Cemal Nar

Cemal Nar

“Hayır” Diyebilmek

“Hayır” Diyebilmek

Yeri geldiğinde “Hayır” diyebilmek, bir özgürlük ve bağımsızlık alametidir, bir kişilik göstergesidir. Zamanı ve zemini gerektirdiğinde bunu diyemeyenler, hürriyet ve şahsiyetlerini kaybetmişler demektir.

Hatırlarsınız, Kamuran İnan diye birisi vardı. Daha çok dış politika ile ilgilenirdi.

İşte o zat bir kitap yazmıştı. İlk çıktığında bir hayli konuşuldu da. “Hayır Diyebilen Bir Türkiye” istiyordu orada.

Davos’ta bu gerçekleşti işte. Ama “evet” demeye o kadar alışmıştı ki bizim “monşerler”, bu “hayır”a da “hayır” dediler.

Kolay değil mağlubiyet psikolojisini üzerinden atması insanın. Kolay değil ruhundaki köleliği bitirmesi. Özgürlüğe alışmak, içine sindirmek kolay değil.

Derler ki Amerika’da köleler özgürlüklerine kavuşunca çiftliklerden “hurraaa” diye koşarak ayrılmışlar. Akşama kadar özgürce gezmiş tozmuşlar. Ama akşam olunca, kara kara düşünmüş ve tekrar çiftliklerine dönmüş, eski hayatlarına razı olmuşlar. Bu, yeme, içme ve barınma ihtiyacının yanında, biraz da kölelik psikolojisinden ve alışkanlıklardan değil midir?

İslam dünyası I. Dünya savaşından sonra mağlubiyet ve işgallerin halet-i ruhiyesini hala üstünden tamamıyla atabilmiş değildir. Politikacılarımız özgür ve bağımsız düşünmeyi bilemiyorlardı uzun süre. Kendilerini bir güce yaslayarak yaşamaya alışmışlardı. Bu, becerilerini de yok ediyordu giderek onların.

İlim adamlarımız da öyle değil mi? Bir kanun mu yapılacak? Önce Avrupa’ya bakıyorlar, “orda nasıl?” diye. Tercüme et ve al sonra. Oh ne iyi ve ne âlâ! Böyle “bilim” mi olur?

“Yahu bunu biz nasıl yapalım? Ecdadımız bunu nasıl yapmış acaba?” diyen birisi var mı? Yok!

Sadece “yok”la kalsa iyidir. Çünkü bu aynı zamanda suçtur da…

Çinden, maçinden hukuk alabilirsiniz, hatta Afrika’dan, Antartika’dan bile alabilirsiniz,ama atalarınızdan aldınız mı suç olur, şeytanın kulağına sağır, çoktandır duymadığımız “irtica” olur.

“Aydın” dediğimiz “karanlık” adamların en büyük özelliği, bu batı taklitçiliğini, hatta köleliğini yazıp çizmeleri ve dillendirmeleri değil midir?

Şimdi bir başbakan kalkmış, “yeter artık, biz, bizi yok sayan bu anlayışa hayır diyoruz” diyerek, bir utanç dönemini kapatmıştır. “Biz batının kölesi değiliz. Biz eşit insanlarız. Kimden gelirse gelsin haksızlığı sineye çekecek değiliz. Herkes hukukun üstünlüğüne gelmeli. Suç işleyen İsrail bile olsa cezasını çekmeli” diyor.

Bunu herkes alkışlamalı değil mi?

Hadi diyelim kendini “hakim güç” görenler alkışlamadı, bunu anlayabiliriz. Fakat geriye kalanlar alkışlamalı. Nitekim bütün mazlum dünya alkışladı da. Özellikle İslam coğrafyası ayakta, sevinç gösterileri yapıyor. Bunu bir tarihi dönemeç kabul ediyor, bunu bir “milat” gibi görüyor.

Ama içimizde birileri, üstelik daha önce “hayır demesini bilmeli” diyen birileri, bundan üzgün, bundan korkuyor. Bunu bir “macera” sayıyor. Bunu dünyadan kopma sayıyor. Bunu bir “cezalandırma sebebi” sayıyor.

Neden?

Çünkü kendilerne güvenleri yok. Ruhları ayakta duramıyor çünkü, illa yaslanacaklar birilerine…

Milletiyle gülmeyi, milletiyle üzülmeyi unutmuş bu halktan kopuk türedileri ne yapacağız Allah aşkına?

Kelaynak kuşları gibi korumaya mı alsak, yok koca bir müze mi yaptırsak bunlara?

Sizin daha güzel bir fikriniz var mı?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi