Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

14 Şubat... “Meyletme”den “mail atma”ya!

14 Şubat... “Meyletme”den “mail atma”ya!

Nedir çelişki... Bana göre, “mantık” ile “duygu” arasında kalmak olsa gerek... Yani, “kafa” ile “yürek” arasında kalıp, bocalamak!.. “Mantık” diyor ki, şunu yap!.. “Yürek” diyor ki, hayır yapma... Bu ikisinin arasında kalmaya, herhalde “çelişki” diyorlar... İşte ben de, şu an o “çelişki”yi yaşıyorum...
Aklım, mantığım diyor ki; Ergenekon’u yaz, GATA’yı deşele, Genelkurmay’ın açıklamasını sorgula... Kalbim de diyor ki; “Sevgililer Günü” konusunda yaz...
İşte bu yüzden, “med-cezir” halindeyim... “Gel-git” yaşıyorum... Acaba hangisini yazsam?..
Neresinden yazsam, nasıl yazsam?..
ÖNCE BASKI, SONRA ASKI!
Birinci sayfamızda da okuyacağınız gibi; Genelkurmay, şimdi de Radikal gazetesinin akreditasyonunu askıya almış... Malûm, daha önce de Star’ın akreditasyonunu askıya almıştı!..
Radikal, malûm... “Aydın Doğan’ın gazeteleri”nden biri... Zaman zaman “radikal” çıkışlar yapsa da, “askere en yakın gazetelerden” biri!..
“Akreditasyonu askıya alındığına göre”, demek oluyor ki, “askere yakın” durmak da yetmiyor!..
Demek oluyor ki;
Asker, “eleştiri” istemiyor!..
Asker, “biat” istiyor!..
Öyle ya;
Radikal’in yaptığı ne ki?..
Özel Harekat Dairesi eski Başkanvekili İbrahim Şahin’in, daha önce gazetelerde yer alan iddialarına “yeniden” yer vermek!..
Aslında, Star’ın yaptığı da buydu... Daha önce gazetelerde yer alan iddiaları, yeniden gündeme getirmişti!..
Demek oluyordu ki;
“Akredite gazete” olabilmek için, özellikle “asker”ler konusunda “rahatsız edici” haberler vermeyeceksin!..
Eleştirmeyeceksin!..
Açık aramayacaksın!..
“Skandal”ları görmeyeceksin!..
Kısacası, “askere tâbi” olacaksın!..
“Embedded” olacaksın!..
Yani, “biat” edeceksin!..
Yoksa, “akredite” kapsamından çıkarıp, “askıya” alırlar!.. Hatta “iptal” de edebilirler!..
GATA OLDU GATAKULLİ!
İşte bu yüzdendir ki, “mantığımın dediğine” uyup da “akredite” meselesini yazmayacağım... Hayır, Ergenekon’u ve GATA’yı da yazmak istemiyorum... Çünkü, GATA’ya hiç güvenim kalmadı... GATA, artık bir “hastane” gibi değil, “tahliye üssü” gibi çalışmaya başladı!..
“Ergenekon Terör Örgütü”ne yönelik operasyonlarda kim yakalandı, kim tutuklandı ise, dooğru GATA’ya!..
Kapağı GATA’ya attın mı, iş kolay!..
Ne ederler ederler, “tahliye”ye bir gerekçe bulurlar!..
Daha da olmadı, “sapasağlam hasta” olarak yatırırlar!.. En azından “cezaevi”ne girmekten kurtulursun!..
Onun içindir ki, ben; GATA’ya, “Silivri Cezaevi’nin hastane şubesi” olarak bakmaya başladım!..
Nüfuzu olmayanlar “cezaevi”nde!..
Nüfuz sahipleri GATA’da!..
Bu işlerde o kadar “GATAkulli” dönüyor ki, hangisini yazayım?..
Meselâ, Şener Eruygur meselesi!..
Adam, güya merdivenden düşmüş, kafasını yere çarpmıştı!.. Bir ara bilincini kaybettiği ve hatta felç olduğu filân söylenmişti!..
Ama ortada ne bir “kan testi” vardı, ne de “beyin tomografisi”nin çekildiğine dair bir rapor!..
Öylesine yatıyordu işte!..
Kısacası, GATA’ya gelen, kurtuluyordu!..
Evet, “cezaevine girmekten” kurtuluyordu!..
“Gerçekten hasta” olsa da kurtuluyordu,
“Sapasağlam” olsa da kurtuluyordu!..
Yeter ki, GATA’ya kapağı atabilsin!..
Daha geçenlerde dedik ya;
“İstikamet GATA,
Generaller rahat yata!”
SEVGİ, 1 GÜNE SIĞAR MI?
Söyleyin Allah aşkına;
Bu kadar “GATAkulli”nin döndüğü ve toplumun “geri zekâlı” olarak görüldüğü bir ülkede, “akıl-mantık” ne işe yarar?..
Bu “GATAkulli”leri akıl ve mantıkla izah etmeye kalkarsan; ya “öfke”den çılgına döner ya da kafayı yersin!..
En iyisi, “Sevgililer Günü”nü yazmak!..
İyi de, nesini yazacaksın Sevgililer Günü’nün?..
Çünkü efendim;
Bir insanın “sevgi”lerini, “duygu”larını bir güne hapsetmek, hem “itici”, hem de “incitici” geliyor bana.
Ve ayrıca;
Tertemiz duygu ve kavramların birer “ticari meta” aracı olmasını da hazmedemiyorum!..
Ne demek Anneler, Babalar veya Sevgililer Günü?..
“Yılda bir defa” mı hatırlanacak “anne”ler, “baba”lar veya “sevgili”ler?.. Geri kalan 364 günde hatırlamayacaksın, ama “birilerinin tayin ettiği” ve sana dayattığı o “gün”de bir “telefon” veya “çiçek”le bitireceksin işi!
Yok öyle yağma!..
Doğrusu; ilişkilerin giderek “yapmacık” ve “sahte” olmaya başlaması da fena halde sıkıyor canımı!..
Şuna da çok bozuluyorum:
“Sevgi” denilen olay, iki kişi arasında cereyan eder ve bir anlamda “özel”liği vardır, “gizli”liği vardır!..
Ona “güzellik” katan da budur!..
İyi de;
Yumurtladığını yedi mahalleye duyuran tavuk gibi, bu “özel”liği, bu “güzel”liği cümle aleme duyurmanın alemi ne?..
Oysa;
Sevgi, üçüncü kişiye duyurulmaz!..
Sevgi, bir “hal”dir ve sadece “iki kişi” arasında yaşanır!..
Bir günde sönüveren bir “ateş” değildir sevgi!..
Bir ömür boyu yanan “kor”dur yürekte!..
Evvelden;
Pencere altında buluşmalar, mendil düşürmeler ve uzaktan uzağa bakışmalar ya da mektuplarla gösterilirdi “sevgi”ler ve “ilgi”ler!..
“Gönül meyli”ni gösterirdi bu davranışlar!..
Ne acı ki;
Her şeyin “banal”laştığı ve “sanal”laştığı günümüzde, “gönül meyilleri” de artık ruhsuzlaştı ve “e-mail”lerle ifade edilir oldu!
NEREDE LEYLA-MECNUN?
Bütün bunların yanı sıra; “Sevgililer Günü”ne karşı oluşumun bir sebebi de şu:
Söyleyin Allah aşkına;
Bu millet, hemen her alanda olduğu gibi, Sevgililer Günü’nde de “Batı’yı taklit” etmeye mecbur mu?..
Ne yani;
Leyla ile Mecnun’un, Kerem ile Aslı’nın, Ferhat ile Şirin’in ve diğerlerinin “dillere destan aşk”ları, içlerini kavuran “kara sevda”ları dururken, mecbur muyuz “Papaz Valentin”in bilmem nesini kutlamaya?..
Köküne kıran mı girdi bizim “aşk”larımızın, bizim “sevda”larımızın?..
Restoranlar, gece kulüpleri, oteller ve barlar gibi “kamusal alan”ları doldurup, “yatay arzuların dikey ifadesi” olan “dans”larla ya da el ele tutuşmalarla “sevgili” olduklarını herkese gösterenlere bakıp, bu günü de “cinsel ve tensel tatmin” aracına dönüştürdüklerini söylediğimizde, birileri kızıyor bize!..
Bize kızmadan önce, insanların tertemiz duygularını birer “sömürü aracı” olarak kullanıp, bundan “çıkar” elde eden, daha da kötüsü “sevgi”yi de sektörleştiren “duygu simsarları”na kızsınlar!..
“Din sömürüsü” ya da “din istismarı” deyip de, insanları “baskı” altına almak kolay; eğer becerebiliyorsanız, eğer gücünüz yetiyorsa, “duygu tüccarları”na engel olun!..
Çünkü;
Gittikçe “sektör” halini alan bu “gün” ve “hafta”lar yüzündendir ki, “sevgi” ölüyor insanlarda, “duygu” ölüyor!.
“Sevgi” gibi, “aşk” gibi, “sevda” gibi ulvî duyguların bıraktığı boşluğu da, maalesef “hayvanî arzular” dolduruyor!..
Kısacası, “ruh” ölüyor, ruh!..
İşte bu yüzden de, bu güne “Sevgililer Günü” diyemiyorum ben... Bu günün adı, olsa olsa “duygu istismarcılarını sevindirme günü” olabilir!..
Olayın en acı tarafı da bu!..
BEN, “İNSAN”IMI İSTİYORUM!
Oysa ben;
Yılda bir kere hatırlanan “sevgi”leri değil, “daima yaşatılan” ve “yaşanan” sevgileri istiyorum!..
“Arzu”ları değil, “sevda”ları istiyorum!..
Kısacası;
Et ve kemik yığını olmaya yüz tutan “ruhsuz robotlar”ı değil, “insan”larımı istiyorum!..
Yılda bir defa “çiçek” sunan değil, her daim “yürek”lerini sunan “insan”larımı!..
“Arzu”daki maddeciliği değil, “aşk”taki maneviyatı istiyorum!..
“Papaz Valentin”lerin anılmasını değil, Leyla ve Mecnun’ların hatırlanmasını istiyorum!..
“Sevgi” onlarda çünkü...
“Aşk” ve “sevda” onlarda!..
Kor gibi yanan “yürek” onlarda!..
Hem de;
“Parayla” satın alınan değil, “paralanan” bir yürek!..
Sözün özü;
Yılda bir kere uzatılan “gül”ler değil, ömür boyu gülen “güler yüz”ler istiyorum!..
Ne dersiniz;
Çok şey mi istiyorum?..
Hepinizi; bugün ve her daim, “en derin sevgilerimle” selâmlıyorum!..
Çünkü ben, “yaratılan” her şeyi seviyorum.
“Yaratan”dan ötürü!..
==============
Delil var ama yaşlı!
Olayı biliyorsunuz... İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti, “Ergenekon” soruşturmasını yürüten savcıların emekli Orgeneral Hurşit Tolon’un tahliyesine ilişkin yaptıkları itirazı incelemiş...
Bu incelemenin ardından, Hurşit Tolon’un yeniden tutuklanması talebini, kuvvetli şüphe ve tutuklama nedenlerinin devamına rağmen yaşı ve sağlık sorunlarını gerekçe göstererek reddetmiş!..
Dün baktım, “kartel gazeteleri”nde “tık yok”tu!..
Oysa, aynı gazeteler, “daha önceki tahliye kararı” üzerine neler demişti neler?..
Doğrudan “savcı”ları hedef alıp; “Gördünüz ya” demişlerdi; “Tutuklama için deliller yetersiz!.. Ama siz bu adamı tutuklayıp, aylarca hapis yatırdınız!”
Şimdi, işler yine başa döndü... Mahkeme diyor ki; “Aslında, Tolon’un yeniden tutuklanması için kuvvetli şüpheler var... Ama, Tolon yaşlı ve hasta bir adam!.. Onun için tutuklanmasın!”
Kartele tavsiyem; “sazan”lıktan vazgeçin!..
Biraz sabırlı olun!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi