanbul’u anarken unutmayacağımız büyük olaylardan birisi de Ulubatlı Hasan’dır. Nasıl efendimiz hadis-i şerifinde “İstanbul’u fethedecek kumandan ne füzel kumandan”diye buyuyorsa “Onu fethedecek asker, ne güzel askerdir”diye de buyuruyor. İşte o kumandan Sultan Fatih ise, o askerin timsali de Ulubatlı Hasan’dır. Hadis-i şerifteki methedilmiş asker. Ulubatlı Hasan gibi olmaya özenmeliyiz. Hakkı hakim kılmak için çalışan ve her türlü zorluğa göğüs geren, hakkın gücüyle hakkın bayrağını surlara diken Ulubatlı Hasan, ne güzel asker ve ne güzel örnektir.
 
Muhterem kardeşlerim, İstanbul’un fethinde bir diğer önemli olay da, Ayasofya’dır. Ayasofya bak, Necip Fazıl ne güzel ifade etmiştir. Dünyanın bir çok yerinde çeşitli mabetler var ve hepsinin de bir manası var. Fransa’da Notradam Kilisesi onlara göre güzel mimariye sahip bir binadır. Süleymaniye bir dünya imparatorluğunun sembolü, bir büyük haşmet timsali Süleymaniye. Evet bütün bunların bir manası var. Ayasofya Camisi’nin manası da hakkın batıla galebesinin sembolüdür.
 
Kardeşlerim Ayasofya Sultan Fatih’in vakfıdır. Kıyamete kadar cami olarak kalmasını vakfiyesinde yazmıştır.
 
Böyle tarihi bir günü yaşarken bu gerçekleri bir kere daha hatırlamak bir vecibedir.
Kardeşlerim, Allah’ın lütfuyla bu gün, dünyanın başkenti İstanbul’umuzun Fethinin 557. yılını şu muhteşem toplulukla bir büyük aşk ve vech ile yaşıyoruz.
 
Bu tarihi günü hepinizi muhabbetle kucaklayıp kapatırken, Necip Fazıl’ı huzurlarınızda anmayı bir vecibe sayıyorum. Ne diyordu Necip Fazıl merhum; “Ne zamanki bu stadlar futbol maçı için değil, hakkı ve adaleti hakim kılmak isteyen kalabalıkların topluluğuyla dolarsa, işte o gün kurtuluyoruz demektir” Allah’a şükürler olsun.
 
Çok aziz ve muhterem kardeşlerim;
 
Bu gerçeği vurguladıktan sonra,
Şimdi geliniz hep beraber söz verelim.
“Bütün insanlığın, Saadet ve Selameti” için,
“Yaşanabilir bir Türkiye” için,
“Yeniden Büyük Türkiye” için,
“Barış ve Adalete dayanan Yeni Bir Saadet Dünyası” için,
Bütün gücümüzle çalışacağımıza söz veriyoruz.
Yeni Dönem Hayırlı olsun.
ALLAH’A EMANET OLUNUZ !!!
ESSELAMÜ ALEYKÜM, AZİZ KARDEŞLERİM.!!!

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum