Rütbelime dokunma!

Rütbelime dokunma!

Her türlü insan grubu arasında örgütlenmiş gibi gördüğümüz ya da algıladığımız Ergenekon terör örgütü, şimdiki adıyla ETÖ, hiyerarşik yapısıyla ve içinde barındırdığı kurallar manzumesiyle de çok dikkat çekiyor.
Adını birileri Ergenekon koymuş olabilir. Siz buna savcı deyin, ben içeriden biri diyeyim, biri başlangıçta böyle koydu ve bu ad böyle kaldı. Ancak, gün geçtikçe Türkiye'nin içinde yuvalanan böyle bir örgütlenmenin, böyle bir yapılanmanın boyutları konusunda akıllarda inanılmaz soru işaretleri kalmıyor değil.
Bunun bir terör örgütü olarak anılması, bu örgütlenmenin başlangıcı için değil de ikinci safhası için kullanılıyor sanırım. Zira asker, gazeteci, siyasetçi, bürokrat, hukukçu gibi her alanda ve meslek grubunda örgütlenmiş bir yapı, başlangıç hedefi itibariyle muhtemel bir tehlike durumunda kendince bir savunma pozisyonu oluşturulmak için kurulmuş olabilir.
Ancak her şey, yapılanmanın ikinci safhasında bozuluyor. Yani, örgütlenmenin tepesinde ya da içinde bulunan kilit isimler, bir süre sonra asıl hedeften çok çok uzaklaşarak kendi hesaplarına ya da istihbarat örgütlerinin hesaplarına çalışmaya başlıyorlar, başladılar. Zira örgütlenmenin belli bir süre sonra, piyasada adı terör örgütüne çıkmış bütün yapılanmalarla işbirliği yapması, onları kendi amaçları doğrultusunda kimi zaman kurması, kimi zaman da kullanması bunun bir göstergesi.
Ergenekon'un ya da ETÖ'nün son dalgasında yüksek rütbeli askerlerin ve en üst düzey hukukçu ve akademisyenlere dokunulması, yeni bir tartışmayı da beraberinde getirdi. Ergenekon'un elitine dokunulmasını kimse istemiyor. Zira yakalananlar zaten asıl işi yapanlar gibi görünüyor. Onlar içeride bir şekilde bekleyebilir, iddianameler hazırlanır, ifadeler verilir, zaten kimse kimseyi tanımıyordur...
Fakat kurgulayıcılar, planlayıcılar, akıl hocaları, proje mimarları, mühendisler, onlar dışarıda kalmalı. Ne zaman ki sıra onlara geldi, işte tam o sırada kıyamet koptu. Ergenekon diye bir örgütlenme varsa ve gerçekten bu bir terör örgütüyse, gerçekten bu kadar büyük bir yapılanma içine girilmişse, işin asker, siyaset, medya, cemaat, hukuk boyutu bu kadar büyükse, çekirdek kadro da şu anda dışarıda. Ve biz bu kadroya dokunulması durumunda neler yaşanabileceğini de görmüş olduk.
367 Sabih (Sabih Kanadoğlu)’e, biri eski MGK Sekreteri kelli felli iki paşaya, bir eski YÖK Başkanı'na dokunulduğunda gösterilen tepki gerçekten üzerinde düşünülmeye değer. Bu konu mutlaka tartışılmıştır, köşelere de taşınmıştır.
Ancak, birileri ısrarla gözden kaçırsa da işin asıl parçası ya da filmin asıl bölümü daha oynanmadı.
Bence her şey bir kenara bırakılarak bu konu üzerine kafa yorulmalı.
Ergenekon varsa bunun iki ayağı olduğu artık kesindir. Birinci ayak, “ayakçı” diye nitelendirebileceğimiz takım -ki bu kesim bugüne kadar faili meçhuller ve inanılmaz suikastlar dâhil her türlü işi yerine getirmişler-, ikinci ayak ise “elit” kesim. Bunlar da gerçekten iyi yapılanmışlar.
Peki, bu iş ne zaman kopma noktasına gelmiş: Birileri yanlış adreslere bilgi verince. İster bunun adına Tuncay Güney deyin, isterse başka şey.
Bu mevzu ezberlenmiş bir mevzu değil, kurgulanmış bir mevzu. Piyonlar rollerini çok iyi yapıyorlar. Herkes piyonlara yoğunlaşırken krallar işlerini yürütüyorlar, dışarıda kaldıkça delil kazıyorlar.
Korkanlar da, işte her gün göründüğü gibi evinde sakladığı silahları, bombaları, cephanelikleri bulduğu yere atıyor. Herkes de, bunlar krokilerle bulunuyor sanıyor. Evet, krokilere bakılarak bir iki yer arandı ve bulundu. Gerisi boş. Ortalıkta dolaşanlar, bahçelere atılanlar, köprü altlarında bulunanlar, bu işin kendisine ulaşacağından korkarak elindekileri atanların mirası. Bu krokiler belki binlerce adresi gösteriyordur. Bu işin içinde belki yüzlerce, hatta binlerce piyon vardır. Ama bazen görüyorum ki, devlet neredeyse davul çalarak bu işleri yürütüyor. Yani sonra ne mi oluyor: Sonra birileri gürültüde uyanıyor...
Birileri de aman rütbelilerime, elitime, organizatörüme dokunma diye ortalığı ayağa kaldırıyor. Asker, medya, yargı...
Elit ayak içinde üç ayak. Üçünün de derdi aynı: Rütbelime dokunma! Kime dokunulacak peki?
Önce asker, dışarıda dolaşan silahların, bombaların, cephaneliklerin hesabını versin.
Önce yargı, bunca yıllık hukuk skandallarının hesabını versin.
Önce medya, patron ilişkilerinin ülkeyi nasıl bir kaosa sürüklediğinin hesabını versin.
Elite dokunulacaksa da bu millet eninde sonunda dokunur nasıl olsa.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi