Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Hadi oradan ucuz şey!

Hadi oradan ucuz şey!

Başbakan Ahmet Davutoğlu, geçtiğimiz hafta, gazetelerin genel yayın yönetmenleriyle bir toplantı yaptı ve bazı “rica”larda bulundu. 

Terörü özendirici ve meşrulaştırıcı yayınlardan uzak durulması, kamuoyunu tedirgin edecek haberlere yer verilmemesi, şehit ailelerini rencide edecek ifadelerden kaçınılması yönünde ricalar...

Ricadır...

Uyarsınız ya da uymazsınız.

Uymadığınızda, bunun bir müeyyidesi yok.

En fazla, müteakip toplantıya çağrılmazsınız...

Hayır, öyle değilmiş.

Başbakan, matbuatı zapturapt altına almaya çalışıyormuş.

Bunu Can Dündar söylüyor.

Hani, devletin operasyon bilgilerini faş ettiği için hakkında soruşturma açılan kahraman gazeteci Can Dündar. (Devletin operasyon bilgilerini faş eden iki Alman gazetecisi şu sıra casusluk suçundan yargılanıyor. Tek gazetecilik başarısı cemaat polislerinin eline tutuşturduğu “dinleme ve izleme kayıtları”nı yayınlamak olan Can Dündar, bu cürümden “kahramanlık” çıkarmaya çalışıyor... Elbette gazeteci eline geçen bilgileri yayınlar, yayınlamak ister; bu gazeteciliktir. Bu cümleden olarak, hakkında “gizlilik” kararı bulunan bilgileri de yayınlayabilirsiniz. Bu da gazeteciliktir. Ama bedelini de ödersiniz... Yasalar, “top secret” bilgilerin faş edilmesini müeyyideye bağlıyor. “Sonucuna katlanıyorum” derseniz, her şeyi yaparsınız. O zaman “Niye beni içeri tıkıyorlar?” diye ağlamayacaksınız; “Ben pis bir işe bulaştım... Evet, gazetecilik yaptım ama aynı zamanda suç işledim. Bedeli neyse, öderim!” diyeceksiniz.)

Evet, Can Dündar, Başbakan Davutoğlu’nun ricasını “basına müdahale” sayıyor.

Cemaat polislerinin hiçbir ricasını kırmayan, suça bulaşmış savcıları ve polis şeflerini aklamak için bin dereden su getiren Can Dündar, alt tarafı bir “rica”dan olmadık sonuçlar çıkarıyor.

Nasıl bir sonuç çıkardığını kendisinden dinleyelim, sonra Allan ne verdiyse yüklenelim: “İlerde basın tarihini yazanlar, ülke kan gölüne döndüğü bu dönemde, neden gazetelerin çoğunun bu haberleri gizlemeyi tercih ettiğini araştıracak. / Televizyonların haber bültenlerine, gazetelerin birinci sayfalarına bakacaklar ve devlet büyüklerinin kurusıkı demeçleri dışında bir şey bulamayacaklar. Silahların neden yeniden konuşmaya başladığına dair ciddi bir analiz ya da bölgede neler yaşandığına dair ayrıntılı izlenimler göremeyecekler. / Belki o zaman, Başbakan Davutoğlu’nun geçen hafta gazetelerin genel yayın yönetmenleriyle yaptığı toplantının tanıklarına başvuracaklar. ‘O toplantıda Başbakan, sizden ne rica etti’ diye soracaklar. / Ve orada ‘terör haberlerine, şehit cenazelerine geniş yer vermeyin. Kamuoyunu tedirgin etmeyin. Bazı sözcükleri kullanmayın’ ‘rica’sının iletildiğini öğrenecekler. Bu ‘rica’ları izleyen günlerdeki sayfaları inceleyince bir dönem medyanın nasıl çalıştığını anlamış olacaklar.”

Bu hadsize şunu söylemek lazım:

Başbakan’ın “rica”da bulunduğunu kendin söylüyorsun... Hem de, adlı adınca “rica” sözcüğünü kullanarak... Adı üstünde, “rica...” Buna uyarsınız ya da uymazsınız.

Uymamanın bir müeyyidesi yok.

Nitekim Cumhuriyet gazetesi, hiçbir ricaya uymayacağını bildiren bir yayıncılık yapıyor. Adeta “Kandil’in resmi yayın organı” gibi çıkıyor. Kimse de bir şey demiyor.

Terör elebaşılarıyla röportajları biz sadece Cumhuriyet gazetesinde okuyoruz. PKK militanlarının “yerlere sigara izmariti dahi atmayan” çiçek çocuklar olduğunu, yine Cumhuriyet gazetesinden öğreniyoruz.

PKK, mesajını, artık sadece bu gazete aracılığıyla iletiyor.

Kimse de, “Sen ne yapıyorsun birader?” diye sormuyor.

Kandil gazete çıkarsa, ancak bu kadar etkin olur.

Başbakan’ın “rica”sını “basına müdahale” sayan bu hadsiz, emirle manşet attıran generallerden (niyeyse) hiç söz etmiyor... Andıçları anmıyor...“Paşam, ne zaman darbe yapacaksınız?” diyen bağımsız gazetecileri görmüyor... “Bir dönem medyamız bu haldeydi, ben de tırstığım için romantik yazılar yazıyordum” demiyor.

Uzak bir geçmişten söz etmiyorum.

Darbeler döneminde matbuat ne haldeydi, en iyi bilebileceklerden biri de bu hadsizdir.

Bir tek itirazını, bir tek çıkışını hatırlamıyoruz.

Meslektaşları andıçlanırken, karargâhın emriyle köşeler boşaltılırken bu hadsiz araziye uydu.

Şimdi “mülaaneci” bürokratları arkasına almış, steril ortamda kahramanlık taslıyor. Ucuz şey!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Ahmet Kekeç Arşivi