Görmez'den evrim teorisi çıkışı

Görmez'den evrim teorisi çıkışı
Diyanet'ten eğitim öğretim müfredatından çıkarılan evrim teorisi ile ilgili bir açıklama yapıldı.

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Türkiye'de son günlerde çok konuşulan evrim teorisinin eğitim müfredatından çıkarılmasıyla ilgili, "Bizim metodumuz, biz sadece inancımızı anlatırız, herhangi bir kimseyi ona inanmaya zorlayamayız. Evrim teorisine inanan, özgürce kendi düşüncesini ifade edebildiği gibi, buna inanmayan da özgürce kendi düşüncesini ifade edecektir" dedi.

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Alman basın mensuplarıyla Diyanet İşleri Başkanlığı'nda bir  araya gelerek sorularını yanıtladı. Son günlerde çok konuşan evrim teorisi ile ilgili bir gazetecinin bir öğrencinin, "Ben Darwin teorisine inanıyorum da, işte İslam dininde olana inanmıyorum" demesiyle günah işlemiş olup olmayacağının soru üzerine  Görmez, "Günah işlemiş olmaz, denmez. Sadece buna inanmada özgürdür, denir. Katolik papaz 'buna inanan günahkar olmaz' der mi?" ifadelerini kullandı. 

 Alman basın mensuplarını başkanlıktaki makamında karşılayan Görmez,  yaptığı değerlendirmede, dünyanın dostluğa, barışa, kardeşliğe çok ihtiyacı  olduğunu, birlikte çaba göstererek dünyayı kuşatan kötülükleri ortadan kaldırmak  gerektiğini kaydetti. Görmez, Almanya ile Türkiye'nin tarihsel ilişkilerinin yanı sıra,  ortak vatandaşları bulunduğunu, iki ülkenin birbirine çok yakın olduğunu  belirterek, "Almanya ve Türkiye birbirine sırt çeviremeyecek iki önemli ülkedir.  Almanya ile Türkiye'nin ilişkileri sadece iki ülkenin ilişkisi değildir. Çünkü  Almanya, Avrupa'nın en önemli ülkesi, Türkiye de İslam dünyasının en önemli  ülkesidir. Bu iki ülkenin ilişkisi aynı zamanda doğu ile batının, batı ile İslam  dünyasının ilişkisi demektir." diye konuştu.

Görmez, DİTİB'in Almanya'da kurulmuş, barışı önceleyen, aşırılıktan  uzak, birlikte yaşamaya önem veren, hukuka saygılı bir kuruluş olduğunu  belirterek, bu kuruluşun Avrupa'daki Müslüman topluluklara örnek olduğunu  bildirdi.  Avrupa'daki Müslüman toplulukların hayatı ve din hizmetleriyle ilgili  üç farklı model bulunduğunu ve bunlardan birinin de DİTİB modeli olduğunu anlatan  Görmez, "Mukayese ettiğimizde DİTİB'in gerçekten Almanya için sadece Almanya için  değil bütün Avrupa için önemli bir Müslüman kuruluş olduğu ortaya çıkacaktır"  dedi.

Görmez, DİTİB ile Diyanet İşleri Başkanlığı'nın ilişkisine de  değinerek, şunları söyledi: "DİTİB, kuruluşundan itibaren Diyanetin manevi otoritesini kabul  etmiş, din hizmetleri ve din eğitimi alanında Diyanetin tecrübesinden istifade  eden bir kuruluş olmuştur. DİTİB, Diyanet ile ilişkilerini uluslararası hukuk ve  her iki ülkenin hukuk sistemlerini dikkate alarak geliştirmiştir. Bu ilişkide  Alman dostlarından sakladıkları hiçbir unsur söz konusu değildir. Zaten her din  görevlisinin gönderilmesi dahi Alman Büyükelçiliğine müracaat ederek, bu şartları  yerine getirerek, hukuk göz önünde bulundurularak gerçekleştirilmiştir.  Bu  ilişki hem DİTİB'e hem Diyanete hem Almanya'ya hem Türkiye'ye çok şey  kazandırmıştır."DİTİB'in bütün cami, dernek ve lokallerinin Almanya'da yaşayan ve  Alman vatandaşı olan Müslüman Türk vatandaşlarının kendi emeklerinin ürünü  olduğunu ifade eden Görmez, ne Türkiye'nin ne de Almanya'nın bunda hiçbir katkısı  bulunmadığını söyledi. Görmez, ancak cami içinde yürütülecek din hizmeti  noktasında, din eğitimi noktasında Diyanetin rehberliğine ihtiyaç duydukları için  başlangıçtan itibaren böyle bir diyalog ve işbirliği oluştuğunu anlattı.

"AHLAKTAN TAVİZ VEREMEYİZ"

Mehmet Görmez, Türkiye-Almanya ve DİTİB-Diyanet ilişkilerinin medyatik  algılara feda edilemeyecek kadar önemli olduğunu vurgulayarak, son zamanlarda  yaşanan tartışmalardan büyük üzüntü duyduğunu ifade etti. Görmez, "Diyanet İşleri  Başkanlığı ve DİTİB'in işbirliğinde önemli ilkelerden bir tanesi, hizmet  götürdüğümüz insanları her türlü aşırıcılıktan, her türlü yanlış düşünceden,  yanlış dini anlayışlardan korumak ve doğru bilgilendirmektir." dedi. Görmez,  şunları kaydetti:

 "DEAŞ benzeri örgütlerin ideolojilerinin, Avrupa'daki çocuklarımıza  bulaşmaması için başladığı günden itibaren DİTİB ile birlikte çırpındığımızı  bütün Alman dostlarımızın bilmesini isterim. Bu çabayı gösterirken elbette ayrım  yapamayız. Her türlü aşırı, her türlü yanlış din yorumlarından oradaki  vatandaşlarımızı korumak, hem Avrupa'nın hem Türkiye'nin hem bölgenin barışına  önemli bir katkı olacaktır.  Ortaya çıkmıştır ki Türkiye'de neşvünema bulan FETÖ  örgütü de tıpkı DEAŞ gibi bir şahıs kültü etrafında dine dayanarak geliştiğini  söylemiş ve sonra devlete sızarak bu milletin tanklarını, silahlarını, uçaklarını  bu millete yöneltecek kadar ileri gitmiştir. Açıkça bir küresel dini istismar  hareketi olduğunu ve 15 Temmuz'da da şiddete başvurduğunu bütün dünya görmüştür. Bizim bu çabamızı, yani Almanya DİTİB ile beraber Almanya ve Avrupa'da  FETÖ denilen örgütün zararlarından oradaki insanları korumak için gösterdiğiniz  çabayı 'Diyanet'in görevlilerinin casusluk yaptığı' şeklinde takdim edilmesi, son  derece üzüntü vericidir. Hiçbir din görevlisi kendi cemaatinden herhangi  birisinin özel mahrem hayatıyla ilgili hiçbir bilgiyi elbette paylaşmaz,  paylaşamaz. Din görevlilerinin yahut DİTİB'in kendi vatandaşlarımızı,  Müslümanları, ortak vatandaşlarımızı bu tür örgütlerin yanlış düşüncelerinden  koruma reflekslerini, koruma çabalarını ve gayretlerini casusluk olarak  adlandırmak, akıldan uzak bir şey geliyor doğrusu bana."

 Diyanet ve DİTİB'in verdikleri hizmeti 35 senedir ahlak ve hukuk  temelinde yürüttüğünü vurgulayan Görmez, "Elbette bu suçlamaları kabul etmek  mümkün değildir. Buna rağmen Diyanet İşleri Başkanlığı denetim kurumları olan son  derece ciddi bir kuruluştur. Ortaya çıkan her türlü iddiayı araştırır ve gereğini  yapar. Ahlak ve hukuktan taviz vermemiz mümkün değildir." diye konuştu.

İMAMLARA CASUSLUK SUÇLAMASI 

Konuşmasının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtlayan  Görmez, "Almanya'daki bu imamlara yönelik istihbarat suçlaması ciddi boyutlara  ulaştı, son zamanlarda da bunu birkaç tane imamın yapmış olabileceği ifadeleri  okundu. Elde de gönderilmiş belgeler olduğu söyleniyor. Bu konuya biraz açıklık  getirebilir misiniz?" şeklindeki soruya şöyle karşılık verdi: "Öncelikle az önce ifade ettiğim gibi iki kurum arasındaki yazışma  şahıslarla ilgili değil, yanlış dini düşüncelerle ilgilidir. Söz konusu yazışma  ne camilerledir, ne de din görevlileriyledir. Sadece Büyükelçilikte Diyaneti  temsil eden görevlilerle ortak bir yazışmadır. Yazışmanın amacı, asla şahısların  özeli, şahısların mahremiyetiyle ilgili değildir. Benim bu iddiada bulunanlara  şöyle bir sorum olacak, 'Eğer bu yazışma FETÖ ile ilgili değil de DEAŞ'la ilgili  olsaydı, acaba aynı eleştiriler olacak mıydı? Eğer bu yazışma El Kaide'yle ilgili  olsaydı, yahut Boko Haram'la ilgili olsaydı acaba aynı tepkiler olacak mıydı?'  Sayın Merkel'in bir çağrısını hatırlatmak isterim, dedi ki 'Herkes Türkiye'yle  empati yapsın, bizim ordumuz bizim Meclisimizi bombalasaydı biz ne yapardık?'  Buna rağmen tekrar ediyorum, yani bu kurumun çok güçlü denetim mekanizmaları var,  bunların tamamı incelenir, en küçük bir bireysel hata söz konusuysa bunun gereği  yapılır."

MÜŞAVİRLER ARASINDAKİ BİR YAZIŞMA 

 Diyanet İşleri Başkanı Görmez, "bireysel hata yapılıp yapılmadığına"  yönelik soruya karşılık da din görevlilerine hitaben bir yazı olmadığı için, din  görevlilerinin cevap verebileceği de bir yazı olmadığını ifade etti.  Soruyu soran gazetecinin "Bu, benim acaba hata yapıldı mı sorusuna  cevap değildir." şeklindeki ifadesi üzerine Görmez, "Ben tekrar ediyorum. İki  kurum arasındaki iki yazışma müşavir ve ataşelerle bir yazışmadır ve bu  yazışmanın özel şahısların mahremiyetiyle ilgili bir tarafı yoktur. Dolayısıyla  yazışmanın diplomatik dili eleştirilebilir ama yazının amacı, gayesi asla  kamuoyunda ifade edildiği gibi değildir." dedi.  Görmez, "Hedef neydi efendim?" şeklindeki soru üzerine de hedefi  üçüncü kez tekrarladığını ifade ederek, şu yanıtı verdi: "Bizim DİTİB'le ortak çalışmalarımızdan, gayelerinden bir tanesi,  Avrupa'da ve Almanya'da yaşayan vatandaşlarımızın yalan yanlış din  anlayışlarından, din istismarından ve şiddet içeren dini yorumlardan uzak  tutulmasıdır. Biz cami cemaatimizi DEAŞ ve El Kaide'nin yanlış, sapkın  düşüncelerinden korumakla mükellef olduğumuz gibi, artı küresel çapta bir kötülük  hareketi olduğu ortaya çıkan, aynı zamanda şiddet içeren, 15 Temmuz darbesiyle de  kendi ülkesine, kendi insanlarına bu ülkenin tanklarını, uçaklarını, silahlarını  yönelten bir hareketin de kötülüklerinden korumakla mükellefiz."

Bir gazetecinin, "Fetullah Gülen'i sevenlerin yıllarca DİTİB  camilerine gittiğini, ancak söylenilenlerden dolayı şimdi korktuklarını, bu  atmosferi Almanların da fark ettiğini" ifade ederek, buna ilişkin  değerlendirilmesini sorması üzerine Görmez, "Adaletin en temel ilkesi, suçun  şahsiliği ilkesidir. Suça ve şiddete bulaşmış insanla, bulaşmamış insanı  birbirinden ayırt etmek, adaletin en temel prensibidir" dedi.Görmez, sözlerini şöyle sürdürdü:  "Bazı vatandaşlarımız oradaki dini söyleme aldanmış olabilirler,  yanılmış olabilir, onları düzeltmek ve kazanmak da her din görevlisinin en temel  vazifesidir. Hem DİTİB'in felsefesi hem Diyanetin felsefesi hem ikisinin birlikte  geliştirdiği işbirliğinin felsefesi, suçluyla suçsuzu, hainle masumu birbirinden  ayırmaktır. Suçsuz, bu şiddete bulaşmamış, bu kötülüğe bulaşmamış bir tek  kardeşimizin dahi bu şekilde suçlanması bizi de yaralar, bunu kabul etmemiz  mümkün değildir. Eğer böyle bir tehlike söz konusuysa, bu iki kurum işbirliği  yaparak bunun üstesinden gelecektir. Ancak şu tehlikeyi de göz ardı etmemeliyiz,  bunu bahane ederek alternatif camiler kurmaya başladıklarını, çalıştıklarını  biliyorum. Şunu unutmasın Alman dostlarımız, en büyük kötülükler barış kılığında,  sevgi, hoşgörü ve diyalog kılığına bürünerek toplumlara sirayet eden kötülüktür. Biz bunu tecrübe ederek öğrendik ve yaşadık."

İMAMLARIN ALMANYA'DA YETİŞTİRİLMESİ 

Diyanet İşleri Başkanı Görmez, "Siz tarihi Türk-Alman ilişkilerinden  bahsettiniz, artık imam hatiplerin Almanya'da yetiştirilmesi zamanı gelmedi mi?"  şeklindeki soru üzerine, bu konuda Almanları ikna etmeye çalıştıklarını ancak  müspet adım atılamadığını söyledi. Görmez, şu açıklamalarda bulundu: "İlk adımı biz atmak durumunda kaldık ve Frankfurt Üniversitesinde  Goethe Enstitüsü bünyesinde bir İslam ilahiyatı kürsüsünün açılması çalışmalarını  birlikte başlattık, daha sonra Yükseköğretim Bakanı Hanımefendiyle Ankara'da  görüşmelerimiz oldu, bir önceki Sayın Cumhurbaşkanı Wulff ile Ankara'da bu konuda  uzun görüşmelerimiz vardı. Biz bu konuda Alman dostlarımıza her türlü bilimsel  desteği vereceğimizi ifade ettik. Bunun içindir ki hem Osnabrück Üniversitesinde,  Tübingen'de, Erlangen'de İslam ilahiyat fakülteleri açıldı. Ancak, sadece imam  sorununu çözmek için fakülteler açılmaz ve fakülteler açılsa dahi böyle birkaç  ayda, birkaç senede sosyal sorunların tamamını çözecek konumda olmazlar."  Almanya'nın kendi Müslüman vatandaşlarını dikkate alarak İslam  ilahiyatını üniversite içinde öğretmeye başlamış olmasının sadece Almanya için  değil, Avrupa için de önemli olduğunu hep düşündüklerini ve destek verdiklerini  belirten Görmez, "Alman dostlarımızın eleştirilerini dikkate alarak bir proje  daha geliştirdik, bunu da birlikte gerçekleştirdik. Bu da Avrupa'da doğup büyüyen  ve Almanya'da doğup büyüyen gymnasiumu bitirmiş öğrencilerden isteyenlerin gelip  Türkiye'de ilahiyat eğitimi alması, çünkü Türkiye'de, ben de şahsen 20 yıl  üniversitede hocalık yaptım, çok köklü bir ilahiyat geleneği var, Türkiye'deki  ilahiyat eğitimi İslami ilimlerle sosyal bilimleri, felsefeyi, eğitim dillerini  birleştiren evrensel bir programa sahiptir." bilgisini paylaştı.

İŞBİRLİĞİNE VARILDI 

  "Burada suçlu olan Almanya mı? Yani bu problem nasıl çözülmeli,  imamların masraflarını kim karşılamalı, maaşlarını kim vermeli, bu konuda bir  çözüm için adım atılmalı mı?" şeklindeki soru üzerine Görmez, bunu Almanya'nın  DİTİB ile konuşması gerektiğini, bu konuya da her türlü katkıyı vermeye hazır  olduklarını söyledi. "50 yıllık geçmişi olan Müslümanların Almanya'da hukuki bir statü  kazanmadığını biliyor muyuz acaba? Bu hukuki statü kazanılmadan bu işlerin rayına  oturma imkanının da olmadığını hepimiz biliyoruz. DİTİB bu hukuki statüyü  kazanmak için daha ne yapmalı Almanya'da?" diyen Görmez, bu sorunun muhatabının  da Alman yetkililer olduğunu ifade etti.Görmez, "Ancak ben bu düşüncelerimi Sayın İçişleri Bakanı De  Maiziere'ye büyük bir içtenlikle yazdım, mektup olarak gönderdim. Kendileri  nezaket buyurdular, mektubuma cevap olarak müsteşarının başkanlığında bir heyeti,  Başkanlığımıza gönderdiler. Sorunları birlikte konuşarak çözme ve mevcut durumu  iyileştirme ve daha ileri götürme konusunda, ortak komisyonlar oluşturma  konusunda bir işbirliğine varıldığını ifade etmek isterim." diye konuştu.

"ALMANYA'DA 3 MİLYON KİŞİNİN VARLIĞINA SIRT ÇEVRİLEMEZ"

 "Prensip olarak siz imamların Almanya içinden gelenler tarafından  yetiştirilmesini mi doğru buluyorsunuz?" sorusuna karşılık da Görmez, şu yanıtı  verdi:  "Doğrusu elbette Almanya'da yaşayan Müslümanların kendi çocuklarını en  yüksek seviyede din eğitiminden geçirmeleri bizi sadece mutlu eder. Aynı şekilde  kendi yüksek din tahsili görmüş çocuklarını o camilerde görevlendirmeleri,  birlikte hizmet etmeleri sadece bizi mutlu eder. Diyanetin herhangi bir ülkeye  müdahil olmak gibi bir düşüncesi asla olmaz, ancak Almanya'da 3 milyonu bulan  millet varlığına da sırtını çeviremez. Biz istenmediğimiz bir yerde hiçbir zaman  olmadık. Rusya'daki Müslümanlar da bizden din hizmeti ve din eğitimi alanında  hizmet istiyor, onlara da hizmet götürüyoruz. Orta Asya Türk Cumhuriyetleri  bizden yardım istiyor, onlara da götürüyoruz. Balkanlar'daki Müslümanlar yardım  istiyor, onlara da götürüyoruz. Afrika'dan, Latin Amerika'dan, Amerika'dan,  Avustralya'dan bizden birisi hizmet istediği zaman, biz bu hizmeti kendilerine  sunuyoruz."   Mehmet Görmez, "imamlar Almanya'da yetiştirilir ve Alman devleti  onların maaşlarını öderse Diyanet'in, DİTİB üzerindeki etkisinin azalacağının"  ifade edilmesi üzerine, buna sadece imamların maaşları üzerinden bakılırsa bu  görüşün doğru olduğunu belirtti.  Ancak bunun sadece maaşlarla ilgili olmadığını, kimlikleri, birlikte  yaşama ahlakını ilgilendiren önemli yanları olduğunu anlatan Görmez, "Bu ilişki,  yani DİTİB-Diyanet ilişkisi bizim söylediğimizin aksine gerçekten Alman  dostlarımıza zarar mı veriyor? O takdirde birlikte barışa verdiğimiz, hizmete  verdiğimiz 40 yıllık emeğe doğrusu insan acır o zaman." dedi.

EVRİM TEORİSİ ÇIKIŞI 

 Bir Alman basın mensubunun, "Türkiye'den Almanya'ya gönderilen din  görevlisi şöyle bir problemi nasıl çözer: Şimdi Türkiye'deki müfredatta Darwin  teorisi kaldırılıyor ama Almanya'da bir genç kız veya oğlan okulda müfredatta  Darwin teorisiyle karşı karşıya gelecek, şimdi bir ikilimle karşılaşacak. Bu  ikilemliği aşmasında Türkiye'den gelen bir din görevlisi nasıl yardımcı  olabilir?" sorusuna Görmez, "Orada Hazreti Adem'den geldiğimize inanan bir kilise  papazı ne kadar yardımcı olabilirse, yine Hazreti Adem'den geldiğimize inanan bir  din görevlisi de o kadar yardımcı olur. Bizim metodumuz, biz sadece inancımızı  anlatırız, herhangi bir kimseyi ona inanmaya zorlayamayız. Evrim teorisine inanan  özgürce kendi düşüncesini ifade edebildiği gibi, buna inanmayan da özgürce kendi  düşüncesini ifade edecektir." yanıtını verdi. Öğrencinin, "Ben Darwin teorisine inanıyorum da, işte İslam dininde  olana inanmıyorum" demesiyle günah işlemiş olup olmayacağının sorulması üzerine  ise Görmez, "Günah işlemiş olmaz, denmez. Sadece buna inanmada özgürdür, denir.  Katolik papaz 'buna inanan günahkar olmaz' der mi?" ifadelerini kullandı. 

Görmez, "Burada fetvalar hakkındaki ateşli tartışmaları takip  ediyoruz, işte nişanlılar el ele tutuşamaz, işte bir baba kızına şehvet  hissedebilir mi, yılbaşı kutlaması gibi fetvalar var. Bu tartışmaları takip  edenler şöyle bir soru soruyor: Türkiye'de dini pratik, reforme ve modernize  edilmeli mi?" sorusuna yönelik de şunları kaydetti: "Türkiye'de bu kurumu itibarsızlaştırmak için uydurulan bu haberlerin  Avrupa'da düşünen kafaları dahi etkisi altına almış olması üzüntü vericidir.  Bunlar nasıl kirli bir yapıyla karşı karşıya olduğumuzun göstergesidir. Artık bu  bir yönteme dönüştü, Türkiye'de bir gazeteye haber yaptırılır ve Türkiye'de hiç  kimse o habere inanmaz, sonra da o haber Avrupa'da medyada abartılarak bir  İslamofobik malzeme olarak kullanılır ve sonra da bu sorunlar hepimizi kuşatmaya  başlar."  Türkiye ve Almanya arasında din kavgası değil, 'dış politika kavgası'  olduğu" öne sürülerek, bu konuda Diyanetin nasıl bir rol alması gerektiğine  yönelik soruya Görmez, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın dini müessese olduğu ve  başkanlığın her personelinin siyaset yapma yasağı bulunduğu karşılığını verdi. Diyanet İşleri Başkanı Görmez, "Biz, kendi alanımızda kalarak, dinler,  kültürler, inançlar arasındaki barışı sağlayabilirsek kendimizi mutlu addederiz."  dedi.

 

Kaynak:AA

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.