Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

İl genel meclisinin önemi!

İl genel meclisinin önemi!

Yerel seçimlerde dikkatlerden kaçan bir husus var.. Herkes başkanlık seçimlerine odaklanıyor..
Aslında bu seçimlerde sadece başkan seçmiyoruz. Büyükşehir belediye başkanı, büyükşehir belediye meclisi, ilçe belediye başkanı, belediye meclisi üyelikleri, il genel meclisi ve muhtarlık seçimi yapıyoruz..
Yani 6 seçim bir arada..
Seçmenin en az ilgisini çeken seçim il genel meclisi seçimi.. Aslında ülke genelindeki oy miktarı ve oranını gösteren, yani referandum özelliği taşıyan, daha doğrusu milletvekili seçimleri ile kıyaslanacak seçim sonuçları, il genel meclisi seçim sonuçları..
Yerel seçimlerde açıklanacak seçim sonuçları yanıltıcıdır..
Seçim sonuçlarında üç türlü başarı öne çıkacak.
Birileri en fazla oyu alan parti olduğunu söyleyecek. Birileri en fazla belediye başkanı çıkartan parti olarak övünecek.
Mesela tek başına İstanbul’da büyükşehiri almak, ciddi ve önemli bir oy ağırlığını ifade eder..
Ya da mesela ülke genelinde %20 oy alıp, bir tek belediye başkanlığı bile kazanmamak mümkün. Eğer ülke genelinde homojen bir oy dağılımınız varsa % 20 oy oranı ile, hiçbir belediye başkanlığını kazanamamış olabilirsiniz. Ama ülke genelinde % 2-3 oy alıp, birkaç belediye başkanlığı kazanmak da mümkün..
Bu seçimlerde bana göre SP’nin hedefi il genel meclisi olmalı.. Milletvekili seçimi için, barajı geçecek bir parti olduğunu göstereceği adres il genel meclisi seçimidir..
Kuşkusuz kaç belediye, kaç belediye meclis üyesi kazandığı da önemli, ama gelecek seçimler açısından esas olacak olan sayısal değer il genel meclisi seçimleridir..
Bazı seçmenler, CHP’nin şansını artırmamak için AK Parti’ye yönelebilir, ama aynı seçmen, bir başka partinin siyasi olarak güçlenmesini ve varolmasına destek vermeyi de isteyebilir, o zaman il genel meclisinde bir başka partiyi tercih etmeyi düşünebilir..
Elbette her parti kendine oy isteyecektir.. Ama başka partiye oy verecek olsa bile insanların belli bir konuda tercihleri bir başkası için de kullanabilir..
Eğer böyle bir hesap, plan, beklenti sözkonusu ise, o zaman tarafların birbirlerine karşı daha anlayışlı ve birbirini kazanmaya yönelik siyasi bir dil kullanması da gerekir, ki bu benim çok önem verdiğim bir husustur.
Siyasetin dilinin ülkemizde yeniden yapılandırılması gerekir.. Siyasetin amacı mashlahattır ve tüm toplumu yönetme iddiasıdır. Ona kimlik, ideoloji ve siyaset dayatması değil, onlara vekalet ederek, yönetme talebinde olduğu kitlenin güvenini alarak vekaletine sahip olma sanatıdır..
Dışlayıcı, suçlayıcı, indirgeyici, dayatmacı bir siyaset dili olamaz..
Bekaroğlu’nun adaylığı, demogojik bir satıhta devam eden İstanbul’daki siyasetin kaygan zeminine, öfkeli ve suçlayıcı açıklamaları ile katılan, polemikçi bir adaylığı değil, siyasete etik ve estetik, felsefi derinlik katan, hikmet yüklü açıklamaları ile güven ve saygı uyandıracak, yeni fikileri ile dikkat çekecek farklı bir duruşu öne çıkartmalı diye düşünüyorum.. Şov ağırlıklı, suçlayıcı, demogojik bir dil kimseye fayda sağlamaz..
İstanbul diğer iller için model oluşturan, ülke genelinde partinin imajını oluşturan bir merkez.. İstanbul’daki uslup ve performans tüm Türkiye’ye yansıyacaktır. Onun için İstanbul’daki kampanyanın dili son derece önemlidir..
Siyasette popülizm kolay tercih edilen, ama sonuçta psikolojik tatmin sağlasa da, “eli ayağı boş değil, tuttuğu iş değil” kabilinden semeresiz bir iştir.. Soldan miras alınan “Yoksul edebiyatı” da oy getiriyor gibi gözükse de, siyaseti çürüten güvensiz bir yoldur..
Bugünkü kampanyalara bakıyorum da, siyasetin dili çok eski ve ucuz bir dil.. Sahici bir dil kullanılmıyor ve geleceği kuşatmıyor.. 3G telefon kullanıyorlar, İnt 2’ye geçiyorlar ama 3. kuşak belediyecilikten söz eden yok. hâlâ altyapı-üst yapı lafları. Şimdi bir de “sosyal belediyecilik” çıktı.. İhale açmayı belediyeyi yönetmek zanneden, “Su medeniyeti” diyince çeşme ve havuz, su bendi ve su yolunu düşünen insanlar ortalıkta dolaşıyor ve tanıtım kampanyalarını bu cehalet üzerine kuruyorlar. Batı ateş mediniyeti, Hind toprak medeniyeti diyince, Batılılar her yerde ateş mi yakıyor, Hindistanlılar toprakla mı uğraşıyor? Güldürmeyin insanı ya hu!
Hani yeni bir medeniyet kuracağız da medeniyetin remzlerinden bile haberimiz yok..
DM’nin AK Parti karşıtı herkese mikrofon uzattığını biliyoruz.. Bunu fırsat bilip, Ergenekon’un bahçesinden komşuya taş atmamaya özen göstermek gerek.. Eleştirecekse eleştirilmesi gereken herkesi, her olayı eleştirmek gerek. Yoksa sofrasına oturduğu adamın kılıcını kuşanmak siyaset için doğru olmaz.. Mikrofonunu kullandığı adamın şarkısını söylemek gibi bir şey olur bu. Elbette durup dururken herkese sataşmak da değil olması gereken.. Yeri geldiğinde söylenmesi gereken sözü söylemek. Adil şahitler olmak.. Önemli olan bu!
Siyasetin seviyesinin mutlaka yükselmesi gerek. Bu konuda biraz da “U borusu” misali denge oluşuyor.. Ahmaklarla taşırken aradaki fark farkedilemez hale geliyor. Onun için siyaset dilinin seviyesinin yükseltilmesi, tüm partilerin ortak sorunu olmalı.. Daha fazla bilgiye ve daha fazla hikmete, daha fazla tarih vurgusuna, daha fazla gelecek kaygısına ihtiyacımız var..
Sonuçta bir kavme olan düşmanlığımızın bile bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmemesi gerek, ama bizde siyaset insanların gözünü kör ediyor. Kendi partisinden, ideolojisinden olmadığınız için sizin haklarınızı engellemeye çalışan insanlarla dolu çevreniz.. Ve bunlar toplumdan vekalet talep ediyorlar.. Kendilerini eleştirdiğiniz zaman da size saldırıyorlar..
Siyasette yol almak isteyenlerin mutlaka kendi içlerinde ciddi bir mıntıka temizliği yapması, saflaşması, netleşmesi gerek. Yoksa siyaset hızla çeteleşir, demogojik ve oportünist bir zemine kayar, derin partiler oluşur..
Ben SP ve BBP’nin siyasette varolması gerektiğini, bu seçimlerin ise varolma mücadelesi açısından önemli olduğunu düşünüyorum..
Hak şerleri hayreyler/Görelim Mevlam neyler/Neylerse güzel eyler. Sonuçta bize hayır gibi gelen şeyde şer, şer gibi gelen şeyde hayır murat etmiş de olabilir.. Bu süreçte kim ne yapmışsa, öbür dünyada yaptığının karşılığını bulur! Allah (cc) aklımızdan ve kalbimizden geçeni bilendir. Kimse kimsenin kalbini yarıp içine bakmadığına göre, Allah’tan (cc) başka kimse, kimsenin kalbinden geçeni bilmez... Eğer insanlar birbirleri için bir isnatta bulunmuşlarsa ve o isnat gerçek değilse, isnat eden, isnat ettiği şeyi yapmış gibi muaheze olunacaktır..
Selam ve dua ile..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahman Dilipak Arşivi