M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Özürcüleri Ayıplıyor ve Protesto Ediyorum

Özürcüleri Ayıplıyor ve Protesto Ediyorum

BİRTAKIM Türkiyeli aydınlar (Türkiye’de gerçek mânada 10 aydın bile yoktur, bunların aydınlığı kendilerinden menkuldür...) 1915 hadiseleri dolayısıyla Ermenilerden özür dileme kampanyası başlatmışlar.

Meseleyi dar açıdan, tek taraflı ele aldıkları için yanılıyorlar.

Ermeni meselesi bir bütündür, bütünüyle ele alınmalıdır.

Ermenilerin başına gelen felaket, içlerindeki beyinsizlerin haince ve sorumsuzca yaptıkları işlerden dolayıdır.

Birinci dünya savaşında düşman Rus ordusu Van’ı ele geçiriyor. Oradaki Osmanlı vatandaşı bir kısım Ermeniler bu işgal ordusunu kurtarıcı gibi karşılıyor ve kendi vatandaşları olan Müslümanlara yapmadıkları zulmü bırakmıyor. Bunun üzerine Osmanlı hükümeti savaş bölgesindeki Ermenilerin güvenli yerlere sürülmesine karar veriyor ve ondan sonra bir yığın facia yaşanıyor.

Birinci dünya savaşında Ermeni çetelerinin Müslümanlara yaptıkları zulümler ele alınmadan özür mözür olmaz.

Ermeni meselesi iki yüzlü bir madalyon gibidir. Bir tarafında Ermenilere yapılan zulümler, öteki tarafında Ermenilerin Müslümanlara yaptıkları zulümler.

Tek taraflı özür, “özrü kabahatinden büyük bir özürdür.”

Ermeniler de, vaktiyle Müslümanlara yapılan zulümleri kınamalı ve halkımızdan özür dilemelidir.

Tarihçi Ahmet Refik, bu meseleyi bütünüyle inceleyen, madalyonun iki tarafına da bakan insaflı bir kimsedir. Onun “İki Komita İki Kıtal” adlı küçük kitabını herkes ibretle okumalıdır. (Bedir yayınevi, 0212/519 36 18)

Ermenilerin felaketine, onları kendi devletleri olan Osmanlı devletine doğrudan doğruya veya dolaylı olarak isyan etmeye teşvik eden emperyalistler ve onların yardakçısı misyonerler sebep olmuştur.

Ermeniler birinci dünya harbinde kendi devletlerini desteklemiş, ona sâdık kalmış olsalardı bugün Türkiye’de en az beş milyon Ermeni yaşayacak ve bu ülkenin kalkınmasına hizmet edecekti.

Osmanlı nüfus cüzdanı (kimlik kartı) taşıyacaksın ve düşman ordusunu kurtarıcı gibi karşılayacaksın... Olur mu böyle şey. Hangi devlet buna izin verir?

Ben bir Müslüman olarak, vicdanlı bir insan olarak Ermeni halkına yapılmış olan zulümleri kesinlikle doğru bulmuyorum.

Ermeniler, Müslümanları soykırıma tâbi tuttukları için özür dilemezlerse ben de onlardan özür dilemem. Böyle şeylerde mütekabiliyet aranır.

Ermeni tehcirine Selanik dönmelerinin büyük rolü ve tesiri olmuştur.

Tehcir esnasında bir kısım zavallı Ermenilere Türkler değil, başka bir kavim zulm etmiştir.

Bir devlet düşünün: Bir ölüm kalım savaşı içine girmiş. Kendi vatandaşlarının bir kısmı düşman ordusunu kurtarıcı gibi karşılıyor. Ne yapacak? Onları, zarar vermemeleri için elbette emin bölgelere sürecek.

Bir sürgün esnasında birtakım haksızlıklar, zulümler, kıyımlar olmuşsa ki olmuştur, bunun da elbette hesabı sorulacaktır.

Lakin meseleyi tek taraflı, dar açıdan, sadece madalyonun bir tarafına bakarak ele almak yanlıştır.

Özürcüleri, gözlerinin iki tarafına taktıkları at gözlükleri dolayısıyla ayıplıyor ve protesto ediyorum.

(Erivan vaktiyle bir Türk İslâm şehriydi. Orada Türklük ve Müslümanlık yok edildi. Özürcüler bu konuda ne derler acaba?)

Dine ve Dindarlara Saygılı Olsunlar

OCAK ayında Sibirya’ya giderseniz soğuğa karşı tedbir almanız, çok sıkı giyinmeniz gerekir... Temmuz ve Ağustos aylarında Adana’ya giderseniz sıcaklara karşı tedbirli olmanız gerekir...

İklimlerin insan üzerinde tesiri olduğu gibi dinlerin, kültür yapısının da büyük tesiri vardır.

Diyelim Hindistan’ın Benares şehrine gittiniz, Brehmen dininde kutsal sayılan ineklere herhangi bir saygısızlık, hele tekme vurmak gibi bir çılgınlık yapmamalısınız.

İsrail’in dindar Yahudilerin oturduğu bir mahallesinde Sabat gününe saygısızlık etmeniz size pahalıya mal olabilir.

Sizin dininiz, inançlarınız, görüşünüz ne olursa olsun bulunduğunuz yerdeki dominant kültüre, örf ve adetlere, geleneklere saygılı olmalısınız.

Toplumsal barış ve uzlaşma ancak böyle korunur.

Dindar bir Anadolu şehrinde Ramazan ayında bir üniversite kantinindeyiz... Öğrencilerin yüzde doksan beşi oruçlu. Laikçi bir profesör geliyor ve yiyecek içecek alıyor, herkesin ortasında bunları tüketmeye başlıyor. Dindar talebeler bu provokatif harekete üzülüyor ve 150 kişi saygısız profesörü protesto için kantini terk ediyor.

Dönmeler, aşırı laikçiler, kendilerini ilerici ve çağdaş sananlar, Müslüman halk çoğunluğuna tepeden bakanlar, onlara sömürge yerlisi muamelesi yapanlar hadiseye tam tersinden bakıyor.

Neymiş efendim ülkede dehşetli bir mahalle baskısı varmış, Ramazan’da alenen oruç yenemiyormuş, böyle gericilik olur mu imiş...

O profesörde zerre kadar insaf olsaydı, herkes oruçlu ben onların arasında açıkça bir şeyler yer ve içersem üzülürler demesi gerekirdi.

Aksine “Parmağım kör gözüne...” diyerek kışkırtıcı ve düşmanlık çıkartıcı bir davranış sergilemiştir.

Bazı okullarda ve devlet dairelerinde Cuma vakti kısa bir izin veriliyormuş, öğrenciler ve çalışanlar camiye gidiyormuş. İlericiler, çağdaşlar, Kemalistler, laikçiler, Dönmeler bundan da çok rahatsız oluyormuş.

Rahatsız olmaya hakları var mı? Yok... Niçin? Çünkü Müslüman gencin ve vatandaşın ibadet etmeye hakkı vardır. Bu hak bütün demokrat, hukukun üstünlüğünü kabul etmiş, insan haklarına bağlı ve saygılı ülkelerde kabul edilmiştir.

Türkiye demokratikleştikçe, din hürriyeti genişledikçe, insan hakları korundukça; militan dinsizler, militan dönmeler, militan çağdaşlar agresifleşiyor.

Yarın bu memlekete İngiltere’de olduğu gibi tam bir din, inanç, inandığı gibi yaşamak hürriyeti gelirse büsbütün çıldıracaklar.

Herkesin oruç tuttuğu bir taşra şehrinde yaşayan bir dinsizin, oradaki çoğunluğa saygılı hareket etmesi bir insanlık, vatandaşlık borcudur.

Madem ki, halk rahatsız oluyor, sokakta sigara içmeyecektir.

Müslüman lokantacıların, tatlıcıların, çaycı ve kahvecilerin Ramazan ayında dükkanlarını kapatmalarından daha tabiî ne olabilir.

İslâm dini, mü’min bir lokantacının Ramazan gündüzünde yemek satmasını doğru bulmaz. Müslüman da bu kurala uyar...

Dinsizler yakın tarihimizde Müslüman çoğunluğa çok zulm ettiler. İnançları yüzünden nice Müslümanı uyduruk mahkeme kararları ile katlettiler.

Camileri kapattılar, binalarını sattılar, kiraya verdiler. Sadece İstanbul’un Eminönü bölgesinde 120 küsur tarihî cami yok edilmiştir.

Din derslerini kaldırdılar. Ezan-ı Muhammedî okuyanları zindanlara attılar, işkenceler yaptılar.

Bu eski zulüm baskı, terör günlerinin hasreti içinde yanıp tutuşuyorlar.

Demokrasiye, din ve vicdan hürriyetine, çoğunluğa saygılı olsunlar. Böyle yaparlarsa hiçbir sıkıntı olmaz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi