Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Beynimi zonklatan cevapsız sorular!

Beynimi zonklatan cevapsız sorular!

Birkaç gündür beynim zonkluyor... Ne yalan söyleyeyim, “beynimi kemiren sorular”a cevap aramaktan fena halde yoruldum... Boşa koyuyorum dolmuyor, doluya koyuyorum almıyor!.. “Neden, niye, nasıl” diye soruyorum ama, bir türlü cevap bulamıyorum...
Ne yapsam acaba; hiç “soru” sormasam, dolayısıyla “cevap” da aramasam rahatlar mıyım?.. “Burası Türkiye!.. Böyle gelmiş, böyle gider” deyip, “beyin konforumu” hiç bozmasam, “iyi bir vatandaş” olur muyum?.. Kafamı sorularla hiç bozmayıp; “Yüksek dağlara karlar yağar üşünür, büyüklerimiz bizden iyi düşünür” desem, beynimi zonklatan sorulardan kurtulur muyum acaba?.. Ama, hayır!.. Ne yaptıysam, “soru”lardan kurtulamadım... Beynimin içindeki bir nokta, “baskı” yapıp, “Sor” diyor, “Sor ve rahatla!”

CHP’NİN ALINTI VE ÇALINTILARI!
Ben de, soruyorum işte:
“CHP’nin sadece seçim şarkısı mı çalıntı?.. CHP’nin kendine ait nesi var ki, sadece şarkısı çalıntı olsun?”
Olayı biliyorsunuz...
CHP’nin İstanbul’daki seçim çalışmalarında kullanacağı şarkının bestesinin “çalıntı” olduğu iddia ediliyormuş!.. Onur Akın’ın bestelediği iddia edilen ve “Kılıçdaroğlu” adını taşıyan şarkının bestesinin, Ahmet Kaya’nın “Kadınlar” isimli şarkısıyla aynı olduğu ifade edilmiş!..
Gördünüz ya; CHP’nin seçim şarkısı da “çalıntı” imiş!.. İyi ama, “çalıntı” olan sadece “seçim şarkısı” değil ki!..
CHP’nin her şeyi araklama!..
“Çarşaflı hanımlara rozet” olayını ele alın!..
Ya da “Her mahalleye Kur’an kursu” vaadini!.. Sorarım size, bunlar birer “CHP projesi” midir yoksa “dindar seçmeni araklama” girişimi mi?..
Her iki “açılım” eğer birer “CHP projesi” olsaydı, “367 Sabih” herhalde ortaya çıkıp; “Bu hatayı tarih affetmeyecek” demezdi!.. Ya da, Vural Savaş, bu açılımlar için “Tam bir vatan hainliği” ifadesini kullanmazdı!..
Tepkiler o kadar çok ki, hangi birisini sayayım...
Meselâ İlhan Selçuk’a göre, “CHP yöneticileri ne yapacaklarını şaşırmış” durumda!..
Hıncal Uluç’a göre ise;
“Böyle bir CHP’ye oy vermek, vatana ihanet”tir!..
Ya, Bedri Baykam’a ne demeli?..
Bana göre, Kemal Kılıçdaroğlu’ndan çook çok önce “çamur”u keşfeden ve “çamur dolu leğen”de kadınları güreştiren Bedri Baykam da diyor ki; “Her mahalleye Kur’an kursu açmak neyinize?.. AKP’nin sahasında top koşturmak yerine, her mahallede disko veya barlar açsanıza!.. Hatta, daha radikal bir çıkış yapıp, modern genelevler vaat etsenize!”
İşte bunları okuyunca, sormadan edemiyorum: “CHP’nin sadece seçim şarkısı mı çalıntı?.. Ya da, bunların hangisi CHP’li?..”
Açılımları destekleyen ve AK Parti’den oy çalmayı uman Deniz Baykal mı, yoksa Baykal’ı yerden yere vuranlar mı?..

CHP, DİNSİZ BİR PARTİ Mİ?
Sorarım size; siz olsanız bu “soru”larla meşgul olmaz mısınız?..
Öyle ya; bu “soru”lara cevap bulmalıyım ki, “kime oy vereceğime” karar verebilmeliyim?..
Dolayısıyla sormalıyım;
“Baykal mı dışa açılmak istiyor, yoksa CHP’ye yön verenler mi içe kapanmak istiyor?”
Samimi olan kim?..
Tam, bu soruya cevap bulmak için kafa yoruyordum ki; bu defa da CHP Milletvekili Nur Serter’in sözleri düştü gündeme...
O Nur Serter ki;
Ergenekon Terör Örgütü sanığı Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu’nun “Rektör Yardımcısı” olduğu günlerde; “ikna odaları” kurdurmuştu!..
Bu “ikna odaları”nda, İ.Ü’yü kazanan “başörtülü” kız öğrenciler, adeta “sorgu odası”na alınıyor ve “İslâm’ın emri olan başörtüsü”nü çıkartmaları ve okula “başı açık” gelmeleri konusunda “ikna”(!) ediliyorlardı...
İstersen ikna olma!!!
O günlerde, “İslâm’ın emri”ni yasaklatmak için yoğun çaba gösteren işbu Nur Serter, şimdi kalkmış, Başbakan Tayyip Erdoğan’ı suçluyor;
“CHP, yıllarca dinsiz bir parti olarak benimsetilmeye çalışıldı!.. CHP’nin, dinsiz bir parti gibi gösterilmesinde, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın da büyük payı var!”
Hani, derler ya;
“Lâf söyledi, balkabağı!”
Nur Serter’inki de, tam bu türden bir lâf işte...
Hanımefendi; “seçim meydanları”nda kürsüye çıkan ve kendisinden “Allah’tan, peygamberden bahsetmesi” istenen İsmet İnönü’nün, sadece “Allahaısmarladık” dediğini bilmiyor veya unutmuş olabilir... Ama, “İslâm’ın emri” olan “başörtüsü”nü çıkarttırmak için “ikna odaları”nı kendisinin kurdurduğunu unuttu mu acaba?..
Şunu demeye çalışıyorum:
CHP’nin “dinsiz bir parti” gibi gösterilmesinde, Erdoğan’a hiç ihtiyaç yok ki!..
Bunun için “kendileri” yeter!..
“Allah... Peygamber” dememekte ısrar eden İsmet İnönü yeter!.. “Kâbe Arabın olsun, bize Çankaya yeter” diyen Kemalettin Kamu’lar yeter!..
“İkna odaları” yeter, “Kur’an kursu” yerine, “disko, bar ve genelev” isteyen Bedri Baykam’lar yeter!..
Bütün bunlar ortada dururken, CHP’yi “dinsiz parti” gibi göstermek için başkalarına ihtiyaç var mı acaba?!?..

MUKADDES HANIM’IN TELEFON KONUŞMASI
Diyordum kiii!.. “Mukaddes Hanım’ın sözleri”ne takıldı kafam...
Malûm, konuşmaları internete düşen Emekli Org. Şener Eruygur’un eşi Mukaddes Hanım, Albay Nusret Demircan ile görüşmesinde demiş ki;
“Şimdi bu Zekeriya Öz 13. Mahkeme’de, itirazlarımızı bunlar kapıyor. 12. ve 14. Mahkemeler bizdenmiş. Ankara Barosu, İstanbul Barosu ve İzmir Barosu ‘Hazırız biz’ dediler... Teşekkür ettik herkese. Ama biri ceza profesörü, anayasa profesörü, birisi ceza profesörü...”
Demiş demesine de, bunlar “delil” sayılır mı acaba?..
Öyle ya;
Yargıtay 8. Ceza Dairesi karar vermişti hani...
“Çoğunlukla” aldığı kararda demişti ki;
“İçeriği maddi bulgularla desteklenemeyen telefon görüşmelerine dayalı iletişim kayıtları dışında cezalandırılmalarına yeter, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği, sanıkların üzerlerinde ve evlerinde yapılan aramalarda herhangi bir suç unsuruna rastlanmadığı gözetilmeden atılı suçtan beraatları yerine, ceza tayin edilmesi bozmayı gerektirir!”
Peki, ne demektir bu kararın Türkçesi;
Geçenlerde, Ali İhsan Karahasanoğlu yazmıştı:
“Dinleme yasal izinle bile yapılsa, dinlemeden tespit edilen konuşmalar, suçun işlendiğini ne kadar ayan beyan ortaya koyarsa koysun, telefon konuşmaları, tek başına mahkûmiyet için yeterli değilmiş!
Mesela şöyle bir konuşma yasal dinlemeye takılsa; “Koçum benim. Binle beni.. Köşedeki bakkal var ya. Git oraya. Silahı daya adamın kafasına, kasada ne varsa al getir” denildiği tespit edilse... O bakkal gerçekten de, o konuşmadan sonra soyulmuş olsa..
Eğer emri veren kişinin üzerinde, bakkaldan alınan paralar çıkmazsa, yapılacak bir şey yok..
Verilecek karar “beraat” olmalı imiş!
Veya bir başka örnek, adam telefonda konuştuğu kişiye “Silahları al, Mehmet emmiye götür. Ondan iki teklik alacaksın. Akşama döndüğünde bana getir” dese, eğer yapılan aramalarda o iki teklik ilgili kişinin üzerinde çıkmazsa, tabancalar Mehmet emmide bulunamazsa, verilecek karar “beraat” olmalı imiş!
Yargıtay böyle diyor..”

BİLİNCİ KAYIP... AMA, MAAŞI VAR!
Peki, işbu Yargıtay “Mukaddes Hanım’ın konuşmaları”na ne diyecek?..
Albay Nusret Demircan’la aralarında geçen “telefon görüşmesi”ni delil sayacak mı, saymayacak mı?..
Öyle ya, kadıncağız diyor ki;
“Kocama yapılan zulüm karşısında oturup bekleyecek değildim ya... Onun düşürüldüğü duruma isyan ediyorum... Bu kapsamda kızgınlığımı gündeme getirmiş olabilirim...
Eşim, okuma-yazma başta olmak üzere, bütün yeteneğini kaybetti!..
Bazı olayları hatırlamıyor!..
Televizyon izleyemiyor!..
İşte bu yüzden; kocama yapılanlardan dolayı duyduğum kızgınlık ve öfkeyi bazen sesli de söylüyorum!”
Kocasını seven bir kadının bunları söylemesini gayet normal ve hatta takdirle karşılıyorum...
Yalnız, sormadan edemiyorum:
Bu derece “hasta” birine, yani “beyninin üstüne düşen” (!) birine, niye hiçbir “kan testi” uygulanmadı?..
Niye bir “beyin tomografisi” çekilmedi?..
Bir “rapor” olsun, niye yazılmadı?..
Ni diyor Mukaddes Hanım;
“Nefes aldığına bile şükrediyoruz... Ne okuması var, ne yazması!.. Birçok yeteneğini kaybetti!.. Bazı olayları hatırlamıyor!..”
İyi, hoş da;
Bu durumdaki bir “hasta”ya, “vasi” tayin edilmesi gerekmez mi?.. “Vasi” tayin edilmeli ki, “maaşını” rahatlıkla aldırabilsin!..
Ama, o da ne?!?..
“Okuması-yazması olmayan!.. Bazı olayları hatırlamayan” (!) Şener Paşa’mız, 4 Şubat günü “Emekli Sandığı’na müracaat” etmiş, iyi mi?..
Emekli Sandığı da demiş ki;
“İşlem tamamdır!.. Maaşınızı kendiniz alabilirsiniz!”
Hoppalaaa!..
Bu, nasıl “bilinç kaybı”dır, bu nasıl “bazı olayları hatırlamama”dır, bu nasıl “okumayı-yazmayı unutma”dır ki; “emekli maaşını alma”ya gelince, paşamızın bilinci yerine geliveriyor!..

BUNDAN ALÂ DELİL Mİ OLUR?
Bütün bunlar birer “istifham” konusudur da, bu gelişmelere “Yargıtay 8. Dairesi” ne der acaba?..
Mukaddes Hanım’ın “telefon konuşması”nı “delil” sayar mı?..
Öyle ya, Mukaddes Hanım, “görüşmenin yapıldığını itiraf ettiğine” göre; “gelişme”ler de bu “görüşme paraleli”nde yürüdüğüne göre, daha ne delili arayacaksın?!?..
Mukaddes Hanım’ın “Bizden” dediği 12. Ağır Ceza Mahkemesi; gerçekten de “bizden” dedirtecek bir karar verip, Emekli Org. Şener Eruygur hakkında “tahliye” kararı vermiş mi, vermemiş mi?..
Ortada bir “kan testi” ve “tahlil” bile yokken, GATA “Hasta” demiş mi, dememiş mi?..
Eşi bile “Bazı olayları hatırlamıyor” dediği halde; Emekli Sandığı maaş bağlamış mı, bağlamamış mı?..
Soruları uzatmak mümkün!..
Ama, ne yaparsın ki; cevabı yok!..
Bir yandan “CHP’nin açılımları”na, bir yandan “Ergenekon Terör Örgütü’nün saçılımları”na bakıp, kafamı zonklatmaya devam ediyorum;
“Yargıyı aldatan kim?..
Kamuoyunu kandıran kim?”
“CHP’ye seçim taktikleri” veren, yoksa “Ergenekoncular” mı?..
Ya da, tam tersi!..
Bay Baykal “Ergenekon’un avukatı” olduğuna göre, Ergenekon da “CHP’nin hakimi” mi acaba?!?..
Dedim ya; soru çok, cevap yok!..

“İyi çocuklar” GATA’ya!
Biliyorsunuz... Emekli Org. Yaşar Büyükanıt’ın, “Kendisini tanırım, iyi çocuktur” dediği Ali adlı bir asker, “Şemdinli Dâvâsı”nda ağır ceza almaktan kurtulmuş ve önce GATA’ya sevkedilmiş, bir süre tedavi gördükten sonra da “tahliye” edilmişti!..
İşte bu, Ali Kırca gibi ‘iyi çocuklar” sözünden ilham alarak düşünüyor ve sormadan edemiyorum:
Sağlıklarında “turp kadar sağlam” olan, “darbe” yapmayı düşünecek kadar “enerjik ve dinç” olan “general”lerimiz, tutuklandıktan sonra niye aniden hastalandılar ve neden hemen hepsi de GATA’ya sevkedildiler?..
Bu GATA denilen yer, bir “tahliye üssü” müdür ki, buraya yatan, kısa süre sonra tahliye oluyor?..
Ya da “tahliye” edilecek olanlar mı GATA’ya sevkediliyor?..
İnanın merak ediyorum... “Ergenekon tutuklusu paşalar”ın da üzerinde bulunan birileri, anında komut mu veriyor;
“İstikamet GATA, generaller rahat yata!”
Değilse, bu “turp gibi” adamlar, birden bire nasıl hastalanır ve hepsi de GATA’ya sevkedilip, niye “tahliye” edilir?..
Yoksa, bu “cuntacı”ların çoğu “iyi çocuk” mu?!?..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi