M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Ehli Sünneti Savunmayı Sürdüreceğim

Ehli Sünneti Savunmayı Sürdüreceğim

ŞİÎLER kendi mezheplerine bağlılar. İçlerinden bir kısmı aktif Şiîlik propagandası yapıyor, Şiîliği destekliyor.

Vehhabîler kendi fırkalarına bağlılar. Vehhabîlik propagandası yapıyorlar.

Mezhepsizler mezhepsizlik için çalışıyor.

Onlar, bu yaptıklarını çok tabiî ve haklı buluyor. Hürriyet var Şiîlik, Vehhabîlik, mezhepsizlik için çalışabiliriz diyorlar.

Bendeniz bir Ehl-i Sünnet Müslümanıyım, Ehl-i Sünneti destekliyorum, onun propagandasını yapıyorum. Ehl-i Sünnetin bâtıl olduğunu, içinde büyük yanlışlar ve bid'atler bulunduğunu iddia edenlere karşı onu savunuyorum.

İşte bu benim yaptığım, dehşetli protestolara, tepkilere yol açıyor. Hakaret ediyorlar, sövüp sayıyorlar, iftiranın ve seviyesizliğin bini bir paraya...

Hürriyetse, benim bir Sünnî olarak hürriyetim yok mudur?

Eşitlikse ben onlar kadar eşit değil miyim?

Bendeniz hakaret etmiyorum, elimden geldiği kadar terbiyeli ve seviyeli bir üslupla yazıyorum.

İsim ve kimliğimle yazıyorum, birtakım takma adların ardına saklanmıyorum.

Muhatabım, Ehl-i Sünnet mezhebine bağlı Sünnî Müslümanlardır. Onları uyarmaya çalışıyorum.

Bir Sünnî olarak elbette Şiîleri, Vehhabîleri, mezhepsizleri memnun ve razı etmek gibi bir amacım yoktur.

Rahatsız olan kardeşlerimiz lütfen yazılarımı okumasınlar ve boş yere üzülmesinler. Çünkü ben hak yolun ehl-i sünnet olduğunu aynelyakîn ve ilmelyakîn biliyorum ve bu yolda yürüyeceğim.

Fitne çıkartmaya gelince:

Ehl-i Sünnet inanışının ve kültürünün hâkim olduğu Türkiye'de Sünnîliği savunmak fitne çıkartmak olarak yorumlanamaz. Asıl fitne, bu ülkeyi Şiî, Vehhabî veya mezhepsiz yapmak için çalışmaktır.

Sünnîliği Yezitçilik olarak gösterenler ne kadar aşırı, uç, müfrit bir zihniyete sahiptir.

Sünnîler çocuklarına, Ali, Hasan, Hüseyin isimlerini veriyorlar. Çocuğuna Yezid ismini veren bir tek Sünnî görülmüş müdür?

Şimdi Şiî kardeşlerime soruyorum: Şiî dünyasında bir tek Ebubekir, Ömer, Osman var mıdır?

Acaba ayrımcılığı kimler yapıyor?

Türkiye'nin Vehhabî olmasını elbette istemem. Bayramlarda merhum babamın ve merhume annemin mezarlarını ziyaret edip Yâsin okuyor, sevabını onlara ve âhirete intikal etmiş bütün mü'minlerin ruhlarına bağışlıyorum. Vehhabîler hakim olurlarsa bütün mezarları, bu arada annemin ve babamın kabirlerini de düzleyecekler. Resulullah Efendimiz kabir ziyaretine izin vermiştir.

Hz. Ali radiyallahu anh ve kerremallahu vecheh efendimizi, Ehl-i Beyti sevmeyen bir tek Sünnî gösteremezsiniz.

Hz.Ali, son derece cesur, korkusuz, kahraman, tâvizsiz bir mü'mindi. İlk üç halife zamanında onun taqiyye yaptığını iddia etmek, o büyük zata hakarettir. Resulullah Efendimiz onu, kendisinden sonra vekil ve halife bırakmış olsaydı, asla boyun eğmez ve bu makama otururdu.

Biz Sünnîler, Hz. Muaviye'yi elbette Hz.Ali derecesinde görmeyiz. Görmüş olsaydık camilerimize onun ismini de yazardık. Yazmamışız. Lakin Yezit yüzünden onu küfürle, nifakla suçlamayız. Resulullah Efendimizin vahiy katipliğini yapmıştır; üzücü ihtilâflar yüzünden onu dışlamayız.

Çok rica ediyorum:

Fitne çıkmaması için, tepkici kardeşlerimiz yazılarımı okumasınlar.

Bendeniz e-mail yorumlarına meraklı bir kişi değilim. On yedi sene boyunca yazılarımın altına yorum yazdırtmadım. Birkaç aydan beri gazete bana sormadan yorumları yayınlamaya başladı.

Şiîler, Vehhabîler, mezhepsizler Ehl-i Sünneti nasıl tenkit ediyorlarsa, Sünnîlerin de onları tenkide hakkı vardır. Yeter ki, İslâmî uhuvvet (kardeşlik) sınırları aşılmasın, iftira edilmesin, hakaret ve küfür çukurlarına inilmesin.

İnanç ve usûldeki bid'atleri, kendilerini küfre götürmeyen bütün mü'minler, bid'atçi de olsalar kardeşimizdir.

Bid'atleri ve bozuklukları, kıldığı namazın sıhhatini götürüp fesada vermeyen herMüslümanın ardında namaz kılınır.

Tekrar ediyorum: Mü'minler birbirlerine karşı taqiyye ve kitman yapmamalıdır.

Sünnî bir Müslüman olarak Türkiye'nin Vehhabîleştirilmesine, Şiîleştirilmesine, mezhepsizleştirilmesine bütün meşru yollarla karşı çıkacağım.

Ehl-i Sünnet kardeşlerimi bu konuda uyarmak benim vazifemdir.

Ehl-i Kıble, ehl-i iman olan, bid'atçi olsa bile, o bid'ati kendisinin imanını ortadan kaldırmayan bütün kardeşlerime selâm ve hürmetlerimi sunar, hayır dua ederim. Onlar da, bazı inanç, fikir ve görüşlerimi beğenmeseler ve paylaşmasalar bile bize dua etsinler.

Görgüsüzlük

OKULLARDA, aile ocağında yeni nesillere görgü kuralları öğretilmiyor... Bu yüzden görgüsüz bir toplum olduk. Herhalde, bu dediğimin aksini iddia eden çıkmaz.

Zaman zaman şöyle telefonlar alıyorum.

-Efendim, sizinle görüşmek istiyorum...

-Görüşmek istediğiniz bir konu var mı?

-Yok.

-Herhangi bir konuda size yardımcı olmamı mı istiyorsunuz?

-Hayır, herhangi bir yardım isteğim yoktur...

-Peki, niçin ziyaret etmek istiyorsunuz?

-Tanışmak ve sohbet etmek için...

Tabiî ki, böyle bir ziyareti kabul etmiyorum, müracaat eden kırılıyor, darılıyor, belki de düşman oluyor.

Benim yaşlı bir insan olduğumu, tanışmak ve sohbet etmek isteyen herkesle görüşmemin mümkün olmadığını düşünemiyor.

Keşke okullara görgü (âdâb-ı muaşeret) dersleri konulsa, bu dersleri hakkıyla verecek öğretmenler bulunsa...

Yüz kişiden otuzunu görgülü yetiştirebilirsek bu toplumda büyük bir düzelme ve iyileşme başlar.

Egoistlik iliklerimize kadar işlemiş.

18 yaşındaki genç egoist otobüste oturuyor, 80 yaşındaki ihtiyar yanı başında ayakta seyahat ediyor.

Geçenlerde lokantaya gitmiştim. Yanımdaki masadakiler yemekten sonra fosur fosur sigara içerek herkesi zehirlediler. Görgüsüzler!..

Tramvayda görgüsüzün biri yüksek sesle telefon konuşması yaptı, herkesi rahatsız etti.

Toplu taşıma vasıtasında görgüsüz genç-kadın 120 desibellik çıngıraklı bir kahkaha koparttı. Görgülü bir fahişe bile böyle gülmez.

Biri kız biri erkek iki görgüsüz ve şımarık genç muhallebicide herkesin ortasında öpüştüler.

Görgüsüz, üç dakika süren konuşması esnasında 30 kere ben dedi.

Görgüsüz karı leş gibi halısını balkondan silkeleyip pencereleri açık alt katı berbat etti.

Görgüsüzler ailesi, balkonlarındaki barbeküde pirzola pişirip kokusuyla civarı imrendirdi.

Görgüsüzlük tufanı içinde yüzüyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi