Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

CHP’nin İstanbul ikilemi

CHP’nin İstanbul ikilemi

Kemal Kılıçdaroğlu İstanbul’da ne yapacak? Herhalde, 29 Mart seçimlerinin en merak uyandıran sorularından birisi bu olacak.

Kılıçdaroğlu’nun bir popülarite edindiği bir gerçek. CHP, aday kıtlığında Ankara’da Karayalçın’ı ithal etmekle, İstanbul’da Kılıçdaroğlu’nu devreye sürmekle, belki kendisi açısından en iyisini yaptı. Ama acaba şans ne? Bence üç önemli sorun var:

1- Kılıçdaroğlu’nun İstanbul’un sorunlarıyla başa çıkabilirliği en öneclikli sorun. CHP, Kılıçdaroğlu’nun bu alandaki zaafını gidermek amacıyla ikame bir sistem oluşturmak istiyor.

Adeta üçlü yönetim tarzı. Oysa bu çok riskli. Bu risk, Topbaş’ın başkanlığının ilk yıllarında İdris Güllüce ile yönetimi paylaşıyor görüntüsünde çortaya çıktı. Topbaş’ın hamlesi, Güllüce başka alana alınınca başladı. Üçlü yönetim tarzı, sekter bir yapı oluşmasına yol açma riski taşıyor.

2- Kılıçdaroğlu’nun önüne Doğan Grubunun talepleriyle ilgili soru gelecek. Bunu, dün Yeni Şafak’taki yazısında İbrahim Tenekeci ifade etti. Malum, Aydın Doğan’la AK Partili Büyükşehir Belediyesi arasında bir Hilton anlaşmazlığı var. Böyle bir sorun, önceleri, üniversite arazisi yüzünden Koç’larla Tayyip Erdoğan arasında yaşanmıştı.

O sorunu, Mesut Yılmaz’lı hükümet, Koç’un istediği araziyi, Sarıyer belediyesinden alıp ANAP’a bağlı bir belde belediyesine bağlayarak çözmüştü. Kılıçdaroğlu şimdiden kamuoyu önünde şöyle bir angajmana girecek mi? “Ben seçilirsem asla Hilton konusunda bugün uygulanandan farklı bir uygulama yapmayacağım” Bu arada “Doğan grubunun Kılıçdaroğlu’na yönelik destekleri nasıl algılanacak?” sorusu da önem kazanıyor.

3- Asıl ikilem dediğim şey ise, CHP’nin İstanbul, İzmir gibi illerde yaşadığı seçmen profili problemi. Biliniyor ki CHP bu illerde, “varlıklı” semtlerden oy alıyor. Onlar da daha çok kıyılarda yerleşik durumda. İçerilere, yani varoşlara gidildikçe CHP yerini AK Parti’ye veya başka partilere bırakıyor. Varoşlarda seçmen kitlesini iki motifin etkilediği kabul ediliyor. Bir, partilerin ekonomi politikaları...

İki, değer yargıları... CHP, kendisini sol bir parti olarak değerlendirmekle birlikte, halk, ekonomi politikasında CHP’yi kendisine yakın bulmuyor. Belki bunda bugüne kadar varlıklı muhitlerden oy almış, onlar tarafından desteklenmiş olmasının da etkisi var.

Varoşlarda CHP “Zengin partisi” olarak biliniyor. Kamuoyu yoklamaları da CHP’nin, zengin muhitlerden oy aldığını ortaya koyduğuna göre, dar gelirli kesimlerin bu olgudan haberdar olmaması söz konusu olamaz. Varoşların, CHP’ye mesafeli durmasının ardında, “Sol” ile bu kesimler arasındaki değer yargısı farkının da önemli etkisi var. CHP kitlesi, hem varlıklı hem de manevi değerlere mesafeli görününce, varoşlarla ilgisi otomatikman sınırlanıyor.

Buna karşılık, muhafazakar partiler, (Önce Refah, sonra AK Parti) hem değer yargıları itibariyle halka yakın, hem ekonomi politikalarında halkın sıkıntılarının farkında bir tutum içinde bulunmakla, o toplumsal zeminle daha kolay buluşuyorlar.

Şimdi... CHP, Kılıçdaroğlu ile ne yapacak? Bir: Kıyılardan oy almaya devam etmek zorunda. Yani varlıklı ve modern kesimlere “Biz sizin partiniz olmaya, sizin çıkarlarınızı ve değer yargılarınızı savunmaya devam ediyoruz. Çağdaşlık hâlâ CHP’nin korumasında...” diye seslenmek zorunda...

Burada soru şu: Bu çağrıya, bu kesimlerin güven sorunu olacak mı? “Neden sorun olsun ki?” diye bir soru - cevap elbet verilebilir.

Sorun olabilir, çünkü bu kesimin oyları CHP’ye seçimi kazanma yolunu açamıyor, oylarını artırabilmek için, bir başka toplum kesimine de seslenmek zorunda. Yani varoşlara... Dar gelirli ve muhafazakar toplum kesimlerine... CHP o kesime de diyecek ki:

“-Oyunuzu bize verin. Çünkü, sizin gelir seviyenizi biz artırırız. Ezilmişliğinizi biz gideririz. Ve sizin manevi değerlerinizi en iyi biz koruruz” Burada da ortaya, önemli bir “inandırıcılık” sorunu çıkması kaçınılmaz. Çünkü bu toplum kesimi de, hem varlıklı kesimden hem yoksul kesimden oy isteyen CHP’nin, bu iki kesim arasındaki gelir dağılımı farkını nasıl ortadan kaldıracağını, ve, değerler planında nasıl, “hem çağdaş- yaşamcı, hem muhafazakar” olacağını soracaktır.

CHP, İstanbul il başkanı Gürsel Tekin’in marifetiyle bir “çarşaf açılımı” yaptı. Bununla, muhafazakar kesimlere “Bakın işte biz size açılıyoruz” imajı vermek istedi. Ama, bunun saf Anadolu insanına yönelik bir “göz boyama” eylemi olup olmadığı sorgulanıyor. Ben, CHP’nin muhafazakar vatandaşı “saf köylü” yerine koyan bir yaklaşım içinde olduğunu hissediyorum.

Hani “Çağdaş yaşamcı” çevre, genelde muhafazakar siyasi yapıların başörtüsü olayına istismar açısından yaklaştığını iddia eder ya, şimdi CHP de, böyle bir istismar çığırının kendisi için de sonuç vereceğini düşünüyor olabilir.

Böylece kıyılara dönüp, “Sizin çağdaş yaşamınızın garantisi CHP’dir” derken, varoşlara yönelip “Sizin çarşafınızın garantisi CHP’dir” demek, ve her iki cenahı inandırmak gerekiyor. Yapılabilir mi? Abra kadabra... Hokus pokus. Neden olmasın. 29 Mart’ta CHP saf köylü olup olmadığımızı sınayacak. Görelim bakalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Taşgetiren Arşivi