D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Tekkeleri Kapatmak, Edebi İptal Etmek!

Tekkeleri Kapatmak, Edebi İptal Etmek!

Konya’dan yazıyorum; Mevlevî Âsitanesi’ni ziyaretten sonra...

“Mevlevî Âsitanesi” mevleviliğin merkez tekkesi demek... Hz. Mevlâna’nın yüzyılları aşan tesirini anlatmaya gerek yok. Vefat ettiğinde mezarının üzerine bir gök kubbe dikildi. Uçsuz bucaksız Konya ovasında yolunu arayanlar 30-35 kilometreden parıltılarını saçan Kubbe-i Hadra’dan istikamet tutarlardı. Zamanla tekke ve diğer yapılar eklenerek merkez dergâh tamamlandı. Osmanlı ve İslâm dünyasının bir çok şehrinde bu merkezin şubeleri vardı. Siyasî imparatorluk içinde bir edeb imparatorluğu... Kültürüyle, sanatıyla da bulunduğu yeri farklı kılan bir gönüllülük hareketi...

30 Kasım... Tekke ve zaviyelerin kapatılmasının üzerinden 90 yıl geçmiş... 30 Kasım 1925’ten 30 Kasım 2015’e nasıl geldik? Ne kaybettik, neler kazandık? Bir kurumu kapatmakla, varlığını kabul etmemekle ne yapılmış oluyor? Bu doksan yıl boyunca birileri habire tekkelerin tam olarak kapatılamadığından, ortalığın şeyhten dervişten geçilmediğinden söz etmedi mi? 

Demek ki, binaları kapatmak, o kurumlar etrafında oluşan muhtevayı ortadan kaldırmak anlamına gelmiyormuş... İhtiyaç bir şekilde gideriliyormuş. 

Tekkelerin kapatılmasının esas olarak Sünnî İslâma zarar vermek için yapıldığını söylemek mümkün. Fakat asıl olumsuz tesirini Alevi halk üzerinde gösterdi. Bugün Devlet bir inkılap kanunu yüzünden Alevî Bektaşî tekkelerinin yerini alan cem evlerinin statüsünü tayinde güçlük çekiyor. 

Türkiye’de şimdi istesek, resmen açık bir tekke bulup ziyaret edemeyiz. Tek tük müzeye dönüştürülen veya başka maksatlarla kullanıldığı için günümüze ulaşan nâdir örnekler ise tarihî kalıntı olmaktan başka bir anlam taşımaz. Balkanları gezenler bilir, oraların en tanıdık yüzleri tekkelerdir. 

Bu yakın tarih meselesinin günümüzde nasıl yorumlanmaya devam edildiğini merak ettim. Önce resmi bir Atatürkçülük sitesine girdim. ATAM (Atatürk Araştırmaları Merkezi)…

Bakın tekkeler neden kapatılmış: “Osmanlı döneminde tekkeler, gitgide, çalışmaksızın tevekkül felsefesini işleyen yerler haline dönüşmüştü; halbuki insanları daha yaşarken dünyadan uzaklaştırıp onları uhrevî âleme çekmek, çağdaş yaşam ile bağdaşamazdı. Toplum yeni bir enerjiye, yeni bir atılıma gereksinim gösteriyor; çağdaş yaşam, insanları çalışmaya, bu çalışmanın yaşarken ödülünü almaya çağırıyordu... Ayrıca tekke ve zaviyelerin başında bulunanlar siyasal amaçlarla ve çoğu kez dini siyasete âlet ederek masum vatandaşları suça yöneltiyorlardı. Türkiye Cumhuriyeti artık, şeyhler, dervişler ve müritler memleketi olamazdı. İşte 30 Kasım 1925’te kabul edilen bir yasayla tekke, zaviye ve türbeler kapatıldı; türbedarlıklar ile şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik vb. birtakım unvanlar kaldırıldı.”

Yüzünüzde bir tebessüm belirdiğini hissediyorum. Bu resmiyete karşı hissedilebilecek cinsten bir tebessümdür. Bu tebessümü hüzne çeviren yıllarca önce bu siteye konulan bilgilerin geçen zamana ve değişen yönetimlere rağmen olduğu gibi durması.

Asıl gayri resmi bir Atatürkçülük sitesinde yazılanlar sizi kahkahalara boğmazsa şaşarım! Kendini “En kapsamlı Atatürk sitesi, Atatürk inkılapları Sitesi” olarak tanımlayan “www.ataturkinkilaplari.com” konuyu daha dramatik şekilde tavsif etme yolunu seçmiş: 

“Osmanlı Devleti’nde belli bir mezhep içinde Tanrı’ya erişmek amacıyla değişik yöntemler arayan dini akımlar vardı ve bunlara tarikat deniliyordu... Başlangıçta yalnızca din konularıyla ilgilenen tarikatlar, zaman içinde amaçlarından uzaklaşarak dinsel sömürü unsurları haline gelmiş ve siyasal olaylarda etkili rol oynamaya, çıkarları tehlikeye düştükçe halkı ayaklandırmaya koyulmuşlardı. Bu etkinliklerini cumhuriyetin ilanından sonra da sürdürmeye kalkışmaları ve Menemen Olayı, Şeyh Sait Ayaklanması gibi şeriattan yana ayaklanmalara yol açmaları üstüne; ‘Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler memleketi olamaz Türkiye Cumhuriyeti her alanda doğru yolu gösterecek, uyaracak güçtedir. Biz uygarlığın bilim ve fenninden güç alıyoruz ve ona göre yürüyoruz Başka bir şey tanımayız’ diyen Mustafa Kemal Atatürk’ün sözleri ışığında harekete geçilerek, 30 Kasım 1925’te çıkarılan yasayla tekkeler ve zaviyeler kapatıldı.” 

“Atatürkçü bilgilenmede mantık aranmaz, gerçeğe sadakat beklenmez!” Metindeki mantık tutarsızlıklarını sergilemeyi gereksiz sayıyorum. Bu siteyi tanzim eden atatürkçülerin tarih bilmek gibi bir mecburiyeti olmadığını da hatırdan çıkarmıyorum. Çünkü tekkelerin kapatılması sadedinde Menemen Vak’asını da gerekçe gösteriyor. Yani beş yıl sonranın olayı, o günden seziliyor ve şakkadak mürtecilerin tekkesi kapatılıyor!

Tekkeler sadece dinî kurumlar mıydı? 

Türkiye’de edebiyat adına, sanat adına, estetik adına ve hatta ilim adına yüzyıllar boyunca ortaya konulan eserlerin nereden kaynaklandığını sanıyorsunuz? Yunus’tan başlayın 10 büyük şair sayın. Kaçı tekkeden beslenmemiştir? Büyük bestekârlarımızın kaçının yolu tekkeye düşmemiştir? 

Türkiye neden Osmanlı sonrası yüksek bir edebiyat ve estetik oluşturamadı? Eğer Cumhuriyet’ten sonra kendi kültürümüzle ilgili yüksek seviyede eserler ortaya konulabilmişse, bu eserlerin yapıcıları ya doğrudan tekke menşelidir, ya da dolaylı olarak böyle bir kaynakla irtibatlıdır. 

90 sene önce sadece tekkeler kapatılmadı, ilim, sanat, edebiyat ve estetik geleneğimizin verimli kaynağı da yok edildi. Belki de en önemlisi “edeb”in iptali. Bu edeb kurumlarının yokluğunu bugünün yaygın edebsizlikleri her geçen gün daha fazla hatırlatmıyor mu? 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi