Ergenekon'dan geriye ne kaldı?

Ergenekon'dan geriye ne kaldı?
Yargıtay'ın "Ergenekon diye bir örgüt yok" şeklindeki kararıyla ilgili en özgün yorum Milli Görüş'ten geldi. Milli Gazete yayın yönetmeni Mustafa Kurdaş, Ergenekon'dan geriye "mağdurları" ile "Ergenekon'un rantını yiyenler" kaldığını kaydetti.

Yargıtay, meşhur Ergenekon davası ve sanıklarına verilen cezaları bozdu, sanıklara beraat istedi. Yargıtay'ın en önemli gerekçesi ise "Ergenekon diye bir örgüt yok" oldu. 

Yargıtay'ın "Ergenekon diye bir örgüt yok" şeklindeki kararıyla ilgili en özgün yorum Milli Görüş'ten geldi. Milli Gazete yayın yönetmeni Mustafa Kurdaş, Ergenekon'dan geriye "mağdurları" ile "Ergenekon'un rantını yiyenler" kaldığını kaydetti.

Ergenekon davasının mağdurlarını "Muvazzaf askerler, emekli askerler, kimi sivil toplum kuruluşu yöneticileri, kimi üniversite hocalar, kimi işadamları…" diye özetleyen Mustafa Kurdaş, Ergenekon davasının rantını yiyenlerle ilgili ise "Kimileri kasaları doldurdu, kimileri makamları doldurdu, kimileri de sandıkları…" yorumunda bulundu.

Kurdaş, Ergenekon soruşturmaları sürecinde hayatta olan Milli Görüş lideri merhum Necmettin Erbakan'la ilgili de bir anektod aktararak, Erbakan'ın Ergenekon gözaltı ve tutuklamalarıyla ilgili olarak "Anlaşıldı, bunlar Amerika'nın aleyhine konuşacak kimseyi bırakmayacak" dediğini ifade etti.

Milli Gazete genel yayın yönetmeni Mustafa Kurdaş'ın dikkat çeken yazısının tamamı şöyle:

"TAM 9 yıl… Ne manşetler atıldı, ne yorumlar yapıldı… Mangalda hiç kül bırakılmadı.  Gazeteler koro halinde “iri iri manşetler attı”. Kim bilir, kaç “100” ya da kaç “1000” manşet okuduk. Kim bilir kaç “10 bin” sayıda, kim bilir kaç “milyon” vuruşluk  memleketi kurtaran makaleler kaleme alındı gazetelerin müstesna “köşeleri”nde. Ekranların kadrolu sakinleri kim bilir kaç milyon saniye, belki de kaç milyon dakika aziz milletimizi bilgilendirmeyi kendine bir vecibe saydı. Ağzı olan konuştu, köşesi olan yazdı. Mikrofonu gören demeçsiz bırakmadı memleketi. Demokrasi düşmanlarına, darbelere karşı cengavercesath-ı müdafa yapıldı. Milli kahramanlar (!) büyük  zaferlere koştu hiç yorulmaksızın…

Ve 9 yıl sonra bugün! Mahkeme nihayet kararını verdi: Ergenekon diye bir şey yokmuş meğer.. Meğer yalanmış her şey.  Onlarca “Ergenekon Dalgası” diye takdim edilen operasyonlar, yakalamalar, kafaların üzerine basıp polis arabalarına bindirmeler, patlayan flaşlar, ekranlardaki “Son dakika” parıltıları “milletle dalgaymış” harbiden.

Peki, 9 yıl sonra Ergenekon’dan geriye ne kaldı?

1- Ergenekon mağdurları.

2-Ergenekon’un rantını yiyenler.

“Mağdurlar” diyelim önce.

Muvazzaf askerler, emekli askerler, kimi sivil toplum kuruluşu yöneticileri, kimi üniversite hocalar, kimi işadamları… Tek tek yazacak değiliz, her kesimden yüzlerce insan ve tabi aileleri, kurumlar.. Ergenekon mağdurlarını sadece operasyonlara maruz kalanlarla sınırlarsak, gerçek mağduriyetin de üstünü örtmüş oluruz. Zira mağdurlar sadece Silivri’ye götürenler ve ailelerinden ibaret değil. Suçlu olabileceklerin yanında bütün suçsuzlar da mağdur… Sanık sandalyelerine oturtulanlar kadar sanık sandalyesine oturtulmayanlar da mağdur.  Gözdağı verilenler var, onlar da mağdurlar… Hedef gösterilenler var, onlar da mağdurlar. Genelkurmay Başkanları bile gözaltına alınan Türk Silahlı Kuvvetleri mağdur edilmiştir, çünkü ordu bilinçli bir yıpratılma kampanyasına tabi tutulmuştur.  Gerçekte kim mağdur derseniz, bunun cevabı tektir: Bütün fertleriyle bu millet Ergenekon mağduru edilmiştir. Evet, gerçek mağdur kandırılmak istenen bu millettir. Bu ülke bütün kurum ve kuruluşlarıyla kandırılmıştır! Bugünkü mahkeme kararı da 9 yıllık gerçeği yüzümüze vurmuştur.

“Ergenekon’un rantçıları” diyelim şimdi de…  

Ergenekon seferberliğinin figüranlarının tamamı aslında aynı zamanda bu sürecin rantçısı durumundadır. Bu dönemde palazlananlara dikkat etmek gerek. Kimler peydahlandı, kimler palazlandı!? Kimileri kasaları doldurdu, kimileri makamları doldurdu, kimileri de sandıkları… Kimileri iktidarlarını perçinledi, kimilerinin “devlet içinde devlet oldukları” gözlendi.  Kimileri şöhret oldu, kimileri paralara boğuldu. Kimileri de kendisine mesleki alanlar açtı. Kimileri şöhretli gazeteciler sınıfına terfi etti, kimileri de şöhretli gazeteci olup, sonra da milletvekilliğiyle ödüllendirildi. Kimileri de, Ergenekon kitapları yazdı, paraya para demedi. YÖK’ün literatürüne giren bilimsel tezler  yazıldı. Ergenekon sürecinde en iyi yağıp gürleyen, ağzı laf yapanlar televizyonlarda program kaptı. Ergenekon’un gerçek rantçısı kim derseniz bunun cevabı da tektir: Ergenekon’un gerçek mağduru bu milleti kandıranlar da Ergenekon’un gerçek rantçılarıdır.

“ANLAŞILDI, BUNLAR AMERİKA’NIN ALEYHİNE KONUŞACAK KİMSEYİ BIRAKMAYACAK”           

2009 yılında Erbakan Hocamızın vaki İran seyahatindeki heyet de biz de bulunuyorduk. Hocamızın yapmış olduğu yurtdışı seyahatleri arasında bu seyahatin ayrı bir yeri vardır. 5 gün planlanmış ama 12 gün sürmüştü. O yaşta, hatta tekerlekli sandalyede Erbakan Hocamız “Yeni Bir Dünya” projesini bu ülkenin Ali Hameney’denAhmed-i Necad’a, Muttaki’denHatemi’ye, Rafsancani’den Ali Laricani’ye kadar kim varsa yetkili, etkili herkese anlatıyordu. Usanmadan yorulmadan… Detaylarına girmeyelim ama, bugünleri de kuşatan, coğrafyamızda yıllar sonra bugün yaşanmakta olanları da daha o günlerden gören uyarılar, ikazlar yapıyordu. “Önce İslam Birliği’ni kurmamız ve Amerika’yı ve Siyonizmi bu bölgeden söküp atmamız gerekiyor” diyordu.

Yazı konumuz vesilesiyle değindik İran seyahatine.   Türkiye’de bir Ergenekon dalgası daha yapılmıştı. Hatırladığımız kadarıyla toplamda 29 kadar  bazı dekanlar, profesörler, öğretim üyeleri gözaltına alınmışlardı. O günün programında bizim Tahran Büyükelçi’mizin 54. Hükümetin Başbakanı Erbakan Hocamızın onuruna vermiş olduğu yemek vardı. Olur ya, bir gazeteci hocamıza bu konuyu sorabilirdi. Ya da bir sohbet sırasında bu mesele açılabilirdi. Hocamızın Türkiye’deki bu gelişmeden haberdar olması gerektiğini düşündük. Hocamızın sefarette yalnız başına kaldığı bir “an” oluşunca, Hocamızın yanına vardık ve kendisini detaylarıyla bilgilendirdik. Hocamız yine sayfalarca makalelerle anlatılacak süreci tek cümleyle özetlemişti bize: “Anlaşıldı Mustafa” demişti Hocamız; “Bunlar Amerika’nın aleyhine konuşacak kimseyi bırakmayacaklar…”

Nitekim, Ergenekon dalgaları büyüdükçe, Amerika’nın ve iktidarın aleyhine konuşulanlar siniyor, köşesine çekiliyordu.

HER YOL MÜBAH SAYILDI,

BU YOLDA İLERLEMEK İÇİN!

Bu anekdotu, hafızamıza not düşerek, 9 yıllık süreçteki yürüyüşümüze devam edelim…  Unutturulmak istenenleri biraz daha hatırlayalım: Türkiye’de bir taraftan Ergenekon dalgalarının ardı arkası kesilmiyor, herkes içeri alınıyor. Diğer taraftan da AKP yönetimi ekranlarda, gazete manşetlerinde bu operasyonların yılmaz savunuculuğuna soyunuyordu. Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile CHP Genel Başkanı Baykal arasındaki polemikler, Ergenekon düelloları hafızalara kazınmıştı: Erdoğan Baykal’a “Ergenekon’un avukatı mısın” diye yükleniyor… O da “Evet avukatayım, sen Savcı mısın” diye cevap yetiştiriyordu. AKP yönetimi de tek bir ağızdan “Siz Ergenekon’un avukatıysanız biz de Ergenekon’un savcısıyız” diyordu…  Bugün bu operasyonlar için cemaatin adı geçerken, o günlerde iktidar seçim meydanlarında oyları devşiriyordu…  Ümraniyelerle, Balyozlarla, Sarıkızlarla, Ayışığıyla, Yakamozlarla, Ergenekonlarla güya darbeler savuşturuluyor, tarihe altın harflerle geçecek büyük kahramanlıklar serdediliyordu…  İktidar ve cemaatin müthiş bir uyumu, noksansız bir takım oyunu dikkatlerden kaçmıyordu.

Öyle güçlü bir “algı yönetimi” kasırgası estiriliyordu ki; kasırganın önüne çıkan her engel yıkılıyor, aşılıyordu. Her yol mübahtı bu yolda ilerlemek için. Hem iktidarın medyası, hem de cemaatin medyası, hem de devletin medyası…  Bu güçlü ittifakın karşısında duran herkese de “Ergenekoncu” muamelesi yapılıyor, itibarsızlaştırma faaliyetleri sahneye konuyordu.  Zira, olup bitenlere temkinli bakan kim varsa, toptancı bir saldırıya uğruyor ve itinayla “Ergenekoncu” yaftaları yapıştırılıyordu. Öyle ki, Haberal’ın televizyonuna çıkan Erbakan Hocamız bile Ergenekoncu ilan edilmeye yeltenilmişti. Maalesef bugün “Bizim yolumuz Erbakan Hocamızın yoludur” gibi cümleler kurmaya cür’et eden bu iktidarın yöneticileri, o gün Ergenekon Dalgalarının önünde sürüklendiğinin bile farkında değildi. Duruşundan dolayı Saadet Partisi, yayınlarından dolayı Milli Gazete vetopyekün Milli Görüş camiası bel altı vuruşlarla “Ergenekoncu” ilan edilmişti. Bu tavrın çirkefliğini, çirkinliğini yansıtan en somut konu ise Erbakan Hocamıza dahi konulan televizyon ve gazete yasaklarıydı.  Bütün kanallar, bütün gazeteler Erbakan Hocamıza da sıkı sıkıya kapatılmıştı.

MİLLİ GÖRÜŞ CAMİASI’NA ÇOOOOK BÜYÜK ÖZÜR BORCU VAR!...

Peki şimdi ne olacak? Olması gereken şey, bu sonuçtan ders çıkarabilmektir! Lakin “ders çıkarma” ve “ibret alma” hususu çok yabancı siyasi literatürümüze ve insanımıza. Milli Görüş camiasına, Saadet Partisi’ne bu iktidarın ve iktidarın medyasının “çooook büyük özür borcu” var. Gazetemize bir özür borcu var. Hele hele Rahmet-i Rahman’a kavuşan Erbakan Hocamıza bir özür borcu var. Olur mu bu özür… Mutlaka olmalı! Haysiyet, şeref ve iz’an bunu gerektirir çünkü. Fakat, hala benzer süreçlerin yürütüldüğünü görünce insanın umudu kırılıyor. Adı belki “Ergenekon” değil, ama yaftalar yine vuruluyor.  “İrancı” denildi, “Esadçı”lık yaftası vuruldu… “Paralel” suçlamaları yapıldı.!? Tıpkı yıllarca “Ergenekoncu” denildiği gibi… İnşallah “insaf” ben buradayım der ve bu özürle erdemlilik yeniden bizim mahallemize davet edilir…

Son cümlelerimiz: Sahi 9 yıl boyunca atılmış onca manşet? Söylenmiş onca yalan!?Ekranlardaki yaftalar, iftiralar… Bunları aramızda dolaşmaya hala devam edebilecekler mi? Ahlakın herkese lazım geldiği gibi, namaz kılan inançlı insanlara da lazım olduğunun altını çizmiş olalım.

Ergenekon meğer bir masalsa; 9 yılda kim ne yaptıysa; yaptığı yanına kar mı kalacak!? Bu dünyada belki, ama Allah (c.c)’ın huzurunda herkes hesabını verecek.  Belki bu dünyada çok şey unutabilir, ama zerreler bile Rûz-i Mahşer’de tartıya konulacak…"

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.