Cemal Nar

Cemal Nar

Kılıçdaroğlu bizi Jurnallemiş!

Kılıçdaroğlu bizi Jurnallemiş!

Bir yazımın yayınlandığı bir siteyi bulmak için Google’ye “Cemal Nar” yazdım ve hayatımın sürpriziyle karşılaştım. Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Hayretimden karşımdaki belgeyi iki kere okudum ve keyifle gülmeye başladım.

Evet, bir zamanlar bana epey acı çektiren bir olaya şimdi gülüyordum. Meğer bana o çileyi çektirenler arasında elinde dosyalarla gezen doğruluk, dürüstlük ve fazilet timsali Kemal Kılıçdaroğlu da varmış.(*) Helal olsun İstanbul’a. Hayrını görsünler jurnalci Kemal’in…

İşte Kemal’in yeni öğrendiğim eski marifeti. Belgeyi aynen aktarayım bari:


Şimdi sosyal demokrat, insan haklarına bağlı, şiddet olmadıkça düşünce ve ifade özgürlüğünden yana, insana saygılı, inanç ve kanaatlara baskıdan uzak, çağdaş düşünceli, aydın ve toleranslı, üstüne üstlük muhafazakar dindarlardan da oy bekleyen, Kur’an Kursu açmaya sıcak bakan Sayın Kılıçtaroğlu, Ak Partili Milli Eğitim Bakanına beş soru sormuş.

Bakan bey ona ne cevap verdi bilmiyorum. Ama bu olay üstüne beni Bakanlık, Din Öğretimi Genel Müdürlüğü, Valilik, Milli Eğitim Müdürlüğü, Emniyet, Savcılık soruşturdu, ifademi aldı. Müfettişler okuluma doldu, öğrencilerime, hatta öğretmen arkadaşlarıma, idarecilerime sorular sordu. Sonuçta dosyam tutuldu ve Malatya DGM’ye sevk edildi… Adı geçen kitabın üstünden altı kere zaman aşımı geçmesine rağmen, koca devlet bütün kurumlarıyla üstüme çullandı…

Sonuç, hiç. Ha bu arada, bir sürpriz de benden onlara gitti Allah’ıma hamdolsun. Az sonra onu da yazayım.

Şimdi bendeniz sorayım Sayın Kılıçdaroğluna: 1- Siz bu “İslamlaşma Bilinci” kitabını gördünüz mü? Okudunuz mu diye sormuyorum, kapağını bile olsun gördünüz mü?

2- O yazıların o kitapta öyle geçtiğinden emin misiniz?

3- Bir yazarın kitabının okulda ders kitabı olamayacağını bilmiyor musunuz?

4- Kitaba ve düşünceye karşı bu tutum ve davranışınız hala devam ediyor mu?

5- Acaba şimdi pişman mısınız? Yoksa hala davanızın yılmaz savaşçısı mısınız?

İşin aslı daha derindir tabi. 28 Şubat post modern darbe günleridir. Vazifesi olmayan kimi etkin kurum ve kişiler bizi de takip ediyorlar. Bir behre göstermeleri gerek şehirde. Ama fırsat bulamıyorlar. Çünkü biz ne yapıyorsak açıktan açığa yapıyoruz. “En güzel hile, hilesizliktir” diyerek, hiç gizli kapaklı işlere girmiyor, derdimizi davamızı her yerde gizlemeden yasal çerçevelerde yazıyor, söylüyoruz. Yine de yargılanmadan ve cezadan kurtulamıyor, yeni çıkan bir kitabımızdan dolayı, isnat edilen suçun adı bile geçmemesine rağmen, bilirkişi atanan prof’un niyet okuyuculuğu marifetiyle on aylık cezaya çarptırılıyoruz. Ama bu onlara yetmiyor. İşimizi iyice bitirmek için bir ceza daha gerektir şimdi.

Eski bir kitabın peşine düşüyorlar. Zaman aşımını görünce, baskı için devreye giriyorlar. Bu malum minik kuşlar kitabı Emin Çölaşan’a uçuruyorlar. Belki yazıyı da bizzat kendileri yazarak, “Genç beyinleri zehirleyenler” başlığıyla Hürriyet’te yayınlatıyorlar. Sevgili Ahmet Taşgetiren ağabeyin haber vermesiyle bu yazıyı ben de okumuş oldum. Tabi yazı orda kalmıyordu, devlet bütün kurumları ile üstüme hücum ediyordu. Sene 2003, Ağustos15.

Şimdi de benim sürprizim; kader-i ilâhî o gün benim emekliye ayrılma dilekçem Ankara’dan olumlu geldiği için imzamı atıyor ve bütün arayan yetkililere selam söyleyerek emekliye ayrılıyorum…

Demek Kılıçdaroğlu da harekete geçmiş! Ona da mı minik kuşlar haber verdi acaba? Yoksa Çölaşan’dan mı aşırdı? Kim bilir?

İşte bu adam bugün İstanbul’a Belediye Başkanı olmak için dindar ve muhafazakarlardan oy istiyor. “Kirli Siyaset” dedikleri bu mudur?

Ne diyelim, Kılıçdaroğlu CHP ye yakışır. Ben de bu yazıyı yazarak muhafazakarlara kendisini tanıtmak, şöhretini artırmak, namına nam katmak istedim. Ama benim esas hayret ettiğim, Ak Parti döneminde devletin bunları ciddiye alarak bizi pestil gibi ezmeye çalışmasıydı.

Bu da bizim kaderimiz galiba, on aylık ceza ile sonuçlanan mahkememize de Refahyol hükümeti zamanında başlamıştık.

Şimdiki TCK daki 312 yerinde o zaman 159 ve 160. maddeler vardı. Yine dava açma iznini Adalet Bakanına vermişti yasalar. Bakan da Şevket Kazan idi. Bazı dostlar durumu bildirmişlerdi kendisine izin vermesin diye. Nihayet bir kitaptı yargılanmak istenen. Kim bilir, belki o 28 Şubat’ın fırtınalı soğuğunda izin verdiğinden haberi bile olmamıştır.
------------------
(*)http://www2.tbmm.gov.tr/d22/7/7-1381s.pdf

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi