Milli Uzay Politikamız

Milli Uzay Politikamız

Bismillahirrahmanirrahim. Allah-u Teala’ya hamd, Rasul’üne salat-ü selam olsun.

Yepyeni bir haber portalı, ilk yazı, ilk heyecan; fakat yine de lafı fazla uzatmaya gerek yok. İlk yazı olsun için, ısrarla gündemden uzak tutulmak istenen Türk Sanayi Devriminin gayrımilli evrimine atıfta bulunacak bir metin sunmak istiyoruz. Bugün, adında hala ‘milli’ kelimesi yer alabilen bir alandan bahsedeceğiz, Milli Uzay Politikamız’dan...

Karikatüristlerin çoğu için "Türkler uzayda" esprisi en sık kullanılan temalardan olmuştur. Sinema tarihimizin en çok seyirci ağırlayan filmlerinden biri ile filmlerden, dizilerden, haber bültenlerinden, belgesellerden görüp “vay canına” dediğimiz uzay maceraları bir komedi filmi dahilinde yorumlanmıştı. Türkiye’nin “geri kalmış”lığından bahsetmek isteyenler hep sözlerine “eller gider Ay’a…” diye başlayarak ekonomik ve sosyal alanlardaki aksaklıklara, uzay teknolojilerine atıf yaparak ironik bir geçiş sağladılar. Armstrong’un Ay serüvenine “adam uzayda ezan sesi duymuş abi” laflarıyla derinlik katıldı [Son günlerde Ay’a ayak basma olayının düzmece olduğuna dair iddiaların artması ve konunun NASA’ya iletilmesi üzerine, NASA’nın “1969’daki kayıtları kaybettik” cevabını verdiğini hatırlatalım]. Uzay gemisi gördüğünü iddia edenler ana haber bültenlerine kadar çıkarak, geliştirdikleri dil hakkında mülakatlar verdiler. İyi de, ‘Türkiye’ ve ‘uzay’ kavramlarının şaka enstrümanları haricinde yan yana zikredildiği olmaz mı hiç?

Türkiye’nin uzay bilim ve teknolojileri alanında yaptıkları, zihinlerde acı tatlı birçok hatırayı canlandıran TÜRKSAT projesinden ibaret değil. Gerek Milli Savunma Bakanlığı’nın, gerek Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın, gerekse de TÜBİTAK’ın konuyla ilgili küçüklü büyüklü atılımları mevcut. Yasa tasarıları ve teşkilatlanmalar düşünüldüğünde Türkiye’nin bu yöndeki çalışmaları dikkate değer.

Mars’a ilk yolculuk gündemdeyken, biz de Türkiye’nin uzay hakkında ne düşündüğüne kısaca bir göz atmak istedik. Bakalım belli başlı gelişmeler neler…

UZAY BİLİM VE TEKNOLOJİLERİ KOMİTESİ
Uzay bilim ve teknolojileri hususundaki ilk çalışmamız 1990’da TÜBİTAK bünyesinde teşkilatlanan UBİTEK [Uzay Bilim ve Teknolojileri Komitesi]. 5 yıl boyunca faaliyetlerine devam eden komitenin görevi, eldeki verilerle konuya ilişkin politikalar belirlemek ve gerekli incelemelerde bulunmakla sınırlı kaldı.

TÜRKSAT MACERASI
Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurumu’nun 1993-2003 yılları arasındaki Türk Bilim ve Teknoloji politikalarında uzay teknolojileri öncelikli alanlardan biri olarak kabulünün ardından, 1994’te en somut gelişmeye tanık olduk. 24 Ocak 1994’te Fransız Aerospatiale firması tarafından Fransız Guyanası’ndan yörüngeye oturtulmak üzere fırlatılan TÜRKSAT 1A uydumuz, rokette çıkan bir arıza nedeniyle havada infilak etti. Tüm Türkiye’nin canlı yayında kahırla izlediği bu olayın ardından, TÜRKSAT 1B uydusu aynı yılın 11 Ağustos’unda, aynı firmaca, aynı yerden bu kez başarıyla gönderildi. Sigorta kapsamında TÜRKSAT 1A uydusunun yeniden yapımı faaliyetleri TÜRKSAT 1C’yle son buldu. 10 Temmuz 1996’da fırlatılan uydu, sorunsuzca yörüngeye yerleşti. Uzaydaki bir diğer TÜRKSAT uydumuz olan TÜRKSAT 2A ise 10 Ocak 2001’de fırlatıldı ve yörüngeye oturdu. Ancak 2006 içerisinde TÜRKSAT’lardan gelen haberler pek de iç açıcı değildi. Zira yörüngeye oturan ilk uydumuz TÜRKSAT 1B’nin yakıtı, öngörülenden 10 ay daha erken bitti ve aynı risk diğer uydularımız için de konuşulmaya başlandı. Mart 2006’daki bu gelişme endişe verici; çünkü eğer Türkiye 2 yıl içinde TÜRKSAT 1B yerine yeni bir uydu yerleştirmezse yörüngedeki hakkını kaybedecek. 2008’de TÜRKSAT 1C’nin yerine TÜRKSAT 3A’yı göndermeyi planlayan Türkiye, bakalım 1B için neler yapabilecek.

ULUSAL GÖZLEMEVİ
1996’da ilklerden birini daha yaşadık ve Antalya’da kurulan TUG [TÜBİTAK Ulusal Gözlemevi] ile ilk ulusal gözlemevimize kavuştuk. Çetin kış şartları nedeniyle sık sık ulaşım güçlüğü çekilen ve kış aylarında hayatın kimi zaman durma noktasına geldiği gözlemevinin 40, 45 ve 150 cm çaplarında 3 adet teleskopu var ve projesi olanlar bu teleskoplardan faydalanarak çalışmalar yapabiliyorlar. Kurumun bir ‘devlet dairesi’ olduğu ise, DPT tarafından henüz karar çıkarılmadığından, bozulan 40’lık teleskopun halen yenilenememesinden belli.

TEŞKİLATLANMA ÇABALARI
Kanunlaştırma çabaları kapsamında değerlendirildiğinde bu alandaki ilk somut gelişme ise Ulusal Uzay ve Havacılık Konseyi teşkilatı olarak gösterilebilir. Bir yıl süren çalışmalar sonunda 1997’de Konsey’in kurulmasına ilişkin yasa tasarısının ilgili Devlet Bakanlığına sunulmasıyla son buldu. Hala Devlet Bakanlığının elinde bulunan tasarı hakkında sonuç beklenmekte.

İLK MİNİ UYDUMUZ
İlk mini uydumuz için girişimler ise 1999’da TÜBİTAK-BİLTEN tarafından başlatıldı. Türkiye’nin ilk yer gözlem uydusu olan BİLSAT 2003 Eylül’ünde fırlatıldı ve başarılı bir şekilde yörüngeye yerleşti. Yaklaşık 14 milyon dolarlık bu proje ile Türkiye’nin şehirleşme, kaçak yapıların tespiti, tarım, çevre, ormancılık, doğal afetlerin hasar tespiti gibi alanlarda uydudan gözlem yapabilmesinin önü açıldı.

İZMİR UZAY KAMPI
İzmir-Ege Serbest Bölgesi’nde kurulan uzay kampı ise uzay araştırmaları hakkında genç neslin bilinçlendirilmesi hedeflendi. Dünyadaki 7 uzay kampından biri olan bu kamp, simülatörler aracılığıyla astronomiye dair ilk adımlarını atan gençler için uygun fırsatı tesis ediyor.

DUMLUPINAR GEZEGENİ
2002’de ise Türkçe isimli bir gezegenle karşılaşıyoruz. Uluslararası Astronomi Birliği’nin [IAU] 4 Nisan 2002’de bulduğu küçük gezegene, IUA’da görevli Muazzez Kumrucu Lohmiller’in çabaları sonucunda, 4 Nisan 1953’te batarak büyük bir trajedinin adı olan Dumlupınar Denizaltısı’nın adı verildi; “Dumlupınar Küçük Gezegeni”.

ÇIKARILAN KANUNLAR
Bu alandaki ilk kanunlaşma hareketinin sonucu ise Uzay Cisimlerinin Verdiği Zarardan Dolayı Uluslararası Sorumluluk Hakkında Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun’la 2004’te alındı. Uzay faaliyetlerinde sorumluluk çerçevesini belirleyen söz konusu sözleşmenin temelini uzayın barışçıl amaçlarla kullanılması oluşturuyor. Aynı tarihte çıkarılan diğer kanunlarsa Astronotların Kurtarılması, Astronotların ve Uzaya Fırlatılmış Olan Araçların Geri Verilmeleri Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun ve Uzaya Fırlatılan Cisimlerin Tescili Sözleşmesine Katılmamızın Uygun bulunduğuna Dair Kanun.

TÜRK ASTRONOT GİRİŞİMLERİ
Eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün 2003’teki Birleşik Devletler gezisi ise bir yeniliğin daha ilk adımı oldu. Kennedy Uzay Üssü’nü ziyaret eden Özkök’ün bu hareketinin ilk Türk astronot için yapılan hamlelerden biri kabul edildi. ABD’nin uzay programları dahilinde bir Türk subayının eğitime tabi tutularak astronot kimliğiyle uzaya gönderilmesi bekleniyor. 2004’te Hava Kuvvetleri Komutanlığınca ilkin Türk Uzay Kurumu adı ile başlayan hareketin, NASA, ESA benzeri bir oluşumla, uzay bilim ve teknolojilerine dair faaliyetlerin tek elde toplanmasını öngören Türk Uzay ve Havacılık Ajansı ile birlikte konuşulan ve Şubat 2006 MGK’sında yeniden gündeme gelen projenin 2014 yılına kadar 1,125 katrilyon liraya mal olacağı öngörülüyor.

MİLLİ OLARAK KALSIN YETER
Milli Uzay Politikamızın belli başlı evrim noktaları bunlar. Memur maaşlarının kıtlığından bahsettiğimiz şu günlerde, uzay çalışmaları için ne kadar bütçe ayırdığımızı düşünmek biraz garip gelebilir. Ancak aslolan Türkiye’nin uzay bilim ve teknolojileri alanında ne kadar ciddi olduğu. Traktör sanayi, Devrim otomobili, Anadol, Tekfen, Paşabahçe gibi “milli” karakterlerdeki ürünlerimiz ve Kayseri’de bugün Hava İkmal Bakım Merkezi’nde bakım onarımla ilgilenen ve ilkin uçak üretimi üzerine kurulan Kayseri Uçak Fabrikası gibi girişimlerimiz düşünüldüğünde mesele daha iyi anlaşılacaktır. Zira verdiğimiz örneklerin daha ilk başarısızlıklarında külliyen çöpe atılması yahut yabancı şirketlerle girilen mini mini işbirliği anlaşmalarıyla başlayıp “milli” karakterini toptan kaybedecek denli elimizden çıkmasına kadar varan süreçler bu konuda bize endişe vermeye yetiyor. Dileriz Hava Kuvvetleri Komutanlığı ve TÜBİTAK gibi önemli kuruluşların attıkları adımlar yerini bulur ve milli karakterli uzay çalışmalarımız yüzümüzü ağartır, Türk Sanayi Devriminin en parlak kayıtlarından biri olur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi