Süngüleri düştü

Süngüleri düştü
Eski Bakan ve ANAP kurucularından Vehbi Dinçerler, “Bizim zamanımızda Bakan arkadaşlarımız bile hakkımızda ne yazacaklar, nasıl iftira edecekler diye medyadan korkarlardı... Ama bugünkü gazetelerin çoğu gazetecilik yerine ticaretle meşgul olduğundan

YENER DÖNMEZ'in haberi...

Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın yakın çevresinden, Anavatan Partisi’nin kurucularından ve bakanlarından Vehbi Dinçerler, Aydın Doğan’ın gazetecilik ve ticaret anlayışıyla ilgili olarak Vakit’e çok çarpıcı açıklamalarda bulundu. Dinçerler, “Ticaretle siyaseti, ticaretle gazeteciliği birbirine karıştırmamak lazım. Türkiye’deki medya ticaretle uğraştığı için, gazetecilik yapmıyor. Bizim dönemimizde, Bakanlar bu gazetecilerden ne yazacaklar diye korkarlardı. Bugün gelinen nokta memnuniyet verici. Bunda Vakit gazetesinin önemli bir payı var” dedi.

VAKİT ORTAYA ÇIKARDI, İYİ DE ETTİ
Son günlerde vergi kaçakçılığı ve Petrol Ofisi’ndeki kaçak akaryakıtla ilgili olarak gazetemize konuşan Özal döneminin etkili Bakanlarından Vehbi Dinçerler, siyaset-medya ilişkisi konusunda önemli açıklamalarda bulundu. Vakit’in ortaya çıkardığı Petrol Ofisi’nin kaçak akaryakıt skandalıyla ilgili olarak Dinçerler, “Bu bir ticari olay, yani petrol farz edin ki Doğan Grubu’nun değil, eski Petrol Ofisi’nin de olsa, yine müdahale olacaktı. Bu, medyayı doğrudan doğruya suçlamayı gerektirecek bir durum değil. Dolaylı olarak, patronu medyacı olduğu için suçlayabilirsiniz. Ben Vakit’i takip ediyorum, adamların üzerine gittiniz, iyi de ettiniz. Sizin bu tutumunuza hiçbir itirazım yok ve birçok şeyi de şöyle veya böyle siz ortaya çıkardınız” dedi.

KORKARLARDI
Anavatan Partisi iktidarında Bakan arkadaşlarının medyadan korktuğunu itiraf eden Dinçerler, bunun sebebinin de medyanın ticarete bulaşmamasından kaynaklandığını kaydederek şöyle dedi: “Bizim dönemimizde arkadaşlarımız yarın hakkımızda ne yazılacak diye korkarlardı. Yazılabilir, adam sana iftira da atabilir ama Allah yardım eder, iftira olduğunu ispat edersin. Allah korusun bir yalan sırtına kalır, itiraz edersin. Aklanırsın, insanların kafasında yine de bir iz kalır. Yani bizim dönemde aleyhlerinde bir şey yazacaklar diye korkuyorlardı.”

GÜZEL, VAKTİNİN YARISINI MEDYA HABERLERİNE AYIRIYORDU
Özal iktidarı sırasında Milli Eğitim Bakanı olan arkadaşı Hasan Celal Güzel’in “Vaktimin yarısını medyaya ayırmak zorunda kalıyorum” dediğini söyleyen Dinçerler, “Yazık günah, yani biz millete vaktimizi karşılıksız vererek hizmet etmek ve hatta ailemize vereceğimiz vakti dahi hizmet etmeye ayırmamız lazım. ‘Gelecekte şahsıma zararı olur diye endişe ediyorsun’, netice itibariyle büyük bir korku vardı. Mesela ilk kabine toplantısında Bakanlar Kurulu salonuna şuradan buradan cihazlar getirttik; acaba dinleme cihazı falan mı koydular diye” dedi.

HEM GAZETECİLİK, HEM TİCARET OLMAZ
Sahip olduğu propaganda gücünü kullanarak ticarette kaçakçılık ve usûlsüzlük yapan medyanın bugün geldiği durumu da analiz eden Dinçerler, “Çok genel söylüyorum, samimi anlamda iki şeyi yanyana koymak lazım, samimi olanlar, millete hizmet etmek isteyenler ticaretten ellerini çekmeliler. Medyayla doğru düzgün samimi bir hizmet ticaretle yanyana olmaz, bunu siz de yapsanız aynıdır. Ticari çıkarı düşünmeye başlarsınız, ticaretçiden siyasetçi olmaz ise hem siyaset, hem habercilik, hem de ticaret olmaz” şeklinde konuştu.

AMERİKAN ELÇİSİNE MEDYA PARTİLERİ SORUSU
Dinçerler, kendi döneminde Türkiye’ye yeni atanan Amerikan elçisiyle Türk siyaseti üzerine yaptığı ilginç bir diyaloğu da anlattı. Dinçerler, “Buraya gelen Amerikan elçisine Türkçe öğrendin mi diye sordum. ‘Eh biraz öğrendim… Gazete başlıklarını okuyabiliyorum’ diye cevap verdi. Peki Türk siyaset yapısı hakkında bilgin var mı dedim, ‘Evet var, bize öğretiyorlar’ dedi. Peki kaç siyasi parti var dedim. ‘Yüzlerce var’ dedi. ‘Sabah Gazetesi Partisi, Milliyet Gazetesi Partisi, Hürriyet Gazetesi Partisi vs..’ Aslında doğru. Dedim ki bizim buradaki her gazete aslında adı konmamış bir siyasi partidir. Bana sorarsanız, etik olmayan budur, ideoloji ayrı ama bizim medya siyaset yapmak istiyorsa, gitsin parti kursun. Dolaysıyla maalesef Türkiye’de siyasi partilere ilaveten her medyanın bir de siyasi partisi vardır. Mesela Cumhuriyet gazetesinin siyasi bir partisi vardır. Vakit gazetesine de siyasi partisi var diyorlar ama öyle değil, sizin inancınız var. Partisi var derlerse haksızlık etmiş olurlar, siz inancınızı erkekçe, cesurca söylüyorsunuz. Medyanın siyasileşmemesi lazım, bu yüzden herkes ne olduğunu söylemeli, yani adam liberalim diyor, ben muhafazakârım diyor. Ama sen, ben Türkiye’nin gazetesiyim diyor da ne dediğin belli değilse, bu olmaz. Medyanın partileşme yoluna girmesi, bir kandırmacadır. Yani ticaretle medyanın yanyana olması, açıkçası etik değildir.


HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.