Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Evlatlarını yiyen bir sistem!

Evlatlarını yiyen bir sistem!

Gelin şimdi hep birlikte bu kanlı oyunda rol alan ve bugün artık yaşamayan çocuklara ağlayalım..
Çete, evlatlarını da yiyor..
Gün geliyor, en tepedeki adamı da götürüyorlar..
Sonra onu götüreni..
Sonra götürenin kafasına sıkanı da götürüyorlar..
Dink cinayetinde iki şüpheli ölüm daha!
Sadece bu kadar değil. Dink cinayetinde en az bir düzine insanın hayatı karardı.. Tetikçi, azmettiren, asker, polis, bir sürü insan..
Zanlı Samast’ın suikastte kullandığı silahı temin ettiğini söylediği Ömer Pulatoğlu’nun ardından azmettirici Hayal’in kullandığı telefon hattının sahibi Esat Yorulmaz’ın da kazada öldüğü ortaya çıktı. Hayal, bu hatla yurtdışı ile 53 görüşme yapmış.
İlginç değil mi, Ömer Pulatoğlu da suikastten yaklaşık 6 ay önce deniz kazasında ölmüş, Yorulmaz ise Dink suikastinden yaklaşık 7 ay sonra trafik kazası geçirmiş ve kaldırıldığı hastanede 1 gün sonra hayatını kaybetmişti..
Şimdi bu ölümlerin de araştırılması gerek.. Bu kişilerin aileleri de herhalde bu işi takip edecekler ve sahip oldukları bilgileri de savcılıkla paylaşacaklardır..
Bir iddiada bulunayım mı?
Aslında bu derin yapının birçok il ve ilçede, şehir merkezlerinde irtibat büroları olduğu söyleniyor.
O ilin mülkî amirlerinin (Vali ve Kaymakamlar), belediyenin, bölge karakolunun, hatta posta dağıtıcılarının bile bu mekânlardan haberlerinin olduğunu düşünüyorum.. En azından her gün önünden geçtikleri yere ilişkin bazı kuşkuları olması gerek.. Eski muhtarların, semt sakinleri bile farkında olması gerek bu yerlerin.
Hadi sağda-solda, yeraltında gizli silah depolarını bilmeyebilirler, ama birçok askeri birliğin özel alanlarında yeraltında ya da güvenli bölgelerde arşiv ve eğitim merkezlerinin bulunduğu sonucuna varmak, çok zor olmasa gerek. Özel harp, yarı askeri bir yapı değil mi idi?
Sadece İstanbul, Afyon, Diyarbakır'da bir araştırma yapılsa, bu iş çözülür..
Hasdal adı son günlerde sıkça konuşulmaya başlandı.
Hani şu bir zamanlar Tolon Paşa'ya bağlı birlik. Garih cinayetinin üstlenicisi Yener Yermez de orada görevli idi biliyorsunuz.. Tutuklu Albay'ın görev yeri de orası.
Ben de Hasdal'ı Askeri Mahkeme vesilesi ile tanıdım..
Bu işlerin arşivinin Hasdal'da olabileceğine dair genel, yaygın bir kuşku söz konusu..
MİT de Emniyet de haberdar olmalı bu işten. GKB'nın bu işten habersiz olması ise düşünülemez.
O zaman bu yapı niye tasfiye edilmiyor / edilemiyor..
İşin başlangıcında Ankara'da Kirazlıdere'de Amerikalıların kurduğu, parası ABD'den gelen, NATO ülkelerinde de benzer yapıların örgütlendiği bir yapılanmaydı bu.. Sonra kontrolden çıktı deniliyor. Birçok Batı Avrupa ülkesinde bu yapı tasfiye edildi, ama Türkiye'de edilemedi..
Aslında Batı Çatışma Grubu gibi, bu omurga üzerinde hareket eden bir sürü yapılar örgütlendi. Sonra onların bir kısmı da başka amaçlarla kullanıldı.
Gelinen nokta da ortada..
Bu yapı bugün için birkaç gruba ayrılmış durumda. Kendi aralarında da çatışıyorlar. NATO da, ABD de, AB de kontrol dışı unsurların tasfiyesini istiyor.. İşin ilginç yanı, herkes kendi adamlarını merkeze koyup, diğerlerini tasfiye etmek istiyor.. Kimse tümü ile kontrolü kaybetmek istemiyor. Çünkü ipin ucu kaçarsa toplamak zor olacak. Ama kimse de, başına gelecekleri bildikleri için geri adım atmak, taviz vermek istemiyor ve direniyor..
Çünkü suçları çok büyük. Yolsuzluklar, cinayetler.. Media, Mafia, Sermaye, Siyaset, Bürokrasi, STK içindeki uzantıları..
Bir de ABD ve AB nin “ılımlı İslâm” politikası çerçevesinde yeni kadrolarla yola devam etmek istemesi, “eski dost”ların, ulusalcı-darbeci kadroların ağırına gidiyor.. Hapse atılmaktan, servetlerini, silahlarını, makamlarını, onurlarını kaybetmekten korkuyorlar..
Hep diyorum ya, cellatlarımızın bile haklarını savunmamız gerek..
Şimdi din suikastine dolaylı olarak bulaşan ve bugün aramızda olmayan bazı gençlerin davasını sürdürmek de bize düşüyor.. Yarın buna yenileri de eklenebilir..
Bu kişilerin çoğu, bu cinayetlerin failleri olduğu gibi, aynı zamanda “kurban” durumundalar. Bunlar sanki birer “biyonik robot” gibi..
Bir korku düzeni.. Korkuları cesaretleri kadar büyük..
Keşke bu iş bir an evvel çözülse, bu işten en çok bu işe bir şekilde bulaşmış insanlar kurtulur.
Bu işin geleceği yok. Kendi başlarına, ailelerinin başına, ülkelerinin başlarına bela oldular.. Bu iş zaten bir gün bir şekilde patlayacaktı.
Bu işler, bu noktaya geldikten sonra da geri dönüşü artık mümkün değil. Varsayalım yarın darbe oldu. Bu işlerin üstü örtüldü. Yarın daha vahim bir şekilde yine ortaya çıkar.. Bu iç hesaplaşma bitmez.. Bu kan, bu gözyaşı dinmez, ta ki; bu karanlık, kanlı ve kirli oyun bitene kadar.
Onun için kim ne biliyorsa, ailesi, dostları, mahkeme ile paylaşmalı, diğer mesai arkadaşlarını da bu konuda cesaretlendirmeli ve kendine dikkat etmeli..
Ha! Bu arada, bizim şu “Tolon davası” ile ilgili yeni bir gelişme var. Dava dosyası Askeri Mahkemeden Adli Yargıya intikal ettirildi. Davaya bundan sonra Bakırköy Asliye Ceza Mahkemesi bakacak.. Dosya önce Bağcılar'a, oradan da Bakırköy'e gitti ama, 2. Asliye Cezanın bakması gereken dosya 12. Asliye Cezaya gitti. Önceki gün 12 Asliye Ceza davaya bakamayacağına karar verdi ve dosyayı hangi asliye cezanın bakacağına karar vermesi için Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderdi. Yani dava bu durumda 2009'un ortalarına kaldı..
Aslında davanın doğrudan sonuçlandırılması gerek. Çünkü Ergenekon iddianamesi ile ortaya çıkan gerçekler, bizim aynı konudaki yazımızdaki iddiaların, eleştirilerin yanında çok daha vahim.. Hurşit Bey'in işi zor! Hesap sorayım derken, hesap vermek zorunda kaldı.. Bize kızacağına, eleştirilerimizden ders alması gerekirdi.. Biz haklıydık.. Tolon ise hem suçlu, fakat güçlü idi. Gücüne, makamına, derin ilişkilerine güvendi. Uyarıları, eleştirileri dikkata almadı ve işte bugün düştüğü durum bu! Yazık!
Bu iş ne kadar uzarsa, bu işin faillerinin ödeyeceği bedel o kadar ağır olacaktır..
Kimbilir, bir gün biri ona haksızlık yaparsa, yine ona yapılan haksızlığa karşı çıkmak da bana düşer.. Çünkü, bize hasımlık yapanların haklarını bile savunmaya söz verdik “galu bela”da.. Onlar bizi bu ahdimizden dolayı fişleseler, tehdit etseler, baskı altına almak isteseler ve alnımıza “mürteci” damgası vursalar bile!
Selam ve dua ile..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahman Dilipak Arşivi