'Kemalizm artık sonbaharında'

'Kemalizm artık sonbaharında'
Kemalizm korkularıyla yaşadı. Bir söz söylendiği zaman ‘Kemalizmi yıkacak’ diye korktular. Bu ideolojiyi bir fert tek başına yıkabiliyorsa, bu ideoloji zaten yıkık halde başlamış demektir. Mağlubiyetin ilk safhası korkudur. Onlar yüreklerinde korku, mümin

Kadir Mısıroğlu, son yarım asrımıza çalışmaları ve fikirleriyle damga vurmuş bir isim. Akademik tarihçilerin çoğunu “okumuş cahiller” olarak tavsif eden Mısıroğlu’nu, son kitabı “Tarihten Günümüze Tahrif Hareketleri” kitabının 3’üncü cildini yayınlanamasını vesile kılarak ziyaret ettik. Ve ortaya fikren güçlü ve hatta bazı noktalarda tarih felsefesine girdiğimiz böyle bir mülakat çıktı:
- Dinimiz, dünya üzerinde çok farklı şekillerde yaşanıyor. Sahih İslam hangisidir, nereden bileceğiz?
- Evvela, kelime-i tevhidi telaffuz edeceğiz. Kelime-i tevhidde ilk olarak ‘La’ diyoruz. ‘La ilahe’ diyoruz, sonra da ‘İllâllah’... Batılın batıl olarak tanınması, hakkın hak olarak tanınmasından evlâdır. Bundan 40 sene evvel “Amerika’daki zenci Müslüman Hareketleri” isimli kitabımı yazarken, zencileri İslamın hangi özelliğinin cezbettiğini araştırdım ve İslamı bir dünya görüşü olarak 40 sayfa kadar anlattım. İslamın temel prensiplerini umumi arzu üzerine Sebil dergisinde yazmıştım, mufassal halde “İslamcı Gençliğin El Kitabı”nda yazmıştım, sonra genişlettim ve kelime-i tevhiddeki temel mantığı dikkate alarak yanlışları ve doğruları bir arada yazdım. Araştırmalarım sırasında gördüm ki, zamanımızda yanlışlar millete o kadar yansımış ki, doğrular boğulmuş arada!

“İSLAMA SOKULAN FİTNELER ARTTI”

- Tahrif uygulamalarında hangi teoriler çıkıyor karşımıza?
- Tabii, tahrif hareketleri işin “La” kısmıdır. İlk cildi tarihçe olarak yazdım, sonradan Kemalist tahrifatı da orada anlattım. Mustafa Kemal’in dahiler dahisi olduğu şeklinde itirazlar yükselince Kemalist tahrifata nasıl ortam hazırlandığını anladım. 2’nci ciltte Kemalist tahrifata ortam hazırlayan fikri hareketleri yazdım. Şimdi de 3’üncü cildi yayınladık. Bugün İslam içindeki fitne tarih içinde hiç görülmediği kadar çoktur. Bütün batıl görüşlerin İslamı tahrifi mevzii ve mahallidir. Batıniliği, Karmatiliği bu noktadan değerlendirebilirsiniz. Ama bugün dinler arası diyalogdan tarihselciliğe kadar pek çok tahrif hareketi beynelmilel tahrif hareketlerindendir.
- Peki, hadisler ışığında değerlendirdiğiniz zaman, ahir zamanda yaşıyor olmamızın tahrif hareketlerinin artmasındaki etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Ahir zaman dediğimiz zaman Hazreti Peygamber’in (sas) devrinden itibaren her an ahir zamana girer. Ahirin de ahiri vardır. Bugün bakıyoruz, herkes Mehdi bekliyor. Ben açıkçası bu kanaatte değilim. Mehdi’nin (as) yakın bir zamanda geleceğine inanmıyorum. Kanaatime göre, İslamın en müterakki devri önümüzdedir. Bu yaşandığı zaman tekrar bozulma olur. Mehdi (as) de İsa (as) da İslamın daha zor günlerinde gelecektir. Şu anda düzelme aşamasındayken gelmez. Murad-ı ilahi düzelme noktasında olduğumuzu gösteriyor.
- Nereden anlıyorsunuz bunu?
- Allah’ın kaderi meçhuldür. Keşfi zordur, lakin hadiselerin seyrine hakim olan mantıktan kaderin istikametini sezmek kabildir. Ufak bir gayrete, büyük bir netice doğduysa; o irade isarının murad-ı ilahiye paralel olduğunu gösterir. Büyük bir tedbirden ya hiç netice hasıl olmuyor, yahut da netice çok az ise murad-ı ilahiye paralel olmadığını gösterir.

“ALLAH (CC) AZ ÇALIŞMAYA ÇOK BEREKET VERDİ”

O zaman murad-ı ilahiyi, yani kaderin ana istikametini kavramak için beşerî iradenin hasıl-ı neticesine bakılır. Bereket denilen şey tedbirin takdir-i ilahiye muvafık düşmesinin neticesidir. Bereketsizlik de tabii olarak bunun aksidir. Bu davanın 60 senesini biliyorum. Çok cüz’i çalışmalara Allah azimüşşan çok büyük bereket hasıl etmiştir. Müslümanların azıcık bir gayretine Rabbimiz büyük mükafatlar ihsan etti. Bundan düzelme devri başladığını anlıyorum. Kemalistlerin de devasa gayretine matlubun altında, ufacık neticeler hasıl olmuştur. Orduyu arkalarına aldılar, rejimi kendilerine ram ettiler, yıkılma tehlikesinden korktular. Kemalizm korkularıyla yaşadı. Bir söz söylendiği zaman ‘Kemalizmi yıkacak’ diye korktular. Bir fert tek başına yıkabiliyorsa bu ideolojiyi, bu ideoloji yıkık halde başlamış demektir. Mağlubiyetin ilk safhası korkudur. Onlar yüreklerinde korku, müminler ise yüreklerinde iman ile yaşadı.
- Yani Kemalistlerin korkularını murad-ı ilâhi çerçevesinde mi değerlendiriyorsunuz?
- Şimdi, sosyal hadiseleri doğru değerlendirmek için evveliyetle sünnetullah gereği Allah’ın tasarrufuna hakim olan kanunları bilmek gerekir. Bu, kaderi keşifte bir altyapı bilgisidir. Bu bilgiye sahip olmayan murad-ı ilahiyi keşfedemez. Kâinatta her an hayır ve şer mütecellidir. Çünkü Rabbimiz zatından başka her şeyi sıfat tecellileriyle yaratmıştır. Kâinatta zatî tecelli yoktur. Nitekim zatî tecelliyi taşıyacak bir mekân da yoktur. Allah Teala cami’ü’l ezdad tabir ettiğimiz zıt sıfatların sahibidir. Şimdi, dünyanın bir tarafı karanlıkken diğer tarafı aydınlıktır. İman-küfür muvazenesi de buna benzer.

“İMAN VE KÜFÜR GALEBE NÖBETLEŞMESİ YAPAR”

Her an iman da vardır, küfür de vardır. Hayır da vardır şer de! Hazreti Allah’ın cami’ül ezdad olmasından ötürü kâinat da zıtlık üzerine kuruludur. Küfür de her zaman vardır, yok edilemez. Lakin bunlarda galebe nöbetleşmesi vardır. İman ve küfür galebe nöbetleşmesi, gece ile gündüz gibi bir periyoda bağlı olarak gelişmez. Onun zamanı gayr-ı muayyendir. Kimi zaman beşeri istahkak, kimi zaman liyakata göre olur bu nöbetleşme. Kahır ve lütuf birbirine galebe sağlar. Beşeri de kürre-i arz gibi düşünürsek cemali ve celali sıfatlar galebe nöbetleşmesi yaparlar. Çünkü Allah, iki sıfatını zat-i uluhiyetine hasretmiştir. Bu sıfatların biri Beka, diğeri de Halik’tir. Allah’ın dahil olmadığı bir fiil gelişmez. Fani olunması için ya kemalden zevale, yahut zevalden kemale ebedi bir tebeddülata (değişim) maruz kalması lazımdır. Bu tebeddülat ‘küllü halin yezûl’ ilkesi gereği her hal gelip geçicidir. İşte bundan dolayı tebeddülat da ebedidir. Tebeddülat da tedricen (derece derece) olur. Tedrici olmayan hiç bir şey olmadığı gibi, ani geliştiğini sandığımız vakıaların da bir hazırlık safhası vardır. Binaenaleyh, hakkın galebesinden batılın galebesine, batılın galebesinden hakkın gelebesine geçilirken bir ara rejim yaşanır. Nasıl ilkbahar-sonbahar var, bu kanun gereği de geçiş ani olmaz. Ne geceden gündüze ani çıkılır, ne de geceden gündüze! Manevi alanda da böyledir. Lakin Allah’ın rahmeti gazabından üstün olduğu için iman galebesi de uzun sürer! Tarih, zahiri sebeplerle izah edilir. Lakin zahiri olayların zuhurunda da batını sebepler vardır. Bu da Allah’dır. Allah Teala, müsebbibü’l esbabdır. Tarihi bu noktadan incelersek görürüz ki, İslamı uzun asırlar yaşayan milletimizin içinde küfür içinde yaşayanlar da olmuştur.
- Bahar-kış periyodlarını nasıl tarihlendiriyorsunuz?
- Onların baharı başladığı zaman biz sonbaharımızı yaşadık. Bunun başlangıç noktası Tanzimat’tır. 1774’teki Kaynarca Muahedesi’yle Osmanlı gerilemeye başlayınca küfürün galebesi de Tanzimat’la başlamış oldu. Batıl fikirler neşv-ü nema buldu. Bu hilafetin ilgasına kadar gitti. Biz, 1774’ten 1924’teki hilafetin ilgasına kadar sonbaharı yaşarken, onlar da ilkbaharı yaşadı. Ardından 1950’ye kadar kışı yaşadık. Onlarsa yazı yaşadı. 1950’de tekrar bir tebeddülat oldu ve ilkbaharımızı yaşamaya başladık. İslam nimetinin çilesi doldu. Ara mevsimler de tezatlı olur. Ama mevsimin icabına uygun olan günler çoktur.

“KEMALİZM YAŞIYOR AMA SONBAHARINDA!”

O yüzden bu devir tezatlı bir devirdir. Gelişmeleri iman-küfür muvazenesinden belli bir tarih periyodu içinde tahlil ettiğimiz zaman işin nereye gittiğini anlarız. Ben 1940’lı yılları da hatırlarım. Şapkasız şehre geldiği için başına katran sürülen adamlar gördüm. İslam arabası geride, ama mesafe gittikçe kapanıyor. Bunu onlar da görüyor ve telaştalar. Kitabımın çıkış felsefesine gelirsek, İslamın bahar döneminde onu tahrif etmek isteyenler murad-ı ilahiye tamamen ters düştükleri için onların mesaisinde bir bereket olmayacaktır. Bu Kemalist tahrifat için de böyledir, İslami düşünce içinden çıkmış hareketler için de böyledir. 1950’den bu yana bütün ihtilaller İslama yönelişi engellemek için olmuştur. Fakat bu ihtilaller murad-ı ilahiye ters düştüğü için hasıl-ı netice sıfırdır. Kadere ters düşen dahi de olsa başarılı olamaz. Tanzimat’tan sonra onların başarısının sebebi ise milletin belalara müstahak olmasından kaynaklanır. Ruhsat döndü, kahır tecelli etti. Şimdi ise tam tersinin yaşandığını düşünüyorum. Allah Teala basit bir çabamıza muhtemel olandan çok daha fazla ecir ihsan ediyor.
- Kemalizm öldü mü peki?
Yaşıyor ama Kemalizm sonbaharını yaşıyor. Şimdi anayasa yapılıyor. İslam, ilkeleriyle anayasaya yansımayacak gibi görünüyor. Demek ki Kemalizmin etkileri halen devam ediyor. Ama dere, köprünün ayağını oya oya bir gün gelir ki, yıkar. Şapka giymek, Türkiye’de halen kanunlarla korunuyor. Bunlar ne zaman ki anayasadan çıkar; o zaman Kemalizm de biter.

Fahrettin Dede / Yeni Akit

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.