Batı'dan Doğu'ya eksen kayması

Batı'dan Doğu'ya eksen kayması

İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarına yönelik hükümetin sert tavrı çok önemli bir konuda sığ bir tartışma başlattı: Türkiye, Batı'dan kopup Doğu'ya mı yöneliyor?
Bu tartışmada, aslında, soruyu ortaya atan ve 'evet' cevabı verenler AK Parti hükümetini Türkiye'yi 'Ortadoğululaştırmak'la suçluyor, hatta hükümeti İran, Suriye ve Hamas'la aynı safta görünmekle eleştiriyor.

Bu tespitin gerisinde, hükümetin 'gizli İslamcı' bir refleksle 'ideolojik' bir dış politika izlediği varsayımı gizli. Pratiğe baktığımızda 'ideolojik' değil son derece 'pragmatist' bir dış politikanın yürütüldüğünü görüyoruz oysa. Türkiye'nin dört yanının düşmanlarla değil, işbirliği yapmaya müsait 'partner'lerle çevrili olduğu tespitine dayayan bir dış politika çizgisi 'liberal' ve de 'pragmatist' bir siyaset anlayışını yansıtır. Olan da bu... Bölgede 'askerî güç'ü öne çıkarmak yerine, ekonomik, diplomatik, toplumsal ve kültürel unsurlarıyla Türkiye'nin 'yumuşak güç'ünü merkeze alan bir yaklaşımın neresi 'ideolojik'? Kafkasya'da, Ortadoğu'da, Karadeniz bölgesinde işbirlikleri ağlarıyla 'karşılıklı bağımlılık'lar yaratıp barışı 'vazgeçilemez' bir değer haline getirme politikasının 'ideoloji'yle alakası yok.

İran, Suriye ve Hamas'la birliktelik meselesine gelince... Bu üç unsuru bölgesel ve küresel tüm aktörlerle bir araya getirmek, süreçlere ve girişimlere entegre etmek, onların yalnızlıklarını azaltarak bölgede barış ve istikrara katkılarını artırmak üzere 'arabuluculuk' yapan bir hükümetin bizzat ortadan kaldırmaya çalıştığı bir sorunun içine dalması hiç de mantıklı görünmüyor. Aksine Türkiye, bu ülkeler/unsurlar nezdinde oluşturduğu itibarı, güveni ve krediyi bölgesel barış ve istikrarı kalıcı kılmaya çalışan bir diplomasi ile yürütüyor.

Öte yandan, Türkiye'nin bölgede inisiyatif alan, etrafında bir 'barış ve istikrar alanı' yaratmaya çalışan çabalarını 'Ortadoğululaşma' olarak nitelemek, bir tespit olmaktan çok bir temenni. 'Muhafazakâr-demokrat çevre'yi Batı karşısında konumlayıp yalnızlaştırmak, küresel dinamiklerden kopararak ulusal alana hapsedip etkisizleştirmek gibi, amacı çok fazla 'sırıtan' bir strateji.

Bu konuda gerek iktidarın, gerekse yaslandığı 'muhafazakâr-demokrat' blokun tavrı ve bilinci net. 'Otoriter merkez güçleri' ile mücadelelerinde 'muhafazakâr-demokrat çevre' siyasette demokrasi, ekonomide piyasa mekanizması ve dış politikada da AB üyelik sürecini son derece işlevsel ve vazgeçilmez değerler/tercihler olarak görüyor. Otoriter güçlere karşı 'demokrat blok'un mutabakat koordinatlarının bu üç değer/tercih olduğu kuşkusuz. Bunlar üzerinde 'demokrat blok' içinde yeni bir kırılma, kopma söz konusu değil. Dolayısıyla bu üç çıpanın, yani demokrasi, piyasa ekonomisi ve AB üyeliğinin Türkiye'yi nerede tutacağı da belli.

Dolayısıyla, Türkiye'nin bir yerlere kaydığı yok.

Türkiye'nin 'Ortadoğululaştığı' iddiası doğru olmadığı gibi Ortadoğu'ya sırtını dönmesi de söz konusu değil. Aksine, Ortadoğu kültür coğrafyasına ilişkin ideolojik bağnazlıklardan kurtulan Türkiye, bölgede Cumhuriyet tarihinde görülmemiş düzeyde etkin. Etkinliğinin gerisinde, bölgeye yönelik 'ideolojik bağaj'dan sıyrılmış olması kadar demokrasisi, ekonomik performansı ve AB entegrasyonunda aldığı mesafe de var.

Aslında bölgesel siyasette 'sorun çözücü' bir yaklaşım yeni. Yakın tarihe kadar durum farklıydı; bölgedeki çatışma ve istikrarsızlıkların Batılı müttefikler nezdinde 'stratejik değer'imizi artırdığı düşünülür, ayrıca iç siyasette 'otoriter eğilimleri' toplumsallaştırıcı ve meşrulaştırıcı etkisi olumlu bulunurdu. Şimdi, çatışma yerine bölgede barış ve istikrarı 'kurucu' bir anlayışa dayalı dış politika hem bölge ülkeleri hem Türkiye demokrasisi için bir kazanım.

Sonuç olarak; bölgesel politikada etkin, çekim merkezi olabilen bir Türkiye'nin demokrasiyi, piyasa ekonomisine dayanan yüksek ekonomik performansı ve Müslüman toplumsal kimliğine entegre ettiği modern siyasal değerleri ve kurumları muhafaza etmesi gerekiyor. Ulusalcı faşizan dalgayı atlatan bir Türkiye'de bunun tersi yönde bir eğilim de yok.


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi