Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Ergenekon... Çözülme başlamıştır, çöküş yakındır!

Ergenekon... Çözülme başlamıştır, çöküş yakındır!

Geçenlerde, şimdi adını vermeyeceğim bir yerde, bir “yanlışlık” gördüm... Birine “ayrıcalık” uygulanıyor, “torpil” yapılıyordu... “İtiraz” ettim... Yanlışlığı yapanlar, davranışlarının “haklı” olduğunu ileri sürünce, tepem attı... Başladık “tartışma”ya... “Kavga”ya ramak kala, “sert bir tartışma” oldu...
Kesin haklı olduğuma inanmasam, böyle bir tartışmanın içine girmezdim... Tartışmayı izleyenler de benim haklı olduğuma inanmış olmalılar ki, onlar da, başka konularda “itiraz”a başladılar... Uzatmayayım... Sonuçta, “yönetim” makamında bulunanlar “itiraz”lara boyun eğmek ve “yanlışlığa son vermek” zorunda kaldılar... Oysa, o yanlışlık, o ayrıcalık günlerdir devam ediyordu ama, hiç kimse sesini çıkarmıyor, sineye çekiyordu... Demek oluyordu ki, herkes “birisinin itiraz etmesini” bekliyordu. Birisi itiraz etmeli ki, diğerleri de peşinden gelsin!..
Öyle oldu... Farkına varmadan, insanlara “öncü” oldum ve hep birlikte çarpıklıkları giderdik!..

ERGENEKON, BİR AHTAPOT GİBİ!
Bunu, şunun için anlattım... Benim, bir “site”de yaşadığım bu olay, şu anda Türkiye’de yaşanıyor.
Herhalde söylemeye gerek yok;
“Ergenekon Terör Örgütü”ne yönelik operasyonların ilk başladığı, “gözaltına alma” ve “tutuklama”ların yapıldığı ilk günlerde; başta “bazı medya mensupları” olmak üzere, birçok kişi, bu işe “fasa-fiso” gözüyle bakıyor, “böyle bir örgütün olamayacağını” iddia ediyor, “zanlı”lar ve “sanık”larla ilgili olarak, “işi sulandırıcı” ne kadar argüman varsa, onu kullanıyordu!..
Kısacası, onlara göre, “bu dâvâdan bir şey çıkmaz”dı... Dolayısıyla insanların “ümit” ve “heyecan”a kapılmasına hiç gerek yoktu!..
Hem sonra, “Ümraniye’de bir gecekonduda bulunan 27 el bombası” ile “darbe” mi yapılırdı?!?..
Ama, ne oldu?.. “Ergenekon Soruşturması”nı yürüten “savcı’ların, ortaya “kararlı bir irade” koymaları ve herhangi bir “yalpalama”ya girmeden, “dimdik ve dosdoğru” yürümeleri; “baskı”lardan, “dayatma”lardan ve “faili meçhul cinayet”lerden bunalıp, çok acı çekmiş olan insanları harekete geçirdi!..
Hemen herkes, elindeki “bilgi ve belge”leri Savcı Zekeriya Öz’e ulaştırmaya başladı!..
Her ihbar, her bilgi ve belge, Türkiye’yi bir “ahtapot” gibi saran “Ergenekon” adlı örgütün bir “kol”unu ortaya çıkarmaya başladı!..
Öyle ki; bu örgütte kim “tetikçi”dir, kim “fişlemeci”dir, kim “taktisyen”dir, kim “planlamacı”dır, kim “avukat”tır ve kim “sulandırma” ile görevlidir, hepsi tek tek ortaya çıkmaya başladı!..

ZİNA YAPAN KADINLAR GİBİ!
Herhalde farkındasınız; “ahtapotun kolları” deşifre edildikçe “panik” başladı... İşte bu “korku ve panik” sebebiyledir ki; “zina” sonucu “hamile” kalan kadınların, gizlice doğurdukları “bebek”lerini bir yerlere bırakması veya öldürüp “gömmesi” gibi, “Ergenekon’cular” da “silah, mermi ve bomba”ları ellerinden ve evlerinden çıkarmaya, bir yerlere “gömmeye” başladılar!..
İşte, İbrahim Şahin’in Gölbaşı’na gömdüğü silahlar!.. İşte Yarbay Mustafa Dönmez’in Zir Vadisi’ne gömdüğü bomba ve mermiler...
Ve işte, önceki akşam Çankaya’daki bir alışveriş merkezinin önüne bırakılan poşetten çıkan “200 adet G-3 piyade tüfeği mermisi” ve yine dün sabah İvedik Organize Sanayi Bölgesi’ndeki bir parka bırakılan poşetten çıkan “2 adet el bombası!”
Tıpkı; “zina yapan kadınlar”ın, peydahladıkları bebeklerden kurtulmaya çalışması gibi, “korku ve paniğe kapılan Ergenekon’cular” da, “silah”larından kurtulmaya çalışıyorlar!..
Çünkü, gördüler ki, bu iş ciddi!..
Savcı’nın hiç şakası yok!..
Göreceksiniz;
Bu korku ve panik psikolojisi, daha neler yaptıracak Ergenekonculara!.. Birbirlerini “ihbar” etmeye, “ispiyonlamaya” ve hatta birbirleriyle “kavga” etmeye başlarlarsa, hiç şaşmayın!..
İşte böyle böyle; bu örgüt “çözülmeye” ve bir süre sonra da “çökmeye” başlayacak!..

TUNCAY GÜNEY’İN SORGU KASEDİ!
Nitekim, “çözülme” başladı işte!..
Biliyorsunuz, aylardır “Tuncay Güney’in 2001’deki sorgusu”ndan söz ediliyor, ancak Adil Serdar Saçan’ın yaptığı “6 saatlik sorgulama”nın kasetlerine bir türlü ulaşılamıyordu!..
Ne ilginç değil mi... “2001’deki sorgu”nun “gizlenen” 4 kasedi, dün ortaya çıktı ve medyaya dağıtıldı!..
Bu kasetleri “kim” gizliyordu acaba?.. Adil Serdar Saçan mı, yoksa daha başka birileri mi?..
Ya da, şöyle soralım:
Eski polis şeflerinden Adil Serdar Saçan, eğer “Ergenekon Operasyonu” kapsamında yakalanıp “tutuklanmasa” idi, acaba bu “sorgu kasedi” ortaya çıkar mıydı?..
O kaset, iyi ki ortaya çıktı da, Ergenekon Terör Örgütü’nün “çekirdek kadro”sunu öğrenmiş olduk!..
O kaset ortaya çıkmasaydı;
“Ergenekon’a sadece devletten değil, bankalardan, işadamlarından ve mafyadan da kaynak aktığını!.. Ergenekon’un İran, Azerbaycan ve Ortadoğu’da örgütlenmesinin olduğunu!.. Hizbullah olayından sonra Veli Küçük ile Doğu Perinçek’in aralarının bozulduğunu!.. Yeşil’i, hiç kimsenin Veli Küçük’ten habersiz öldürmüş olamayacağını!.. Çevik Bir’in Lübnan’da PKK ile görüşüp görüşmediğini!..” nasıl bilebilirdik?!?..
Sorarım size; başta Zekeriya Öz olmak üzere, savcılar bu işte “öncü” olmasalardı, kararlı yürümeselerdi bu “kaset”ler ortaya çıkar mıydı?

FİŞLEYENİ DE FİŞLEMİŞLER!
“Kaset” dedim de, aklıma geldi... Tek kaset, “Tuncay Güney’in sorgu kasedi” değil elbette...
Bir de “fişleme” ve “şantaj” kasetleri var!..
Bu kasetler, “fişleyenlerin de fişlendiğini” ortaya koyması açısından son derece ilginç... Eee, “etme-bulma dünyası” diye boşuna dememişler!..
Meğer, bir zamanlar “namaz” kıldığı, “gümüş yüzük” taktığı, “eşi başörtülü” olduğu veya “haremlik-selamlık” uyguladığı için “irticacı(!) subay”ları fişleyenlerin kendileri de fişlenmiş iyi mi?.. “Hangi iş veya görevde”dirler, “kimlerle temas halindedir”ler, hangi “halt”ları karıştırmışlardır?..
Sadece “komuta kademesi”nin değil, “yüksek yargı” mensuplarının da “özel hayat”ları tek tek kayıt altına alınmış!.
Kim ve nerede mi?..
“Ergenekon Terör Örgütü üyesi olma” suçundan tutuklanan ve “Albay”lıktan emekli olduktan sonra “avukatlık” yapmaya başlayan Levent Göktaş’ın evinde ve işyerinde!..
Bu “esrarengiz kayıtlar”dan sonra şahsen ben merak etmeye başladım: AK Parti hakkında, henüz “kapatma dâvâsı açılmadan” önce, halen “firarî” durumda olan Ergenekon kaçkını Emekli Tuğgeneral Levent Ersöz ile YARSAV Başkanı Ö. Faruk Eminağaoğlu arasında “ne gibi görüşmeler” yapıldı, birbirlerine ne gibi “notlar” gitti-geldi acaba?..
Ya da, yine Emekli Albay Levent Göktaş’ın evinde elegeçirildiği iddia edilen “esrarengiz kasetler” olmasaydı, mesela İlahiyat Profesörü Şahin Filiz’e nasıl “şantaj” yapıldığını ve TV ekranlarında nasıl “başörtüsü aleyhinde konuşturulduğunu” bilebilir miydik acep?..
Gazetelere yansıyan haber şöyleydi:
“Emekli Albay Mustafa Levent Göktaş’ın hukuk bürosundaki bilgisayarından ele geçirilen CD’lerde, bazı yüksek yargı mensupları, Ankara Adliyesi’nden bazı hakim ve savcılar, bir generalin oğlu ve Konya Selçuk Üniversitesi İlahiyat Profesörü Şahin Filiz’in kadınlarla uygunsuz görüntülerinin olduğu ileri sürüldü.”
İşte bu “zina görüntüleri”nin çekilmesinden sonradır ki; Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Şahin Filiz, başlamış “başörtüsü aleyhinde” konuşmaya!..
Eee, ne yapsın; bir yanda “yatağına sokulan kadın” var, bir yanda “söylemesi istenen” sözler!..
O da başlamış, “Başörtüsü, devlet için tehdittir!..
İslâm’da başörtüsü yoktur!..
Örtü, mikro faşizmin çekirdeğidir” demeye!..
Demek zorunda...
Çünkü, tam da “uçkur”undan yakalamışlar!..
Zaten öyle değil midir;
Bir erkek ki, “kadın ve yatak” zaafiyeti varsa, sonu “batak” değil midir?..

O RAPORU KİM, NASIL VERDİ?
Sadece bunlar değil... Daha nice “ihbar, bilgi ve belge” var ki, bu bilgi ve belgeler, yeni “belge”leri, yeni “isim”leri ortaya çıkaracaktır!..
Tabii, onlar da “yeni”lerini tetikleyecektir!..
Kim ne derse desin, “örgütte çözülme” başlamıştır!..
Eğer bu “çözülme” olmasaydı, söyleyin hele, İbrahim Şahin’e, Doç. Dr. Nur Birgen tarafından “hafıza kaybı” raporu verildiğini, Cumhurbaşkanı A. N. Sezer’in de; bu raporu veren kişinin “6 aylık meslekten men cezası” aldığına bakmadan, onun verdiği rapor doğrultusunda “İbrahim Şahin’i affettiğini” nasıl bilebilir, nasıl öğrenebilirdik?..
Hele sabredin... “Çözülme” devam ettikçe, daha neler çıkacak ortaya neler!..
Demek oluyor ki; “çorap söküğü”nün gerisinin gelmesi için, bir “öncü” gerekiyormuş!.. Bir öncü ve “kararlı bir irade” olunca, gerisi de geliyormuş!..
İşin özü, “macun” tüpten çıkmıştır!..
Bunlar mı ABD karşıtı?
Ben mi yanlış yorumluyorum, yoksa birileri olayı “çarpıtma”ya veya “saptırma”ya mı çalışıyor?..
Deniliyor ki; “10. Dalga”da gözaltına alınıp tutuklanan Ergenekoncuların çoğu 28 Şubat’çıydı!.. Onların bir ortak özelliği de ABD karşıtı olmalarıdır... Onlar; Türkiye’nin, ABD ekseninden çıkıp, Rusya ve İran’ın da içinde bulunduğu Şanhghay Beşlisi’ne dahil olmasını istiyordu!.. Dolayısıyla son operasyon hem 28 Şubatçıları, hem de Rusya-İran yanlılarını tasfiye amaçlıdır.”
Bunu açık açık yazıp, söylüyorlar...
Bu kadar “derin strateji”lere benim aklım ermez!..
Ben “görüntü”ye bakar, kararımı veririm.
Neydi bunlar?..
Hem “28 Şubatçı” ve hem de “Rusya-İran yanlısı” değil mi?..
Peki, söyleyin o zaman; “28 Şubat süreci”nde, iran’a en büyük düşmanlığı gösterenler, Sincan’da tank yürütenler ve “Molla kendini kolla” kampanyalarıyla, “İran Büyükelçisi”ni Türkiye’den kovanlar kimlerdi?!?..
Sadece bu örnek bile, bu Ergenekonculara “koruma-kollama” yapılamayacağını söylemeye herhalde yeterlidir!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi