Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Pazarlamacılık... Sülün Osman’dan Paksüt Osman’a!

Pazarlamacılık... Sülün Osman’dan Paksüt Osman’a!

Herhalde daha önce de yazmıştım... Bir “ekonomi”den anlamam, bir de “yargı kararları”ndan!.. Ne zaman “ekonomik bir kavram” duysam, ilgili arkadaşlara sorarım, “Ne denilmek isteniyor” diye...
Ne yalan söyleyeyim, “yargı kararları”nı anlama konusunda da son derece cahilim... Hele de, “Filanca tarafından iptal başvurusunun reddine ilişkin yapılan başvurunun reddine karar verilmiştir” gibi cümlelerin anlamını çözmekte hayli zorlanırım... “İskender’in düğümü”nü, ya da “üç bilinmeyenli denklem”leri çözmek, herhalde “yargı kararları”nı çözmekten çok daha kolaydır... En azından, benim için!.. Zorla değil ya; “ekonomi kavram”larına ve “yargı kararları”na bir türlü kafam basmıyor işte!.. Oysa, o kadar “ekonomi” ve “hukuk” okuduk... Prof. Dr. Besim Üstünel’in, takunya kalınlığındaki “Makro Ekonomi”sini bile okuduk ama; kafa almayınca almıyor işte!..

SORDUM... ANLATTILAR... AMA ANLAMADIM!
Adına ister “cahillik” deyin, isterse “anlayış kıtlığı” olarak değerlendirin.. Dünkü Yayın Kurulu toplantısında, “neyin ne olduğunu” öğrenebilmek için, arkadaşlarımı dakikalarca esir aldım... “Hele anlatın bana” dedim; “Anayasa Mahkemesi ne diyor, Danıştay ne diyor, Yüksek Seçim Kurulu ne diyor?”
Anlattılar... Uzun uzun anlattılar... Yine anlamadım!.. Marko Paşa gibi; “Eee, sonra?!?” dedim, yine anlattılar... Sonunda anladığım şu oldu ki; muhalefet “seçimden kaçma”nın derdinde!.. Ne yazık ki; “yargı” da muhalefete “taktik” veriyor: Onların seçimden kaçmalarını daha da kolaylaştırmak için, “tabanlarını nasıl yağlamaları” gerektiğini öğretiyor!..
Yayın Kurulu’ndaki arkadaşlara “Tamam” dedim, “Bunu anladım anlamasına da, Anayasa Mahkemesi’nin tepesindeki kavgaya ne dersiniz?.. Başkan Haşim Kılıç ne diyor, Başkanvekili Osman Paksüt ne demek istiyor?”
Dün, uzun uzun konuştuğumuz ve neredeyse saatlerce tartıştığımız konu buydu... Tamam, “Yüksek yargının zirvesi karışık”tı ama, “kim, ne yapmaya çalışıyor”du?..
Efendim, olay malûm... Meclis, bir karar aldı ve “bazı belde belediyelerinin kapatılmasına” karar verdi.
Yapılan “itiraz”lar sonucu, konu Anayasa Mahkemesi’ne gitti... Anayasa Mahkemesi; Meclis’in kararını biraz düzeltip, “862 beldeden 100’üne seçime katılma imkânı” verdi.
Danıştay ise, 20 Aralık günü yaptığı açıklama ile “Meclis’in kararı”nı tamamen “yok” saydı!..
Danıştay, kararında; Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) nüfus sayımı sonuçlarını resmen açıklamadığına dikkat çekilerek, söz konusu belediyelerin nüfusunun 2 binin üzerinde olduğu belirtilerek, dava açmaları halinde tüzel kişiliklerinin ortadan kaldırılamayacağına hükmetti.
Bu, şu demekti: Dava açan belediyeler, yerel seçim sürecinde açık kalabilecek.

İKİNCİ ANAYASA MAHKEMESİ Mİ?
İşte bu kararların tartışmaları devam ederken, Başbakan Tayyip Erdoğan’dan “Danıştay’ın kararı”nı eleştiren sözler geldi.
Sayın Başbakan, önceki gün dedi ki;
“Bizler bu belde belediyelerinin 2 binin altında nüfusa sahip olduğu ve belediyecilik açısından hizmetlerin verilmesi için ne teorik ne de pratik planda mümkün olmadığını gördüğümüz, beldelerimizin daha çok ve daha kaliteli hizmet alabilmesi için bu adımı attık.
Bu kararı alan merci TBMM'dir, yani yasama organıdır. Yasama organının böyle bir kararı almasından sonra Anayasa Mahkemesi’ne itirazda bulunulmuştur ve Anayasa Mahkemesi de bazı düzeltmelerle bu kararı onaylamıştır.
Ben doğrusu yeni bir şey öğrendim şimdi. Türkiye'de ikinci bir Anayasa Mahkemesi daha çıktı.
Yani Anayasa Mahkemesi bir tane var Türkiye'de. İkinci bir Anayasa Mahkemesi yok ve yasama organının çıkardığı kanunların üzerinde tasarruf yetkisi olan sadece Anayasa Mahkemesi’dir. Doğrusu beni şaşırtan bir olay olmuştur ama siyaseten burada herhangi bir sıkıntı görmüyoruz.”
İşte bu sözlerin ardından, “Anayasa Mahkemesi’nden bir açıklama” geldi... “YSK’yı hedef alan” ve “Mahkeme adına” açıklama yapan Sayın Haşim Kılıç dedi ki;
“Mahkememizin bu çok açık gerekçesine rağmen, kapatılan belde belediyelerinin dava açmalarına ilişkin yasal sürelerinin başlangıç tarihi 5747 sayılı yasanın yayımlandığı 22 Mart 2008 tarihi yerine Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeli kararının yayımlandığı 6 Aralık 2008 günü esas alınacak şekilde değerlendirilerek, Mahkeme kararımızın değiştirilmesine yol açan bir sonuca ulaşılmıştır...
Anayasa’nın 153. maddesindeki bağlayıcılığa karşın Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına uyulmaması ya da mahkemenin öngörmediği bir sonuç çıkarılması Anayasa’nın 153. maddesinin ihlal (gözardı) edilmesi sonucu doğurur.
Hukuk devletinde herkesin Anayasa’da öngörülen ilkelere uygun davranma ve hukuku üstün tutma zorunluluğu vardır.”

OSMAN PAKSÜT’TEN UYANIKLIK!
Aaa, o da ne?..
Sen misin bu açıklamayı yapan?!?..
Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Ali Osman Paksüt, hemen bir “televizyon kamerası”nın karşısına geçip, başladı “muhalefet lideri gibi” konuşmaya:
“Bu açıklama, heyette görüşülmedi. Benim için de sürpriz oldu... Bu görüşler, Başkan Haşim Kılıç’ın kendi görüşleridir!.. Benim görüşüm, açıklamanın tam aksi yönde!..
Hangi belediyelerin seçime girip girmeyeceğine karar verecek olan YSK’dır. Anayasa ihlali yorumuna katılmıyorum. Seçimler konusunda nihai karar organı YSK’dır. Yargı organları arasında böyle bir hiyerarşi yoktur.”
Şahsen ben, gecenin bi yarısında bu açıklamanın sırrını çözmeye çalışırken, gecenin diğer yarısında yayınlanan “kurumsal(!) açıklama”dan haberim olmadı!..
Meğer, “televizyona açıklama” yapmakla yetinmeyen Osman Paksüt, daha sonra “7 üye”yi de yanına çekerek, “yazılı bir açıklama” yapmış!..
Denilmiş ki bu yazılı açıklamada;
“Anayasa Mahkemesi Başkanlığı tarafından 24 Aralık 2008 gününde yapılan açıklama, Anayasa Mahkemesi’nin görüşünü yansıtmamaktadır.
Anayasa’nın 149. maddesine göre, Anayasa Mahkemesi, Başkan ve on üye ile toplanır, salt çoğunluk ile karar verir. Bu bağlamda, belirtilen usule uyularak yapılmayan açıklamalar, Mahkeme görüşü olarak kabul edilemez.
Öte yandan, Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmasında, anayasal görev, yetki ve sorumluluk, ilgili kurum ve kuruluşlara aittir.
Önceden haberdar olmadığımız, bu nedenle de oluşumuna hiçbir katkıda bulunamadığımız açıklamaya katılmıyoruz.”
İşte bu açıklamadan sonra, benim kafam hepten karıştı!.. Bir yanda, Başkan Haşim Kılıç’ın “mahkeme adına” yaptığı açıklama, bir yanda “mahkemenin 8 üyesi”nin yani “çoğunluğun”(!) yaptığı açıklama!..
Mı acaba?..
Öyle ya; topu topu “11 üye”den oluşan mahkemenin 8 üyesi Paksüt’ten yana ise, Başkan Haşim Kılıç kimin adına konuşuyor?..
Derkeen, adına ister “korsanlık” deyin, ister “üçkâğıtçılık” ya da “Sülün Osmanlık” deyin, işin içine “cinlik” giriyor!..
Paksüt, meğer, “şeytana bile pabucunu ters giydirecek” bir numara sergileyip, açıklamada imzaları bulunan 8 üyeden 3’ünün “yedek üye” olduğunu gözlerden gizlemiş iyi mi?..
Böylece; yaptıkları açıklamanın “Anayasa Mahkemesi’nin 8 üyesi tarafından yapıldığı” gibi bir izlenim vermiş ki, kamuoyu kendilerine itibar etsin!..
Ne yalan söyleyeyim;
Bu, “enfes bir pazarlama taktiği”dir!..
Bana sorarsanız “saftorik” vatandaşlara; “tramvay”ları, “Galata Kulesi”ni, “meydan saatleri”ni ve “şehir hatları vapurları”nı satan, “Galata Kulesi”ni de satmak üzereyken yakalanan Sülün Osman bile bu kadarını beceremezdi!..
Ağzım, bir karış açık kaldı!..
Sülün Osman nerdeee, Osman Paksüt nerde?..

KİM, NEYİN PEŞİNDE?
Düşünebiliyor musunuz;
“8 üye de nereden çıktı?” deyip meraklanmasak, o üyelerden 3’ünün “yedek üye” olduğunu farketmeyecek ve Paksüt’ün dolmasını yiyecektik!.
Ama, kazın ayağı hiç de öyle değil!.. Haşim Kılıç’ın önceki gün yaptığı açıklama neymiş, biliyor musunuz?..
O açıklama; Anayasa Mahkemesi’nin 2 ay önce, yani 31 Ekim 2008’de, “5’e karşı 6 oy”la aldığı kararı, “YSK’ya yeniden hatırlatma” amacıyla yapılmış iyi mi?..
Lütfen dikkat;
Başkan Haşim Kılıç; o açıklamayı yaparak, hem “Anayasa Mahkemesi’nin kararı”na sahip çıkıyor, hem de “Mahkemenin itibarı”nı korumaya çalışıyor!..
Çünkü YSK, “AYM kararını çiğneyen bir karar” almıştır!.. Başkan Kılıç, AYM’nin 31 Ekim 2008’de aldığı kararı hatırlatarak, “Yetki bizde” demektedir!..
Ama, Osman Paksüt ne yapmaktadır?.. Aklı sıra “Alicengizlik” yapıp, Başkan Haşim Kılıç’a “muhalefet” etmektedir!..
Ama, işte gördünüz... Bu işlerden hiç anlamasam da, ben bile bu dolmayı yutmadığıma göre, millet hiç yutmaz!..
Yutmaz ve sorar: Yargıçların kararlarına “hukuk” mu hakim, “ideolojik görüşleri” mi?..
Paksüt’e bakın, siz karar verin!..
==============
Hüseyin Çelik’e teşekkür
Öncelikle, Milli Eğitim Bakanı Sayın Hüseyin Çelik’in gösterdiği “duyarlılık” için, kendisine teşekkür ediyorum...
Hem “Anadolu’nun sesi”ne kulak verdiği, hem de “yazılanlara” duyarsız kalmadığı için...
Malûm, dün, “MEB’in yayınladığı iki genelge” ile ilgili “eleştirel bir yazı” yazmıştım... Bu genelgelerden biri “Anadolu İHL’ler”le, diğeri de “Halk Eğitim Merkezleri’nde verilen ücretsiz kurslar”la ilgiliydi... Bildiğiniz gibi; genelgelerdeki “yanlışlık”lara ve “çelişki”lere dikkat çekmiştim.
İşte bu yazım üzerine, dün Sayın Hüseyin Çelik aradı...
Uzunca bir süre, samimi ve içten bir sohbet yaptık...
Yayınlanan genelgelerdeki bazı ifadelerin “yanlış anlaşılmalara” yol açtığını ve bunun da doğal olarak “rahatsızlık” doğurduğunu belirten Sayın Bakan; “Her iki konuda da yeni genelgeler gönderdik” dedi ve ekledi: “Bu yeni genelgelerle yanlış anlaşılmalar ortadan kaldırılmış, tezatlar giderilmiştir.”
Hem yazıma duyarlılık göstermesi, hem de “Anadolu’nun sesine kulak vermesi” dolayısıyla, Milli Eğitim Bakanı sayın Hüseyin Çelik’e bir defa daha teşekkür ediyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi