Mustafa Kurdaş’tan Hükümet’e ağır Musul eleştirisi

Mustafa Kurdaş’tan Hükümet’e ağır Musul eleştirisi
Milli Gazete Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Kurdaş, Musul operasyonu ve Türkiye’nin rolü konusunda Hükümet’e çok sert eleştirilerde bulunarak, “asıl mesele A planında isabet etmektir” dedi.

Milli Gazete GYY’si Kurdaş, Musul konusunda Hükümet’i eleştirdi: “Türkiye’nin A planında sorun var. Biz niçin ‘A planında’ hep ABD’nin yedek lastiği oluyoruz ki! Bizim A planımızın çerçevesini ABD çizdiği müddetçe B ya da C planına hiçbir zaman geçemeyeceğimiz tecrübelerle ortada değil mi?”dedi.

Mustafa Kurdaş “A planının iflası” başlıklı yazısında, Türkiye’nin B ve C planının bilinmediğini ve çok da önemli olmadığını çünkü A planının sorunlu olduğunu savundu ve şunları söyledi:

“Türkiye’nin “B” ve “C” planı var, deniyor. Nedir bu B planı, nedir bu C planı diye sormaya bile gerek görmeden ifade edeyim: Sorun B planı ya da C planında değil zaten. Türkiye’nin A planında sorun var. Biz niçin “A planında” hep ABD’nin yedek lastiği oluyoruz ki! Bizim A planımızın çerçevesini ABD çizdiği müddetçe B ya da C planına hiçbir zaman geçemeyeceğimiz tecrübelerle ortada değil mi?”

Kurdaş’ın yazısının tamamı şöyle:

'A planı'nın iflası

Coğrafyamızda “işlerin çığırından çıktığını” idrak edebilmemiz için sayfalarca yazıya, kallavi tahlillere,  uluslararası dengelerin formülasyonlarına, derin analizlere artık gerek var mı bilmiyorum. Senelerdir feryad-ı figan “geliyor” diye çığlık çağlığa kaldığımız “tehditler”in neredeyse tamamı şimdi kapımızın önünde koca bir dağ oldu. Ortadoğu kazanı fokur fokur kaynıyor. 

Türkiye’nin “B” ve “C” planı var, deniyor. Nedir bu B planı, nedir bu C planı diye sormaya bile gerek görmeden ifade edeyim: Sorun B planı ya da C planında değil zaten. Türkiye’nin A planında sorun var. Biz niçin “A planında” hep ABD’nin yedek lastiği oluyoruz ki! Bizim A planımızın çerçevesini ABD çizdiği müddetçe B ya da C planına hiçbir zaman geçemeyeceğimiz tecrübelerle ortada değil mi?

Türkiye’nin A Planı’nda büyük güçlerin yanında olmak vardı 15 yıldır. Bir kez daha gördük ki, büyük güçlerin yanında olmak her zaman kazandırmaz. İktidarlarını sürdürmek ve belki de iyi niyetle Osmanlı’yı  ihya etmek sevdesıyla Almanya’nın yedeğinde dünyayı paylaşma savaşına giren İttihat ve Terakkici’lerin akıbeti ortadadır. Bugün de, ABD’nin yedeğinde aynı heveslere kapıldığımız anlaşılıyor. Bize göre en baştan “iflas” olduğu belli olan A Planımızın pratikte de iflas ettiği gerçeğiyle Musul’da yüzleşmiş bulunuyoruz. 

Türkiye’nin A planı İslam Birliği olmak zorunda. Sadece coğrafyamızı değil, sadece Ortadoğu’yu değil, kendi vatanımızı, kendi ülkemizi, kendi canımızı dahi korumak için biz Müslümanların “A Planı” İslam Birliği olmak zorunda

Coğrafyamızda “işlerin çığırından çıktığını” idrak edebilmemiz için sayfalarca yazıya, kallavi tahlillere,  uluslararası dengelerin formülasyonlarına, derin analizlere artık gerek var mı bilmiyorum. Senelerdir feryad-ı figan “geliyor” diye çığlık çağlığa kaldığımız “tehditler”in neredeyse tamamı şimdi kapımızın önünde koca bir dağ oldu. Ve artık bu dağı, bu tehditleri anlamamak, anlamamazlıktan gelmek “körlük” durumuyla bile izah edilemez. Ortadoğu’da su ısınıyor demek bile sığ kalır. Ortadoğu kazanı fokur fokur kaynıyor. Bu kazana Ortadoğu kazanı bile demek yanlış olur; çünkü bu kazanda ümmet kaynatılıyor. 

LOZAN’DAN DAHA BÜYÜK HEZİMETLERE MARUZ KALIYORUZ

Biz “Lozan hezimet mi yoksa zafer mi” diye mahalle kavgası yaparken, Lozan’dan daha büyük hezimetlere maruz kalıyoruz ama umurumuzda değil.  Hemen dibimizde olup bitenlere bile gözümüzü yumuyor, kulağımızı tıkıyoruz. Acı bir gerçekle yüzleşeceğimize o gerçeği yok saymayı tercih ediyoruz. Sanki biz yok sayınca, o gerçek de yok olacakmış çocukluğuyla yapıyoruz bunu. Deve kuşu misali kafamızı kuma gömerek zannediyoruz ki, o tehlikeyi savuşturacağız. Lozan’ı konuşuyor, Misak-ı Milli’nin edebiyatını yapıyoruz ve bunda da oldukça başarılıyız.  Lakin, biz meselenin edebiyatını yaparken tarihi dostlarımız (!) Musul’umuza çullanıyor; bihaberiz. “Garbın afakını sarmış tek dişi kalmış canavar”  bir asır önceki Sevr’ini yeniden diriltiyor; biz nutuk atıyoruz. Kahpe dostlar Misak-ı Milli’nin kalbi Musul’a giriyor; bizse ‘niçin bizi de yanınıza almıyorsunuz, niçin bizimle değil de başkalarıyla birlikte iş tutuyorsunuz” diye çıkışıyoruz. Kime serzenişte bulunuyoruz, kime ve ne için  yalvarıyoruz farkında bile değiliz. Daha dün, bir asır önce yarım bıraktıkları işi tamamlamak isteyenlere, biz de sizinle olalım diyoruz. Sanki ABD’si, Fransa’sı coğrafyamızdaki onca zulme, katliama gönlü razı olmamış;  lütfetmiş biz Müslümanların meselelerini halline, barışa gelmiş de biz de onlara “sizin yardımcınız biz olalım” diyoruz. 

İYİLİKSEVER ABD, MUSUL’U BİZİM İÇİN KURTARIYOR!

Musul’daki gelişmeler yeni bir dünya savaşı endişelerini ayyuka çıkarmış görünüyor. Fakat gerçekte Musul’daki gelişmelerle senelerdir sadece İslam coğrafyasını mekan tutmuş olan “parçalı dünya savaşı”nın en önemli cephesi açılmıştır. Görünen o ki, bir türlü fitili yakılamayan mezhep savaşlarının fitili bu kez illa Musul’da yakılmak isteniyor. 

Musul’da gündemimize yerleşen Amerikan oyunu başlamazdan önce, Musul operasyonlarına dair medyamızda ilginç haberler gözümüze çarpmıştı. Bu haberlere göre; ABD, Musul operasyonunu Türkiye ile birlikte yapacaktı. Bu haberler bir bedbahtlıktı ve maalesef bedbahtlık bu kadarla da bitmiyordu. Musul’a hava saldırıları başladığı gece ekranların kırmızı çerçeveli ‘son dakika’ zeminlerine düşülen “Musul’u kurtarma operasyonu” alt yazıları da  bir başka rezillikti. ABD ve Fransa Musul’a hava saldırıları düzenliyor, bizim televizyonlarımız ise  “Musul’u kurtarma operasyonu” diye olayı milletimize “iftiharla” duyuruyor. Düşünsenize bildiğimiz ABD, Musul’umuzu kurtarıyor! Aman Ya Rabbi! 

Kurtarmak ve ABD üzerine ansiklopediler bile yazılır aslıda. ABD’nin cankurtaranlığı tefekküre muhtaç kılıyor bizi. ABD, Musul’u kurtarıyor!!! Doğru ya; Amerika ilk kez bir ülkeyi, bir şehri kurtarıyor değil. Kızılderililer katledilerek, Amerika kıtası yerli vahşilerden kurtarılmıştı.  Hiroşima’ya atılan atom bombasıyla bütün insanlık kurtarılmıştı. Vietnam’ın işgalinde de Vietnamlıları ve dünyayı komünizm tehlikesinden kurtarmamış mıydı bu iyiliksever (!) ABD. 11 Eylül’den sonra Afganistan’ı işgal ederek, Afgan halkını Taliban’dan, El-Kaide’den de kurtaran da yine ABD idi. Daha dün Irak işgalinde de Irak halkını ve Kuveyt’i kurtaran, özgürlük ve demokrasi getiren yine şimdi Musul’u kurtarmakta olan Amerika’ydı nitekim. Irak tarumar olmuş, 2 milyon Müslüman katledilmiş önemli mi, Saddam tehdidi son bulmuştu ya daha ne istiyoruz değil mi! Ülkelerimizi, şehirlerimizi tek tek kurtarmakla büyük fedakarlıklar yapan dünyanın en iyiliksever ülkesi ABD’ye “Go Home” demek, “defol” demek nankörlük olmaz mı…  Öyle ya, biz susalım yine ABD, Musul’umuzu bizim için kurtarıyor. Allah’ım sen bize idrak nasip eyle, bizlere algıların oyuncağı olmaktan hakikatlere hicreti nasip eyle. 

ÜST AKIL İÇİN NİHAİ ZAFER İSRAİL DEĞİL, BÜYÜK İSRAİL’İN KURULMASIDIR

Peki gerçekte ne oluyor 

Müşahede ettiğimiz her gelişme, atılan her adımın bölgenin kendi dengeleri ya da coğrafyanın iç dinamikleriyle meydana geldiğine inanacak değiliz herhalde. Hele ki, bu kadar tecrübeden sonra. Bir elin bölgeyi dizayn ettiği; gündüz güneşin, gece de ayın varlığı gibi apaçık ortada. “Üst akıl”, kendi coğrafyası olarak gördüğü Ortadoğu’da Büyük İsrail’in önündeki bütün engelleri kaldıracak adımları bir bir atıyor. İsrail’in kurulması, güvenliğinin temini, palazlanması ve Filistin’i yutması başarı olarak görmüyor Siyonizm.  Zira, Üst Akıl için nihai zafer İsrail değil, Büyük İsrail’in kurulmasıdır!

KAOSTAN ÇIKAN DÜZEN: YENİ ORTADOĞU

Peki Musul’a nasıl geldik

Büyük İsrail için mutlaka İsrail’in önünün açılması, yolunun temizlenmesi gerekiyordu. Oysa, İsrail kurulduğu bölgede sıkışıp kalmıştı. Evet kalıcı bir ülke haline gelmişti. Evet, İsrail adım adım genişliyordu! Fakat bu genişleme ancak Filistin topraklarında mümkün olabilmişti. Ortadoğu’daki halihazırdaki düzen İsrail’in daha fazla yayılmasına imkan verecek gibi görünmüyordu. Şu mezhep, bu mezhep ayrılmaksızın, uzak ya da yakın olmaksızın bütün Müslümanlar Kudüs ve Filistin davası etrafında sımsıkı kenetlenmişti. İsrail’in Gazze ve Lübnan saldırıları da püskürtülmüştü. Herşey yapılıyor, her yol deneniyor ama bir türlü İsrail’in Akdeniz’in kenarından Fırat  ve Nil’e kadar genişleyecek gelişmeler sağlanamıyordu. Yüzyıllık bir projeksiyonla hedeflenen Büyük İsrail için, atılacak yeni adımlara ihtiyaç duyuyordu “Üst akıl”. Hedef, İsrail’in de dahil olacağı, İsrail’i kabul eden hatta İsrail’i  merkeze alan YENİ ORTADOĞU’nun inşasıydı. Bunun için de Siyonizminmottosu olan “Ordo ab chao” yani “ kaoston çıkan düzen” bu kez Ortadoğu’da sahne alacaktı. Taşlar yerinden oynatılacak, oyun yeniden kurulacaktı. 

TAŞLARIN 28 ŞUBAT POST MODERN DARBESİYLE YERİNDEN OYNATILDI

Malum, böylesine oylumlu projeler ve büyük değişimler öyle birkaç ayda planlanıp, iki üç yılda uygulamaya konmaz. En hızlı işletilen bu süreçler bile çeyrek asra yayılır. Taşların yerinden oynatılmasına Türkiye’den başlandı. 28 Şubat post modern darbesiyle birlikte Üst Akıl bugünleri hedefleyen en büyük hamlesini yaptı. Hem İslam dünyasının “Lider ülke” olarak gördüğü Türkiye’deki Ümmet şuurunu erozyona uğratacak süreci başlattı, hem de Erbakan Hükümeti’nin İslam Birliği’nin çekirdeği olarak kurduğu D-8’lerin serpilip gelişmesinin kendince tedbirini almayı amaçladı. D-8’in kökleşip güçlenmesi ve İslam Birliği’ne temel teşkil etmesi demek her şeyden önce Büyük İsrail hayallerinin de suya düşmesi demekti. Milli Görüş iktidarında Türkiye’nin bütün İslam ülkelerini derleyip toparlaması,1990’lı yılların başından itibaren lobilerin raporlarına giren mezhep savaşları projesini de yerle bir edebilirdi. Önce Türkiye’nin halli gerekiyordu; bu 28 Şubat post modern darbesiyle başlamış, 1 Mart tezkeresiyle ikinci aşamaya geçilmişti. Artık ne Türkiye’deki Müslümanlar ne de diğer İslam ülkeleri ABD’nin Ortadoğu’daki varlığına itiraz etmez, edemez duruma gelmişti. 

YENİ ORTADOĞU BÜYÜK İSRAİL’E GEBE…

Proje yürüyor. Yeni Ortadoğu’da İsrail’den rahatsız olan kimse kalmadı artık. Dahası ülkeler bile neredeyse kalmadı. Coğrafyalarımızda sadece zihnen değil, fiilen parçalanmışlıklar, bölünmeler de var. Irak tek devlet değil artık..  Suriye’de de, Libya’da da fiili devletçikler var. ABD’de çıkartılan bir kanunla 750 milyar dolarlık varlığı ABD’de esir tutulan Suud bile bölünme tehdidini ensesinde hissediyor. Böylesi bir zeminde Büyük Ortadoğu Projesi yönünü Büyük İsrail’e çevirmiş görünüyor. İsrail’inde artık dahil olduğu Yeni Ortadoğu, Büyük İsrail’e gebe.

ASIL MESELE ‘A PLANI’NDA İSABET ETMEKTİR

Gelelim şu “Hem operasyonda hem de masa da “ olma durumlarına; A Planı olmazsa, B ve C planlarına. Uluslararası arenadaki gelişmeler öyle birkaç yıl içerisinde planlanıp alelacele hayata geçirilmediğine özel olarak dikkat çekmiştik. Çeyrek asırlık süreçleri kapsayan gelişmelerde sizin B ya da C planınızın hiçbir ehemmiyeti kalmaz. İlmik ilmik dokunur süreç. Sizin B ve C planlarınızı bu kilimi dokuyanlar çoktan işlevsiz hale getirmiş olacaklardır zira. Mesele A Planın’da isabet etmektir. 

Türkiye’nin “B” ve “C” planı var, deniyor. Nedir bu B planı, nedir bu C planı diye sormaya bile gerek görmeden ifade edeyim: Sorun B planı ya da C planında değil zaten. Türkiye’nin A planında sorun var. Biz niçin “A planında” hep ABD’nin yedek lastiği oluyoruz ki! Bizim A planımızın çerçevesini ABD çizdiği müddetçe B ya da C planına hiçbir zaman geçemeyeceğimiz tecrübelerle ortada değil mi  Hasılı, bu “A planı”ndan dolayı bugünlere gelinmedi mi zaten. Irak’ta A planımız ABD ile birlikte olmaktı. 1 Mart tezkeresini hazırladık, onbinlerce Amerikan askeri Türkiye’mizde konuşlansın ve Irak’ı işgal etsin diye. BOP Eş Başkanlığı’nda da A planımızda ABD vardı. Libya’yı yerle bir edecek süreç başlarken de  A planımızda NATO vardı. 5 savaş gemimizle Fransa, ABD ve NATO’nun yanında yer aldık. Suriye’de de NATO’nun 5. Maddesini işletmek, Kürecik’te ABD’ye üs vermek, Patriotları, predatörleri getirtmek A planımız olarak belirdi.  Yani Türkiye’nin A Planı’nda büyük güçlerin yanında olmak vardı 15 yıldır. Bir kez daha gördük ki, büyük güçlerin yanında olmak her zaman kazandırmaz. İktidarlarını sürdürmek ve belki de iyi niyetle Osmanlı’yı  ihya etmek sevdesıyla Almanya’nın yedeğinde dünyayı paylaşma savaşına giren İttihat ve Terakkici’lerin akıbeti ortadadır. Bugün de, ABD’nin yedeğinde aynı heveslere kapıldığımız anlaşılıyor. Bize göre en baştan “iflas” olduğu belli olan A Planımızın pratikte de iflas ettiği gerçeğiyle Musul’da yüzleşmiş bulunuyoruz. 

Evet mesele ilk adımdadır, önemli olan A Planıdır. Türkiye’nin A planı İslam Birliği olmak zorunda. Sadece coğrafyamızı değil, sadece Ortadoğu’yu değil, kendi vatanımızı, kendi ülkemizi, kendi canımızı dahi korumak için biz Müslümanların “A Planı” İslam Birliği olmak zorunda. Müslümanların lider ülkesiysek eğer, A Planı İslam Birliği olan bir Türkiye, bütün Müslüman ülkeleri bu ulvi hedefin etrafında toparlayacaktır yine. 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.