Abdulkadir Özkan

Abdulkadir Özkan

Din istismarcısı nasıl anlaşılır?

Din istismarcısı nasıl anlaşılır?

İstismarcı nasıl anlaşılır?

Bu memlekette gerek siyasette gerek günlük hayatta bir kesimi suçlamak ve sindirmek için en çok kullanılan kelime istismarcılıktır. Bir insan dini inancı gereği ibadetlerini yapmaya mı çalışıyor hemen dini istismar ediyor yaftası boynuna asılıverir. Hele bu kişi siyasetin de içindeyse bu yaftadan kurtulması mümkün değildir. Bu sebeple de dini istismardan olmasa bile laikliği kullanmaktan yargılanabilir, partisi kapatılabilir. Bunun en son örneği laikliğe aykırı davranışların odağı haline gelmek iddiası ile AKP'ye bile kapatma davası açılmasıdır.

Bazı çevrelerin bu istismar suçlamaları öylesine ileri boyutlara ulaşmış, devletin ve yargının tepe noktasında olan bazı kişiler bile bu iddiaların doğruluğu noktasından hareket ederek kararlar vermişlerdir.

Peki istismar nerede başlar? Bir başka ifade ile istismarın ölçüsü nedir?

Sanıyorum istismarı, bir kişinin, bir fikre ve inanca gerçek anlamda inanmadığı halde bir takım çıkarları sebebiyle inanıyormuş gibi davranmak olarak ifade edebiliriz... Bunun dindeki karşılığı münafıklıktır. Ancak, bir kişinin münafık ya da din istismarcısı olduğunu söylemenin çok zor olduğunu belirtmek gerekiyor. Çünkü, bu noktada kişinin davranışlarından çok niyetinin yargılanması söz konusudur. Böyle bir yaklaşımın günümüzde ne hukukta ne de ahlâkta yeri vardır.

Elbette istismarcılık en hafif ifadesiyle iki yüzlülüktür, çıkar uğruna her kılığa girebilmek demektir. Böyle tipler hem çevreleri hem de bulundukları toplumlar için ciddi tehlike oluştururlar. Üzülerek belirteyim ki böylesine sahtekarlar çoğu zaman çevrelerinde itibar da görürler. Çünkü bunlar yalakalık ve yalamalıkda sınır tanımazlar. İnanmadıkları halde öylesine bir tavır sergilerler ki tam bir kraldan fazla kralcı olurlar.

İstismarcı deyince benim aklama sadece münafık diyebileceğimiz din istismarcıları gelmiyor. Fikri bakımından da bu tipler oldukça yaygındır ve maalesef çevrelerini kandırmayı da iyi bilirler.

İstismarcılar bu anlayışlarını elbette uzun süre gizleyemezler. Şu anda yemlendikleri istasyona gelen bir başka trene o trenin esas yolcularından önce atlayıverirler. O zaman esas yüzleri ortaya çıkar ama, bu defa bindikleri trende bu istismarlarını sürdürürler. Hayatları böylece geçip gider.

Bütün bunlara rağmen insanların gerçek düşünce ve inançları açıkça ortaya çıkmadan kimse istismarcılıkla suçlanamaz, suçlanmaması gerekir. Çünkü, bir defa insanları niyetlerine göre daha doğrusu "Sen böyle yapıyor ve görünüyorsun ama gerçek niyetin bu değil" diyerek suçlamak ve yargılamanın önünü açtığınızda hakim güçlerin işi nereye kadar götürecekleri ve nerede duracaklarını kestirmek mümkün olmaz. Bu ise zulümdür, haksızlıktır, adaletin katledilmesi anlamına gelir.

Peki bir kişi yada grubun istismarcılıkla suçlanabilmesinin ölçüsü nedir?

O kişi yada grubun sözcülerinin söyledikleri ve yaptıklarıdır. Yani dini toplum için tehlike olarak algılayanlar ve bunu her fırsatta dile getirenler seçim sathına girildiğinde dindar kesiliyorlarsa, İmam Hatip Okullarını ve Kur'an Kurslarını yıllarca rejim için tehlike olarak görüp takdim ederlerken birden bire her mahallede Kur'an Kursu açılması gerekir biçiminde nutuklar atıyorlarsa bu söyleme inanmak zorlaşır.

Elbette herkesin düşünce yapısında ve inancında zaman içinde değişiklikler olabilir. Yani insanlar fikri değişime uğrayabilirler. Düne kadar karşı çıktıkları bir takım uygulamalara bir süre sonra samimiyetle sahip de çıkabilirler. Böyle olduğunda da kimsenin sen bunu söyleyemezsin ya da yapamazsın deme hakkı olamaz. Ancak, ister istemez ortaya bir samimiyet tartışması gelir. Samimiyet ise doğrudan insanın iç dünyası ile ilgili olduğundan insanları suçlamak mümkün olmaz.

Kişisel planda böyle olmakla birlikte iş rejim ve sistem açısından ele alındığında kafalar daha çok karışıyor. Söz gelimi her mahalleye Kur'an Kursu, her il ve ilçeye İmam Hatip Okulu açılmalı diyen ve bunu samimiyetle savunan bir siyasi parti mensubunun partisi sırf bu sözleri sebebiyle kapatılabilirken bir başka parti mensubunun bu sözleri rejim savunucuları tarafından tepki görmüyorsa ortada bir çelişki ve terslik var demektir. Bir taraf niyet okuyarak suçlanabilirken bir başka tarafın niyetini okumaya ihtiyaç duyulmuyor olması toplumumuzun can alıcı çelişkisini oluşturuyor.

Din elbette kimsenin inhisarı altında değildir. Herkes dine ve dini kavramlara sahip çıkabilir. Ancak bir taraf sahip çıktığında rejim için tehlike oluşturduğu iddiaları ileri sürülürken bir başka taraf aynı şeyleri dillendirdiğinde aynı tehlike (!) söz konusu olmuyorsa bu toplum neye, hangi ölçüye göre inanacak?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdulkadir Özkan Arşivi