Rahim Er

Rahim Er

Lozan’da kaybetmiştik, Davos’ta doğrulduk

Lozan’da kaybetmiştik, Davos’ta doğrulduk

Prof. Turan Güneş, nüktedan, geniş tabiatlı bir siyasetçiydi. Prof. Hurşit Güneş’le, Prof. Ayşe Güneş’in babaları. Kıbrıs Harekâtı sırasında dışişleri bakanıydı. Türkiye ve İngiltere de Kıbrıs devletinin istiklaline teminat vermiş iki ülkeydi. Bu sebeple ada karışıp da savaşın eşiğine gelince Türk ve İngiliz hariciye vekilleri Zürih’te toplandılar. Maksat harbe mani olmak. Masaya türlü teklifler geliyor. Turan Güneş, bunlara dair mütalaa almak için zaman zaman Başbakan Bülent Ecevit’e telefon açıyor. Yine böyle bir telefon görüşmesinden sonra masaya döndüğünde İngiliz dışişleri bakanı Callahan’ın söylediği söz ciğerlerimize oturmuştu: “Biz karşımızda bir hariciye vekili bulacağımızı sanmıştık, meğer bir telefon ahizesi varmış.”
O zamanki çekingen, kokmaz-bulaşmaz politikalarımız muhataplarımıza böylesine saygısızlık cesareti verebiliyordu. Yurtta sulh cihanda sulh her türlü ürkekliğin meşru mazereti olmuştu. Bütün dış politika iki slogana dayanmaktaydı. Yurtta sulh cihanda sulh ve NATO’ya-CENTO’ya bağlıyız.
Ne bir fikir imali ne bir yürekli adım.
İki sloganımız vardı ama sayısız düşmanımız. Yurtta da cihanda da sulhtan yana olduğumuz dillerde pelesenk iken etrafımız çepeçevre düşmandı.
Eski üslup diplomatlar o günlerden kalmadır.
Davos olayı patlak verdiğinde devrini tamamlamış diplomatlar yüz kızartıcı yorumlar yaptılar. Bazı ufuksuz yazarlar da onlara katıldı. Sonra ne oldu? Hepsi bozguna uğradı.
Hadise sırasında Anadolu’daydık. Oradan yazdık, oradan konuştuk. İnsanlar o kadar memnun, herkes öylesine mest ki anlatmak mümkün değil. Bilahare birçok senaryolar çıkartıldı. Hepsi yanlış. Ne plan vardı, ne tuzak kuruldu. Ne de Recep Tayyip Edoğan, bir hesaba dayanarak tavır koydu. Öyle olsa rol yapmış olurdu. Halbuki bu tavır bir insanın yetişme tarzının, inanç karakterinin tezahürü. Reflekslerde planlama olmaz. Düveli muazzama ne der bakiyelerinin İsrail’den bile ödü kopar. Halbuki şahsiyetli dış politika yeri gelince masaya yumruğunu vurup orayı terk etmektir. Bunu şampanya bardağı tutmaktan gayrı mahareti olmayan bu ülke değerlerinden kopuk diplomat da aydın da anlayamaz. Nazenin eller incinir. Şayet merhum Turan Güneş öyle bir ağır hakaret karşısında bay Callahan’a ağzının payını verseydi sonraki gelişmeler çok farklı olabilirdi. İnsanlar da ülkeler de güçlünün yanındadır. Şahsiyet de bir güç şeklidir.
Şimdi deniyor ki...
-İyi oldu ama bunu iç siyaset malzemesi yapmasın.
Öyle bir malzeme yapmaya gerek yok ki. Vatandaş “yeter bugüne kadar dayak yediğimiz, ilk defa başımız dik, neye mal olursa olsun, kaça mal olursa olsun, bundan dönemeyiz, başbakana helal olsun” diyor.
Dağlardaki o çıkış, bir şafağın ilk şavkıdır:
-Biz varız. Buradayız. Bu bölgedeyiz. Ve bize rağmen bu bölgede kimse bir şey yapamaz.
Lozan’da kaybetmiştik. Davos’ta doğrulduk.
Doğrulmak tam ayağa kalkmak değildir.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Rahim Er Arşivi