Yaşar Nuri'nin eşinden inanılmaz iddia!

Yaşar Nuri'nin eşinden inanılmaz iddia!
HYP Genel Başkanı Yaşar Nuri Öztürk'ün kendisini eski danışmanı Şahane Sultan Müftüoğlu ile aldattığını iddia eden 18 yıllık eşi Canan Öztürk, şok iddialarına devam ediyor.

Öztürk, bu olayın siyasi bir komplo olduğunu düşündüğü için sabrettiğini söylüyor.. 

Halkın Yükselişi Partisi Genel Başkanı, İlahiyat Profesörü Yaşar Nuri Öztürk'ün eşi Canan Öztürk'le evliliklerinde yaşadığını iddia ettiği ihanetin ayrıntılarını konuşmak, benim için çok zor oldu. Çünkü dile getirilen iddiaların 18 yıllık evli ve kamuoyunun gözü önünde saygınlığı olan iki kişi arasında yaşandığını, özel hayatlarına kimsenin giremeyeceğini düşünüyordum. Tâ ki Yaşar Nuri Öztürk'ün eski danışmanı Şahane Sultan Müftüoğlu'nu bir televizyon programında canlı yayında dinlediğim geceye kadar... Müftüoğlu, bu olayların hepsinin yalan olduğunu, Canan Öztürk hakkında hakaret davaları açtığını anlattıktan bir gün sonra da bu kez Canan Hanım, Ankara'da bir basın toplantısıyla elindeki bütün kanıtları, telefon mesajlarını gösterdi. Biz de olay bu kadar ortaya çıktıktan sonra kafalarda oluşan soru işaretlerine yanıt bulmak istedik. Canan Öztürk, "Yüce yargının hakkaniyetine inanıyorum," diyerek, bütün sorularımı yanıtladı. 

- "Canan Öztürk, neden eşini üç yıl önce Ankara'daki evlerinde danışmanıyla bulduğu gün, onuruyla terk etmedi?" sorusuna, "Hillary Clinton da bunu yaşadı, ama eşini terk etmedi. Bu siyasi bir komplo," yanıtını verdiniz. Gerçekten bu olayın Monica Lewinsky-Bill Clinton arasında yaşananlarla benzerlik taşıdığını mı düşünüyorsunuz? 
- Evet, ben başında komplo olduğunu düşünüyordum. Çünkü eşim bu olaydan sonra bana "Zaman içinde danışmanlığını bitireceğim,'' diye söz verdi, ama bitiremedi, "Şu anda bitirirsem de başıma başka sıkıntılar açılır," dedi. 

- 24 Kasım 2006'da Ankara'daki evinize gittiğinizde neler gördünüz? 
- 24 Kasım'da oğlum ABD'ye dönüyordu, onu havaalanında uğurladık. Ben de Ankara'ya gittim. Eşim aradı "Hakan'ı uğurladın mı?" dedi. "Evet, ben eve gidiyorum," dedim. O benim İstanbul'daki eve gittiğimi sandı. Halbuki ben Ankara'ya gittim. Oğlum ve Nusret Sevenoğlu bana, "Lütfen anahtarınızı kullanmayın, çok farklı bir şeyle karşılaşabilirsiniz. Siz zili çalın, girin," dedi. Ben de dediklerini tuttum. Eşime telefon edip, "Ben geldim, kapıyı aç lütfen," dedim. Kapı maalesef 10 dakika sonra açıldı. Eşimin kıyafeti düzgün değildi. O sırada banyodan kilit sesi geldi. Banyoya gidip, "Çıkın dışarıya," dedim. Bu hanım, saçı başı ıslak, üstünde göğüs dekoltesi açık çıktı. İçinde hiçbir çamaşır olmadığını gördüm. Altında bir tayt ve ayakları çıplaktı. İtiştik, kendisini evden dışarıya çıkardım. Yatak odasına koştum, ortalık karışmış. Eşimin başucunda Carmen pozu dediği, sırtı açık, daha küçük yaşlarına ait bir resim duruyordu. 

- İlişkiniz, o olaydan sonra hiçbir şey olmamış gibi devam etti mi? 
- Hayır, her şey koptu. İstanbul'a geliyor, yarım gün sonra kafasını topluyor, eski Yaşar Nuri oluyordu. Bana "Sıkma canını, bunlar geçer," diyordu. Şimdi bana "Niye o tarihte ayrılmadın?" diye soruyorlar. Niye ayrılayım? 18 yılı bir kadın için birdenbire kaldırıp atabilir misiniz? 16 yaşında bir çocuğunuz var. 

- Eşinizle Şahane Hanım'ı Ankara'daki evinizde bulunca, niye babasını aradınız? Olayı anlattığınızda ilk yorumu ne oldu? 
- "Kızınızın sırtı yarı açık Carmen pozu dediği fotoğrafının eşimin yatak odasında ne işi var,'' diye sordum, adam önce güldü, sonra "Orası ev mi, ofis mi?" dedi. O sırada diğer kızının "Babacığım önemli değil, sırtı açık resmiymiş," dediğini duydum. Bir danışmanın, bir genel başkanın yatak odasına resmini koyması ona önemli gelmedi. Telefonu kapattım zaten, daha fazla konuşamadım. Bana böyle cevap veren bir babayla daha ne konuşabilirdim? Eşime, "Bu siyasi bir komplo," dedim. Hoca da o sırada bana "O aileye her şeyi anlatma," diye işaret yaparak, başka detayları anlatmamam için beni durdurdu. 

- Siyasi bir komplo olduğunu ispatlayabilir misiniz? 
- Ben bunları asla ispat edemem. Ben öyle hissediyorum. Yanlışlıklar var. Bir babanın böyle cevap vermemesi lazım. Ev değil de ofis olsa bir şey değişecek mi? 

- Şahane Hanım'ın yatak odanızda bulduğunuz fotoğrafı ne oldu? 
- Hoca çerçeveyi o akşam kırdı. 

- Sonra ne yaptınız? 
- Bilgisayara girip, başka fotoğraflarını da yüklediğini gördüm. Niye yüklüyor? Daha önceki danışmanlarının fotoğrafını niye yüklemedi? 

- Şahane Hanım, kendisine ait el yazısıyla yazıldığını iddia ederek basına gösterdiğiniz bazı kâğıtların kesinlikle ona ait olmadığını, bunların şarkı sözleri olduğunu, ne gibi bir sakıncası olabileceğini söylüyor. 
- Bu kadın "Ben tertemiz ideallerle siyasete girdim, Milli Mücadele uğrunda savaşıyorum," diyor. Ankara'daki evimizde eşimin masasının üstünde Göksal Küçükali ile Emin Şirin'in yazışmalarının bir kopyasını gördüm, hocaya göndermişler, üzerinde de bu hanımın el yazısıyla "Ege i... bölgedir," yazıyor. Ayrıca şarkı sözüyse, senin hâlâ benim evimde, Temmuz 2008'de ne işin var? Ve eşim bana sürekli "Burada yok, yurtdışında," diyordu. Ayrıca bence o kadar pervasız ki çalıştığı resmi kurum, İngiliz Büyükelçiliği'ne ait bir kâğıdın üzerindeki "Ne istersen söyle, ama sevdama dil uzatma," yazan aşk notunu da evimde buldum. 

- O kâğıtlardaki el yazılarının Şahane Hanım'a ait olduğunu nasıl kanıtlayacaksınız? 
- Partiye başvuru kâğıdındaki el yazısıyla karşılaştırsınlar, anlaşılır. 

- Sizin 18 yıllık evliliğinizi, hayat arkadaşlığınızı bitirme noktasına getiren sadece bu el yazısıyla yazılan notlar mı oldu? 
- Hayır, ama bunların nasıl bir oyun olduğunu göstermek açısından önemli. Benim evliliğim çok büyük bir yara aldı, boşanmaya kadar gitti. Manevi olarak çok büyük zarar aldım. Ama bu arada binlerce HYP'linin emeği de harcandı. 

- Bir TV programında canlı yayına çıkan Şahane Hanım, "24 Kasım 2006 günü siz eğer Yaşar Nuri Öztürk'ün Ankara'daki evinde olduğunuzu reddediyorsanız, o tarihte neredeydiniz?" sorusunu, "O gün MYK toplantısındaydım," diye yanıtladı. MYK, 25 Kasım'da değil miydi? Şahane Hanım gelmiş miydi? 
- Evet, olay 24 Kasım'da, MYK 25 Kasım'daydı. Zaten MYK'ya gelemedi. 

- Şahane Hanım'ı bu olaydan sonra parti içinde hiç gördünüz mü?
- Çok zorunlu gittiğim MYK toplantılarında uzaktan gördüm. 

- Diğer partililerle bu sorununuzu paylaştınız mı? Onlar size destek oldu mu? 
- Evet, eşim bir yandan, onlar bir yandan, "Bu parti seçime girme hakkını bir alsın, ondan sonra gerekeni yapacağız," dediler. 

- Şahane Hanım partiye girmek için internetten başvurmuş, onu siz almışsınız. Hocayla siz mi tanıştırdınız? 
- Hayır, hoca 24-26 Haziran 2006 arasında parti çalışmaları için Antalya'ya gittiğinde tanışmışlar. Hatta eşim ajandasına o gün "Zangoçla tanışma," yazmış. Antalya'da partiye girmek istediğini söyleyerek el yazısıyla formu doldurmuş. İnternet sitemizin başvuru bölümüne göndermiş. Sitenin başında da ben olduğum için kendisini aramışım. Ben hatırlamıyorum ama "Ne kadar güzel, senin gibi genç, eğitimli biri partimize katıldı," diye memnuniyetimi belirtmişim. Demek ki ben onun iddia ettiği gibi gençlere saldırmıyorum. Sonra MYK'ya alındı.

DNA testi yaptırabiliriz

- Kadınsı bir içgüdü mü şüpheleriniz? 

- Her evli kadın bunu hisseder. Bir süre sonra "Sen artık Ankara'ya gelme, niye masraf yapacaksın?" diye beni uzak tutmaya başladı. 

- Şahane Hanım olayından daha önce de eşinizden hiç kuşku duydunuz mu? 
- O geçmiş şeylere şimdi girmek istemiyorum. Olabilir, ortam müsait olabilir.

- Ankara'daki evinizde bulduğunuz iç çamaşırı, toka, ceket gibi eşyaların ona ait olduğunu nasıl kanıtlatacaksınız? 
- DNA testine kadar yaptırabiliriz. 

- Şahane Hanım aleyhinizdeki manevi tazminat davalarını yeni mi açtı? 
- Evet, yeni açıldı. Niye altı ay beklediler? Niye geçen yıl Akşam gazetesinde haberin ilk çıktığı günün ertesinde açılmadı. 

- Bu kadar gizlenen olay, geçen yıl ağustos ayında basına nasıl yansıdı? 
- 5 Temmuz'da Şahane Sultan'ın bana gönderdiği bir mesajdan sonra o mesajı Önder Günay ve Ahmet Kopuz'a gönderdim. "Partinin asıl meselesi budur," dedim. Bu mesaj basına gitmiş. Sonra beni gazeteden arayıp sordular, anlattım. Daha önce hiçbir şekilde açıklamadım. Hatta 5 Temmuz 2008'de "Ne istersen söyle ama, sevdama dil uzatma," şeklindeki notla beraber özel eşyalarını evde bulduktan sonra çok kötü oldum, "Basını çağıracağım," dedim. Hoca bana şöyle bir mesaj yolladı: "Bugüne kadar olan hiçbir şey sana sevgimde kırılma yaratmadı. Seni içtenlikle sevmeye devam ettim. Ama son birkaç saatlik tavrın ve sözlerin içimdeki sevgiyi yıkacak sarsıntılara yol açtı. Seni uyarıyorum. Sana olan hiç sarsılmamış sevgimi sarsma. Seni sevmeye devam edeceğim." 

- Aranızdaki bu sorunları ABD'deki oğlunuzun Yaşar Bey'e olan 400 bin dolarlık borcunu ödemek istemediğiniz için gündeme getirdiği iddialarına ne diyorsunuz? 
- Bu parayı hoca, oğluma çalıştırması için yıllar önce vermişti, oğlum da faizlerini gönderiyordu. Bu ikisinin arasında bir durum. 

- Bu psikolojik baskıya nasıl sabrettiniz? 

- Bir süre sonra şunu hissetmeye başladım; sanki biraz daha zorlayalım, dayanamaz, çeker, gider diye düşündüler. Bu mesajlar beni bunaltma mesajları. 2008'in kasım ayında Şahane Sultan'ın "Sen hâlâ ne yüzle o evde oturuyorsun," diye bir mesajı var.
Yaşar Nuri Bey yaşını küçültüyor 

- Eşinizin andropoz döneminden geçtiğini, bunların biteceğini düşündünüz mü hiç? 
- Aynen öyle. Eşime bunu sürekli söyledim, "Sen travma geçiriyorsun, bunu atlatacaksın," dedim. Koskoca Yaşar Nuri Öztürk, bugün televizyona çıkıyor ve "Ben 57 yaşındayım," diyor. Hoca 1945 doğumludur, gidin bakın bütün kitaplarına 1945 yazar, ama nüfus kâğıtlarında 1951 yazar. Milletvekili olduktan sonra kitaplarla nüfus kâğıdının farklı olmaması için "Ben 1951 doğumluyum" demeye başladı. Eş, dost arasında espri konusu oluyordu, "Bir küçültüyor, bir büyültüyor," diye. 

- Ya aşksa aralarındaki gerçekten? 
- Valla ben onu bilemem, ben eşime, "Ben düzenimi bozmam, bana karışma, ben de sana bir şey sormayacağım, ne istersen yap," dedim. Beni sevdiğini söylüyordu. Televizyon programlarına çıktıktan sonra önce beni arayıp "Canoş nasıl buldun?" diye sorardı. Sonra yanındakilerden duydum, benden sonra da onu arayıp "Karadutum söyle bakalım nasıl buldun?" dermiş. 

- Size bu olaylara rağmen hâlâ Canoş mu diyordu Yaşar Bey? 
- Beni bir çeşit iki eşliliğe alıştırmaya çalışıyordu, işin özeti budur. "Zaten Ankara'da herkesin iki üç eşi var, sen bana karışma," diyordu. 

- Eşiniz İstanbul'daki evde yatarken, kendisini odaya kilitlediğini açıkladı. Niye kilitliyordu sizce? 
- Şahane Hanım'la daha rahat konuşabilmek için... Bundan daha güzel bir neden olabilir mi? İstediği yere gidebilir, ben onun nerede olduğunu bilemem. Mesela Kurban Bayramı'nda İzmir'e diye gitti, bu sürede kendisine ulaşamadık. Sonra hesap ekstrelerinden ayın 12-13'ünde Antalya Talya Oteli'nde kaldığını öğrendik. 

- Yaşar Nuri Bey'le tanıştığınızda henüz evliymiş, "Yuva yıkanın yuvası yıkılırmış," sözünü doğrulayan bir olay olabileceğini düşünüyor musunuz şimdi bu yaşadıklarınızın? 
- Hayır, kesinlikle. Biz hocayla tanıştığımızda eşiyle boşanma davası açılmıştı, başka kadınlarla da ilişkisi vardı. Benimle ilişkiye girmek istediğinde de "Ben ancak evlenirsem, ilişkiye girerim," şartını getirmiştim.

-Yaşar Nuri Bey, evinize girmenizi engelleyen bir mahkeme kararı çıkarttı mı gerçekten? 
Evet, geçtiğimiz perşembe günü Ankara'ya gittiğimde yapmış. Evime giremiyorum, arkadaşımda kalıyorum. Avukatım pazartesi günü hemen itiraz edecek. 

- Olayların nasıl sonuçlanacağını düşünüyorsunuz? 
- Maneviyatı yüksek bir kişiyim. Yüce yargının hakkaniyetine güveniyorum. Hiçbir korkum yok. Bugüne kadar kendimi arka plana atmam birilerinin nefsini azdırmış. Ben bu işi şu ya da bu şekilde temizleyeceğim. Çirkin süreç geçecek, benim için şu anda önemli olan işim. Çok yoğun çalışıyorum. Bu son röportajım, bundan sonra bir daha hiç konuşmayacağım.

- Biz sizi eğitmen yanınızla tanıdık. Siyasette ne işiniz vardı? 
- Ben girmek istemedim, beni partiye sokan eşimdir. Parti kurulurken birçok büyük ismin kapısı çalındı, bunlardan ciddi cevap veren olmadı. Hepsi hocaya "Sen kendi kulvarında kal. Siyasete girme," dedi. O zaman partiyi halkla kurmaya karar verildi. Hoca, yüzde 30 kadın oranıyla kurmak istiyordu. Bana "Sen kurucu üye listesini tamamla. Kadın oranımız da yükselir," dedi. Ayrıca ABD'de yaşayan oğlum Hakan'ın da kurucu üyemiz olmasını istedi. Biz bunları kişisel gelirlerimizden ödeyerek partiye girdik. Erkeklerden 10, kadınlardan sekiz milyar alınıyordu. 

- Şahane Sultan'ın Antalya'dan birinci sırada milletvekili adaylığını istemediğiniz doğru mu? 
- Asla, yemin ediyorum size yalan. Hoca, 2007 seçimine yakın, 13 Mayıs 2007 Kurultayı'nda kadınları yüreklendirmem için konuşma yapmamı istedi ve "Birinci sıraya Hayri Domaniç'i koyacağız, ama saha çalışması mümkün olmadığı için sen bölgeyi idare edeceksin, seni de ikinci sıraya koyalım," dedi. Ama o arada ne olduysa, listenin verileceği günden bir gün önce bir MYK üyesi aradı, "Hoca seni üçüncü sıraya attı, çünkü Mustafa Fahri Ağaoğlu'nun ikinci sıraya alınmasını istedi," dedi. Oysa bu beyin partimizle hiçbir ilgisi yoktu. Ben de "Tabii ne önemi var," dedim. Benim üçüncü sıraya atılmamla diğer üyelerin sırası kayınca, çektiler paralarını. Burada oyun şuydu; "Seni üçüncüye attık, sen çek git." Ben o birinci bölge için iki bankadan kredi aldım, bugün tehditle suçladığı oğlum bana destek oldu. Herkes çekilince olay benim üzerine yıkıldı, ben de istifa etmedim. 

- Şahane Hanım İngiltere'de siyaset bilimi eğitimi almış, Cenevre'de de bir yıl çalışmış. Hiç siyaset tecrübesi yokken eşiniz, kendisine hangi özelliklerinden dolayı danışman olarak güvendi? 
- Hoca, tezlerini gördükten sonra onu MYK'ya aldı. Partiye girdikten sonra Yaşar Nuri Bey'in ilk evliliğinden olan oğlu Mustafa Tahir Öztürk ile arkadaşlık kurmuşlar. Bir gün hoca ile oğlu arasında şöyle bir konuşma oldu: "Baba sen çok methediyorsun, Türkiye'de siyaset yapacak, genç bir kız diyorsun ama ben biraz yokladım, Mustafa Sarıgül'ü bile tanımıyor," dedi. 

- Yaşar Bey bu uyarıyı dikkate aldı mı? 
- Hocada bu kadınla ilgili garip bir koruma başladı. O kadın, sonra Mustafa Tahir'i siyasi bağlantısı olan bir düğüne götürmüş, o da bu ortamdan çok rahatsız olmuş. Babasına, "Hemen bu kadını çevrenizden uzaklaştırın," dedi, aralarında kavga çıktı. 

- Nasıl bir düğün ortamı bu? 
- Onu mahkemede açıklayacağım. 

- İlk ne zaman şüphelendiniz? 
- Ağustos sonu, Nusret Sevenoğlu'nun yazlığına gittik. Hocanın elinden cep telefonu düşmüyor, sürekli mesajlaşıyor. Nusret Bey bile "Abla hoca niye bu kadar mesajlaşıyor," diye merak etti. 

- Siz eşinize, bu mesajların nedenini sorduğunuzda ne diyordu? 
- Ben "Ne oluyor hocam, niye mesaj çekiyorsun?" diye sordum, "Danışmana parası gitmesin diye mesaj geçmesini söyledim," dedi. Bundan önce İrem Hanım vardı danışmanı olarak, pırıl pırıl çok güzel bir kız. Niye onunla mesajlaşmıyordu? 

- Bu mesajların Şahane Hanım'dan geldiğini nasıl kanıtlayacaksınız? 
- Hepsi elimizde. Dokuz, 10 telefonu var. Takip edildikçe telefonu değiştiriyor. Bu hocanın telefonu. Milletvekilliği 22 Temmuz 2007'de düştü, Şahane Hanım'ın danışmanlığı da 23 Temmuz'da düştü. Ama bu telefon eylül ayında, Şahane Hanım'ın adına alınmış, Ankara'daki evimin adresine. Koskoca adam bana "Hayal ürünü bunlar," diyor. Hadi fotoğrafları Facebook'tan aldım, bunu da Telekom'dan mı aldım? "Bana ait değil," dediği telefon numarasıyla annesine de mesaj göndermiş. Elimizde bu da var. 

- Bunca yıl eşinizin bu ilgisinin geçici bir tutku olduğunu mu düşündünüz? 
- Ben bu durumu gerçekten çok hastalıklı olarak kabul ettim eşim açısından ve izlemeye aldım. Sonra balkon kenarlarında, bahçede konuşmalar başladı. Sabah-Pazar

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.