Gelecek nesiller gülecek size

Gelecek nesiller gülecek size

Bir lisede mescit varmış! Ne olmuş varsa?
Müslüman bir ülkede Müslüman insanların namaz ibadetini yerine getirmek istemesinden daha doğal, daha insani ne olabilir?
Nedir, bu defa da namaz kılanlar kılmayanlar üzerinde baskı unsuru olur velvelesi mi?
Allah’ın emri başörtüsünü takmak, açıkların üzerinde baskı unsuru olarak algılanıyor, gerek yolculukta gerekse hastane, okul, alışveriş merkezi veya bir restoranda mescit istemek kılmayanlar üstünde baskı unsuru gösteriliyor. Yetmiyor her Ramazan'da oruca, kurbanda kurban kesilmesine kadar dini vecibenin her türlüsüne baskı unsuru olarak bakılıyor ve bu vecibeleri yerine getirmek isteyen insanların üstünden kıyametler koparıp, birçok temel hakkın ihlal edilmesi için kampanyalar yürütülüyor.
Baskı sizin kafanızda. çözün artık kafanızın içindeki bu sorunu ve kabul edin. Yapmadığınız için yapanlardan rahatsızlık duyuyorsunuz ve kendi kendinize baskı senaryoları üretiyorsunuz.
öyle görülüyor ki adı konulmasa bile ortada iki din alanı var. Bizimki belli ama bize savaş açanlarınki meçhul ya da kamuflajlı. Birbirimizden tedirgin, birbirimize karşı gardını almış, saldırgan ifadelerle bir yere varamıyor olduğumuz ortada. Ortak alanları medenice paylaşmanın yolunu, yöntemini geliştirmemiz gerekiyor.
çağdaşlar ve çağdışılar, ilericiler ve gericiler… Kim, kime göre, kimin baktığı yerden bu sıfatların taşıyıcısı acaba?
“Lisede mescit!” aman Ya Rab ne dehşet bir olay. Uyuşturucu, fuhuş şebekesi, sokak çetesi, cinayet şebekesi, mafya, adam kaçırma, gasp, darp gibi fiiller işleniyor sanki. Eşcinsel öğretmen için cinsel tercih savunmasına gidenler, inanç özgürlüğü ve tercihine gelince hak hukuk alanından çıkıp cellat kesiliveriyorlar. “Ne olmuş yani hem okurum hem namaz kılarım” diyen öğrencinin ise yüzü kapatılarak sunuluyor haber. Yüzkarası bir suç işlemiş intibaı veriliyor.
Akla ziyan çıkışlar.
Tüm bunlar değer yargılarından duyulan rahatsızlık değil de salt bir insanın diğer insan üzerinde oluşturacağı baskı unsuru ise o halde modaya da feveran etmek gerekmez mi?
Neden insanlar özellikle de kadınlar fabrikasyon ürün gibi tek tip olmalı?
Neden sadece beden ölçüleri temel alınarak bir kadın kafasının içine bakılmaksızın kilolu kadından üstün olmalı?
Neden her yaşta genç kız bedenine ve cildine sahip olmak için direnmeli? Neden ideal kadın tipi enleri taşıyan olmalı?
Kafasının içinin, ürettiklerinin, karakterinin, ahlakının hiç önemi yok mu?
Şimdi başa dönüp tekrar soruyorum. Rahatsızlık unsuru tek tiplik ise, rahatsızlık unsuru bir hayat tarzını benimsemiş olanların fiillerinin ötekileri üstünde baskı oluşturması ise bilbordlarda, mağazalarda, ekranlarda, gazetelerde, dergilerde ve bilmem nerelerde büyük bir beğeniyle sunulan, podyumlarda arzı endam edip, empoze edilen kadın tipine neden itiraz yok?
Şişman kadınlar ‘psikolojik baskı oluşturuyorsun’ diye zayıf kadınlara veya mankenlere savaş mı açmalı?
Başörtüsünü bu tür örneklerle kıyaslıyor değilim burada. Kıyasladığım; başörtüsü düşmanlarının algı düzeyleri, algılarındaki kör inat ve ortaya koydukları gülünç argümanlar. Yasakçıların şakşakçıları, yasak tamtamcılarının yıllar yılı ortaya attıkları fikirler o kadar kara mizah örneği ki artık galiba sinirlenmeden acıyarak cevap vermek gerekiyor.
CHP milletvekili Canan Arıtman’a ne demeli; düştüğü duruma katıla katıla gülmeli mi? Kızmıyorum, zira kendi kendine yapıyor o hakareti. Neymiş, “bir zamanlar fahişeler başörtüsü takarmış.” Kendisine çok uzağa gitmeden günümüzden atıfla cevap verilirse ne diyecek? Başını neyle kamufle edecek?
Biz yine de onun durumuna düşmeyeceğiz. çünkü hepimizin ailesinde, yakın akraba, çevresinde başörtülü de başı açık da var. Tıpkı kendisinin ve kendisine oy verenlerin, ortaya attığı bu bayağı benzetmeye sessiz kalanların çevrelerinde başörtülüler olabileceği gibi.
Arıtman'dan yola çıkarak ne kadar akıl ve izandan yoksun bir yaklaşım içinde olduklarını ve başörtülü kadını “düşünüyormuş” gibi yaparken bile hakaretten geri kalmayarak hınçlarını döktüklerini görmek mümkün.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi